p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 16 Sayı : 3 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 16 (3)
Cilt: 16  Sayı: 3 - Mayıs 2010
DENEYSEL ÇALIŞMA
1. 
Deneysel kontrolsüz hemorajik şok modelinde ılımlı hipotansif resüsitasyonu, düşük volümlü sıvı resüsitasyonu ve agresif sıvı resüsitasyonu tedavi yaklaşımlarının karşılaştırılması
Comparison of permissive hypotensive resuscitation, low-volume fluid resuscitation, and aggressive fluid resuscitation therapy approaches in an experimental uncontrolled hemorrhagic shock model
Murat Durusu, Mehmet Eryılmaz, Gürkan Öztürk, Öner Menteş, Tahir Özer, Turgut Deniz
PMID: 20517741  Sayfalar 191 - 197
AMAÇ
Bu çalışmada, deneysel kontrolsüz hemorajik şok modelinde agresif sıvı resüsitasyonu, düşük volümlü sıvı resüsitasyonu ve ılımlı hipotansif resüsitasyonun etkinliği karşılaştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışmada 44 erkek Guinea pig türü kobay kullanıldı. Deneysel kontrolsüz hemorajik şok modeli uygulandı. Kobaylar normovolemik-normotansif sıvı tedavisi alan grup, normovolemik-ılımlı hipotansif sıvı tedavisi alan grup, düşük volümlü-normotansif sıvı tedavisi alan grup, düşük volumlü-ılımlı hipotansif sıvı tedavisi alan grup, tedavi almayan grup (n=6) ve kontrol grubu (n=6) olmak üzere altı gruba ayrıldı. Ortalama arter basıncı (OAB) 30 mmHg olduğunda resüsitasyona başlandı. Ilımlı hipotansif resüsitasyon gruplarında OAB 45±5 mmHg olacak şekilde ve agresif resüsitasyon gruplarında OAB 60±5mmHg olacak şekilde sıvı uygulandı. Düşük volümlü sıvı tedavisi alan gruplarda hetastarch 6% (hidroksietil nişasta) ve normovolemik sıvı tedavisi alan gruplarda Ringer laktat kullanıldı.
BULGULAR
Ortalama yaşam süresi normovolemik-normotansif grupta 122,75±4,83 dk, normovelemik-ılımlı hipotansif grupta 130,87±16,31 dk, düşük volümlü-normotansif grupta 122,12±11,53 dk, düşük volümlü-ılımlı hipotansif grupta 152,25±9,10 dk idi. Düşük volümlü ılımlı hipotansif grupta yaşam süresi diğer gruplardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu.
SONUÇ
Normotansif gruplarda kolloid ve kristalloid etkinliği benzer olmasına rağmen ılımlı hipotansif gruplarda kolloid tedavisi daha etkili bulundu. Sıvı tedavisine basıncın etkisi karşılaşıtırıldığında ılımlı hipotansif resüsitasyonun, kolloid ve kristalloid kullanılan grupların tamamında daha etkili olduğu bulundu.

KLINIK ÇALIŞMA
2. 
Çoklu travmalarda koagülopati
Coagulopathy in multiple traumas
Muhammet Gökhan Turtay, Vedat Kırımlıoğlu, Cengiz Ceylan
PMID: 20517742  Sayfalar 198 - 202
AMAÇ
Erken dönemde genel vücut travmalı (GVT) hastalarda, kafa travmasının ve diğer bölge travmalarının koagülasyon üzerine etkisi ve bu hastalarda koagülasyon parametreleri ile Glaskow Koma Skoru (GCS) ve travma şiddet skoru (ISS) ilişkilerinin araştırılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Acil servise GVT ile başvuran, 50 hasta (9 kadın, 41 erkek) çalışmaya alındı. Hastaların GCS, ISS, koagülasyon parametreleri düzeyleri belirlendi. GCS, ISS ile koagülasyon parametreleri arasında korelasyon değerlendirildi. Hastalar; önemli bir travma tespit edilmeyen (A), sadece kafa travması olanlar (B), kafa travması ve diğer bölge travması olanlar (C), kafa travması olmayan ancak diğer bölge travmaları olanlar (D) olarak ayrıldı.
BULGULAR
ISS ile uluslararası normalize oranı (INR), aktif parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT), D-dimer ve fibrin yıkım ürünleri (FDP) düzeyleri arasında pozitif, ISS ile antitrombin (AT) ve fibrinojen düzeyleri arasında negatif bir ilişki saptandı (p<0,05). C grubuyla diğer gruplardaki INR, D-dimer, fibrinojen, aPTT, AT parametreleri karşılaştırıldığında istatistiksel anlamlılık saptandı (p<0,05). Kafa travması olan ve olmayan gruplar arasındaki INR, D-dimer ve fibrinojen parametrelerinde istatistiksel anlamlılık saptandı (p<0,05).
SONUÇ
Kafa travması olan hastalarda koagülasyon parametrelerinin bozulduğu, ancak kafa travmasına diğer bölge travmaları eşlik ettiğinde koagülasyon parametrelerinin daha fazla anormalleştiği belirlendi.

3. 
Kocaeli ili acil hekimlerinin triyaj kararları ve adalet
Triage decisions of emergency physicians in Kocaeli and the principle of justice
Nermin Ersoy, Aslıhan Akpınar
PMID: 20517743  Sayfalar 203 - 209
AMAÇ
Bir çoklu yaralanma senaryosu kullanarak acil hekimlerinin triyaj karar verme yeterliklerini değerlendirmek ve acil tıp etiğinin temelinde yer alan triyaj eğitimi ihtiyacını belirlemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Kocaeli ili hastane ve hastane öncesi acil servislerde çalışan 110 acil hekimine Simple Triage and Rapid Treatment (START) algoritmasına göre triyaj uygulayacakları 17 olguluk bir çoklu yaralanma senaryosu içeren anket formu dağıtıldı. Kişisel ve profesyonel özellikler ile triyaj kararları arasındaki farkı belirleyebilmek için ki-kare testi kullanıldı.
BULGULAR
Acil hekimlerinin doğru triyaj karar oranları, birinci öncelikteki dört yaralı için %83,6 ile %90,0, ikinci öncelikteki yedi yaralı için %26,4 ile %78,2, üçüncü öncelikteki dört yaralı için %70,9 ile %91,8 ve ölü olan iki olgu için %82,7 ile %97,3 arasında değişmekte idi. Kişisel ve profesyonel özellikler (yaş, mesleki deneyim, hastane acil deneyimi ve hastane öncesi acil deneyimi) beş yaralı için istatistiksel açıdan anlamlı bulundu (p<0,05).
SONUÇ
Çalışmamız acil hekimlerinin yaralılar için yetersiz triyaj kararı verme eğilimde olduğunu göstermiştir. Bu sonuç ve ikinci öncelikteki yaralılar için verilen doğru triyaj kararlarındaki sapma eğitim programlarında klinik-etik karar verme yöntemlerinin geliştirilmesi gerektiğini göstermektedir. Böylece acil hekimlerinin önemli etik ödevlerinden olan adalet ve zarar vermeme ödevlerinin ihlal edilmesi önlenebilecektir.

4. 
Türkiye’nin güneydoğusunda Diyarbakır ve çevresinde erişkinlerde yılan ısırıkları
Snakebites in adults from the Diyarbakır region in southeast Turkey
Behçet Al, Murat Orak, Mustafa Aldemir, Cahfer Güloğlu
PMID: 20517744  Sayfalar 210 - 214
AMAÇ
Yılan zehiri ile zehirlenme hızlı tedavi gerektiren bir tıbbi acil durumdur. Türkiye’deki zehirli yılan sokmaları kısmi doku hasarı ve sistemik semptomlara neden olabilmektedir. Vipera ammodytes türü Türkiye’nin güneydoğusunda en zehirli olanıdır.
GEREÇ VE YÖNTEM
2003 ve 2005 yılları arasında acil servisimize başvuran 79 V. ammodytes yılan sokması olgularının demografik, epidemiyolojik karakterleri, klinik belirti ve bulguları, laboratuvar bulguları, tedavileri ve sonuçları prospektif olarak incelendi, analiz edildi.
BULGULAR
En yaygın belirti ve bulgular diş izleri (%100), ağrı (%100), şişkinlik (%83,54), ekimoz (%92,40), taşikardi (%24,05), baş dönmesi ve bayılma (%14,52), ateş (%18,98), bölgesel lenf nodu büyümesi (%43,03), bulantı (%70,89), hipotansiyon (%21,52), kusma (%36,71) ve dispne (%3,22) idi. Ana komplikasyonlar tromboflebit, hareket kısıtlığı, lokal hemorajik bül oluşumu, cilt kanaması, rabdomiyoliz, duyu azalması, akut böbrek yetersizliği, doku kaybı ile beraber nekrozis, parmak amputasyonu, karpal tunel sendromu ve kompartman sendromu idi.
SONUÇ
Bir V. ammodytes ısırığı acil hastane bakımı gerektiren ciddi bir durumdur. Olguların çoğu konservatif yöntemlerle başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Serimizde ölüm meydana gelmemiştir.

5. 
Travmatik diyafragmatik rüptüründe prognostik faktörler ve sonuçlar
Prognostic factors and outcome of traumatic diaphragmatic rupture
Ali Akbar Beigi, Hassan Masoudpour, Siavoush Sehhat, Elham Fatemeh Khademi
PMID: 20517745  Sayfalar 215 - 219
AMAÇ
Travmatik diyafragma fıtıkları, künt ve penetran yaralanmalardan sonra sıklıkla oluşmaktadır. Travmatik diyafragma yırtığı tanısında zorluklar, eşlik eden yaralanmalar ve diyafragma yaralanmalarının sessiz doğası ilk başvuruda geç tanı konmasının en sık nedenleridir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Alzahra Hastanesi’nde Ağustos 2004 ile Haziran 2008 tarihleri arasında post-travmatik diyafragma fıtığı nedeniyle tedavi edilen 34 hastanın (28 erkek, 6 kadın; ortalama yaş 32,3 yıl; dağılım 1-68) tıbbi kayıtları, retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR
Diyafragma yırtığı hastaların 22’sinde (%64,7) sol tarafta, 11’inde (%32,4) sağ tarafta ve 1’inde ise (%2,9) iki taraflıydı. Künt travma, 22 hastada yaralanma (%64,7) nedeniydi. İlk operasyonda tanı, 15 hastada (%44,1) ameliyat öncesinde, 13 hastada (%38,2) ameliyat sırasında koyuldu. Tanı, 6 hastada (%17,7) ilk operasyonda atlandı. Üç hastada, viseral organ strangülasyonu görüldü. Travma başlangıcı ile tanı arasındaki en uzun interval, bir olguda yaklaşık üç yıl oldu. Hastaların 22’sinde (%64,7) eşlik eden birden çok sayıda yaralanma gözlendi ve bunlar en yaygın olarak dalak yaralanması (%38,2), ekstremite kırıkları, hemotoraks (%29,4) ve karaciğer yaralanması (%26,5) şeklindeydi. Dokuz hastada (%26,5) ameliyat sonrası komplikasyonlar gözlendi. İzole künt travmatik rüptür mortalitesi %0 oldu. Hemorajik şok, genç yaş ve eşlik eden yaralanmalar, mortalite ve morbiditeyi anlamlı şekilde arttırdı.
SONUÇ
Diyafragmatik fıtık insidansının nadir olması gerçeğine karşın, toraks ve karına ilişkin tüm künt ve penetran travmalarda diyafragma fıtığından kuşkulanılmalıdır. Geç komplikasyonların çoğunlukla yüksek morbidite ile birlikte olması nedeniyle, böyle bir yaralanmanın varlığı, tanısal işlemler tamamlanmadan önce ekarte edilmelidir.

6. 
Çocuklarda penetran kalp yaralanmaları
Penetrating cardiac trauma in children
Mustafa Goz, Ömer Cakir, Mehmet Nesimi Eren
PMID: 20517746  Sayfalar 220 - 224
AMAÇ
Çocuklarda penetran kalp yaralanmaları dramatik ve ölümcül travmalardır. Birçok olgu, hastaneye ciddi şokta veya hayatını kaybetmiş olarak ulaşır. Bu çalışmamızda penetran kalp yaralanması olan çocuk hastalarımızla ilgili deneyimimizi aktarmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM
Penetran kalp yaralanmalı 17 çocuk hasta geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik karakterleri, yaralanmanın nedenleri, hastaneye geliş zamanı, acil servis inceleme bulguları, kullanılan tanı yöntemleri ve uygulanan cerrahi yöntemlerin sonuçlar üzerine etkisi incelendi.
BULGULAR
Geriye dönük analizleri yapılan 17 hastanın erkek-kadın oranı 16: 1, yaş aralığı 3-15 yaş, ortalama 12,94±3,52 yaş idi. Tüm hastalarda yaralanma nedeni kesici delici alet yaralanması olarak tespit edildi. Ivatury fizyolojik indeks skoru 8.23±0.78 iken ortalama kardiyak yaralanma organ ölçeği skoru 5,00±0,00 olarak bulundu. Bir olgu ile hastane mortalitesi %5,9 olarak tespit edildi.
SONUÇ
Çocuklarda penetran kardiyak yaralanmalarda kanama ve/veya tamponad nedeniyle çok kısa sürede şok gelişebilir. Erken tanı ve acil torakotomi yaralanma sonrası hastaların hayatta kalmasında temel faktörlerdir.

7. 
Elektrik yaralanmasının miyopati etkileri
The myopathic effects of electrical injury
Dursun Aygün, Hayriye Gönüllü
PMID: 20517747  Sayfalar 225 - 228
AMAÇ
Bu çalışmada, elektrik çarpmasıyla yaralanan hastalarda voltaj seviyesinin kas harabiyeti üzerine etkisi araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu geriye dönük olarak yapılan çalışmaya elektrik çarpmasıyla yaralanan 36 hasta alındı (21 yüksek voltaj ve 15 düşük voltaj). Başvuruda her bir hastanın serum kreatin kinaz (CK), aspartat aminotransferaz (AST) ve alanin aminotransferaz (ALT) değerleri belirlendi.
BULGULAR
Her nekadar biz çalışmamızda yüksek voltaja maruz kalan hastalardaki serum CK seviyelerini düşük voltaja maruz kalan hastalardakilerden daha yüksek bulduysak da, bu iki grup arasındaki fark anlamlı değildi. Serum AST ve ALT seviyeleri her iki grupta da yüksek idi. Fakat gruplar arasında hiçbir anlamlı fark yoktu.
SONUÇ
İskelet kas harabiyetinin yüksek ve düşük voltaj elektrik yaralanması ile meydana gelebildiği ve bu hastalarda kas harabiyeti derecesinin kas enzimlerinin özellikle CK’nın, yükselmiş başlangıç serum seviyeleri ile uyumlu olabildiği sonucuna varıldı. Bununla birlikte voltaj seviyesinin kas harabiyetinin derecesi ile direkt korelâsyonunun güçlü bir delilinin olup olmadığını belirlemek için daha ileri araştırmalar gereklidir.

8. 
Çocuk hastalarda yanık sonrası ağrı tedavisinde lidokain-prilokain krem kullanımı
Usage of lidocaine-prilocaine cream in the treatment of postburn pain in pediatric patients
Eksal Kargı, Bülent Tekerekoğlu
PMID: 20517748  Sayfalar 229 - 232
AMAÇ
Çocuklarda yüz yanıkları oldukça sık gözükmektedir. Ağrı çeken hastaların yanık yaralarını kapatma amacı ile birçok yara kapama örtüleri kullanılabilir. Bu örtüler ağrıyı azaltma amacı ile lokal anastezikler ile kombine edilebilirler. Lidokain - prilokain krem (%5’lik) (LPC) plastik cerrahlar tarafından lokal anatezik olarak değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Bu çalışmada, yüzü yanan çocuk hastalarda ağrının kesilmesinde topikal LPC etkilerini, LPC pansumanın kullanılmadığı bir kontrol grubuyla da karşılaştırarak araştırdık.
GEREÇ VE YÖNTEM
2003 ile 2006 yılları arasında acil servis ve plastik cerrahi polikliniğine başvuran 30 çocuk hasta (ortalama yaş 11,3; dağılım 8-15) çalışmaya dahil edildi. Hastaların yanık alanları toplam vücut yüzeyinin yüzde 1’i ile 5’i arasında değişmekteydi.
BULGULAR
Her iki grupta yanık sonrası ağrı kesici ilaç ihtiyacı birinci, ikinci ve üçüncü 8 saatlik sürelerle kaydedildi. Ağrı düzeyi bu zamanda sözel numaralandırma skalası kullanılarak değerlendirildi. Sonuçta ilk ve ikinci 8 saatlik dönemde LPC kullanmayan grup ile kullanan grup arasında anlamlı fark gözlendi. Üçüncü 8 saatlik dönemde ise anlamlı fark gözlenmedi. LPC’nin pansumanda kullanımı ile yaralanma sonrası ilk 16 saatte etkinliğinin güçlü olduğu ve daha sonra ağrı kesici ihtiyacının gerektiği ve klinik uygulamada çocukların yüz yanıklarında uygulanabileceği sonucuna varıldı.
SONUÇ
LPC ilk 16 saat içinde iyileştirmede etkili bulunmuştur. Son 8 saatlik süre içinde etkinliğini kaybettiğinde destek oral ağrı kesici tedavisini öneririz.

9. 
Ameliyat edilen travmatik akut subdural kanamalı hastalarda klinik prognostik faktörlerin analizi
Analyses of clinical prognostic factors in operated traumatic acute subdural hematomas
Aykut Karasu, Erdinç Civelek, Yavuz Aras, Pulat Akın Sabancı, Tufan Cansever, Hakan Yanar, Günseli Sağlam, Murat İmer, Kemal Tanju Hepgül, Korhan Taviloğlu, Ali Canbolat
PMID: 20517749  Sayfalar 233 - 236
AMAÇ
Travmaya bağlı akut subdural kanamalar kafa travma tanıları arasında en ölümcül olanıdır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada 1998 ile 2006 yılları arasında travma sonrası akut subdural kanama tanısı ile ameliyat edilen 113 hasta geriye yönelik olarak incelendi. Başvuru sırasındaki Glasgow Koma Skalası (GKS) Skoru, hasta yaşı, travma ile ameliyat arasında geçen süre ve pupilla reaksiyonundaki anormalliklerin mortalite ve morbidite üzerindeki etkilerini saptamak amacıyla istatistiksel analiz yapıldı.
BULGULAR
Elde edilen sonuçlar güncel literatürle karşılaştırılarak tartışıldı. Yüz on üç hastadaki toplam mortalite %56,6 olarak bulundu.
SONUÇ
Başvuru sırasındaki GKS skoru, hasta yaşı, travma ile ameliyat arasında geçen süre ve pupilla reaksiyonundaki anormalliklerin prognozun belirlenmesinde önemli olduğu sonucuna varılmıştır.

10. 
Ölümcül olmayan elektrik yaralanmalarında travmanın şiddeti ve yerleşimi
Intensity and localization of trauma in non-fatal electrical injuries
Tarık Gündüz, Ömür Elçioğlu, Cengiz Çetin
PMID: 20517750  Sayfalar 237 - 240
AMAÇ
Elektrik yaralanmaları günümüzde dünya çapında artış gösteren bir sorundur. Türkiye’de yanıklar göreceli olarak yaralanmaların küçük bir kısmını oluştursa da önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Elektrik yaralanmaları yüksek ya da düşük voltajla temasla ortaya çıkar. Düşük voltaj yaralanmaları genellikle evde olmaktadır. Yüksek voltaj yaralanmaları işle ilgili bir ortamda kısa süreli temas sonucunda, ciddi doku hasarına ve ikincil yaralanmalara sebep olabilir.
GEREÇ VE YÖNTEM
1997-2005 yılları arasında elektrik yaralanması nedeniyle sağlık kurumumuza başvuran 55 olgu değerlendirildi. Elektrik yaralanması olarak tanı alan 55 kişinin dosya kayıtları araştırma verisini oluşturdu. Dijital ortamdaki yanık kayıtları analizlerde kullanıldı.
BULGULAR
Yanıklar farklı yaş gruplarında ve her iki cinste de görülebilmektedir. Olgulardan %89,1’i erkek idi. Yaralanmaların 41’inde yüksek 14’ünde düşük voltaj nedeniyle hasarlanmalar oluşmuştur. Komplikasyonların en yaygın olduğu grup yüksek voltajın neden olduğu yaralanmalardır. Erkeklerin hastanede en uzun kalma süresi (33,69±21,13) gündür. Bu gruptaki hastaların çoğu ameliyat edilmiştir.
SONUÇ
İşle ilgili faaliyetler yüksek voltaj yaralanmalarının çoğunluğundan sorumludur. En yaygın olarak elektrik hatları üzerinde çalışan elektrikçiler bu tip kazalara maruz kalmaktadır. Bu gruptaki hastalar genç insanlardır, iş yaşamlarının da başlangıcındadırlar. Araştırmamız daha iyi toplumsal eğitim, kazaları önlemeye yönelik güçlü çabalar, elektriğin kullanım ve dağıtımında katı düzenlemeler gerektiğinin altını çizmektedir.

11. 
Acil servise gelen iş kazalarına bağlı yaralanmalar
Occupational injuries admitted to the Emergency Department
Seda Özkan, Şebnem Kılıç, Polat Durukan, Okhan Akdur, Alper Vardar, Sebahattin Geyik, İbrahim İkizceli
PMID: 20517751  Sayfalar 241 - 247
AMAÇ
Çalışmamızda iş kazalarına bağlı yaralanmaların özelliklerini, nedenlerini ve sonuçlarını tanımlamayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM
İş kazaları sonucunda oluşan yaralanma ile acil servise gelen hastalar geriye yönelik olarak incelendi. İş kazalarına bağlı yaralanmalarda, cinsiyet, yaralanmanın oluş mekanizması, yaralanma tipi, yaralanmanın olduğu yer, yaralanma şiddet skoru ve iş tipi gibi parametreler değerlendirildi.
BULGULAR
Her iki acil bölümüne 2006 yılı boyunca gelen iş kazasına bağlı yaralanma sayısı 1038 idi. Olguların yaş ortalaması 31,6±9,6 idi. En yaygın görülen yaralanma mekanizması %31,5 ile vücuduna makinaya kaptırma olarak saptandı. Bunu sırasıyla %21,5 ile künt cisimle yaralanma, %18,9 ile yüksekten düşme, %17 ile delici kesici aletle yaralanma, %3,9 ile göze yabancı cisim kaçması ve diğerleri izledi. İzole ekstremite yaralanması (%74,2) en çok yaralanan vücut bölgesi idi. Bunu sırasıyla çoklu vücut yaralanması (%8,5), yüz yaralanmaları (%5,5), baş-boyun yaralanmaları (%4,6) izledi. Olguların %90’ı acil serviste tedavisi yapıldıktan sonra taburcu edilirken, %7’si değişik bölümlere yatırıldı.
SONUÇ
İş kazalarına bağlı yaralanmaların büyük kısmı acil servislerde değerlendirilmektedir. Acil servislerdeki gözlemler, iş yeri ile ilişkili kazaların önlenmesinde ve iş kazalarına bağlı yaralanmaların özelliklerinin tanımlanmasında yardımcı olabilir.

12. 
Akut apandisit tanısıyla laparotomi uygulanan hastalarda ultrasonografi bulguları ve lökosit sayısının değerlendirilmesi
Ultrasonographic findings and evaluation of white blood cell counts in patients undergoing laparotomy with the diagnosis of acute appendicitis
Ahmet Demircan, Gülbin Aygencel, Mehmet Karamercan, Mehmet Ergin, Tonguç Utku Yılmaz, Ahmet Karamercan
PMID: 20517752  Sayfalar 248 - 252
AMAÇ
Akut apandisit (AA) cerrahi gerektiren hastalıklar arasında en sık rastlanan patolojilerden biridir. Tipik olgularda tanısı kolaydır, atipik olgularda tanısı son derece zordur. Bu çalışmada AA ön tanısı ile izlenen hastalarda ultrasonografi (USG) bulguları ve lökosit sayısı incelendi ve AA tanısındaki değerleri belirlenmeye çalışıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
2006 yılının ilk 6 ayında AA ön tanısı ile laparatomiye alınan 85 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Histopatolojik tanı (akut apandisit) ile lökosit sayısı ve USG bulguları karşılaştırıldı; tanıdaki duyarlılıklar ortaya konulmaya çalışıldı.
BULGULAR
Hastaların yaş ortalaması 33,5 yıl ve %44,7’si kadındı. Hastaların %95,3’ünde lökosit sayısı 10000/mm³ ve üstündeydi. Hastaların %74,1’inde (n=63) USG yapılmış ve %58,7’sinde (n=37) AA ile uyumlu rapor edilmiştir. Histopatolojik olarak 4 hastada (%4,7) AA lehine bulgu yoktur (negatif laparatomi). Histopatolojik tanıya göre lökosit sayısının (≥10000/ mm³) AA tanısını belirlemedeki duyarlılığı %98,77 ve seçiciliği %75’dir. USG’nin tanıdaki duyarlılığı %61,02 ve seçiciliği %75’dir. ROC eğrisi altında kalan alanlar karşılaştırıldığında lökosit sayısının tanıyı belirlemede daha duyarlı olduğu görülmüştür.
SONUÇ
Bu çalışmada USG’nin duyarlılığı literatürde bildirilen yüksek duyarlılık oranlarına göre düşük bulunmuştur. Lökosit sayısının duyarlılığı ise USG’ye göre daha yüksek bulunmuştur.

13. 
Çocuklarda Amyand herninin özellikleri ve bu özelliklerin ameliyat öncesi tanıda kullanılması: Deneyimlerimiz ve literatürlerin değerlendirilmesi
Using the properties of Amyand’s hernia in children in the preoperative diagnosis: our experience and review of the literature
Barlas SULU, Serkan ISLER
PMID: 20517753  Sayfalar 253 - 259
AMAÇ
Amyand herni, inguinal herni kesesi içinde normal veya enflame apendiksin bulunduğu nadir bir durumdur. Bu nedenle ameliyat öncesi ayırıcı tanısı oldukça zordur. Bu çalışmada, farklı yaşlardaki çocuk olguların özellikleri incelenerek, bu özelliklerden ameliyat öncesi tanıda yararlanıp yararlanılamayacağı değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada, ameliyat ettiğimiz 4 olgu ile literatürlerdeki 15 Amyand hernili çocuk hastanın (0-15 yaş arası) demografik, ameliyat öncesi, ameliyattaki ve ameliyat sonrası özellikleri geriye dönük olarak değerlendirildi. Bu 19 olgu 0-1 yaş ve 1 yaş üstü olarak iki gruba ayrılarak özellikleri karşılaştırıldı.
BULGULAR
İki grupta da farklı özellikler saptandı. Ancak, 1 yaş üstü çocuklarda herni kesesi içinde apandisit varlığında, semptomların görülme sıklığı ve sırası, lökositoz varlığı, bağırsak seslerinin durumu gibi ölçütler abdomendeki apandisit (akut apandisit) ile benzerlik göstermekte idi.
SONUÇ
Bir yaşından büyük, inkarsere-strangüle herni şüphesi ile acil kliniklere başvuran Amyand hernili çocuklarda, dikkatli inceleme sonucu ameliyattan önce Amyand herninin tanısının konması mümkün olabilir.

14. 
Bir üçüncü basamak hastane acil servisine başvuran adli nitelikli çocuk hastaların değerlendirilmesi
An evaluation of the pediatric medico-legal admissions to a tertiary hospital emergency department
Mustafa Sever, Eylem Ulaş Saz, Mehmet Koşargelir
PMID: 20517754  Sayfalar 260 - 267
AMAÇ
Çalışmanın amacı, bir üçüncü basamak hastane acil servisine başvuran adli nitelikli çocuk hastaların, demografik, epidemiyolojik özelliklerini ve tedavi sonuçlarını saptamak, ulusal verilerimize katkıda bulunmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Adli nitelikli çocuk hastaların dosya bilgileri geriye dönük incelendi. Hastalar travmatik (Grup 1) ve travmatik olmayan (Grup 2) başvurular olarak iki gruba ayrıldı. Yaş, cinsiyet, başvuru sebepleri ve sıklıkları, lokal ve çoklu travma görülme sıklığı (Kısaltılmış Yaralanma Ölçeği temel alınarak) ve oluştuğu vücut bölgeleri, yatış, taburculuk ve mortalite oranları gibi özellikleri kaydedildi. Veriler, tanımlayıcı yöntemler (frekans, yüzde oran, çeyrekler arası oran), Kolmogorov-Simirnov ve ki-kare testleri kullanılarak değerlendirildi, p değeri <0,05 olan istatistiksel farklılıklar anlamlı kabul edildi.
BULGULAR
Çalışmaya 486 hasta dâhil edildi. Yaş ortalaması 8,91±5,08 yıl olarak saptandı (%95 GA). Hastaların çoğu erkekti (%66,3). Beş-dokuz yaş grubu hasta sayısı (n=162, %33,3) diğerlerine oranla fazlaydı (Kolmogorov-Simirnov testinde p=0,000). Yaz başvuruların en sık gözlendiği mevsimdi. Grup 1’de 153 (%31,5) hasta saptandı. En sık başvuru nedeni kazara ilaç içmeydi (%13,8, n=67). Grup 2’de en sık başvuru nedeni trafik kazasıydı (n=158, %32,5).
SONUÇ
Çocukluk çağında motorlu araç ve ev kazaları önlenebilir sağlık sorunlarının başında yer almaktadır. Güvenli bir çevre oluşturulması, ebeveyn ve çocuklara sürekli koruyucu sağlık eğitimi verilmesi ve yasal düzenlemeler yaralanma kontrolünde etkin olacaktır.

OLGU SUNUMU
15. 
Karın sol alt kadran ağrısının nadir bir sebebi: Situs inversus totalisli hastada akut apandisit
A rare cause of left lower quadrant abdominal pain: acute appendicitis with situs inversus totalis
Erdal Karagülle, Emin Türk, Erkan Yıldırım, Gökhan Moray
PMID: 20517755  Sayfalar 268 - 270
Sağ alt kadran ağrısıyla başvuran hastada ilk akla gelen tanılardan biri akut apandisittir. Apendektomi en sık yapılan acil cerrahi ameliyattır. Karın sol alt kadran ağrısının çok değişik nedenleri olabilir. Situs inversus totalis embriyonik gelişim sırasında meydana gelen bir anomalidir. Bu anomalide karın ile toraks içi organlar ters yerleşimlidir. Bu olgu sunumunda sol alt kadran ağrısıyla başvuran, incelemeler sonrası situs inversus totalis ile birlikte akut apandisit tanısı konulan olgu tartışıldı. Hekimlere yanlış tanı ve tedavi sonrası açılan davalar göz önüne alınırsa, acil serviste yapılan tüm incelemelerin yeterli değerlendirilmesi ve eldeki radyolojik imkanlardan doğru ve yeterince yararlanılması gerektiği düşüncesindeyiz.

16. 
Göğüs bölgesindeki ciddi deselerasyon yaralanmalarında son derece önemli bir triadın hatırlanması: Travmatik bir aortik rüptür olgusu
Remembering a critical triad in severe deceleration injuries to the chest: report of a traumatic aortic rupture case
Seyed-Farzad Mohammadi, Parisa Samimi, Seyed-Mehrdad Mohammadi, AhmadReza Soroush, Jerris R. Hedges
PMID: 20517756  Sayfalar 271 - 274
Travmatik aortik rüptürü içeren potansiyel olarak önlenebilir bir ölüm olgusunu sunmayı ve mevcut bilgilerle uyumlu istmik aortik rüptürlerinin tedavisine yönelik kritik bir yöntem geliştirmeyi amaçladık. Uzmanlardan oluşan multidisipliner bir panelde geriye dönük kayıt incelemesi yapıldı ve Revize Travma Skoru ile Yaralanma Ciddiyet Ölçeği skoru esas alınarak sağkalım olasılığı tahmin edildi. Daha sonra ortaya çıkabilecek olgulara yönelik önemli bir tedavi algoritması geliştirmek için, kalite ve güvenlik incelemesi yapılırken, literatür gözden geçirmesi ile uzman konsensüsünden yararlanılmıştır. Motosiklet kazasında yaralanan 32 yaşındaki erkek hasta, şok tablosu içinde bir travma merkezine sevk edildi. Hastada ciddi olarak torasik aortik rüptürden kuşkulanıldı. Eğitim için, genişlemiş bir mediastene ilişkin klasik belirtiler, sağ trakeal deviasyon ve sağ hemotoraks (önemli bir deselerasyon yaralanması açısından) travmatik aort rüptürüne yönelik akut bir bakım triadına dahil edilmiştir. Bu tür olgularda, aortografi işleminin yapılamayacağı durumlarda, tanı doğrulama ve operatif planlamaya yönelik olarak (seri gerektirirse) kontrastlı bilgisayarlı göğüs tomografi taraması yapılmasını öneriyoruz. İlk başvurulan travma merkezinde ameliyat kapasitesi mevcutken hastanın hemodinamik stabilite gerekçesiyle ikinci bir merkeze transferi katastrofik sonuçlar doğurabilir.

17. 
Femoral arterden kan örneği alınması sonrası ince bağırsak perforasyonu: Olgu sunumu
Small bowel perforation after drawing a blood sample in the femoral artery: a case report
Cengiz Ara, Sacid Coban, Burak Isik, Canan Ceran Ozcan, Sezai Yilmaz
PMID: 20517757  Sayfalar 275 - 276
Femoral herni olgularında, femoral artere uygulanan invaziv girişimler sonucu ince bağırsak perforasyonu nadir görülen bir komplikasyondur. Pulmoner yetersizlik nedeniyle yogun bakımda takip edilen 48 yaşında kadın hastada, kan gazı incelenmesi amacıyla femoral artere uygulanan girişimden sonra şiddetli kusma ve karın ağrısı oldu. Hasta akut karın olarak değerlendirilerek ameliyata alındı. Laparotomide ince bağırsak perforasyonu saptanması üzerine segmenter ince bağırsak rezeksiyonu, uç-uca anastomoz yapıldı. Femoral kanal plak meş ile kapatıldı. Femoral arter girişimleri esnasında iyatrojenik ince bağırsak perforasyonunu önlemek için femoral herni olasılığı gözönüne alınarak dikkatli fiziksel inceleme yapılmalıdır.

18. 
Gastrik volvulusla geç dönemde ortaya çıkan travma sonrası gelişmiş diyafragma hernisi: Olgu sunumu
Delayed presentation of post-traumatic diaphragmatic hernia with gastric volvulus: a case report
Fahri Yakaryılmaz, Oktay Banli, Hasan Altun, Sefa Guliter
PMID: 20517758  Sayfalar 277 - 279
Gastric volvulus ile komplike olan post-travmatic diyafragma hernisi olaydan hemen ya da yıllar sonra bulgu verebilir. Travmatik diyafragma hernisinin gastrik volvulusla geç bulgu vermesi nispeten nadir bir durumdur. Burada, bir yıl önce sol alt göğüse aldığı penetran bıçak yaralanması sonrası diyafragmatik herni ve buna bağlı olarak gastrik volvulus gelişen 28 yaşındaki bir erkek hasta sunuldu. Diyafragmatik herninin primer dikişle onarılmasının ardından hasta, son iki yıldır semptomsuz izlenmektedir.

19. 
Kendiliğinden, hızlı şekilde emilen epidural hematom: Olgu sunumu
Rapid spontaneous resolution of epidural hematoma: a case report
Fatih Ersay Deniz, Cezmi Çağrı Türk, Özgür İsmailoğlu, Gökhan Bozkurt, Osman Ekin Özcan
PMID: 20517759  Sayfalar 280 - 282
Kafa travması nedeniyle tedavi edilen hastaların %1,5’inde epidural hematom görülür. Bu durum hayatı tehdit edebilir ve acil cerrahi girişim gerektirir. Bazı olgularda epidural hematomun kendiliğinden emilebildiği görülür. Bu yazıda, kendiliğinden, hızlı bir şekilde emilen epidural hematom bildirildi ve olası mekanizmalar tartışıldı.

20. 
Aort diseksiyonuna bağlı olarak gelişen akut taşsız kolesistit olgusu
Acute acalculous cholecystitis induced by aortic dissection: report of a case
Gokhan Sogutlu, Burak Isik, Mehmet Yilmaz, Nese Karadag, Onur Hoca, Aydemir Olmez, Ozgur Cinpolat
PMID: 20517760  Sayfalar 283 - 285
Akut taşsız kolesistit, tüm kolesistit olgularının yaklaşık %10’unu oluşturur. Kesin mekanizma tam olarak bilinmemekle birlikte, patogenezde en önemli faktörler safra stazı, sepsis ve iskemidir. Biz bu çalışmada, Bakey tip 3 aort diseksiyonuna bağlı olarak gelişen safra kesesi iskemisine sekonder oluşmuş akut taşsız kolesistit olgusunu sunmayı amaçladık.