1. | Deneysel Spinal Kord Hasarlanmasında Koenzim Q10’in Etkinliği Efficency of Coenzym Q10 at Experimental Spinal Cord Injury Alaeddin Kerimoğlu, Özgür Paşaoğlu, Güngör Kanbak, Volkan Hancı, Filiz Özdemir, Metin Ant AtasoyPMID: 17682949 Sayfalar 85 - 93 AMAÇ: Bu çalışmada, metilprednizolon, koenzim Q10 ve metilprednizolonla birarada koenzim Q10 tedavilerinin deneysel spinal kord yaralanmasındaki etkinlikleri karşılaştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Sprague-Dawley cinsi 32 erkek sıçan (200-250 gr) dört gruba ayrıldı. Spinal kord hasarlanması ekstradural olarak T4-5 seviyesine yerleştirilen anevrizma klibi ile uygulandı. Travmanın ardından, grup K’ya (kontrol grubu) soya yağı, grup M’ye (metilprednizolon grubu) 30 mg.kg-1 ardından idamede saatte 5,4 mg.kg-1 dozunda metilprednizolon, grup Q’ya (koenzim Q10 grubu) 10 mg.kg-1 koenzim Q10, grup MQ’ya (metilprednizolon ve koenzim Q10 grubu) 30 mg.kg-1 ardından idamede saatte 5,4 mg.kg-1 dozunda metilprednizolon ile 10 mg.kg-1 koenzim Q10 intraperitoneal olarak verildi. Travmadan 24 saat sonra sıçanların spinal kord örnekleri alınarak histopatolojik ve biyokimyasal inceleme yapıldı. BULGULAR: Histopatolojik incelemelerde grup K’da grup M, grup Q ve grup MQ’ya göre ödem şiddeti anlamlı olarak yüksekti (p<0,001). Grup M, grup Q ve grup MQ arasında ödem ve kanama açısından anlamlı farklılık yoktu (p>0,05). Ortalama süperoksit dismutaz değerleri diğer grupların tümünde grup K’ya göre, grup MQ’de grup M’ye göre anlamlı olarak daha düşüktü (p<0,05). Malonildialdehidin ortalama değerleri grup M, grup Q, grup MQ’da grup K’ya göre düşük olmasına rağmen arada anlamlı fark yoktu (p>0,05). SONUÇ: Sonuç olarak metilprednizolon, koenzim Q10 ve bu iki ajanın birlikte kullanımının ödemi azaltmada faydalı olduğu, koenzim Q10’un deneysel spinal kord hasarında, ikincil hasarın önlenmesinde faydalı olabileceği sonucuna varıldı. |
2. | Peritoneal adezyon oluşumu dekspantenol uygulamasıyla azaltılabilir mi? Deneysel çalışma Can dexpanthenol prevent peritoneal adhesion formation? An experimental study Yusuf Akdeniz, Ömer Rıdvan Tarhan, İbrahim BarutPMID: 17682950 Sayfalar 94 - 100 AMAÇ: Periton, adezyonları yıkan bir fibrinolitik aktiviteye sahiptir. İskeminin eşlik ettiği periton yaralanmaları bu fibrinolitik aktiviteyi bozar. Pantotenik asitin (B5 vitamini) alkol şekli olan dekspantenol lokal uygulamalarda mitoz bölünmeyi artırarak yaranın iyileşmesini hızlandırır. Hipotezimiz dekspantenolün peritoneal adezyon oluşumunu azaltabileceğidir. GEREÇ-YÖNTEM: Sıçanlarda çekumun antimezenterik kısmı gazlı bez ile silindi. Kontrol grubuna tedavi uygulanmadı. Deney gruplarına dekspantenol intraperitoneal (İP) (n=15, 25 mg/kg) ya da intravenöz (İV) olarak (n=15, 25 mg/kg, işlem sonrası 9 gün boyunca) verildi. Postoperatif 10. günde adezyonlar derecelendirildi; doku plazminojen aktivatörü (tPA) aktivitesi ve düzeyleri, plazminojen aktivatör inhibitör tip 1 (PAI-1), tPA/PAI-1 kompleks ve hidroksiprolin düzeyleri peritonda ölçüldü. BULGULAR: Adezyon formasyonu İP dekspantenol grubunda, kontrol grubuna göre azalmıştı (p=0,034). Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, deney gruplarındaki tPA aktivite ve konsantrasyon düzeyleri, tPA/PAI-1 kompleks düzeylerinde artış saptandı. PAI-1 düzeyleri her üç grup arasında da benzerdi. Peritoneal hidroksiprolin seviyelerinde, kontrol grubuna göre, İP dekspantenol grubunda değişme saptanmazken İV dekspantenol grubunda azalma görüldü (sırasıyla p=0,84, p=0,009). SONUÇ: Bu sonuçlara göre, dekspantenol intraperitoneal olarak uygulandığında muhtemelen peritoneal fibrinolitik aktiviteyi etkileyerek adezyon oluşumunu azaltabilmektedir. |
3. | Travmatik omurilik felci olan olgularda aksiyel yüklenmenin kemik mineral yoğunluğu üzerine etkisi Effect of axial loading on bone mineral density in patients with traumatic spinal cord injury Aytaç Can, Murat Servan Döşoğlu, İlhan Karacan, Şafak KaramehmetoğluPMID: 17682951 Sayfalar 101 - 105 AMAÇ: Omurilik yaralanmalı olgularda paralitik bölgelerde hareketsizlik nedeniyle osteoporoz meydana gelir. Yaralanma sonrası kemik mineral yoğunluğunda (KMY) hızlı bir kayıp gözlenir. KMY kaybı kırılma eşiğine ulaşabilir. Bu çalışma, hareket kabiliyetini yitirmiş olgularda erken aksiyel yüklenme ile osteopororozun engellenebileceği düşüncesini araştırmak amacı ile planlandı. GEREÇ-YÖNTEM: Travma düzeyleri T4-L1 arasında değişen 15 komplet paraplejik olgu ile kontrol grubu olarak 15 normal olgu incelendi. Olgularda KMY dışında, yaralanma zamanı, şekli, mekanizması ile serum kalsiyum, fosfor ve alkali fosfataz değişken olarak alındı. KMY ölçümü; femur boynu, trokanter, T1 ve L3 omurlarından “Dual Energy X-ray Absorptiometry” (DEXA) cihazı kullanılarak yapıldı. BULGULAR: Kemik mineral yoğunluğunun paraplejik olgularda femur boynu ve trokanterde azaldığı, buna karşılık T1 ve L3 omurlarında anlamlı bir değişiklik olmadığı görüldü. SONUÇ: Femur boynu ve trokanterde hareketsizliğe bağlı olarak KMY azalmaktadır. Çalışma ve kontrol grupları arasında, T1 ve L3 omurlarında KMY’da anlamlı bir değişiklik olmaması olguların erken rehabilitasyonundan kaynaklanabilir. Stabilizasyon sonrası başlanan oturma egzersizleri omurlarda aksiyel yüklenme ile KMY’nun azalmasını engelleyebilir; böylece osteoporoz ve patolojik kırık komplikasyonu önlenebilir. |
4. | Akut aortik diseksiyonun tanısında manyetik rezonans görüntüleme Emergency diagnosis of acute aortic dissection using magnetic resonance imaging Ahmet Mesrur HalefoğluPMID: 17682952 Sayfalar 106 - 114 AMAÇ: Çalışmamızda akut aortik disseksiyonun acil tanısında manyetik rezonans ( MR ) görüntülemenin yararlılığını ortaya koymaya çalıştık. GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmada klinik olarak aortik disseksiyon şüphesi olan 15 hastanın 1.5 tesla MR cihazı ile hem MR görüntüleri ve hem de 3 boyutlu kontrastlı MR anjiografi görüntüleri elde edildi. BULGULAR: MR görüntüleme ile 11 hastaya aortik disseksiyon tanısı konuldu. Tüm olgularda hem intimal flebin gösterilmesi ve hem de disseksiyonun A veya B tipinde olduğunun belirlenmesi mümkün oldu. Tüm olgulara anjiografi yapıldı ve 3 hasta opere edildi. MR sonuçları gold standart olarak kabul edilen anjiografi ve operasyon sonuçları ile kıyaslandı. SONUÇ: Sonuç olarak, MR görüntülemenin aortik disseksiyonlu hastalarda hem başlangıçta tanı amaçlı olarak ve hem de bu hastaların uzun dönemli takiplerinde kullanılabilecek bir modalite olduğunu söyleyebiliriz. |
5. | Çocuk femur cisim kırıklarında esneyebilen intramedüller çivi uygulaması Flexible intramedullary nailing of the children Cem Nuri Aktekin, Akif Muhtar Öztürk, Murat Altay, Ali Toprak, Bülent Özkurt, Abdullah Yalçın TabakPMID: 17682953 Sayfalar 115 - 121 AMAÇ: 6-12 yaş arası çocuklarda femur cisim kırıklarının tedavisinde farklı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Titanyum elastik çivi de bunlardan biridir ve çalışmamızda kliniğimizin bu uygulamayla ilgili sonuçları araştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Kliniğimizde retrograd titanyum elastik çiviyle tespit uygulanan femur cisim kırıklı 21 hasta incelendi. BULGULAR: Hastalar 5,1-14,7 yaşlarında ortalama 9,6±2,4 yaşta ve bütün kırıklar femur diyafizinde idi. Kırıkların dokuzu (%42,9) transvers, yedisi (%33,3) oblik, beşi de (%23,8) spiraldi. Kırık redüksiyonu 9 hastada (%42,9) kapalı, 12 hastada (%57,1) lateralden mini insizyonla açık olarak yapıldı. Çivilerin biri medial diğeri ise lateralden olmak üzere iki adet ve retrograd yöntemle gönderildi. Ameliyat sonrası dönemde 8 hastaya (%38) alçı atel uygulandı. Hastaların ortalama takip süresi 29±11,6 ay (9-48) olarak gerçekleşti. Ortalama 13±11,9 haftada (4-52) tam kaynama saptandı. Ortalama 7±2,2 ayda (6-16) implantlar çıkarıldı. Ameliyat sonrası birinci yılda tüm hastaların kalça ve diz hareket genişlikleri tamdı ve klinik olarak rotasyonel veya açısal deformite saptanmadı. Radyolojik olarak 8 hastada ortalama 11±1,7 (10-15) derecelik varus-valgus deformitesi görülmesine rağmen iki yıllık takip sonucunda bu açı ortalama 5±1,9 (3-9) dereceye düştü. SONUÇ: 6-12 yaş arası çocuklardaki femur cisim kırıklarının tedavisinde titanyum elastik çiviyle tespitin sonuçları, bu grup hastaların tedavisinde ilgili yöntemin ilk tercih olabileceğini düşündürmektedir. |
6. | Çocuklarda ayrılmış radius boyun kırıklarının Metaizeau tekniği ile cerrahi tedavisi Surgical treatment of displaced radial neck fractures in children with Metaizeau technique Güvenir OKCU, Kemal AKTUĞLUPMID: 17682954 Sayfalar 122 - 127 AMAÇ: Çocuklarda 30 dereceden fazla açılanma gösteren radius boyun kırıklarının tedavisi sorunludur. Amacımız bu kırıkların tedavisinde Metaizeau tarafından 1980 yılında tanımlanan kapalı redüksiyon ve intramedüller tespitin etkinliğini belirlemektir. GEREÇ-YÖNTEM: Genel anestezi altında ve floroskopi kontrolünde, radius distal metafizi radial tarafında 1 cm boyunda insizyon yapıldı. Bir Kirşner teli şekillendirilip, 3-5 mm’lik uç bölümü yaklaşık 30 derece kadar büküldü. Bu tel medüller kanala sokulup, proksimale doğru kırılmış olan epifizin altına ulaşana kadar ilerletildi. Telin epifize doğru kaldırılması ve döndürülmesi ile anatomik redüksiyon elde edilmeye çalışıldı. Bu teknik 1996 ile 2003 yılları arasında dokuz hastada kullanıldı. BULGULAR: Çalışmaya katılan bir olgu dışındaki tüm olgularda çok iyi sonuçla, tam bir fonksiyonel iyileşme gözlendi. Herhangi bir komplikasyona rastlanmadı. SONUÇ: Tekniğin basit olması ve yüz güldürücü sonuçlar vermesi nedeniyle, çocuklardaki ayrılmış radius boyun kırıklarında bu kapalı tedavi yöntemini öneriyoruz. |
7. | Akut trakeobronşiyal yaralanmalar: erken ve geç dönem sonuçlar Acute tracheobronchial injuries: early and late term outcomes Levent Dertsiz, Gülbin Arıcı, Gökhan Arslan, Abid DemircanPMID: 17682955 Sayfalar 128 - 134 AMAÇ: Akut trakeobronşiyal yaralanmaların erken ve geç dönem sonuçları değerlendirmektir. GEREÇ-YÖNTEM: Aralık 1997 ve Aralık 2004 tarihleri arasındaki yedi yıllık sürede akut trakeobronşiyal yaralanma tanısını alan ve tedavi edilen 12 hasta (10 erkek, 2 kadın; ort. yaş 28; dağılım 10-65 yaş) geriye dönük olarak incelendi. Klinik değerlendirme, tanı, eş zamanlı travmalar, cerrahi tedavi ve sonuçlar 1 ile 7 yıllık sürede değerlendirildi. BULGULAR: Hastaların tamamına cerrahi debridman ve primer anastomoz uygulandı. Lezyonlar olguların birinde larengotrakeal, üçünde trakeal ve sekizinde bronşiyal sistemde idi. Eş zamanlı travmalar aynı seansta tedavi edildi. Kontrol bronkoskopileri ameliyattan sonra bir hafta ile bir ay sonra yapıldı. Bir olgu kalıcı trakeostomi ile taburcu edildi. Beş yıl sonra sol alt akciğer lobunda bronşektazi saptanan olguya lobektomi yapıldı. Bir olgu yapılan primer tamirden sonraki 23. gün kaybedildi. Diğer 10 olguda herhangi bir sorun saptanmadı. SONUÇ: Trakeobronşiyal yaralanma şüphesi olan tüm olgularda uzman hekimler tarafından vakit geçirilmeden bronkoskopi yapılmalıdır. Erken tanı ve uygun cerrahi yolla onarım potansiyel olarak ölümcül olan bu olgularda hayat kurtarıcıdır. Eş zamanlı yaralanmalar mortaliteyi etkileyen en önemli faktördür. |
8. | Penetran kalp yaralanmaları Penetrating cardiac injuries Ayşen Aksöyek, Ufuk Tütün, Seyhan Babaroğlu, Ali İhsan Parlar, Ahmet Tulga Ulus, Salih Fehmi KatırcıoğluPMID: 17682956 Sayfalar 135 - 141 AMAÇ: Bu çalışmada penetran kalp yaralanması olan hastalar değerlendirildi. GEREÇ-YÖNTEM: Mayıs 1994 ile Eylül 2005 tarihleri arasında kalp yaralanması şüpesiyle hastanemize gönderilen 25 hastanın 22’sinde kardiyak yaralanma vardı. Hastaların tetkikleri ile fiziksel ve cerrahi bulguları retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR: Ekokardiyografi, hemodinamisi stabil olan 11 hastaya yapılabilmiş ve bir yanlış pozitif hariç tümünde perikardiyal efüzyon gösterilmiştir. Bir hastada sol internal torasik arter ve ven yaralanması vardı. 17 hastada (%77) kalp tamponadı vardı. Hastalarda sağ ventrikül (n=10, %45,5), sol ventrikül (n=7, %31,8), sol ön inen arteri içeren sol ventrikül (n=2, %9,1), sağ atriyum (n=1, %4,5) perikardiyal hematom (n=2, %9,1) yaralanması vardı. Hastaların ortalama fizyolojik indeksi (PI) 10,68±5,63, penetran kardiyak travma indeksi 14,09±6,3, penetran torasik travma indeksi (PTTI) 17±8,84 ve Amerikan Travma Cerrahisi Birliğinin sınıflamasına göre ortalama organ hasarı skoru (AAST/OIS) 3,86±1,25 idi. Altı olgu kaybedildi (mortalite %27,3). Bu hastaların PI, PCTI, PTTI ve AAST/OIS skorları kurtulanlara göre daha yüksekti (p<0,05). Tamponat mevcudiyeti ve karın yaralanma sıklığı bakımından fark yokken, sol ventrikül ve sol ön inen arter ve akciğer yaralanması kaybedilen hastalarda daha sık bulundu. SONUÇ: Penetran kalp yaralanması nedeniyle kaybedilen hastalar, sağkalanlara göre daha ağır yaralanmalara ve daha yüksek PI, PCTI, PTTI ve AAST/OIS skorlarına sahip olmaktadır. |
9. | Erişkinde İleal İntussussepsiyon Ileal Intussusception in Adults Burhan Mayır, Cumhur Arıcı, Taner ÇolakPMID: 17682957 Sayfalar 142 - 144 AMAÇ: Pediyatrik olguların aksine erişkinde ileal intussussepsiyon nadir görülmektedir. Bu yazıda ileal intussussepsiyonlu erişkin dört olguya ait sonuçları sunmayı amaçladık. GEREÇ-YÖNTEM: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında ileal intussussepsiyon tanısıyla ameliyat edilen erişkin hastalara ait bilgiler retrospektif olarak hasta dosyalarından edinildi. Başvuru bulguları, tanı, tedavi ve patoloji ile ilgili bilgiler kaydedilerek sonuçlar değerlendirildi. BULGULAR: İleal intussussepsiyon nedeniyle dört hasta ameliyat edildi. Üç hasta mekanik intestinal obstrüksiyon tablosuyla, bir hasta kronik gastrointestinal şikayetlerle başvurdu. İki hastada neden idyopatik intussussepsiyon, bir hastada ileal polip, diğer hastada da ileal lipom idi. Tedavide tüm hastalara rezeksiyon uygulandı. SONUÇ: İleal intussussepsiyon klinik bulguların çeşitlilik göstermesi ve spesifik olmaması nedeniyle zor tanı konulan bir hastalıktır. Mekanik bağırsak tıkanıklığı olan hastalarda ayırıcı tanıda düşünülmesi gereklidir. İntussusepsiyon sıklıkla benin ya da malin ileal bir lezyona bağlı olduğu için tedavide cerrahi girişime öncelik verilmelidir. |
10. | Aksiller arterin künt travmaya bağlı izole hasarlanması Isolated axillary artery injury due to blunt trauma Mehmet Öç, Murat Güvener, H. İbrahim Uçar, Birkan Akbulut, Mustafa Yılmaz, Ünsal ErsoyPMID: 17682958 Sayfalar 145 - 148 Kemik, brakiyal pleksus, ven ve yumuşak doku hasarı olmadan ani ve tek künt travmaya bağlı olarak aksiller arterin intimal hasarı çok nadirdir. Arteriyel yaralanmanın kalıcı hasar bırakmaması için erken tanı ve uygun tedavi gereklidir. Klinik belirtiler genelde belli belirsizdir ve kollateral dolaşıma bağlı olmak üzere yaralanma sonrası, uzun iskemik dönem geçtikten sonra belirginleşmektedir. Yirmi yaşındaki erkek hasta, kolu hiperabdüksiyon ve hiperekstansiyon pozisyonda buzdolabı taşırken sol kolunu incinme ve bundan 1,5 ay sonra sol kolundaki ağrı ve uyuşukluk şikayetleriyle başvurdu. Hastanın hastaneye yatışından sonra yapılan aksiller arter dijital substraksiyon anjiyografisinde aksiller arterin oklüzyonu izlendi ve oklüzyonun distalinde kollaterallerle dolum gözlenmedi. Ameliyatta, aksiler ve brakiyal arter safen ven ile baypas edildi. Üst ekstremitenin künt travmasının erken döneminde kollateral dolaşım nedeniyle vasküler yetersizlik distal nabızlar olsa bile tanınamayabilmekte ve üst ekstremitenin anjiyografisi doğru tanı ve tedavi için kaçınılmaz olmaktadır. Bu olgu bizim ikinci tecrübemizdir; birinci olgudaki tecrübemize dayanarak bu olguda olduğu gibi kronik durumlarda revaskülarizasyon sonrası greft trombozu söz konusuysa oral antikoagülasyona en az altı ay devam edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. |
11. | Yanlışlıkla tümör tanısı konmuş nadir bir klinik durum: Peliosis hepatis A rare clinical entity misdiagnosed as a tumor: Peliosis hepatis Koray Atila, Ahmet Çoker, Deniz Uçar, Sedat Karademir, Özgül Sağol, Hüseyin Astarcıoğlu, İbrahim AstarcıoğluPMID: 17682959 Sayfalar 149 - 153 Peliosis hepatis (PH), karaciğer parankiminin kistik, içi kan dolu boşluklardan oluşan, seyrek bir durumudur. Cerrahi girişim kaçınılmaz ise, dikkatli bir kanama kontrolü altında yapılmalıdır. Bu yazıda, klinik olarak tanı konulamamış bir PH olgusunun kötü sonuçları sunuldu. PH, özellikle karında meydana gelen ani şişlikle başvuran tüm karaciğer kitlelerinde akılda tutulması gereken bir tanıdır. Endemik bölgelerde hidatik kist gibi diğer kistik durumların ayırıcı tanısının yapılmasına çalışılmalıdır. |
12. | Primary aortoduodenal fistula due to a swallowed sewing needle: a rare cause of gastrointestinal bleeding Dikiş iğnesi yutulması sonucu oluşmuş primer aortoduodenal fistüle bağlı nadir görülen bir masif üst gastrointestinal sistem kanaması Murat Başer, Hasan Arslantürk, Erol Kisli, Murat Arslan, Tuncer Öztürk, İsmail Uygan, Çetin KotanPMID: 17682960 Sayfalar 154 - 157 Abdominal aorta ve duodenum arasında primer fistül oluşumu nadir görülen ve yüksek mortaliteye sahip bir durumdur. Ateroskleroz en sık görülen fistül nedenidir; bildirilen olguların üçte ikisinden fazlasında sorumludur. Kanserler, ülser, radyasyon, aortit ve yabancı cisimler diğer etyolojik nedenlerdir. Burada dikiş iğnesi yutulması sonucu oluşan aortoduodenal fistüle bağlı masif üst gastrointestinal sistem kanaması nedeniyle ameliyat ettiğimiz 17 yaşındaki olgu sunuldu. Ameliyatta dikiş iğnesi içeren kronik aortoduodenal fistül bulunarak onarıldı. Olgumuz iğne yutma nedeniyle İngilizce literatürde sunulan dördüncü aortoenterik fistül olgusudur. |
13. | Künt travmaya bağlı farkedilmeyen aort transeksiyonu: Olgu sunumu Missed aortic transection following blunt trauma: a case report Nezihi Küçükarslan, Eralp Ulusoy, Mehmet Yılmaz, Mutasım Süngün, Melih Hulusi Us, Adem Güler, Ahmet Turan YılmazPMID: 17682961 Sayfalar 158 - 161 Künt travmalardan sonra oluşabilen gözden kaçmış damar yaralanmaları yaşamı tehdit eden ve acil girişim gerektiren klinik tabloları ortaya çıkarır. Aort transeksiyonu (AT) bu gözden kaçabilecek vasküler yaralanmaların en ölümcül olanıdır. Bu yazıda künt travma sonrası meydana gelen bir AT olgusu sunuldu. Üç yıl önce künt travmaya maruz kaldığını bildiren hasta eforla gelen nefes darlığı ve çarpıntı şikayetiyle başvurdu. Telegrafisinde üst mediastende genişleme, torakal manyetik rezonans anjiyografi ve bilgisayarlı tomografisinde transeksiyon ve inen aortada anevrizmatik genişleme saptandı. Cerrahi tedavide Dakron greft interpozisyonu yapıldı. Ameliyattan sonra hastanın yakınmaları ve bulguları dramatik olarak geriledi. Künt travmalardan sonra gelişebilen AT, yaşamı tehdit eden ve mutlaka araştırılması gereken bir tablodur. |
14. | Servikal omurganın çoklu izole spinöz proses kırığı (Clay-shoveler’s kırığı): Olgu sunumu Multiple isolated spinous process fracture (Clay-shoveler’s fracture) of cervical spine: a case report İhsan Solaroğlu, Erkan Kaptanoğlu, Özerk Okutan, Etem BeşkonaklıPMID: 17682962 Sayfalar 162 - 164 Servikal ve torakal vertebraların izole spinöz proses kırıkları, Clay-shoveler kırığı olarak adlandırılırlar. Bu yazıda, servikal omurgada çoklu izole spinöz proses kırığı olan 32 yaşında erkek hasta rapor edilmiştir. Olguya boyunluk ile konservatif tedavi uygulanmıştır. Bu tip kırıklar, daha ciddi omurga yaralanmalarının uyarıcısı olabilir. |
15. | Abdominal vascular injury during lumbar disc surgery: report of three cases Lomber disk cerrahisi esnasında gelişen abdominal vasküler yaralanma Fuat Torun, Hakan Tuna, Haluk DedaPMID: 17682963 Sayfalar 165 - 167 Anterior longitudinal ligament perforation and abdominal vascular injury is one of the most critical complications that may develop during lumbar disc surgery. The vascular injury-related symptoms that warns the surgeon may be late to appear; they usually turn out to be mortal. The hypotension during the operation, tachycardia and pulsatile unstoppable hemorrhage observed in the disc space are the major findings. Urgent detection of this complication and the repair of the vascular injury prevent the case from turning out to be fatal. In the present study, three patients who underwent surgical treatment of abdominal vascular injuries that had developed during lumbar disc surgery, were presented. |