p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 14 Sayı : 1 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 14 (1)
Cilt: 14  Sayı: 1 - Ocak 2008
1. 
Editörden
Korhan Taviloğlu
Sayfa 0
Makale Özeti |Tam Metin PDF

2. 
Birleşik Devletler’de travma ve acil cerrrahinin durumu
Status of trauma and acute care surgery in the United States
Andrew B. Peitzman
PMID: 18306059  Sayfalar 1 - 4
Acil cerrahi gelişmekte olan bir alandır. Ögeleri, Amerikan Travma Cerrahisi Derneği tarafından tanımlandığı şekilde travma, cerrahi yoğun bakım ve acil cerrahidir. The Institute of Medicine (Tıp Enstitüsü) kaynaklı yeni yayınlarda bildirildiği gibi, Birleşik Devletler’de acil alanında çalışan cerrahi uzmanlarının sayıca azalması, acil bölümlerin aşırı kalabalıklaşması ve hasta kapasitesinin karşılanamaması durumları kriz derecesine ulaşmıştır. The Institute of Medicine cerrahi uzmanların çalıştığı ve travma sistemlerine benzeyen bölgesel merkezler önermiştir. Cerrahların acil cerrahi alanında eğitim almaları işgücü sorununa bir oranda çözüm olacaktır.

3. 
Travma ve acil cerrahiyle ilgili Avrupa’daki güncel durum ve gelecekte uygulanabilecek seçenekler
Current status and future options for trauma and emergency surgery in Europe
Ari Leppaniemi
PMID: 18306060  Sayfalar 5 - 9
Halen, Avrupa’da uygulanmakta olan travma cerrahisi bakımından büyük farklar bulunmakta, travma dışı cerrahideyse düzenlemeler yapılmaktadır. Ortopedik travma cerrahisini esas alan travma sistemi, Orta Avrupa ülkelerinde daha yaygın görünürken, İskandinavya, Baltık Ülkeleri, Birleşik Krallık ile Akdeniz ülkelerinde daha az karşılaşılmaktadır. Travma cerrahisine yönelik özgün eğitim, daha üst düzey travma sisteminin gelişmişliğiyle korelasyon göstermektedir. Gerek yaralanma gerekse akut hastalık sürecine bağlı oluşan acil hastalıkların tedavisinde yer alan çok sayıda ortak özellik, bu iki disiplinin multidisipliner ekip liderliği ve karar alma becerileri ile acil yaşam ve acil ekstremite kurtarma cerrahisinde yeterliliği amaçlayan, acil cerrahi servislerin bölgeselleştirilmesine ve genel cerrahi temelli eğitime dayanan tek bir organizasyonel ve eğitimsel kuruma entegre edilmesini destekleyecektir.

4. 
Travma ve acil cerrahiyle ilgili Türkiye’deki güncel durum ve gelecekte uygulanabilecek seçenekler
Current status and future options for trauma and emergency surgery in Turkey
Korhan Taviloğlu, Cemalettin Ertekin
PMID: 18306061  Sayfalar 10 - 13
Türkiye’de travma sonrasında yaralanmaların, trafik kazaları ve deprem gibi doğal afetler ve terör gibi kitlesel afetler sonrasında artması beklenmektedir. Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derneği alanındaki olguların yönetimi, yılda dört kez Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi’nin yayınlanması, düzenli olarak Travma kurslarının ve kongrelerin düzenlenmesi gibi eğitsel görevler üstlenmektedir. Mevcut durumda bakımı Genel Cerrahi Uzmanları’nın üzerinde olan, Travma ve Acil Cerrahi’nin yan dal eğitimi şeklini alması için yoğun çabalar göstermektedir. Travma olgularında nonoperatif yaklaşım bu alanda görev yapan travma cerrahlarının vaka yükünü azaltmaktadır. Biz Travma ve Acil Cerrahi eğitimi içinde travma, acil cerrahi, boşlukların travmasının olması gerektiğine inanıyoruz.

5. 
Normobarik oksijenin deneysel peritonitin tedavisindeki yeri ve tedavinin izlenmesinde rektal ateş, lökosit, CRP ve prokalsitoninin etkinliği
The therapeutic effect of normobaric oxygen in experimental peritonitis and the efficiency of rectal fever, WBC, CRP and procalcitonin in monitoring response of the therapy
Tayfun Yücel, Doğan Gönüllü, Salih Güçlü, Mustafa Şit, Rıza Adaleti, Seza Tetikkurt, Ali Özcan, Ferda Nihat Köksoy
PMID: 18306062  Sayfalar 14 - 20
AMAÇ: Deneysel peritonitte, antibiyotik kullanımına normobarik oksijen (O2) eklenmesinin, tedavideki yeri ve bu tedaviye cevabın izlenmesinde, ateş, lökosit, C-reaktif protein (CRP) ve prokalsitoninin etkinliğinin araştırılması amaçlandı.
GEREÇ-YÖNTEM: Normal değerleri saptayan ön çalışmayı takiben gerçekleştirilen E. coli peritoniti deneyinde, “tedavisiz”, “normobarik O2 tedavisi”, “antibiyotik tedavisi”, “antibiyotik ve normobarik O2 tedavisi” olmak üzere dört grup oluşturuldu.
BULGULAR: Üçüncü ve dördüncü gün rektal ateşin ve kan lökosit değerinin düşmesi açısından grup 4’ün diğer gruplara üstünlük sağladığı gözlendi. Grup 4’de periton kültürü pozitifliği anlamlı derecede az bulunurken, patolojik incelemede kas inflamasyonu derecesi en düşük düzeyde bulundu. Kan CRP düzeyi tüm gruplarda anlamlı korelasyonlar gösteremedi. Kan prokalsitonin düzeyinde ise grup 4’de diğer gruplara göre anlamlı azalma saptandı. Üçüncü gün kan lökosit düzeyi arttıkça prokalsitonin ve CRP düzeyi arttı, beşinci gün ise kan lökosit düzeyi düşen gruplarda prokalsitonin düzeyi de düşerken, CRP değeri ile anlamlı bağlantı kurulamadı. SONUÇ: Deneysel olarak karıniçi sepsis tedavisinde, normobarik O2 tedavisinin antibiyotik tedavisi ile birlikte kullanılmasının, tedavinin başarısını artırabileceği ve sepsis şiddetinin takibinde, kan lökosit ile prokalsitonin düzeyinin CRP’ye göre daha değerli olabileceği kanısına varıldı.

6. 
Fitoöstrojenlerin kırık iyileşmesi üzerine etkileri: Yeni Zelanda tavşanlarında deneysel çalışma
The effects of phytoestrogens on fracture healing: experimental research in New Zealand white rabbits
Alpaslan Öztürk, Aysu Altıkardeşler İlman, Hüsniye Sağlam, Ulviye Yalçınkaya, Serkan Aykut, Semra Akgöz, Yüksel Özkan, Kemal Yanık, Bijen Kıvçak, Nazan Yalçın, Recai Mehmet Özdemir
PMID: 18306063  Sayfalar 21 - 27
AMAÇ: Fitoöstrojenler bitkisel kaynaklı doğal moleküller olup kemik yapımını artırıcı ve kemik yerine kullanılabilme özellikleri vardır. Bu çalışmada, fitoöstrojenlerin tavşan kırık modelinde kırık iyileşmesi üzerine etkileri deneysel olarak araştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Yirmi iki adet Yeni Zelanda beyaz tavşanı sağ tibia kırığı oluşturulduktan sonra randomize olarak iki gruba ayrıldı. Birinci gruba Vitex agnus-castus L.’den (Verbenaceae) çalışma öncesinde hazırlanan bitki ekstresi intramuskuler olarak enjekte edildi. İkinci grup kontrol grubu olarak seçildi. Kırık iyileşmesi haftalık olarak kan alkalen fosfataz düzeyi, direkt radyografi ve 99m-Tc MDP kemik sintigrafisi ile değerlendirildi. Üçüncü haftanın sonunda çalışma sonlandırıldı. Çalışma sonunda histopatolojik inceleme yapıldı. BULGULAR:
Yedinci günde yapılan direkt radyografik incelemede kırık iyileşme bulguları grup 1’de kontrol grubuna göre daha yüksek olarak bulundu (p<0,01). Yedinci günde yapılan 99m-Tc MDP kemik sintigrafisinde grup 1’de tutulum oranları kontrol grubuna göre daha fazla idi (p<0,05). Grup 1’de 14. ve 7. gün 99m-Tc MDP tutulum miktarları arasındaki fark kontrol grubuna göre daha fazla bulundu (p=0,04). Yirmi beşinci günde yapılan histopatolojik incelemede gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu. Diğer değişkenler arasında farklılık saptanmadı. SONUÇ: Flavonoid enjeksiyonlarının Yeni Zelanda beyaz tavşanlarında kırık iyileşmesinin erken döneminde faydalı olduğu gösterildi. Farklı doz uygulamaları ve veriliş yöntemlerinin farklı deneysel çalışmalarla araştırılmasını önermekteyiz.

7. 
Akut ve kronik tekrarlayan, ameliyat sonrası yapışıklıklara bağlı bağırsak tıkanıklıkların tedavisinde selektif laparoskopik adezyolizis
Selective laparoscopic adhesiolysis in the management of acute and chronic recurrent adhesive bowel obstruction
Kaya Sarıbeyoğlu, Salih Pekmezci, Uğur Korman, Ece Kol, Bilgi Baca, Semra Günay
PMID: 18306064  Sayfalar 28 - 33
AMAÇ: Laparoskopik adezyolizis adezyonlara bağlı ameliyat sonrası ince bağırsak tıkanıklıklarının tedavisinde son dekadda popülarite kazanmıştır. Bu çalışmada, laparoskopinin bu alanda uygulanabilirliği, etkinliği ve güvenliğini araştırıldı ve selektif adezyolizisin ayrıntıları tartışıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Bu çalışmaya yapışıklıklara bağlı, akut veya kronik tekrarlayan ince bağırsak tıkanıklığı nedeniyle laparoskopik tedavi görmüş hastalar dahil edildi. Hastalar belirli bir algoritmaya göre tedavi gördü. Konservatif tedavinin yetersiz kaldığı hastalar ameliyata alınarak sönük/şişkin bağırsak geçişinin olduğu bölgeye selektif laparoskopik adezyolizis uygulandı. Kronik tekrarlayan ataklar geçiren ve konservatif tedaviye yanıt vermiş hastalarda ameliyat öncesi enteroklizis uygulandı ve adezyolizis bu bulgular kılavuzluğunda yapıldı. Diğer tanıları dışlamak amacıyla tüm olgularda bilgisayarlı tomografi incelemesi yapıldı.
BULGULAR: Ocak 1998 - Haziran 2007 tarihleri arasında 31 hastaya (22 kadın, 9 erkek) laparoskopik adezyolizis yapıldı. Ortalama yaş 48 (aralık 20-80) idi. Enteroklizis kılavuzluğunda laparoskopik adezyolizis 19 hastada uygulandı. On iki hastaya akut tıkanıklık nedeniyle laparoskopik adezyolizis uygulandı. Enteroklizis, bu görüntüleme yönteminin uygulandığı hastaların tümünde patolojik yapışıklık veya bandı göstermeyi başardı. Komplikasyon ve açığa geçiş oranı %9,6 olarak gerçekleşti. Hastaların tümünde ameliyat sonrası dönemde oral alım tolere edildi. Enteroklizis kılavuzluğunda laparoskopik adezyolizis uygulanmış bir hastada ameliyat sonrası 34. günde konservatif tedaviye yanıt veren geçici subileus atağı oldu. Ortalama hastanede yatış süresi 4,1 gün (aralık: 2-7) olarak gerçekleşti. Hastalar takiplerinde semptomsuz seyretmektedir. SONUÇ: Ameliyat sonrası yapışıklıklara bağlı bağırsak tıkanıklarında laparoskopi uygulanabilir, güvenli ve etkin bir yöntemdir. Laparoskopi akut veya kronik olgularda olabildiğince selektif uygulanmalıdır. Enteroklizis, kronik tıkanıklıklarda selektif laparoskopi uygulanmasına olanak veren yararlı bir görüntüleme yöntemidir.

8. 
Majör travma sonrası görülen pankreas salgı bozukluğu ve erken enteral beslenme
Exocrine pancreas disfunction in severely traumatised patients and early enteral nutrition
Metin Senkal, Bülent Ceylan, Thomas Deska, Barbara Marpe, Bruno Geier
PMID: 18306065  Sayfalar 34 - 39
AMAÇ: Majör travma sonrasında yoğun bakım servisinde yatan ve enteral yoldan beslenen hastalarda, pankreas ekzokrin salgılarında görülen değişiklikleri saptamaktır.
GEREÇ-YÖNTEM: Hastalar (n=18) yoğun bakım ünitesinde travma sonrası 24-36. saatlerde enteral yoldan beslenmeye başlanarak, sonuçlar ileriye dönük olarak değerlendirildi. Başlangıçta yüksek molekül ağırlıklı diyetler 20 ml/sa’den (1 kcal/mL) verildi ve bu miktar aşamalı olarak 80 ml/sa’ye kadar yükseltildi. Sonrasında bu hastalardaki enteral beslenme sonrası birinci ve ikinci fekal elastaz-1 seviyelerine bakıldı. İlk defekasyondan bir gram gaita örneği alınarak ELISA yöntemiyle fekal elastaz-1 seviyesi belirlendi. Fekal elastaz-1 normal değeri >200 mg/g olarak kabul edilirken, <100 mg/g olan değerler ciddi pankreas ekzokrin salgı bozukluğu olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Tüm hastalar sadece enteral yoldan beslendi ve beslenmeye bağlı gastrointestinal komplikasyonlara rastlanmadı. İlk labotaruvar değerlerinde hastaların %55,6’sında fekal elastaz-1 seviyelerinde orta ve yüksek oranda düşüş gözlendi. İkinci incelemelerde ise bu oranın %38,9 seviyelerine düştüğü görüldü (p<0,01). İlk incelemede ortalama fekal elastaz-1 seviyesi 268,4 mg/g (median 162,1 mg/g) iken, ikinci incelemede 333,8 mg/g (median 520,2 mg/g) olarak saptandı.
SONUÇ: Bu araştırmada, travma sonrası hastalarda ciddi oranda pankreas işlev bozukluğu olduğu, yüksek molekül ağırlıklı diyetle enteral yoldan beslemenin ise kayda değer bir iyileşme sağladığı görüldü. Travma sonrası, hastalarda pankreas ekzokrin enzim seviyelerinin düşüklüğünün nedene yönelik araştırmalarla ve bunun olumlu ya da olumsuz etkilerinin yapılacak diğer çalışmalarla desteklenmesi gerektiği kanısına varıldı.

9. 
Dicle Üniversitesi Araştırma Hastanesi’nde üç aylık periyotta, elektif cerrahi işlemlerinde oluşan yaralanma ve kan-organ sıvısı sıçrama sıklığı çalışması
Injury or body fluid splash incidence rate during three months period in elective surgery procedures, at Dicle University Hospital, Diyarbakır, Turkey
Melikşah Ertem, Yasemin Dalar, Uğur Çevik, Hayrettin Şahin
PMID: 18306066  Sayfalar 40 - 45
AMAÇ: Bu çalışmada elektif cerrahi işlemler sırasında oluşan sivri cisim yaralanmaları (SCY) ve kan ve organ sıvısı (KOS) sıçramalarının sıklığının irdelenmesi amaçlandı. Bu çalışmanın, yaralanma ve KOS sıçramalarını engelleme çalışmalarına yardımcı olabileceği düşünüldü. GEREÇ-YÖNTEM: Dicle Üniversitesi Hastanesinde üç ay boyunca tüm elektif ameliyatlar kayıt edildi, SCY ve KOS sıçramaları analiz edildi. SCY ya da KOS sıçraması olarak bildirilen hastane çalışanlarıyla daha detaylı olarak görüşüldü ve yaralanma nedenleri detaylandırılmaya çalışıldı. BULGULAR: Üç aylık sürede 1988 elektif ameliyat kayıt edildi. Bunların 111’inde (%5,6) SCY ve 145’inde (%7,3) KOS sıçraması bildirildi. Öğretim üyelerinde SCY insidansı 2,8 kişi-yıl olarak bulunurken, bu asistanlarda 5,6, hemşirelerde 6,3 ve diğer personelde 1,5 olarak saptandı. KOS sıçraması insidansı öğretim üyelerinde 14,5 kişi-yıl iken bu hız asistan ve hemşirelerde sırasıyla 6,9 ve 8,4 bulundu. Ameliyatın süresi, ameliyat başlama saati ve ameliyatta çalışan personel sayısı SCY oluşmasında etkili faktörler olduğu ve KOS sıçramasında da yine ameliyat süresi ve çalışan personel sayısının etkili olduğu saptandı. Çene cerrahisi ameliyatlarının %14,4’ünde, genel cerrahi ameliyatlarının %12,2’sinde, göğüs cerrahisinin %10,5’inde, beyin cerrahisinin %8,4’ünde SCY görüldü. Genel cerrahi ameliyatlarının %14,4’ünde, ürolojinin %13,5’inde, göğüs cerrahisinin %14’ünde, kalp damar cerrahisinin %14,7’sinde KOS sıçraması olduğu saptandı. En sık yaralanan organ işaret parmağı (%33,9) ve baş parmak (%31,4) oldu. SONUÇ: Diğer tüm tıbbi uygulamalarda olduğu gibi elektif cerrahi işlemlerde de SCY ve KOS sıçramaları yaygın bir sorun olduğu gösterilmiştir.

10. 
Ev hanımlarının ev kazalarını önlemeye yönelik tutum ve davranışları ile ev kazalarına yönelik ilkyardım bilgi düzeyleri
The attitudes and behaviors of housewives in the prevention of domestic accidents and their first aid knowledge levels
Ersin Uskun, Faimana Alptekin, Mustafa Öztürk, Ahmet Nesimi Kişioğlu
PMID: 18306067  Sayfalar 46 - 52
AMAÇ: Bu araştırma, ev hanımlarının ilkyardım bilgi düzeylerinin değerlendirilmesi, ev kazalarını önlemeye yönelik tutum ve davranışlarının belirlenmesi ve ilkyardım bilgi düzeylerinin ve ev kazalarını önlemeye yönelik tutum ve davranışların ilişkili olduğu faktörlerin incelenmesi amacıyla planlandı. GEREÇ-YÖNTEM: Kesitsel tipteki bu araştırmada, 180 hanede evin hanımlarına, sosyodemografik özellikleri sorgulayan bir anketin yanı sıra ilkyardım bilgi düzeylerini değerlendirmek üzere hazırlanmış bir test ve ev kazalarını önlemeye yönelik tutum ve davranış düzeyini belirlemek üzere hazırlanmış Likert tipi bir form yüz yüze görüşme tekniğiyle uygulandı. BULGULAR: Araştırma grubunun eğitim durumu arttıkça, ilkyardım bilgi puanı artmaktaydı. Çalışan hanımların ilkyardım bilgi puanı çalışmayanlardan yüksekti. Araştırma grubunun eğitim düzeyi arttıkça ve ekonomik düzeyi iyileştikçe tutum ve davranış puanı artmakta, yaş arttıkça azalmaktaydı. Evinde kaza meydana gelmemiş evlerin hanımlarının, önleyici tutum ve davranış puanı diğerlerinden yüksekti. SONUÇ: Bu araştırmada hem ilkyardım bilgi düzeyinin, hem de kazaları önlemeye yönelik olumlu tutum ve davranış geliştirmenin, ev hanımlarının eğitim düzeyine bağlı olduğu belirlendi. Toplumla ilgili pek çok sorunun çözümünde kadınların formal eğitim düzeyinin ve sosyal statüsünün artırılması önemlidir.

11. 
Parçalı subtrokanterik femur kırıklarında köprü plaklama ile biyolojik tespitin rolü
The role of biological fixation with bridge plating for comminuted subtrochanteric fractures of the femur
Cemil Kayalı, Haluk Ağuş, Gürhan Zincircioğlu
PMID: 18306068  Sayfalar 53 - 58
AMAÇ: Parçalı subtrokanterik kırıklar, yüksek enerjili yaralanma olmalarından dolayı cerrahi tedavi sonrası yüksek kaynamama ve kötü kaynama riski taşırlar. Biyolojik tespit yumuşak doku kanlanmasını korurken, bu komplikasyonları azaltmayı hedefler. Bu çalışmada amaç, parçalı subtrokanterik kırıklı olguların köprü plaklama sonrası geriye dönük olarak sonuçlarını değerlendirmektir. GEREÇ-YÖNTEM: 1996-2002 yılları arasında parçalı subtrokanterik kırıklı 10 olgu çalışmaya dahil edildi. Tüm olgular erkekti, ortalama yaş 46±15,2 yıl (dağılım 29-76) idi. AO/OTA sınıflamasına göre altı olguda C-3-1, dört olguda C-3-2 tip kırık mevcuttu. Tüm olgulara floroskopi kontrolünde biyolojik tespit kurallarına uygun köprü plaklama uygulandı. Son kontrolde Sander’s kriterleri için, ağrı, yürüme kapasitesi, fonksiyonel durum, hareket, günlük aktiveteler, radyolojik değerlendirme, kırık ve sağlam taraf femur boyun-cisim açıları ölçüldü. BULGULAR: Ortalama izleme süresi 62±20,9 aydı (dağılım 37-104). Kısmi yüklenme ortalama 3,3±1,1 ayda (dağılım 1,5-4,5), tam yüklenme ortalama 4,8±1 ayda (dağılım 3-6) önerildi. Sander’s kriterlerine göre sekiz çok iyi (%80), bir iyi (%10) ve bir kötü (%10) sonuç saptandı. Femur boyun-cisim açıları bakımından kırıklı ve sağlam taraflar arasında anlamlı fark saptanmadı. SONUÇ: Parçalı subtrokanterik femur kırıklarının tedavisinde, köprü plaklama ile uygulanan biyolojik tespitin alternatif bir yöntem olduğunu düşünüyoruz.

12. 
Kranyoserebral ateşli silah yaralanmaları: Bir hastanenin deneyimi
Craniocerebral civilian gunshot wounds: one hospital’s experience
Aykut Karasu, Tufan Cansever, Pulat Akın Sabancı, Talat Kırış, Murat İmer, Emre Oran, Altay Sencer, Faruk Ünal
PMID: 18306069  Sayfalar 59 - 64
AMAÇ: Bu çalışmada, hastanemizin Acil Cerrahi ve Travmatoloji Kliniği’nde 1997-2006 yılları arasında kranyoserebral ateşli silah yaralanmaları nedeniyle tedavi edilen sivil olgularda sonuçlarımızı belirleyen faktörler saptanarak, klinik deneyimlerimiz doğrultusunda sonuçlar ve cerrahi strateji gözden geçirildi. GEREÇ-YÖNTEM: Ateşli silahla kranyoserebral yaralanma nedeniyle tedavi edilen 82 sivil olguda (74 erkek, 8 kadın) klinik ve radyolojik bulgular geriye dönük olarak kaydedildi. Nörolojik ve fiziksel incelemeleri, kranyal bilgisayarlı tomografi (KBT) bulguları, yaralanma şekilleri, tedavi yöntemleri, prognoz, komplikasyon, morbidite ve mortalite oranları incelendi. BULGULAR: Hastaların 74’ü (%90) erkekti ve yaş ortalaması 29,2 idi. Hastaneye kabul sırasındaki geliş nörolojik muayeneleri incelendiğinde Glasgow Koma Skalası (GKS) değerlerinin sırasıyla; hastaların 35’inde 3-5, 9’unda 6-8, 19’unda 9-12, 19’unda 13-15 arasında olduğu saptandı. Radyolojik inceleme bulguları sonucunda en sık, subdural hematom, intraserebral hematom, çoklu kontüzyonlar, çökme kırığı, subaraknoidal kanama saptandı. Toplam 51 hastada ameliyat ve debridman yapıldı. Kırk bir olgu kaybedildi. Toplam mortalite oranı 82 hastada %50 olarak belirlendi. SONUÇ: Ateşli silahla kranyal yaralanma olgularında mortalite yüksektir. Hastaneye geliş muayenelerinde GKS 8’in üzerinde ve tek hemisferi ilgilendiren yaralanması olan olgularda prognoz daha iyidir. Tüm hastalarda debridman yapılmasının, intrakranyal kitle etkisi saptanan hastalarda erken cerrahinin faydalı olduğu sonucuna varıldı.

13. 
Bursa ilinde elektrik akımı ile yaralanma sonucu ölümler
Deaths from electrical current injuries in Bursa city of Turkey
Nursel Türkmen, Bülent Eren, Recep Fedakar, Dilek Durak
PMID: 18306070  Sayfalar 65 - 69
AMAÇ: Elektrik enerjisi geçen yüzyılın ortalarından itibaren hızla artan oranda kullanılmaktadır. Buna bağlı olarak endüstrileşme ve evlerde elektrik enerjisinin kullanımı sonucu elektrik akımı ile meydana gelen kazalar ve ölümler görülmeye başlamıştır. Çalışmamızda bu tür olgulara adli tıbbi yaklaşım biçimi ve gerekli öneriler sunuldu.
GEREÇ-YÖNTEM: Bursa ilinde 1996-2003 yılları arasında adli otopsisi yapılan ve elektrik akımına bağlı hayatını kaybeden 63 olgu (59 erkek, 4 kadın; ort. yaş 32,5±12,7; dağılım 5-62) çalışma kapsamına alındı. Bu olguların demografik özellikleri, ölüm orijini, olay yeri, elektriğin vücuttaki giriş ve çıkış lezyonlarının yeri incelendi. BULGULAR: Olgular en sık 30-39 yaş grubunda olup %93,7’si erkek idi. Olguların %63,5’inde olay iş kazasıydı. Ölümlerin en çok yaz aylarında meydana geldiği saptandı. Literatürde nadirde olsa intihar ve cinayet olguları bildirilmiştir, ancak olguların tümünde orijin kaza idi. SONUÇ: Elektriğe bağlı ölümlerde otopsiyi yapacak olan hekime ölüm yeri hakkında ayrıntılı bilgi verilmelidir. Elektriğe bağlı kazaların önlenmesi için alt yapı sorunlarının çözümlenmesi, eğitimle birlikte güvenlik önlemlerinin alınması ve uygulanması gerekmektedir.

14. 
Aortik kapak replasmanına yönelik asenokumarol kullanımı sırasında 31. günde meydana gelen geç travmatik hemotoraks
Delayed 31st day traumatic hemothorax on acenocoumarol for aortic valve replacement
Konstantinos X Siafakas, Efthimios D Avgerinos, Alexandros Papalampros, Theodossios Perdikides
PMID: 18306071  Sayfalar 70 - 72
Aortik kapak replasmanı sonrasında asenokumarol kullanan 48 yaşında bir erkek, son 24 saat içinde sol torasik bölgede ağrı, ilerleyici dispne ve giderek kötüleşen tarzda halsizlik gelişmesi nedeniyle acil servise başvurdu. Hastada, 31 gün önce düşme nedeniyle sol kaburgalarında kırıklar gelişmişti ve 15 gün önce çekilen toraks grafisinde hemopnömotoraks bulunmuyordu. Hastaneye yatırılma sırasında çekilen göğüs filmi sol plevral efüzyon bulunduğunu ortaya koyarken, hastanın periferik kan hematokrit değeri %28 ve INR değeri de 3,57 idi. Plazma transfüzyonundan sonra hastanın INR değeri ikiye düştü, ancak beş saat sonra kan hematokrit değeri %22,6 seviyesine indi. Hemotoraks, bir göğüs tüpü yoluyla drene edildi ve daha sonra da kan transfüzyonu gerçekleştirildi. Asenokumarol geç hemotoraksı başlatan faktör olmayabilir, ancak kanamanın artmasından sorumlu tutulabilir. Antikoagülan alan ve kaburga kırığı bulunan bütün hastaların, travma sonrası 4. haftaya kadar yakın bir gözetimde tutulması önerilir.

15. 
Tibia kırığı ile birlikte olan alt ekstremite replantasyonu sonrası saptanan yağ embolisi sendromu: Olgu sunumu
Fat embolism syndrome after lower extremity replantation associated with tibia fracture: Case report
Burçak Tümürdem, Defne Öncel, Murat Topalan, Şükrü Körpınar, Şamil Aktaş
PMID: 18306072  Sayfalar 73 - 75
Ampute sol ayak için gerçekleştirilen replantasyon ameliyatı sonrası yağ embolisi sendromu düşünülen olgu sunuldu. Ameliyat sonrası pulmoner ve serebral fonksiyon bozuklukları gelişen, majör ekstremite amputasyonuyla birlikte tibia kırığı olan olguda arteriyel hipoksemiyi destekleyecek herhangi bir patoloji saptanmaması bu tanımızı güçlendirmektedir.

16. 
Ateşli silah yaralanmasına bağlı spinal aksesuar sinir palsi: Olgu sunumu
Spinal accessory nerve palsy following gunshot injury: a case report
Serdar Kabataş, Yusuf Bayrak, Erdinç Civelek, Salih Murat İmer, Tanju Kemal Hepgül
PMID: 18306073  Sayfalar 76 - 78
Spinal aksesuar sinir yaralanmaları seyrek görülür ve çoğunlukla iyatrojeniktir. Ağrı, aynı taraf omuzun kaldırılmasında güçlük ve kol abdüksiyonunda skapular kanatlanma, en sıklıkla görülen klinik bulgulardır. Ender rastlanan bir olgu olması nedeniyle, 20 yaşında, ateşli silaha bağlı penetran yaralanma sonrasında spinal aksesuar sinir palsili bir erkek olgu sunuldu. Yaralanmadan üç ay sonra, sol kolunu omuz hizasına kadar abdüksiyona getirdiğinde ağrı ve harekette kısıtlılıktan şikayetçiydi. Fiziksel incelemesinde sol trapez kası erimiş ve omuzu düşmüş şekildeydi. Nörolojik incelemede sol trapez ve sternokleidomastoid kaslarının motor fonksiyonları 3/5 idi; boyun, omuz ve kolda yaygın dizestezi vardı. Mermi, klavikulanın üzerinden girip, trapez kasından çıkmıştı. Radyolojik incelemeler normaldi fakat elektromiyelografi’de (EMG) nöropatik değişiklikler saptandı. Cerrahi eksplorasyonda sinirin trasesi boyunca doğal seyirini izlediği görüldü ve dekompresyon amaçlı eksternal nörolizis yapıldı. Ameliyat sonrası sorunsuz geçti. Dizestezi ilerleyen günlerde kayboldu. Fizik tedavi de uygulanan hastanın üç ay sonraki kontrol muayenesinde motor fonksiyonlar 4/5 idi ve EMG’de sol spinal aksesuar sinirde iyileşme saptandı.

17. 
Bıçaklanma sonrası sol karotis ve sol subklaviyan ven arasında gelişen AV fistülün endovasküler tedavisi: Olgu sunumu
Endovascular treatment of left carotid artery to left subclavian vein AV fistula due to stab injury: case report
Fürüzan Numan, Harun Arbatlı, Murat Arpaz, Oğuz Yılmaz, Naci Erciyes Yağan, Bingür Sönmez
PMID: 18306074  Sayfalar 79 - 81
Boyundaki penetran yaralanmalar, bu anatomik bölgede yer alan birçok vital yapı nedeniyle yüksek morbidite ve mortaliteye sahiptir. Bu olgu sunumunda sol supraklaviküler bölgedeki bıçaklanma sonrası gelişen sol ana karotis ve sol subklaviyan ven arasındaki AV fistülün endovasküler tedavisi anlatıldı.

18. 
Duyuru

Sayfalar 82 - 86
Makale Özeti |Tam Metin PDF

EDITÖRE MEKTUP
19. 
Editöre mektup - UTD-320420 (Online Yayınlandı)
Letters to the Editor - UTD-320420 (Published Online)
Sami Karapolat
Sayfa 87
Makale Özeti |Tam Metin PDF