p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 20 Sayı : 6 Yıl : 2024

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 20 (6)
Cilt: 20  Sayı: 6 - Kasım 2014
DENEYSEL ÇALIŞMA
1.
Midesi dolu ve boş sıçanlarda künt batın travması sonucu oluşan iç organ yaralanmalarının karşılaştırılması
Comparison of internal organ injuries by blunt abdominal trauma in rats with empty or full stomach
Hüseyin Kafadar, Safiye Kafadar, Mehmet Tokdemir
PMID: 25541917  doi: 10.5505/tjtes.2014.92331  Sayfalar 395 - 400
AMAÇ: Bu çalışmada, midesi dolu ve boş sıçanlarda künt karın travması (KBT) sonucu karın organlarında yaralanma farklılığı olup olmadığı, travmanın yönüne göre hangi karın organın daha fazla etkilendiği araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Literatürde kullanılacak travma kuvvetiyle ilgili veri bulunmadığından deneysel çalışmaya geçilmeden önce pilot çalışma yapıldı. Sıçanlarda ani ölüme neden olmayan ölçülebilir travma kuvvetini belirlemek amacıyla kurulan düzenekle 40 cm ve 45 cm’den 200 gr. ve 250 gr. ağırlıklar sıçanların karın bölgesine isabet edecek şekilde serbest düşmeye bırakıldı. En uygun travma kuvveti (F=69.978 N) ve absorbe edilen enerji (E=½.m.v2= 0.979 Joule), 40 cm’den bırakılan 250 gr ağırlıkla elde edildi. Otuz altı sıçan çalışmaya alındı. Sıçanlara ketamin ile anestezi uygulandı. Midenin dolu ya da boş olmasına, travmanın önden, sağdan veya soldan gelmesine göre karın organlarında meydana gelen yaralanmalarda istatistiksel farklılık olup olmadığı araştırıldı.
BULGULAR: En sık karaciğer, dalak ikinci ve ince bağırsakların üçüncü sıklıkta yaralandığı tespit edildi. Karaciğer ve dalak yaralanmaları açısından gruplar arasındaki fark anlamlı bulundu (p<0.05). Diger organ yaralanmaları açısından farklılık olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı değildi.
TARTIŞMA: Midenin dolu ya da boş olmasına ve travmanın yönüne göre karın içi organlarda farklılık olduğu tespit edildi.
BACKGROUND: The aim of study was to investigate whether there is a difference in injury in intra-abdominal viscera due to blunt abdominal trauma sustained by rats with empty or full stomach and to examine which viscera is affected most, based on the direction of the trauma.
MEHTOHDS: Since there is no data in the literature on the force of trauma, a pilot study was carried out before commencing the experimental study. An apparatus was built to determine the trauma force that would not cause sudden death, and rats were allowed free fall from a height of 40 and 45 cm so that they would land on their abdomen. The most appropriate force of trauma (F= 69,978 N) and absorbed energy (E= ½mv2= 0,979 Joules) were obtained in rats weighing 250g that fell from a height of 40 cm.
RESULTS: Thirty six rats were included in the study. Rats were allocated into one of six groups. We investigated if there were statistically significant differences between groups with regard to the stomach being empty/full and the direction of the trauma (anterior, right/left sided).
DISCUSSION: It was observed there were differences in injuries sustained by the internal organs depending on the fullness/emptiness of the stomach and the direction of the trauma.

2.
Kolon rezeksiyonları sonrası suboptimal anastomoz: Deneysel çalışma
The fate of suboptimal anastomosis after colon resection: an experimental study
Mehmet Kamil Yıldız, İsmail Okan, Hasan Nazik, Gurhan Bas, Orhan Alimoglu, Mehmet İlktac, Emin Daldal, Mustafa Sahin, Nuray Kuvat, Betugul Ongen
PMID: 25541918  doi: 10.5505/tjtes.2014.31899  Sayfalar 401 - 409
AMAÇ: Suboptimal anastomozun nasıl sonuçlanacağı bilinmemektedir. Kolon rezeksiyonları sonrası anastomoz kaçağının erken tanısı hastanın doğru yönetiminde çok önemlidir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Yirmi altı sıçan “kontrol”, “kaçak” ve “suboptimal anastomoz” adıyla üç gruba ayrıldı. Sırasıyla gruplara sham laparotomi, çekum ligasyonu-perforasyon ve kolon rezeksiyonu sonrası dört dikişle anastomoz yapıldı. Beşinci saatte, üçüncü ve dokuzuncu günlerde periferden kan örnekleri ve relaparotomi sonrası periton yıkama örnekleri alındı. Karnın içi makroskopik anastomoz kaçağı varlığı için incelendi. Alınan yıkama örneklerinden aerobik ve anaerobik kültürlerle beraber 16 RNA ve E. Coli’ye özgü primerler kullanılarak polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) yapıldı.
BULGULAR: Değişik vücut sıvılarında 16 s RNA ve E. coli’ye özgün primerler kullanılarak yapılan PZR’nin sensitivitesi ve spesifisitesi sırasıyla %100 ve %78 olarak bulundu. Üçüncü ve dokuzuncu günlerde alınan periton yıkama sıvılarında hem kültürde hem de PZR’de bakteri varlığı gösterildi. Karın içinin incelenmesinde 8 (%80) sıçanda anastomoz kaçağı işaretleri gözlenirken, anastomozla ilişkili mortalite sadece 2 (%20) sıçanda saptandı.
TARTIŞMA: Kolon rezeksiyonu sonrası suboptimal anastomoza bağlı anastomoz kaçağı oranı yüksektir ve 72 saat gibi erken bir sürede periton örneklerinden yapılan PZR ile tanı koymak olasıdır.
Background: The fate of suboptimal anastomosis is unknown and early detection of anastomotic leakage after colon resection is crucial for the proper management of patient. Methods: 26 rats were assigned to “Control”, “Leakage” and “Suboptimal anastomosis group” groups where they underwent either sham laparotomy, cecal ligation and puncture or anastomosis with 4 sutures following colon resection, respectively. At 5 hours, 3rd and 9th days; peripheral blood samples, peritoneal washing samples through relaparotomy were obtained. The abdomen was inspected macroscopically for the anastomotic healing. PCR with 16s rRNA and E.coli-specific primers were run on all samples along with aerobic and anaerobic cultures.
Results: The sensitivity and specificity of PCR on different body fluids with 16s rRNA and E.coli-specific primers were 100 % and 78 % respectively. All samples of peritoneal washing fluids at 3rd and 9th days showed presence of bacteria in both PCR and culture. The inspection of abdomen showed signs of anastomotic leakage in 8 rats (80%), whereas mortality related with anastomosis detected in 2 rats (20 %).
Conclusions: Anastomotic leakage with suboptimal anastomosis after colon resection is high and the early detection is possible by running PCR on peritoneal samples as early as 72 hours.

3.
Yaygın akson hasarı ve GKS ≤8 olan travma hastalarında sitikolinin bilinçlilik durumu, serum fetuin-A ve matriks Gla-protein (MGP) düzeyleri üzerine etkileri
Effects of Citicoline on Level of Consciousness, Serum Level of Fetuin-A and Matrix Gla- Protein (MGP) in Trauma Patients with Diffuse Axonal Injury (DAI) and GCS≤8
Ghaffar Shokouhi, Amir Ghorbani Haghjoo, Neda Sattarnezhad, Mohammad Asghari, Aida Sattarnezhad, Ali Asghari, Arastoo Pezeshki
PMID: 25541919  doi: 10.5505/tjtes.2014.05769  Sayfalar 410 - 416
AMAÇ: Bir sinir koruyucu ilaç olan sitikolinin fetuin-A ve matriks Gla-protein (MGP) gibi kalsifikasyon modülatörlerini tetikleyerek posttravmatik nörogenez ve anjiyogenez sonrası bilinçlilik düzeyini iyileştirdiği, ikincil beyin hasarını ve ektopik vasküler kalsifikasyonu hafiflettiği ileri sürülmüştür. Bu çalışma ağır travmatik beyin hasarlı hastalarda sitikolinin bilinçlilik, serum fetuin-A ve MGP düzeyleri üzerine etkilerini araştırmayı amaçlamıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çift-kör randomize kontrollü çalışma (RKÇ) yaygın aksonal hasar tanılı GK skoru ≤8 olan hastalarda yapıldı. Olgular 15 gün sitikolinle (6 saatte bir 500 mg i.v.) tedavi edildi. Hem hastalar hem de kontroller günlük GCS değerlendirmesinden geçti, belli aralarla kan analizleri yapıldı.
BULGULAR: Çalışmaya 58 hasta katıldı. Çalışma dönemi boyunca her iki grupta Glaskov Skala skorları iyileşmiş olduğu gibi gruplar arasındaki farklılık hatırı sayılır derecede değildi (p>0.05). Sitikolinle tedavi edilen grupta bir negatif faz reaktanı olan serum fetuin-A düzeyleri artmışken (p=0.012), kontrollerde bu değişiklikler anlamlı değildi (p=0.455). Bir kalsifikasyon inhibitörü olan serum MGP düzeyleri hastalarda yükselmişti (p=0.046). Kontrol grubundaki değişiklikler anlamlı değildi (p=0.405).
TARTIŞMA: Bulgularımız sitikolinin bilinçlilik düzeyi ve GKS üzerine nötr etkileri olduğunu düşündürtmektedir. Sitikolin fetuin-A ve MGP düzeylerini yükselterek kafa travmasına bağlı enflamatuvar hasar ve vasküler kalsifikasyona karşı koruyucu etkilere sahip olabilir.
Introduction: Citicoline, a neuroprotective drug, has been suggested to improve level of consciousness, mitigating secondary brain damage and ectopic vascular calcification, following post-traumatic neurogenesis and angiogenesis, inducing calcification modulators, like fetuin-A and matrix Gla-protein(MGP). This study aimed to investigate effects of citicoline on levels of consciousness, serum levels of fetuin-A and MGP in patients with severe traumatic brain injury.
Materials & Methods: This double blind randomized controlled trial(RCT), on patients with diagnosis of diffuse axonal injury(DAI) and GCS≤8. The cases were treated with citicoline (500mg every 6 hours), intravenously, for 15 days. Daily GCS assessment and intermittent blood sampling were done for both cases and controls.
Results: 58 patients were included. During study period, mean GCS levels improved in both groups; however, the difference was inconsiderable(P>0.05). Serum levels of fetuin-A, a negative phase reactant, increased in group treated with citicoline(P=0.012); while these changes were insignificant for controls(P=0.455). Serum levels of MGP, a calcification inhibitor, increased in cases(P=0.046); The alterations were inconsequential in control group(P=0.405).
Conclusion: Our findings suggest neutral effects of citicoline on level of consciousness and GCS. Via increasing levels of fetuin-A and MGP, citicoline may have protective effects against inflammatory damage and vascular calcification secondary to head trauma.

KLINIK ÇALIŞMA
4.
Künt travma sonrası bağırsak ve mezenter yaralanmalarında çok kesitli bilgisayarlı tomografinin tanısal etkinliği ve tecrübenin önemi
Bowel and mesenteric injury in blunt trauma: diagnostic efficiency of and importance of experience in using multidedector computed tomography
Ahmet Veysel Polat, Ramazan Aydin, Mehmet Selim Nural, Selim Baris Gul, Ayfer Kamali Polat, Kerim Aslan
PMID: 25541920  doi: 10.5505/tjtes.2014.52959  Sayfalar 417 - 422
AMAÇ: Çalışmamızda künt bağırsak ve mezenter yaralanmalarında (KBMY), çok kesitli bilgisayarlı tomografinin (ÇKBT) tanısal etkinliğinin ve farklı düzeydeki radyolog tecrübesinin tanıya katkısının değerlendirilmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma grubuna travma nedeniyle cerrahi uygulanan ve klinik önemli KBMY olduğu doğrulanan ve ameliyat öncesi BT incelemeleri mevcut olan 27 hasta (23 erkek, 4 kadın, ort. yaş 40.77±16.2 yıl; dağılım 18-76 yıl) alındı. Kontrol grubu olarak da yine aynı dönemde BT incelemesi mevcut olan ve cerrahi sonrası KBMY olmadığı doğrulanmış 21 hasta (16 erkek, 5 kadın, ort. yaş 38.9±14.5; dağılım, 20-68) alındı. Cerrahi öncesi 16 kesitli ÇKBT ile yapılan incelemeler ameliyat bilgileri bilinmeksizin tekrar yorumlandı. ÇKBT bulguları ameliyat bulguları ile karşılaştırıldı.
BULGULAR: Çok kesitli bilgisayarlı tomografi bulguları içinde; intraperitoneal serbest hava, mezenterik hava, bağırsak duvarında kalınlaşma (>4-5 mm), bağırsak duvarında kontrastlanma artışı, bağırsak duvarında defekt ve mezenterik hemanjiom bulgusu, doğruluk, özgüllük ve pozitif öngörü değer bakımından yüksek bulundu (p<0.01). KBMY doğru tanı koyabilmede kıdemli radyoloji asistanı ve abdomen tecrübeli radyolog arasında duyarlılık ve özgüllük sırasıyla %74, %71 ve %85, %100 bulundu.
TARTIŞMA: Çok kesitli bilgisayarlı tomografi, KBMY’yi yüksek duyarlılık ve özgüllük ile gösterebilir ve cerrahi gerekliliğini öngörebilir. Radyolojideki tecrübe ÇKBT’nin doğru raporlanmasında önemli bir faktördür.
Introduction
The purpose of this study was to investigate the diagnostic efficiency of multidetector computed tomography (MDCT) in the detection of blunt bowel and mesenteric injuries (BBMI), and the role of different experience levels in using MDCT.
Methods
This study included a test group of 27 patients with surgically important BBMI in whom the diagnoses were confirmed after surgical intervention (23 men and 4 women; mean age, 40.7 ± 16.2; range 18–76), and a control group of 21 matched patients without BBMI underwent laparotomy for trauma during the same time period (16 men and 5 women; mean age, 38.9 ± 14.5;range, 20–68) and 16-detector computed tomography prior to surgery. Intraoperative findings were compared with MDCT findings.
Results
We found high accuracy, specificity, and positive predictive values in MDCT findings with respect to intraperitoneal free air, mesenteric air, thickened (>4–5 mm) and defected bowel wall, increased contrast enhancement on bowel wall, and mesenteric hematoma among others (p < 0.01).
Sensitivities and specificities of the diagnosis of BBMI by the resident and staff radiologist was 74% and 71%, and 85% and 100%, respectively.
Conclusion
MDCT displays BBMI with high sensitivity and specificity, and can predict the need for surgery. Experience in radiology is an important factor for appropriate interpretation of the MDCT findings.

5.
Lökosit sayısı ve nötrofil oranlarının non-komplike apandisit tanısında ve komplike apandisitlerin belirlenmesinde klinik önemi
The clinical value of leucocyte count and neutrophil percentage in diagnosing uncomplicated (simple) appendicitis and predicting complicated appendicitis
Nuri Alper Şahbaz, Orhan Bat, Bülent Kaya, Suat Can Ulukent, Özer İlkgül, Mehmet Yiğit Özgün, Özlem Akça
PMID: 25541921  doi: 10.5505/tjtes.2014.75044  Sayfalar 423 - 426
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı komplike olmayan apandisitlerin tanısında ve komplike apandisitlerin belirlenmesinde lökosit sayısı ve nötrofil oranının tanısal değerlerini belirlemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada Ocak 2011 ile Aralık 2012 tarihleri arasında akut apandisit tanısıyla apandektomi yapılmış olan hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. Lökosit sayıları, nötrofil yüzdeleri ve fiziksel inceleme bulguları değerlendirildi. Lökosit sayılarının ve nötrofil oranlarının duyarlılık ve özgüllükleri hesaplandı.
BULGULAR: Akut apandisit tanısıyla 159 hasta ameliyat edilmiştir. Hastaların %82.4’ünde komplike olmayan, %17.6’sında komplike apandisit tespit edilmiştir. Lökosit sayısının apandisit tanısında düşük duyarlılık ve özgüllüğünün olduğu görüldü (sırasıyla %67.5 ve %36.3). Nötrofil oranının duyarlılığı %60.1, özgüllüğü ise %90.9 olarak bulundu. Komplike apandisit erkeklerde daha sık görülmektedir. Lökosit sayısı komplike apandisitli hastalarda istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu.
TARTIŞMA: Akut apandisit tanısında lökosit sayıları ve nötrofil oranları değerlendirilmiştir. Nötrofil oranının daha yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahip olduğu görülmüştür. Aynı zamanda erkek cinsiyetin ve lökosit sayısındaki yüksekliğin komplike apandisit açısından birer risk faktörü olduğu görülmüştür.
BACKGROUND: The aim of this study was to establish the diagnostic value of leucocyte count and neutruphil percentage in both diagnosing simple appendicitis and predicting complicated appendicitis.
MATERIAL AND METHOD: The patients who underwent appendectomy with a clinical diagnosis of AA between January 2011 and December 2012 were studied retrospectively. Analysis of the data of total WBC count, neutrophil ratio, physical findings were performed. Sensitivities and specificities of leucocyte count and neutrophil ratio were calculated.
RESULTS: 159 patients were operated with the diagnosis of acute appendicitis. Simple appendicitis was detected in 82.4% and complicated appendicitis was detected in 17.6%. Leucocyte count has low sensitivity and specificity for diagnosing acute appendicitis (67.5 % and 36.3% respectively). Neutrophil ratio has a sensitivity rate of 60.1% and specificity rate of 90.9%. The complicated appendicitis was more common in male patients. Leucocyte count was statistically higher in patients with complicated appendicitis.
CONCLUSION: Two inflammatory markers, leucocyte count and neutrophil ratio were evaluated for diagnosis of acute appendicitis.Neutrophil ratio has higher sensitivity and spesificity for acute appendicitis. On the other hand increased leucocyte count and male gender was found to be a risk factor for complicated appendicitis.

6.
Uzun segment üretral darlıklarda penil fasiyokutanöz flep üretroplasti
Penile fasciocutaneous flap urethroplasty in long segment urethral stricture
Ali Atan, Altuğ Tuncel, Melih Balcı, Yılmaz Aslan, Ersin Köseoğlu, Anıl Erkan
PMID: 25541922  doi: 10.5505/tjtes.2014.72537  Sayfalar 427 - 431
AMAÇ: Uzun segment üretral darlıklarda penil fasyokutanöz flep üretroplastinin başarısını incelemek.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamıza uzun segment üretral darlığı olan 17 hasta alındı. Darlık segmentinin uzunluğuna göre, vertikal veya sirküler penil deri fasyokutanöz flep, 18 F üretral kateter üzerinden anastomoz edildi. Hastalar, üretral kateterin alınmasının ardından birinci haftada ve altıncı ayda üroflovmetri ve ultrasonografi eşliğinde yapılan işeme sonrası rezidüel idrar hacmi ölçümleri ile değerlendirildi.
BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 52 (17-67) yıl, ortalama takip süresi 60 (12-96) ay idi. Ortalama darlık uzunluğu 105 (40-150) mm olarak saptandı. Vertikal ve sirküler penil fasyokutanöz flepler sırası ile dört ve 13 hasta için kullanıldı. Üretral kateterin alınmasının ardından birinci haftada yapılan maksimum idrar akım hızı ve işeme sonrası rezidüel idrar ölçümleri sırası ile 19.1 (9-31) ml/sn ve 12.9 (0 - 40) cm3 idi. Aynı parametreler ameliyat sonrası altıncı ayda 17.4 (8-25) ve 15.2 (0-40) olarak ölçüldü.
TARTIŞMA: Uzun dönem sonuçlarımız penil fasyokutanöz flep üretroplastinin uzun segment üretral darlıklarda uygun bir tedavi seçeneği olduğunu göstermektedir.
Background: To evaluate the succes of penil fasciocutaneous flap urethroplasty in treatment of long segment urethral stricture.
Methods: In this study, 17 patients with long segment urethral stricture were included. According to lenght of the narrow segment, vertical or circular penile skin fasciocutaneous flap was anastomosed on 18 F urethral catheter. In first week and 6th month after removal of urethral catheter, patients were controlled by uroflowmetry and postvoiding residual urine volume measurement by ultrasound.
Results: The mean age of the patients were 52 (range; 17 to 67) years. The mean follow up-time was 60 (12-96) months. Mean length of stricture was 105 (40-150) mm. Vertical and circular penile fasciocutaneous flaps were used in 4 and 13 patients, respectively. Maximum urine flow rate and postvoiding residual urine assessment in first week after removal of urethral catheter were 19.1 (range; 9 to 31) ml/s and 12.9 (range; 0 to 40) cm3, respectively. Same parameters in postoperative 6th months were 17.4 (range; 8 to 25) ml/s and 15.2 (range; 0 to 40) cm3 respectively.
Conclusion: Our long term results showed that penile fasciocutaneous flap urethroplasty method seems to be a reasonable treatment option in treatment of long segment urethral stricture.

7.
Minör baş travmasında beyin BT taraması çekmeden önce baş ağrısı tedavisinin rolü: İntravenöz morfin sülfat kafa içi travmasını öngörebilir mi?
Role of headache management in minor head injury before performing brain CT scan - can intravenous morphine sulfate predict intracranial injury?
Koorosh Ahmadi, Amirmasoud Hashemian, Elham Pishbin, Ali Taheriniya, Saba Jafarpour, Vafa Rahimi-movaghar
PMID: 25541923  doi: 10.5505/tjtes.2014.84031  Sayfalar 432 - 436
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, beyin BT taramasında minör kafa travması (MHI) bulguları olan hastalarda baş ağrısının morfine yanıtını incelemek ve BT taraması gereken hastaları tanımlamak için yeni bir risk göstergesini önermektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Baş ağrısı ve GCS skoru 14 veya 15 ile gelen 15 yaş ve üstü toplam 1857 MHI hastası çalışmaya alındı. İntravenöz morfin sülfat yapıldı ve hastalar daha sonra baş ağrısının geçmesi veya süregelmesine göre değerlendirildi. Daha sonra tüm hastaların beyin BT taraması çekildi.
BULGULAR: Hastalar 15-60 ve 60 yaş üstü olmak üzere iki yaş grubuna ayrıldı. Her iki grupta BT sonucu ile morfine yanıt arasında önemli bir ilişki mevcuttu (p<0.001). On beş ile 60 yaş arasında, baş ağrısı morfine yanıt vermiş olanların hiçbirinin BT taramasında herhangi bir anormal bulgu görülmedi (duyarlılık= %100). Altmış yaş üstü grupta anormal BT bulgusu ve nöroşirürji girişim endikasyonu açısından morfine yanıtın duyarlılık dereceleri sırasıyla %58.3 ve %71.4 idi.
TARTIŞMA: Bu çalışma morfinle geçmeyen baş ağrısının kafa içi travması için bir risk göstergesi olduğunu düşündürmektedir. BT’ye erişimin sınırlı olduğu kırsal alanlarda, BT taraması endike MHI hastalarının seçimine ilişkin mevcut kriterlere ek olarak bu protokol kullanılabilir.
Objective: The aim of this study was to examine the association of the response of headache to morphine with the findings of brain CT scan in minor head injury (MHI), and to propose a new risk indicator to identify patients that require CT scanning.
Methods: A total of 1857 MHI patients ≥15 years old, presenting with headache and a GCS score of 14 or 15 were enrolled. Intravenous morphine sulfate was administered and patients were assessed for the relief or persistence of headache thereafter. Subsequently, a brain CT scan was obtained from all patients.
Results: Patients were divided into two age groups: 15-60 and >60 years. There was significant association between the response of headache to morphine and the result of CT in both groups (p<0.001). In patients aged 15-60, none of those whose headache had responded to morphine showed any abnormal findings in the CT scan (sensitivity=100%). In the >60 group, sensitivity was 58.3% for abnormal CT and 71.4% for neurosurgical interventions.
Conclusion: This study suggests that a headache not relieved by morphine is a risk indicator for intracranial injury. This protocol can be used in rural areas with limited access to CT as an adjunct to the existing criteria for selecting the patients with MHI for CT scanning.

OLGU SERISI
8.
Pediatrik travmatik kalça çıkığı tedavi ve sonuçları: Olgu çalışması ve literatürün gözden geçirilmesi
Treatment and Results in Paediatric Traumatic Hip Dislocation: Case series and review of the literature
Serdar Hakan Başaran, Mustafa Gökhan Bilgili, Ersin Erçin, Alkan Bayrak, Halil Nadir Öneş, Mustafa Cevdet Avkan
PMID: 25541924  doi: 10.5505/tjtes.2014.52822  Sayfalar 437 - 442
AMAÇ: Akut travmatik kalça çıkığı olan altı çocuk hasta geriye dönük olarak incelendi. Bu hastalarda çıkığın tipi, ilişkili lezyonlar, tedavi yöntemleri, komplikasyonlar, klinik ve radyolojik sonuçlar değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Kliniğimizde 2007 ile 2011 tarihleri arasında travmatik kalça çıkığı nedeniyle tedavi edilmiş olan altı çocuk hasta çalışmaya alındı. Hastaların beşi erkek, biri kız, ortalama yaş 8 yıl 8 ay (dağılım; 5 yıl 9 ay-10 yıl 11 ay). Olguların ortalama takip süreleri 25.2±10 aydı. (dağılım 12-40 ay). Beş olguda posterior çıkık, bir olguda ise transepifizyal kırıklı çıkık mevcuttu. Dört olgu kapalı, iki olgu ise açık redüksiyon yöntemiyle tedavi edildi.
BULGULAR: Hastaların son takibinde, bir hastada osteokondral kırığa bağlı eklem mesafesinde asimetrik genişleme saptandı, diğer bir hastada koksa magna gelişti. Transepifizyal kırıklı çıkığı olan bir olguda avasküler nekroz gelişti. Beş olguda Harris hip skoru değerlendirmesi mükemmel, kırıklı çıkık olgusunda ise kötü olarak bulundu.
TARTIŞMA: Bu oldukça nadir karşılaşılan olgular mümkün olan en kısa sürede öncelikle kapalı yöntemle tedavi edilmelidir. Tekrarlayan kapalı redüksiyon denemelerinden kaçınılmalı, redükte olmayan olgularda eşlik eden lezyonların önceden tanınması için mümkünse BT ve MR görüntüleme gibi ileri incelemeler yapıldıktan sonra açık redüksiyona geçilmelidir.
BACKGROUND: We retrospectively analyzed six acute traumatic hip dislocations in pediatric patients. We reviewed types of dislocations, associated lesions, treatment methods, complications, clinical and radiological outcomes.
METHODS: Six child patients treated due to traumatic hip dislocation between 2007 and 2011 in our clinic were included the study. Five of the patients were male; one of them was female, average age was 8 years and 8 months. The mean follow-up was 25.2±10 months. There were posterior dislocation in five cases and transepiphyseal fractured dislocation in one case. Four cases were treated by closed reduction while two cases were treated with open reduction method.
RESULTS: In the last control of the patients, asymmetric widening in the hip joint was found due to osteochondral fracture in one patient and coxa magna occurred in one patient. Avascular necrosis developed in one case with transepiphyseal fractured dislocation. Harris hip score evaluation was found excellent in five cases and bad in the case with fractured dislocation.
CONCLUSION: Traumatic hip dislocation is a rare condition. It should be treated with preferably closed method as soon as possible. Repetitive reduction trials should be avoided. Open reduction should be performed to recognize accompanying lesions after advanced radiologic examinations such as computerized tomography and magnetic resonance imaging.

KLINIK ÇALIŞMA
9.
Pediküllü rektus abdominis kas deri flebinin uyluk ve sırt defektlerinde kullanımı
Using of Pedicled Rectus Abdominis Musculocutaneous Flaps in the Thigh and Lumber Defects
Ahmet Duymaz, Furkan Erol Karabekmez, Mustafa Keskin
PMID: 25541925  doi: 10.5505/tjtes.2014.73478  Sayfalar 443 - 451
AMAÇ: Daha önce tanımlanmış, fakat az kullanılan “ekstended” veya vertical rektus abdominis muskulokutan (“Ekstended” RAM, VRAM) fleplerinin çok nadir endikasyonlardaki kullanımları incelendi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Beş hastada, 28x8 ile 35x10 cm ebatlarında cilt adası içeren flepler kullanıldı. Dört flep uyluk ve diz proksimal bölgedeki defekt onarımları için inguinal ligamentin altından, bir flep lomber gölgedeki defekt onarımı için transabdominal olarak defekt alanlara taşındı.
BULGULAR: Hiçbir olguda flep kaybı görülmedi. Bir olguda yara yeri enfeksiyonu gelişti ve cerrahi ile tedavi edildi. Uyluk ve lomber bölge defektleri onarımlarında düşük komplikasyon oranlarıyla “ekstended” RAM ve VRAM fleple başarılı transfer gerçekleştirildi ve çok güvenli ve uygun bir seçenek olduğu sunuldu.
SONUÇ: Avantajları bol miktarda ve iyi kanlanan doku taşımasını sağlar, flep kolay ve hızlı hazırlanır ve mikrocerrahi deneyimi gerektirmez.
A series of previously described but rarely used variation of the pedicled extended or vertical rectus abdominis musculocutaneous flap (Extended RAM, VRAM) was reviewed. Skin paddle dimensions ranged from 8 to 28 cm in width and from 10 to 35 cm in length in 5 consecutive patients. Four flaps were placed through deep to the inguinal ligament to repair the thigh as far as the proximal to the knee region; the remaining one flap was passed transabdominally to cover the defect of the lumbar region. No flaps necroses were seen, and one case wound healing problems required minimal operative intervention.
Successful transfer of the VRAM and extended RAM with low rate of complication for the thigh and lumbar region defects was demonstrated to be safe and reasonable option of flap reconstruction. The flaps had the advantages of being robust and a well vascularized flap, easy and fast to harvest, and not requiring microsurgery experience.

OLGU SUNUMU
10.
Ateşli silah yaralanmasında atipik seyir
Atypical Trajectory of Gunshot Injury
Mert Aygün, Cumhur Murat Tulay
PMID: 25541926  doi: 10.5505/tjtes.2014.16680  Sayfalar 452 - 454
Ateşli silah yaralanmaları yaygın bir medikal-legal sorun teşkil eden konulardan biridir. Bu tür yaralanmaların oluşturduğu atipik trakt hatları tanı ve tedavide zorluklar çıkarabilmektedir. Bu yazıda. sağ uyluk ön bölgesinden meydana gelen ateşli silah yaralanmasının sağ hemitoraksa uzanan atipik seyrini sunduk. Ateşli silah yaralanması nedeniyle 67 yaşındaki Suriyeli mülteci erkek hasta acil servise getirildi. Sağ uyluk ön medial bölgesinde mermi giriş deliği tespit edildi, ancak çıkış deliği yoktu. Toraks tomografisinde mermi sağ hemitoraksda tespit edildi, hasta diyafragma rüptürü ve akciğer parankim hasarı nedeniyle operasyona alındı. Ateşli silah yaralanmalarında mermi çekirdeğinin saptanamaması durumunda diğer vücut kısımlarının radyolojik görüntülemesi mutlak yapılmalıdır.
Gunshot injuries are common medical-legal issues. Atypical tract lines which are resulted from this type of injuries cause difficulties in diagnosis and treatment. In this paper, we presented gunshot injury at right anterior thigh extending to the right hemithorax. Syrian refugee patient who was 67 years old was brought to emergency service because of gunshot injury. Bullet entrance hole was determined at right anterior thigh region, but exit side could not be seen. Bullet was determined at right thorax at tomography, and patient was taken to operation because of diaphragma rupture and lung paranchymal injury. Other body parts must be examined radiologically for bullet which can not be determined at gunshot injury side.

11.
Nekrotizan fasiit ile komplike travmatik abdominal herni
Traumatic abdominal hernia complicated by necrotising fascitis
Aleix Martínez-Pérez, Gonzalo Garrigós-Ortega, Segundo Ángel Gómez-Abril, Eva Martí-Martínez, Teresa Torres-Sánchez
PMID: 25541927  doi: 10.5505/tjtes.2014.83031  Sayfalar 455 - 458
Nekrotizan fasiit deri ve yumuşak dokuları etkileyen, künt karın travmasından sonra gelişebilen, karın duvarı hernisine neden olan ve doktorlar için büyük bir sorun oluşturan kritik önemde bir hastalıktır. Elli iki yaşındaki erkek bir trafik kazası ardından acil servise künt karın travmasına bağlı sağ alt karın bölgesinde redükte edilemeyen büyük bir kitle ile getirildi. İlk BT herhangi bir komplikasyon bulgusu olmayan bir abdominal herniyi göstermişti. Yoğun bakım ünitesine kabulden üç saat sonra, hastada hemodinamik instabilite geliştiğinden yeniden bir BT taraması istendi. Ameliyathaneye getirildi ve ameliyatta ileal bağırsak segmentinin tümüyle enine yarılmış olduğu saptandı. Cerrahiden beş saat sonra deri ve yumuşak doku enfeksiyonu belirtileriyle birlikte yeni bir hemodinamik instabilite atağı geçirdi. Yüksek bir klinik nekrotizan fasiit gelişme kuşkusu nedeniyle geniş bir debridman yapıldı. Karın duvarı hernisi ardından hastalar karın organlarında kuşkulanılmaayan yaralanmalarla gelebilir. İlk dakikalarda çekilen spiral BT yalancı negatif sonuçlara ve neticede yanlış tanıya yol açabilir. Nekrotizan fasiit ölümcül olabilen bir enfeksiyon olduğundan sonuçta resüsitasyon önlemleri, geniş spektrumlu antibiyotikler ve erken dönemde cerrahi debridman gerekir. Bu tip fasiit künt karın travmasına bağlı deri bütünlüğünün bozulmadığı karın duvarı hernisi sonrası bu tip fasiit gelişebilir.
Background:
Necrotising fascitis is a critical illness involving skin and soft tissues, which may develope after blunt abdominal trauma trauma causing abdominal wall hernia, representing a great challenge for physicians.
Case Report:
A 52-year-old man was brought to the emergency department after a road accident presenting blunt abdominal trauma, with a large non-reducible mass in the lower-right abdomen. A first CT showed abdominal hernia without signs of complication. Three hours after ICU admission, he developed hemodynamic instability. Therefore a new CT scan was requested, which showed signs of hernia complication. He was moved to the operating room, where a complete transversal section of an ileal loop was identified. Five hours after the surgery, he presented a new episode of hemodynamic instability with signs of skin and soft tissue infection. Due to the high clinical suspicion of necrotising fascitis developing, wide debridement was performed.
Conclusions:
Following Traumatic Abdominal Wall Hernia (TAWH) patients can present unsuspected injuries in the abdominal organs. Helical CT can be falsely negative in the early moments leading to a misdiagnosis. Necrotising fascitis is a potentially fatal infection, and consequently resuscitation measures, wide-spectrum antibiotics and early surgical debridement are required. This type of fascitis can be developed after blunt abdominal trauma following wall hernia without skin disruption.

12.
Künt boyun travmasının neden olduğu komplet servikal trakeal transeksiyon: Olgu sunumu
Complete cervical tracheal transection caused by blunt neck trauma: Case report
Jin Hui Paik, Jeong-seok Choi, Seung Baik Han, Hyun Min Jung, Ji Hye Kim
PMID: 25541928  doi: 10.5505/tjtes.2014.32744  Sayfalar 459 - 462
Bu yazıda, künt boyun travması sonrası seyrek görülen ve sağ kalan bir komplet trakeal transeksiyon olgusu sunuldu. Altmış altı yaşında erkek hasta bir motosiklet kazası sonrası, boynunu bir halata kaptırmış vaziyette acil servise getirildi. Bilinci açık olmasına rağmen solunum sıkıntısı çekiyordu. Bilgisayarlı tomografi taraması servikal trakea transeksiyonunu gösteriyordu. Acil boyun eksplorasyonu trakea laserasyonunun trakea anteriorda 3. halkadan posteriorda 1, halkaya uzandığını ve ön özofagus duvarının yırtılmış olduğunu gösteriyordu. Larengektomi, trakeostomi ve özofagofarengeal anastomoz yapıldı. Bu olguların sağkalımı için acilen havayolunun açılması ve hemen boyun eksplorasyonu yapılması önemlidir.
We report the survival of a rare case of complete tracheal transection following blunt neck trauma. A 66-year-old man presented at emergency room after a motorcycle accident in which his neck was caught in a rope. He was alert but in respiratory distress. A computed tomographic scan showed a transection of the cervical trachea. Emergency neck exploration revealed that the tracheal laceration had cut from the tracheal anterior 3rd ring to the posterior 1st ring and the anterior esophageal wall had ruptured. A laryngectomy, tracheostomy, and esophagopharyngeal anastomosis were performed. Prompt airway management and immediate neck exploration is important for survival in these cases.

13.
Künt travma nedeniyle oluşan diyafram rüptürünün sebep olduğu hepatotoraksa sekonder sağ ventrikül kollapsı
Right Ventricle Collaps Secondary to Hepatothorax Caused by Diaphragm Rupture Due to Blunt Trauma
Mustafa Topuz, Mehmet Cihat Ozek
PMID: 25541929  doi: 10.5505/tjtes.2014.27547  Sayfalar 463 - 465
Travmatik diyafram rüptürü genellikle motorlu araç kazasına bağlı penetran travmalar sonucunda meydana gelir. Olguların %90’ında diğer organ yaralanmaları ile beraberdir. Direkt grafi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme, kontrastlı üst gastrointestinal sistem incelemesi ve torakoskopi/laparoskopi klinikte tanı amaçlı kullanılan yöntemlerdir. Biz bu olguda diyafram rüptürü sonrası karaciğer herniasyonuna sekonder gelişen sağ ventrikül kollapslı bir hasta sunduk. Hastanın tanısı arka-ön akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi ile konuldu. Hemodinamisi kötü olan hastaya acil cerrahi planlandı. Sağ ventrikül üzerindeki mekanik basınç ortadan kaldırıldığında eş zamanlı hemodinamik iyileşme gözlendi.
The traumatic diaphragm rupture occurs frequenty after the motor vehicle accidents via penetrating traumas. In 90 % of patients, traumatic diaphragm rupture commonly coexists with other organ injuries. Posteroanterior chest x-ray, computed tomography, magnetic resonance imaging, upper gastrointestinal system contrast-enhanced examinations and thoraxoscopy /laparoscopy are several modalities can be used for diagnosing traumatic diaphragm rupture in clinical practice.
We present a case of right ventricle collaps secondary to hepatothorax caused by diaphragm rupture. Patient was diagnosed by posteroanterior chest x-ray and computed tomography. Emergency surgery was planned due to the hemodynamic instability. When the mechanical pressure on right ventricle was disappeared, at the time hemodynamic improvement was observed.