BACKGROUND: General surgery is one of the branches in which the distinction between complication and malpractice is difficult to distinguish. In this study, presentation of the main forensic medical parameters considered for the evaluation of medical malpractice in cases of general surgery deaths in which medical malpractice has been alleged and discussing related concepts through the literature are aimed.
METHODS: Allegations of medical malpractice against general surgery physicians sent to the First Forensic Expertise Board of the Council of Forensic Medicine between January 1, 2012 and December 31, 2013 for which the relation of casuality between medical malpractice and death had been determined were retrospectively evaluated.
RESULTS: Medical malpractice was ruled in 21.9% (n=23) of 105 cases. The most common primary disease diagnoses were trauma-injury (n=32, 30.5%), cholecystitis (n=25, 23.8%) and appendicitis (n=8, 7.6%). When treatment types were compared according to malpractice decision, rate of malpractice in medicine-only treatment was found to be significantly higher compared to surgery + medical treatment (p=0.003, p<0.01). No statistically significant difference was found regarding the rate of malpractice between cases of emergency and elective surgery (p>0.05). When incidence of medical malpractice was compared between cases with clinical diagnosis and diagnosis determined by autopsy, a statistically significant difference was found (p=0.031, p<0.05). Malpractice was ruled at a significantly lower rate in cases in which diagnosis was confirmed with autopsy (p=0.028, p<0.05).
DISCUSSION: It can be concluded that physicians are as successful in emergency conditions as in elective conditions and correct administration of medical treatment is of vital importance. Moreover, the Council of Forensic Medicine considers the clinical follow-up data as well as the autopsy data in medical malpractice evaluation.
AMAÇ: Genel cerrahi, komplikasyon ile hata karşılaştırmasında karar vermenin zor olduğu dallardan biridir. Çalışmamızda tıbbi uygulamada hata iddiası bulunan genel cerrahi ölüm olgularında, tıbbi uygulama hatasının değerlendirilmesi için göz önüne alınan temel adli tıbbi parametrelerin sunulması ve bu kavramların literatür üzerinden tartışılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM: 01.01.2012–31.12.2013 tarihleri arasında, genel cerrahi branşı hekimleri hakkında tıbbi uygulamada hata iddiası nedeniyle Adli Tıp Kurumu Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulu’na gönderilmiş ve tıbbi uygulama ile ölümün illiyetli olduğu belirlenmiş olgular geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Toplam 105 olgunun %21.9’unda (n=23) tıbbi uygulama hatası olduğu ve en sık primer hastalık tanılarının sırasıyla travma–yaralanma (n=32, %30.5), kolesistit (n=25, %23.8) ve apandisit (n=8, %7.6) olduğu görüldü. Tedavi şekilleri, tıbbi uygulamada hata kararı açısından karşılaştırıldığında, sadece medikal tedavi olan olgularda hata gözlenme oranı, cerrahi+medikal tedavi gören olgulara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p=0.003; p<0.01). Ancak, acil ve elektif cerrahi tedaviler, tıbbi uygulamada hata kararı açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Klinik tanı ile otopside belirlenen tanı arasındaki ilişkinin tıbbi uygulamada hata kararı üzerindeki etkisi değerlendirildiğinde; klinik tanı ve -otopsi var olduğunda- otopsi tanısının uyum durumu ile tıbbi uygulamada hata kararı arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edildi (p=0.031; p<0.05). Klinik tanının otopsi ile doğrulandığı olgularda, hata olduğu yönünde karar verilme oranı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük olarak bulundu (p=0.028; p<0.05).
SONUÇ: Elde edilen sonuçlar yorumlandığında, Adli Tıp Kurumu’nun tıbbi uygulama hatası değerlendirmesinde otopsi verileri kadar klinik takip verilerini de dikkate aldığı, genel cerrahide medikal tedavinin doğru uygulanmasına önem verilmesi gerektiği ve hekimlerin acil şartlarda elektif şartlar kadar başarılı oldukları unsurları dikkat çekici bulunmuştur.