p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Volume : 13 Issue : 1 Year : 2024

Quick Search

SCImago Journal & Country Rank
Turkish Journal of Trauma and Emergency Surgery - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 13 (1)
Volume: 13  Issue: 1 - January 2007
1.National emergency medical services: recommendations of up-to-date solutions addressed to the needs
Mehmet ERYILMAZ
PMID: 17310405  Pages 1 - 12
Acil sağlık hizmetleri dünyadaki hızlı gelişimine paralel olarak son on beş yılda ülkemizde de büyük aşama kaydetmiştir. 1999 Marmara depreminden sonra toplumda önemi daha iyi kavranmıştır. Modern tıptaki hızlı gelişim, teknolojik tıbbi cihaz olanaklarındaki artış ile birlikte, gelişen ve büyüyen toplumun acil sağlık ihtiyaçlarındaki beklentilerinin büyüklüğü, bu hizmetlerde sürekli bir iyileştirme ve geliştirme ihtiyacı doğurmaktadır. Bu yazıda 2005 yılı Aralık ayı itibariyle ülkemizde sunulan acil sağlık hizmetleri ve ihtiyaçlara yönelik çözüm önerileri gözden geçirildi.
In parallel to the rapid progresses throughout the world, emergency medical services (EMC) have recorded a significant development in our country for the last 15 years. Its value has been better understood in the society after the 1999 Marmara earthquake. The expectations of the developing and growing society in terms of emergency medicine needs together with the rapid development in modern medicine and enhancement of medical technology leaded to a continuous requirement for improving and developing these services. In this article, national EMC and recommendations of solutions addressed to the needs have been reviewed as of December 2005.

2.New online manuscript management system
Cemalettin Ertekin
Pages 9 - 11
Abstract |Full Text PDF

3.The effectiveness of splenic autotransplantation: an experimental study
Erdal Karagülle, Zeki Hoşcoşkun, Ali Kemal Kutlu, Meryem Kaya, Serkan Baydar
PMID: 17310406  Pages 13 - 19
Bu çalışmada dalak ototransplantasyonunun immüniteye etkisini göstermek ve ototransplantasyon uygulanan dalak dokusunun canlılığını deneysel olarak araştırmak amaçlandı.
GEREÇ-YÖNTEM: Yirmi adet Yeni Zelanda cinsi tavşandan üç grup oluşturuldu. Birinci gruba sham laparotomi, ikinci gruba splenektomi ve üçüncü gruba splenektomi ve dalak ototransplantasyonu yapıldı. Ototransplantasyon uygulanan dalak dokusunun canlılığı ve etkinliği, sintigrafi, hematolojik ve immünolojik testler ile histopatolojik inceleme yoluyla değerlendirildi.
BULGULAR: Histopatolojik olarak ototransplantasyon uygulanan dalak dokusunun sekiz tavşanda gelişip/büyüdüğü, iki tavşanda ise nekroze olduğu saptandı. Ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası altıncı haftadaki hematolojik ve immünolojik bulgular önce grupların kendi içinde karşılaştırıldı. Üçüncü gruptaki ameliyat sonrası immünglobulin G, immünglobulin M ve interlökin-1 seviyeleri ameliyat öncesi değerler ile karşılaştırıldığında belirgin olarak artmıştı. Gruplar arasındaki değerlendirmedeyse ikinci grupta ameliyat sonrası lökosit ve trombosit sayımı birinci gruba göre belirgin yüksek bulundu. Yine ikinci grubun ameliyat sonrası trombosit sayımı, birinci ve üçüncü gruba oranla belirgin olarak yüksekti. İmmünglobulin G, immünglobulin M ve interlökin-1 seviyelerinde gruplar arasında istatiksel farklılık saptanmadı.
SONUÇ: Dalak yaralanmalarında konservatif tedavi önemlidir. Bununla birlikte splenektomi endikasyonu olan hastalarda omentum içerisine dalak ototransplantasyonu yapılması dalak fonksiyonlarının yeniden kazanılmasında güvenilir bir yöntemdir. Transplantasyon uygulanan dalak dokusunun işlevi ve canlılığı, sintigrafi ve laboratuvar testleri ile takip edilebilir.
BACKGROUND: The purpose of this study was to establish the effects of spleen autotransplantation on immunity and to examine the viability of autotransplanted spleen tissue.
METHODS: Three groups were assigned and following operations were performed in twenty New Zealand rabbits. 1st group: sham laparotomy, 2nd group: splenectomy and 3rd group: splenectomy and splenic autotransplantation. Scintigraphic methods, hematological-immunological tests and histopathological examination were used to evaluate the effects of splenic autotransplantation.
RESULTS: Histopathological findings showed that eight rabbits had splenic regrowth and two had necrosis of autotransplanted splenic tissue. Preoperative hematological and immunological findings compared with those at sixth week postoperatively. In group 3, postoperative immunoglobulin G, immunoglobulin M and interleukin-1 levels were significantly increased when compared with preoperative levels. Between all groups, postoperative leukocyte counts were found to be significantly higher in group 2 comparing with group 1. In group 2, postoperative platelet counts were significantly higher in comparison to group 1 and 3. No statistically significant difference was detected between the groups for immunoglobulin G, immunoglobulin M and interleukin-1 levels.
CONCLUSION: Conservative treatment is important in patients with splenic injury. However when splenectomy is indicated, splenic autotransplantation into the omentum pouch could be a reliable method for reconstruction of splenic functions and the viability of the implanted spleen tissue can be monitored by scintigraphy and laboratory examination.

4.Organ models in wound balistics: experimental study
Mustafa Tahir Özer, Gökhan Öğünç, Mehmet Eryılmaz, Taner Yiğit, Mustafa Öner Menteş, Mehmet Dakak, Ali İhsan Uzar, Köksal Öner
PMID: 17310407  Pages 20 - 27
Değişik tip ve çaptaki silahların etkileri ile etkilerine bağlı tedavi prensipleri farklılık gösterir, çalışma da değişik özellikteki silahların vücut dokuları içindeki etkilerini deneysel olarak göstermek amacıyla planlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışma için 9x19 mm tabanca ve 7.62 x 51 mm G-3 piyade tüfeği olmak üzere iki tip silah seçildi. Balistik mum eşliğinde oluşturulan izole yumuşak doku, bacak, karaciğer ve bağırsak modellerine tabanca ve tüfek ile ateş edilerek yaralanma modelleri oluşturuldu. Saniyede 1000 görüntü alan yüksek hızlı kameralarla çekimler yapıldı. Görüntüler incelenerek elde edilen yaralanmalar ve oluşum mekanizmaları değerlendirildi.
BULGULAR
Kolon yaralanmalarında oluşan kavitenin büyük olması nedeniyle kolon içeriğinin tabancaya oranda daha fazla çevre dokular arasına yayıldığı ve enfeksiyon kaynağı olabileceği gözlendi. Özellikle kemiğe çarpan mermiler incelendiğinde, mermi deformasyon ve fragmantasyonu nedeniyle yüksek hızlı mermilerde daha fazla doku hasarı oluştuğu, kemiğe çarpmadan ekstremitelerden geçen mermilerdeyse tabanca ve tüfek mermisi arasında belirgin bir fark oluşmadığı gözlendi.
SONUÇ
Ateşli silah yaralanmalarında yaralanmaya neden olan silah ve silahın özelliklerinin bilinmesi tedavi öncesi yaralanmanın şiddet ve boyutlarının tahmin edilmesini ve farklı tedavi seçeneklerinin uygulanmasını sağlayacaktır. Bu nedenle deneysel çalışmalarda uygun modellerin kullanılması gerekir.
BACKGROUND
Effects of various types and diameters of guns and related treatment principles are different. Our study was performed to experimentally demonstrate the effects of different gunshots in body tissues.
METHODS
9x19 mm hand-gun and 7.62x51 mm G-3 infantry rifle were used in the study. Injury models were created through hand-gun and rifle shootings at isolated soft tissue, lower extremity, liver and intestine tissue simulants made of ballistic candle. High-speed cameras were used to capture 1000 frames per second. Images were examined and wound mechanisms were evaluated.
RESULTS
It was observed that the colon content distributed more within the surrounding tissues by the rifle shootings comparing with hand-gun shootings and could be an infection source due to the large size of the cavity in the colon. Especially when the bullets hitting the bone were investigated, it was seen that much more tissue injury occurs with high speed bullets due to bullet deformation and fragmentation. However, no significant difference was found between the effect of hand-gun and rifle bullets passing through the extremity without hitting the bone.
CONCLUSION
To know the type of the gun that caused the injury and its characteristics will allow to estimate severity and size of the injury before the treatment and to focus on different alternatives of treatment. Therefore, use of appropriate models is required in experimental studies.

5.The evaluation of academic emergency department design
Turgut Deniz, Kuzey Aydınuraz, Cem Oktay, Meral Saygun, Fatih Ağalar
PMID: 17310408  Pages 28 - 35
AMAÇ
Ülkemizdeki Acil Tıp Anabilim Dalları’na (ATAD) bağlı acil servislerinin iç ve dış mimari yapıları araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Tanımlayıcı tipteki bu araştırmada, çalışmanın yapıldığı tarihte mevcut olan 26 ATAD’ye anket formları gönderildi. Bu anketle acil servislerin iç ve dış mimari yapıları ve fonksiyonel hizmet durumları sorgulandı. Anketi yanıtlayan 22 ATAD’nin verileri değerlendirmeye alındı. Henüz kurulma aşamasında olan ve hizmet vermeyen iki Anabilim Dalı çalışmaya dahil edilmedi.
BULGULAR
Geri bildirimlerin değerlendirilmesinde ATAD’den ancak %59’unun (n=13) hizmet verdikleri alanın acil servis alanı olarak planlandığı izlendi. Acil servislerin ambulans girişlerinin %77 oranında uygun olmadığı, %54,5 ATAD’de (n=12) acil servis girişinde ambulansların hasta bıraktığı alanın hava koşullarından korumalı olmadığı görüldü. Gelen yanıtlara bakıldığında ancak %59 ATAD’de (n=13) acil serviste triyaj ünitesinin bulunduğu, yine sadece bir ATAD’de (%4,5) acil serviste temizlenme (dekontaminasyon) odası bulunduğu bildirildi. Halen hizmet vermekte olan ATAD’lerine bağlı acil servislerin ancak %32’sinde (n=8) mevcut lokal risk faktörleri doğrultusunda genişleyebilme düzeyinin yeterli olabileceği belirlendi. ATAD’lerin sadece %18’inde (n=4) özürlü tuvaletinin var olması ülke genelinde özürlülere yönelik mimari değişikliklerin eksikliğinin acil servislerde de olduğunun göstergesidir. Acil tıbbın ülkemizde 12 yıllık geçmişi olduğu düşünüldüğünde ATAD’lerin ancak %68’inde (n=15) seminer odalarının var olması, akademik yapılanmaya fiziksel alt yapı yetersizliği olan yerlerde başlandığının göstergesidir.
SONUÇ
Ülkemizdeki acil tıp yapılanması içerisinde acil servis mimarisine gereken önemin verilmediğini, verilen hizmetteki bilimselliğin mimari yetersizliklerle gölgelendiğini göstermiştir. Acil servis mimari tasarımı, bilimsel veri ve kurallar çerçevesinde sağlanmalıdır. Bunun için hastane ve özellikle acil servis mimarisi hakkında bilgi ve tecrübesi olan mimar veya mimarlar yetkili kişiler ile hedefler üzerinde bir anlaşmaya varmalıdırlar.
BACKGROUND
In our study which was based upon a questionnaire, the inner and outer architectural designs of emergency services of Emergency Medicine Departments were investigated.
METHODS
In this descriptive study, a standard questionnaire was sent to 26 Emergency Medicine Departments which were operating at that time. In the questionnnaire, the internal, external architectural and functional features were questioned. Answers of 22 Emergency Medicine Departments were analysed.Two Emergency Medicine Departments that were not operating at that time were not included in the study.
RESULTS
The analysis of the replies revealed that only 59% (n=13) of the Emergency Medicine Departments were designed as an emergency service prior to the construction. The ambulance parking areas were not suitable in 77% of the emergency units while only 54.5% (n=12) had protection against adverse weather conditions. In only 59% (n=13) of the emergency units, a triage unit was present and in only one of the in only one (4.5%), a decontamination room was available. It was understood that only 32% (n=8) of the emergency units were appropriate in enlarging their capacity taking the local risk factors into consideration. There was a toilette for disabled patients in only 18% (n=4) of the units as well. Considering a 12-year of history of the Emergency Medicine in Turkey, the presence of a lecture room is still 68% (n=15) in emergency departments which reflects that academical efforts in this field is emerging in challenging physical conditions.
CONCLUSION
The results of our study revelaed that emergency service architecture was neglected in Turkey and medical care given was precluded by the insufficient architecture. The design of emergency services has to be accomplished under guidance of scientific data and rules taking advices of architects who have knowledge and experience on this field.

6.Thoracoscopy in the diagnosis and treatment of thoracoabdominal stab injuries
Salih Pekmezci, Kamil Kaynak, Kaya Sarıbeyoğlu, Kemal Memişoğlu, Taner Kurdal, Ece Kol, İlknur Erenler Kılıç, Bilgi Baca, Erhun Eyüboğlu, Feridun Şirin
PMID: 17310409  Pages 36 - 42
AMAÇ
Okült diyafragma yaralanmaları tanıda gecikildiği takdirde yüksek mortaliteye neden olurlar. Bu yazıda, torakoabdominal bölgenin delici ve kesici alet yaralanmalarında tanısal ve terapötik torakoskopi uygulanan hasta grubuna ait deneyimler sunuldu.
GEREÇ VE YÖNTEM
Haziran 2001-Aralık 2005 tarihleri arasında kliniğimizde torakoabdominal bölgenin delici ve kesici alet yaralanması nedeniyle torakoskopik yaklaşım uygulanan hastalar bu çalışmaya alındı. Veriler geriye dönük olarak analiz edildi.
BULGULAR
Abdominal ve torakoabdominal delici, kesici alet yaralanması nedeniyle 93 hastaya videoendoskopik girişim uygulandı. Bunların içinde torakoabdominal bölgenin delici ve kesici alet yaralanması nedeniyle seçilmiş 11 hastaya tanısal ve terapötik torakoskopi uygulandı. Ameliyatlar genel (n=10) ve lokal (n=1) anestezi altında uygulandı. Diyafragma yaralanması üç hastada saptandı ve intrakorporeal dikişlerle onarıldı. İki hastada kanama kontrolü elektrokoterle sağlandı. Geriye kalan altı hastada torakoskopi yalnızca tanısal bir işlem olarak gerçekleşti ve sonlandı. Ortalama ameliyat süresi ve hastanede yatış süresi sırasıyla 35 dakika ve 3.5 gün idi. Perioperatif veya erken postoperatif dönemde komplikasyonla ya da mortaliteyle karşılaşılmadı.
SONUÇ
Torakoskopi diyafragma yaralanmalarının tanı ve tedavisinde etkili ve güvenilir bir yöntemdir.
BACKGROUND
Occult diaphragmatic injuries are associated with significant mortality, if the diagnosis is delayed. We report our experience in diagnostic and therapeutic thoracoscopy in a selected group of patients with stab wounds of thoracoabdominal region.
METHODS
The patients who underwent thoracoscopic management of thoracoabdominal stab injuries between June 2001-December 2005 were included into the study. The data were retrospectively analyzed.
RESULTS
Ninety-three patients with abdominal and thoracoabdominal stab wounds underwent videoendoscopic management. Among them, eleven selected patients with thoracoabdominal stab injuries were managed by thoracoscopy. The procedures were performed under general (n=10) or local anesthesia (n=1). Diaphragmatic injuries were repaired by intracorporeal sutures in three cases and bleeding was controlled in another two cases by electrocautery coagulation. The procedures were simply diagnostic in six patients. The mean operating time and hospital stay were 35 minutes and 3.5 days respectively. There was neither intraoperative or early postoperative complication, nor mortality.
CONCLUSION
Thoracoscopy is a safe and efficient tool in the diagnosis and treatment of diaphragmatic stab injuries.

7.Factors affecting the morbidity and mortality of surgical management of vascular gunshot injuries: missed arterial injury and disregarded vein repair
Nezihi Küçükarslan, Bilgehan Savaş Öz, Ertuğrul Özal, Vedat Yıldırım, Harun Tatar
PMID: 17310410  Pages 43 - 48
AMAÇ
Ateşli silah yaralanması cerrahisi sonrasında gözden kaçan arteryel yaralanmalar ve ihmal edilen ven tamirlerinin klinik gidiş ve önemini ortaya koymaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu retrospektif çalışma Ocak 1992-Aralık 2004 tarihleri arasında ateşli silaha bağlı vasküler yaralanma sonucu kliniğimize müracaat eden 275 hastanın (269 erkek, 6 kadın; ort. yaş 23±5) ameliyat sonuçları üzerinden gerçekleştirildi. Hastalar ameliyat notları ve dosya kayıt sistemi üzerinden araştırıldılar. Gözden kaçan arteryel yaralanma, ihmal edilen ven tamirlerinin sıklığı, vasküler komplikasyonların tip ve lokalizasyonları, ekstremite kaybı ve mortalite sonuçları ortaya konuldu.
BULGULAR
Hastaların 75’i (%27,27) gözden kaçmış arteryel yaralanma, 91’i (%33,09) ihmal edilen ven tamiri dolayısıyla tedavi edildi. Gözden kaçan vasküler yaralanma komplikasyonları, yalancı anevrizma (n=43, %57,33), arteriyovenöz fistül (n=20, %26,66) ve tıkanıklık (n=12, %16) olarak belirlendi. Gözden kaçan vasküler yaralanma en sık süperfisyel femoral arterde idi (n=20). Venöz yaralanma 167 hastada mevcuttu. Venöz komplikasyonlar, venöz ödem ve derin ven trombozu olarak saptandı.
SONUÇ
Ateşli silahla oluşan vasküler yaralanmalarda ilk tanıda veya ameliyat anında gözden kaçan arteryel yaralanmalar, ihmal edilen ven tamirleri mortalite ve morbiditeyi etkilemektedir. Ateşli silah yaralanmalı hasta hemodinamik stabilizasyonun ardından vasküler yaralanmasının anatomik lokalizasyonunun belirlenmesi için arteriyografi ve venografi ile değerlendirilmelidir. Tüm vasküler devamlılıklar primer veya otolog greft ile yeniden sağlanmalıdır. Popliteal ve femoral bölgedeki tüm venöz yaralanmalar tamir edilmelidir.
BACKGROUND
The aim of this study was to establish the clinical course and importance of missed arterial injuries and disregarded venous repair after surgery for gunshot injuries.
METHODS
This retrospective study was performed on the operative results of 275 shotgun vascular injury patients’ presented to our clinic between January 1992 and December 2004. All patients were analyzed from their medical files and operative notes. The incidence of missed arterial injuries and ignored venous repair, localization and type of vascular complications, limb loss and mortality outcomes were documented.
RESULTS
Seventy-five patients (27.27%) for a delayed diagnosis of a missed arterial injury and 91 patients (33.09%) for an ignored venous repair were treated. Complications of missed arterial injuries were determined as followings: false aneurysm n=43 (57.33%), arteriovenous fistula n=20 (26.66%), occlusion n=12 (16%). The missed vascular injury was most commonly observed in superficial femoral artery (n=20). The venous injury was present in 167 patients. Complications of disregarded venous repair were determined as venous edema and deep vein thrombosis.
CONCLUSION
Missed arterial injuries and disregarded venous repairs during initial diagnosis or operation affect the morbidity and mortality in gunshot injury patients. After haemodynamic stabilization, gunshot patients should be evaluated by arteriography and venography to determine the anatomic localization of vascular injuries. All vascular continuity should be restored either by primary repair or by an autolog graft. All venous injuries located in popliteal and femoral area should be repaired.

8.The effect of surgical exposure on the clinic outcomes of supracondylar humerus fractures in children
Hasan Bombacı, Arel Gereli, Önder Küçükyazıcı, Mücahit Görgeç, Gökmen Deniz
PMID: 17310411  Pages 49 - 54
AMAÇ
İki farklı cerrahi yaklaşım kullanılarak, açık redüksiyon ve internal fiksasyonla tedavi edilen çocukluk çağı suprakondiler humerus kırıklarının sonuçları araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Lateral yaklaşım uygulanan 17 çocuğun sonuçları ve triseps adelesi kesilmeden yapılan posterior yaklaşım uygulanan 10 çocuğun sonuçları Flynn’ın kriterlerine göre değerlendirildi. Bütün kırıklar Gartland’a göre tip II-III ve ekstansiyon tipi kırık idi. Hastaların on dokuzunun sol kolu, sekizinin sağ kolu kırık idi. Hastaların ortalama yaşı 8,5 (3-13 yaş), ortalama takip süresi 19,4 ay (8-50 ay) idi.
BULGULAR
Lateral yaklaşım uygulanan on yedi hastanın dördünün (%23,52), posterior yaklaşım uygulanan on hastanın ikisinin (%20) dirsek hareket açıklığında on dereceden fazla kayıp meydana geldi. Ortalama ameliyat süresi lateral yaklaşım uygulanan olgularda 53,14±18,11 dk, posterior yaklaşım kullanılan olgularda 68,54±17,67 dk idi. Flynn kriterlerine göre, lateral yaklaşım kullanılan gruptaki on yedi hastanın on üçünde (%76,47), posterior yaklaşım kullanılan gruptaki on hastanın sekizinde (%80) tatminkâr sonuç elde edildi.
SONUÇ
Çocuk suprakondiler humerus kırıklarında, lateral yaklaşım ile triseps adelesini kesmeden yapılan posterior yaklaşımın dirsek hareket açıklığını eşit oranda etkilediği kanaatine varıldı. Posterior yaklaşım ulnar sinirin Kirschner teliyle doğrudan yaralanma ihtimalini azaltmakta ancak ameliyat süresini uzatmaktadır.
BACKGROUND
The clinic outcomes of supracondylar humerus fractures in children treated with open reduction and internal fixation by using two different surgical exposures were studied.
METHODS
The clinic outcomes of seventeen and ten patients to whom lateral (LA) and posterior (PA) approaches were used respectively, were evaluated according to the Flynn’s criteria. All fractures were extension type and classified as type II and III according to Gartland’s classification. Left arm was broken in nineteen children and right arm in eight. The mean age was 8.5 years (range 3-13 years) and mean follow up was 19.4 months (range 8-50).
RESULTS
Four (23.52%) of the seventeen patients with LA and two (20%) of the ten patients with PA suffered from a loss in the range of motion (ROM) of the elbow more than 10° (p>0.05). Mean operation time was 53.14±18.11 minutes in the patients used LA and 68.54±17.67 minutes in the patients with PA. Satisfactory results were obtained in thirteen of the seventeen patients (76.47%) in the group with LA and in eight of the ten patients (80%) in the group with PA.
CONCLUSION
It is concluded that in the open reduction of childhood supracondylar fractures of the humerus, LA and PA approaches without dividing triceps muscle do equally affect the ROM of the elbow. Although PA decreases the risk of ulnar nerve injury with Kirschner wire, it prolongs the operation time.

9.Tretament approaches to rectus sheat hematoma
Kağan Zengin, Sinan Çarkman, İlknur Kılıç, Evrim Beken, Erhun Eyüboğlu
PMID: 17310412  Pages 55 - 59
AMAÇ
Rektus kılıf hematomu (RKH) akut karın ağrısının nadir görülen nedenlerinden birisidir. Sıklıkla gözden kaçar ve gereksiz cerrahi girişimlere neden olur. Bunun önlenmesi amacıyla tanı ve tedavide dikkat edilmesi gerekli noktalar incelendi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Aralık 2000-Temmuz 2005 yılları arasında acil cerrahi polikliniğinde RKH tanısı alan beş hasta (5 kadın; ort. yaş 67,4; dağılım 53-74 yaş) retrospektif olarak incelendi. Olguların demografik özellikleri, özgeçmişleri ve yakınmaları, tanıya götüren fiziksel inceleme, laboratuvar ve görüntüleme yöntemlerindeki bulgular ve tedavi yöntemleri araştırıldı.
BULGULAR
Tüm olguların yakınması karında kitle ve karın ağrısı idi. Dört olgu antikoagülan tedavisi almaktaydı. Fiziksel incelemede palpabl ağrılı kitle bulundu. Anemi saptanan olgularda tanı, birinde yalnızca bilgisayarlı tomografi (BT), üçünde ultrasonografi (USG) ve BT yardımıyla ve bir olgudaysa akut karın düşünülerek yapılan cerrahi eksplorasyon sırasında konuldu. Tedavi olarak olguların tümünde tam kan ve dört olguda antikoagülan tedavisi kesilip, K vitamini ve taze donmuş plazma verildi. Bir olguda kanama kontrolü ameliyat sırasında yapıldı. Hastaların üçü ortalama 13,6 gün yatış süresi sonrası şifa ile taburcu edilirken, iki olgu ameliyat sonrası iki olgu beşinci ve yedinci günlerde kaybedildi.
SONUÇ
Akut karın ağrısı, göbek altı kitlesi ve anemisi olup antikoagülan kullanan ileri yaşlı hastalarda RKH’den şüphe edilmelidir. Klinik şüphe halinde USG veya BT yapılmalıdır. Erken ve doğru tanı konservatif tedavinin başarılı olmasını ve gereksiz cerrahi girişimi önler.
BACKGROUND
Rectus sheath hematoma (RSH) is one of the rare causes of acute abdominal pain. This clinical entity is frequently misdiagnosed and leads to unnecessary surgical intervention. We investigated the critical points of the diagnosis and therapy in preventing these mistakes.
METHODS
Five patients (5 females; mean age 67.4; range 53 to 74 years) admitted to the emergency surgery unit and diagnosed as RSH between December 2000 and July 2005 were reviewed retrospectively. Demographic characteristics, medical history complaints and physical examination, laboratory and imaging studies findings were investigated.
RESULTS
Four patients had been receiving anticoagulant therapy. All of the cases were complaining of abdominal mass and abdominal pain. In the physical examination painful mass was palpated. In cases anemia determined, the diagnosis was done only by computed tomography (CT) in one case, by ultrasonography (USG) and CT in three cases, and during surgical exploration for acute abdomen in one case. Blood transfusion was administered in all of the cases. In four patients anticoagulant therapies were discontinued and intravenous vitamin K and fresh frozen plasma were administered. In one case bleeding control was done during the operation. While three cases were discharged uneventfully following mean hospital stay of 13.6 days, two cases died on the fifth and seventh days.
CONCLUSION
In elderly patients with acute abdominal pain, infraumblical mass, anemia and history of anticoagulation therapy, RSH should be taken into consideration and USG and CT should be performed. Early and accurate diagnosis helps for a successful medical treatment and prevents unnecessary surgical intervention.

10.Traumatic aneurysm of the superficial temporal artery: a case report
Gökçe Şirin, Cengiz Bolcal, Tankut Akay, Hikmet İyem, Harun Tatar
PMID: 17310413  Pages 60 - 62
Süperfisyel temporal arter (STA) anevrizması nadir görülür ve genellikle travma kaynaklıdır. Bu yazıda travmaya sekonder olarak STA psödoanevrizması gelişen 23 yaşında erkek hasta ve cerrahi tedavisi sunuldu. Sol temporal bölgede yaklaşık bir ay önce düşme sonrası meydana gelen şişlik ve baş ağrısı yakınması ile kliniğimize başvuran hastanın fiziksel incelemesinde aynı bölgede 1,5 x 1,5 cm boyutlarında pulsatil kitle saptandı. Nörolojik muayenesinde bir özellik yoktu. Anjiyografide sol STA’dan kaynaklanan psödoanevrizma saptandı. Lokal anestezi altında temporal arter ligasyonu ve anevrizmektomi uygulandı. Hastanın ameliyat sonrası klinik seyri sorunsuz seyretti.
Superficial temporal artery (STA) aneurysm is rare and usually caused by trauma. In this report, a 23-year-old man who had a left STA pseudoaneurysm which was secondary to blunt trauma and its surgical treatment was presented. A patient was admitted to our clinic with the complaints of a bulge in the left temporal location that had developed almost a month ago subsequent to a fall and headache. We discovered a pulsatile mass, with 1.5 x 1.5 cm in size, at the left temporal region, on the physical examination. Neurological examination was normal. Angiography revealed pseudoaneurysm originating from superficial temporal artery. Under local anesthesia, temporal artery ligation and aneurysmectomy were performed. Postoperative course was uneventful.

11.Superior vena cava syndrome caused by dialysis catheter
Nezihi Küçükarslan, Mehmet Yılmaz, Melih Hulusi Us, Yücesin Arslan, Adem Güler, Ahmet Turan Yılmaz
PMID: 17310414  Pages 63 - 66
Kalıcı hemodiyaliz kateteri yerleştirimi sonrası vena kava süperior sendromu gelişmesi nadir bir komplikasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazıda diyaliz amacıyla subklavyen vene yerleştirilmiş kateter kaynaklı vena kava süperior sendromlu bir olgu sunuldu. Hasta kateter uygulanımı sonrası yüz ve boyunda şişme gibi tipik belirtilerle müracaat etti. Anjiyografide vena kava süperiorun trombüs nedeniyle tıkalı olduğu görüldü. Cerrahi tedavide trombektomi, otolog perikart yama ile vena kava’nın tamiri gerçekleştirildi. Ameliyattan sonra hastanın yakınmaları ve bulguları dramatik olarak geriledi. Bu olgu ışığında gerekli vakalarda diyaliz kateteri kullanımının en aza indirgenerek erken dönemde arteriyovenöz fistül açılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.
The superior vena cava (SVC) syndrome is an uncommon complication due to permanent hemodialysis catheters. Herein we present a case with superior vena cava syndrome resulting from dialysis access catheter placed in the subclavian vein. The patient was admitted with typical signs and symptoms of superior vena cava syndrome. Angiography revealed obstruction of the superior vena cava with thrombosis. Surgical repair consisted of thrombectomy and patch repair of superior vena cava with autologous pericardium. The complaints and symptoms of the patient decreased dramatically following the operation. In view of this case, we do think that creating an early arteriovenous fistula should be kept in mind to minimize the use of dialysis catheter.

12.A rare anomaly presented with symptoms of acute abdomen: a third kidney located at right iliac fossa
Erol Öztürk, İbrahim Yaman, Hanifi Bayaroğulları, İsmail Güzelmansur
PMID: 17310415  Pages 67 - 69
Aksesuvar böbrek çok nadir görülen bir üriner sistem anomalisidir. Sağ alt kadranda ağrı yakınması ile kliniğimize başvuran 39 yaşındaki kadın hastanın fiziksel incelemesinde, sağ alt kadranda hassasiyet, defans, lökositoz ve idrar incelemesinde enfeksiyon bulguları saptandı. Karın ultrasonografisinde pseudokidney görüntüsü bildirildi. İleri tetkikte karın bilgisayarlı tomografisinde bu görüntünün normal yerleşimli iki böbrekten ayrı, sağ pelvik yerleşimli üçüncü bir böbreğe ait olduğu belirlendi. Akut karına benzer tabloyu oluşturan patolojinin pelvik yerleşimli üçüncü böbreğe ait enfeksiyon olduğu düşünülerek antibiyotik ve antienflamatuvar tedavisi başarıyla uygulandı. Pelvik yerleşimli üçüncü böbrek ve bu böbrekte enfeksiyon varlığı akut karına benzer bulgular verebilir. Çok nadir olmasına rağmen, pelvik aksesuvar böbrek gibi doğuştan anomaliler ayırıcı tanıda göz önüne alınmalıdır.
Supernumerary kidney is an extremely rare congenital anomaly of the urinary tract. A 39 year-old woman was admitted to the emergency unit with right lower quadrant pain. Physical examination revealed abdominal tenderness and defense on palpation of the right pelvic region. Blood and urine analysis revealed leukocytosis and urinary tract infection. Ultrasound examination demonstrated a suspicious mass which was thought to be a pseudokidney in the pelvis. Native kidneys were found in the normal anatomic position. Further investigation with computed tomography demonstrated a functioning third kidney which has located at the right iliac fossa in addition to normal excreting right and left kidneys. Acute abdomen like symptoms were secondary to the urinary infection of the third kidney and the urinary infection was successfully treated by antimicrobial and anti-inflammatory medication. We conclude that the infection of pelvic supernumerary kidney may create clinical symptoms of acute abdomen. Although extremely rare, congenital anomalies like supernumerary pelvic kidney should be included in the differential diagnosis.

13.Late complication of diaphragmatic gunshot injury: appendix perforation due to colon incarceration
Bilgi Baca, Tayfun Karahasanoğlu, Kaya Sarıbeyoğlu, Pınar Arıca, Ece Kol
PMID: 17310416  Pages 70 - 73
Diyafragma yaralanmalarına ilk başvuruda tanı konulamaması sıklıkla geç komplikasyonlara neden olur. Burada ateşli silah yaralanmasına bağlı atlanmış diyafragma yaralanmasının neden olduğu fekal peritonitli 38 yaşındaki erkek hasta sunulmaktadır. Laparotomi sırasında sol plöral boşluğa fıtıklaşmış sol kolon obstrüksiyonuna ikincil diyastatik apendiks perforasyonu saptandı. Fıtık defekti genişletilerek, mide ve sol kolon karına doğru redükte edildi ve diyafragmatik fıtık polipropilen devamlı dikişlerle tamir edildi. Mide ve kolonun canlılığından emin olduktan sonra, apandektomiyi takiben çekal eksteriorizasyon uygulandı. Ameliyat sonrası dönemde herhangi bir komplikasyonla karşılaşılmadı ve hasta ameliyat sonrası 10. günde taburcu edildi. Torako-abdominal travmalarda diyafragmanın tümüyle gözden geçirilmesi gereklidir. Yaşamı tehdit edici komplikasyonları önlemek amacıyla tüm diyafragma yaralanmaları onarılmalıdır.
Missing the diaphragmatic injury on first admission is often associated with late complications. A 38 year-old male patient is presented here as a case of missed diaphragmatic injury due to gunshot injury resulted with fecal peritonitis. Celiotomy revealed a distended appendix perforation due to herniated left colon obstruction through the left pleural cavity. Left colon and stomach were reduced to peritoneal cavity and diaphragm was repaired with interrupted polypropylene sutures. After being sure about the viability of the colon and stomach, appendectomy with cecal exteriorization was performed. Postoperative period was uneventful. The patient was discharged on the 10th postoperative day. A thorough inspection of the diaphragm is essential in thoraco-abdominal trauma. Repair of the diaphragmatic defects should invariably carried out to avoid life-threatening complications.

14.Ruptured mesenteric cyst: a rare presentation after trauma
Baki Ekçi, Fadıl Ayan, Bengi Gürses
PMID: 17310417  Pages 74 - 77
Mezenterik kistler nadir karşılaşılan karın içi iyi huylu lezyonlardır. Sıklıkla cinsiyet gözetmeksizin ileum mezenterinde bulunurlar. Mezenterik kistler asemptomatik olabilir ve rutin radyolojik tetkikler sırasında saptanabilirler. Kronik karın ağrısı, akut cerrahi karın bulgularıyla da karşımıza çıkabilirler. Ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, manyetik görüntüleme yöntemleri tanıda yararlıdır. Nadiren travma sonrası rüptürle karşımıza çıkabilirler. Bu yazıda künt batın travması sonrası acil laparotomi sırasında tanı konulmuş ileum mezenteri yerleşimli mezenterik kist rüptürü olgusu sunuldu.
Mesenteric cysts are rare intraabdominal benign cystic lesions. These lesions are most commonly located in the ileal mesentery, without any sex predilection. Mesenteric cysts may be totally asymptomatic and discovered incidentally during routine radiologic examinations. Chronic abdominal pain or acute abdomen may be accompanying to these lesions. Ultrasonography, computed tomography and magnetic resonance imaging are valuable in the diagnosis. Rarely, these lesions may be presented with rupture after trauma. We present a patient with a ruptured ileal mesenteric cyst due to a blunt abdominal trauma and diagnosed by emergency laparotomy.

15.Do MRI agents cause or worsen acute pancreatitis?
Cengiz Erenoğlu, Ahmet Haldun Uluutku, Cihan Top, Mehmet Levhi Akın, Tuncay Çelenk
PMID: 17310418  Pages 78 - 79
Akut pankreatit tanı, tedavi ve takip açısından cerrahinin hala baş etmekte zorlandığı önemli konularından birisidir. Akut pankreatitli hastaların bilgisayarlı tomografi (BT) ile değerlendirilmesi, hastalığın morbidite ve mortalitesini etkileyen en önemli faktörlerden birisi olan pankreatik nekrozu görüntülemedeki başarısı nedeniyle popülarite kazanmıştır. Son çalışmalar BT için kullanılan ajanların pankreas enflamasyonu ve nekrozuna katkıda bulunabileceğine işaret etmektedir. Ayrıca manyetik rezonans görüntüleme için verilen gadoliniumun ise pankreası görüntülemede kontrast BT ajanlarından daha güvenli olduğu ifade edilmektedir. Bu yazıda gadolinium tarafından tetiklenmiş ve/veya şiddetlenmiş bir akut pankreatit olgusu irdelendi.
Acute pancreatitis is still one of the challenging issues in general surgical practice in terms of diagnosis, management and follow-up. CT evaluation of the patients with acute pancreatitis gained popularity in order to document necrosis within the pancreatic tissue which is one of the most important factor linked to the morbidity and even mortality of the disease. Recent studies evidenced that agents used for CT evaluation might also contribute to pancreatic inflammation and cause necrosis. Recently, magnetic resonance imaging (MRI) with gadolinium has been speculated as a safer mean of providing optimum imaging of the pancreas than contrast enhanced CT. In this article we report an unusual case of acute pancreatitis which might have been initiated and/or worsened by gadolinium.