p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 17 Sayı : 1 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 17 (1)
Cilt: 17  Sayı: 1 - Ocak 2011
1. 
Kapak - İçindekiler
Cover - Contents

Sayfa 0
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DENEYSEL ÇALIŞMA
2. 
Sıçanlarda oluşturulan deneysel abdominal kompartman sendromunda glutaminin oksidatif hasar üzerindeki etkileri
The effect of glutamine on oxidative damage in an experimental abdominal compartment syndrome model in rats
Deniz Necdet Tihan, Yeşim Erbil, Rıdvan Seven, Selda Arkaya, Ümit Türkoğlu, Gülçin Hepgül, Ismail Borucu
PMID: 21341126  doi: 10.5505/tjtes.2011.73555  Sayfalar 1 - 8
AMAÇ
Bu çalışmada, antioksidan özelliği bilinen glutaminin kullanımının iskemi-reperfüzyon sonrası oluşabilecek oksidasyon hasarı üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışma grubu Wistar Albino sıçanlarla oluşturuldu. Grup 1, abdominal kompartman grubuydu. Anestezi altındaki sıçanların karnına basınç uygulandı. Gaz boşaltıldıktan 3 gün sonra sıçanlar sakrifiye edildi, karaciğer, bağırsak ve akciğer doku parçalarında oksidatif hasar parametresi olarak malonildialdehit (MDA) ve glutatyon (GSH) seviyeleri ile enflamatuvar parametre olarak miyeloperoksidaz (MPO) aktivitesi ölçüldü. Alınan kan örneklerinde serum alanin-aminoasit transferaz (ALT) ve aspartat-aminoasit transferaz (AST) seviyeleri ölçüldü. Grup 2, abdominal kompartman ve glutamin uygulanan gruptu. Sıçanlara 1 hafta boyunca yüksek doz glutamin mide gavajı yolu ile verildi. Gavaj işlemi sonrası ilk gruptaki batın içi basınç uygulaması yapıldı, 3 gün daha glutamin verilen sıçanlar sakrifiye edildi, Grup 1’deki işlemlerin aynısı yapıldı. Grup 3 glutamin grubuydu. Grup 4 sham kontrol grubuydu.
BULGULAR
Abdominal kompartman yaratılan sıçanlarda MDA düzeyi ve MPO aktivitesi kontrol grubuna göre anlamlı oranda artmıştı. Glutamin ile MDA düzeyi ve MPO aktivitesi azaldı, GSH seviyesi arttı.
SONUÇ
Oksidatif hasar parametrelerine bakıldığında, glutaminin, reperfüzyon hasarını azaltıcı etkisinin antienflamatuvar ve antioksidan etkilerine bağlı olduğu düşünülmüştür.

3. 
Sıçanlarda oluşturulan duodenum perforasyonunda klasik cerrahi ile DuraSeal ya da fibrin yapıştırıcı ile yapılan dikişsiz onarımların karşılaştırılması
Comparison of classical surgery and sutureless repair with DuraSeal or fibrin glue for duodenal perforation in rats
Saliha Karagöz Avcı, Serdar Yüceyar, Erman Aytac, Onur Bayraktar, Ilknur Erenler, Huseyin Ustun, Hafize Uzun, Suphan Erturk
PMID: 21341127  doi: 10.5505/tjtes.2011.13914  Sayfalar 9 - 13
AMAÇ
Bu çalışmada, sıçanlarda oluşturulan deneysel duodenum perforasyonunda klasik cerrahi teknikler ile adezyon bariyerleri olan DuraSeal ya da fibrin yapıştırıcıyla yapılan dikişsiz onarım tekniklerinin karşılaştırılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Kırk adet yetişkin, ağırlıkları 250-300 g arasında olan, dişi Wistar Albino sıçan rastgele dört adet eşit gruba ayrıldı. Primer onarım grubu, primer onarım ve omentoplasti grubu, fibrin yapıştırıcı uygulanan grup ve DuraSeal uygulanan grup. Doku iyileşmesini değerlendirmek amacıyla patlama basıncı, doku hidroksiprolin seviyesi ve histopatolojik inceleme parametre olarak kullanıldı.
BULGULAR
Primer onarım, primer onarım ve omentoplasti gruplarının patlama basıncı değerleri fibrin yapıştırıcı ve DuraSeal grubu patlama basıncı değerlerine göre anlamlı olarak yüksekti (p<0,001). Biyokimyasal ve histolojik parametreler açısından tüm gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.
SONUÇ
Değerlendirdiğimiz dikişsiz onarım tekniklerinin konvansiyonel onarım tekniklerine üstün etkilerinin olmadığını gözlemledik. Dikişsiz onarım gruplarının sonuçları benzerdi. DuraSeal, fibrin yapıştırıcı gibi dikişsiz onarım alanında alternatif olabilir. Bu çıkarım farklı yara iyileşmesi belirteçleri ve farklı yöntemlerle planlanmış çalışmalarla desteklenmelidir.

4. 
Sıçanlarda spinal kord yaralanmsında curcuminin antioksidan etkileri
Antioxidant effects of curcumin in spinal cord injury in rats
Havva Sahin Kavakli, Cemile Koca, Ozlem Alici
PMID: 21341128  doi: 10.5505/tjtes.2011.31391  Sayfalar 14 - 18
AMAÇ
Bu deneysel çalışma, sıçanlarda spinal kord yaralanmasında curcuminin antioksidan etki yoluyla faydasını araştırmak için yapıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Yirmi dört adet Wistar albino sıçan 3 gruba randomize edildi. Spinal kord yaralanması ağırlık düşürme modeliyle gerçekleştirildi. Grup 1’e laminektomi ardından spinal kord yaralanması uygulandı ve herhangi bir tedavi verilmedi. Grup 2’ye laminektomi ardından spinal kord yaralanması uygulandı ve curcumin verildi (200 mg/kg/gün ağızdan). Grup 3’e laminektomi ardından spinal kord yaralanması uygulandı ve metilprednizolon verildi (30 mg/kg periton içine), 24 saat sonra tüm sıçanlardan kan örnekleri alındı, sonra serum süperoksit dismutaz (SOD) ve malondialdehit (MDA) düzeyleri belirlendi ve elde edilen sonuçlar karşılaştırıldı.
BULGULAR
Curcumin grubunda SOD düzeyi kontrol ve metilprednizolon grubundan daha yüksekti (p<0,001 ve p<0,012). Curcumin grubunda MDA düzeyi kontrol grubundan daha düşüktü (p<0,042). Benzer şekilde metilprednizolon grubunda MDA düzeyi kontrol grubundan daha düşüktü (p<0,001).
SONUÇ
Bu çalışmanın sonuçları curcuminin etkin biçimde oksidatif hasara karşı spinal kord dokularını koruduğunu gösterir.

5. 
Akut apandisitte ultrasonografinin güvenilirliği
Reliability of ultrasonography for diagnosing acute appendicitis
Aylin Hande Gökçe, Acar Aren, Feridun Suat Gökçe, Nevra Dursun, Abdullah Yüksel Barut
PMID: 21341129  doi: 10.5505/tjtes.2011.82195  Sayfalar 19 - 22
AMAÇ
En sık akut karın nedenlerinden birisi olan akut apandisitin tanısında öncelikle kullanılan inceleme yönteminden biri de ultrasonografidir (USG). Bu çalışmada USG’nin akut apandisit tanısındaki güvenilirliği araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Prospektif olarak yapılan bu çalışmada 2007 yılında acil cerrahi polikliniğimize başvuran hastalarda fiziksel inceleme ve laboratuvar incelemeleri sonucu akut apandisit öntanısıyla ameliyata karar verilen 235 hastaya tüm karın USG’si yapıldı. Daha sonra bu hastalara apendektomi yapıldı; piyesler histopatolojik olarak incelendi.
BULGULAR
Bu çalışmaya 235 hasta alındı. Bu hastaların 193’ünün (%82,1) histopatolojik sonucu akut apandisit geldi, 42’sinin (%17,9) ise histopatolojik sonucu akut apandisit çıkmadı. USG sonucu akut apandisit olan 150 hastanın histopatolojik olarak 133’ünün (%88,67) akut apandisit olduğu, USG’nin normal olduğu 85 hastanın ise histopatolojik olarak 60’ının akut apandisit olduğu saptandı. Histopatolojik tanısı akut apandisit olan hastaların %31,1’ine USG ile tanı konamadı.
SONUÇ
USG’si akut apandisit olan hastaların histopatolojisinin akut apandisit olması arasında duyarlılık %69, özgüllük %60, pozitif kestirim değeri 0,89, negatif kestirim değeri 0,30, doğruluk 0,67 bulunmuştur. USG akut apandisit tanısını koymada ancak yardımcı bir yöntem olabileceği ve USG’nin anamnez ve fiziksel incelemenin önüne geçirilmemesi gerektiği kanaatine varıldı.

6. 
Acil servis hekimleri tarafından düzenlenen adli raporların eksiklik ve yanlışlıklar yönünden değerlendirilmesi
Evaluation of medicolegal reports written by physicians in the emergency unit with regard to deficiencies and mistakes
Mustafa Serinken, İbrahim Türkçüer, Kemalettin Acar, Mert Özen
PMID: 21341130  doi: 10.5505/tjtes.2011.78989  Sayfalar 23 - 28
AMAÇ
Acil servislerde çalışan hekimler adli rapor düzenleme görevini sıklıkla yerine getirmektedir. Pek çok nedenden dolayı bu raporlarda istenmeyen hatalar bulunmakta ve bu hatalar devam eden adli işlemlerde sorunlara yol açmaktadır. Bu çalışmada, üniversite hastanesinde belirli bir süre içinde düzenlenen adli raporlar değerlendirilerek hata ve eksiklikler yönünden gözden geçirilmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
01.06.2005 - 30.06.2009 tarihleri arasında Pamukkale Üniversitesi Araştırma Uygulama Hastanesi Acil Servisinde düzenlenen adli raporların olgu türlerine göre dağılımları belirlendi ve içeriğindeki yanlışlık ve eksiklikler ile okunaklılığı araştırıldı. Belirlenen süre içerisinde acil servise müracaat ettiği anlaşılan 3499 adli olgudan raporuna ulaşılabilen 3219’u değerlendirmeye alındı.
BULGULAR
En sık olgu türünün trafik kazaları ile kesici-delici alet yaralanmaları olduğu, hayati tehlike kavramının doğruluğu yönünden sıkça hata yapıldığı, kimlik bilgileri ile olay saati ve muayene saati hususlarının sıkça eksik bırakıldığı tespit edildi.
SONUÇ
Hekimlerin adli rapor düzenlerken kesin rapor düzenlemekten önemli ölçüde imtina etmeleri, bilgi ve bulguların yeterli olduğu olgularda bile geçici rapor düzenleme yoluna gitme eğiliminde bulunmaları bu konudaki eğitim eksikliklerine bağlıdır. Aynı zamanda hayati tehlike, basit tıbbi girişimle giderilebilirlik gibi konulardaki yanlışlıklar da bu konudaki eğitim ve hassasiyet eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Mezuniyet öncesi ve sonrası adli tıp eğitimi üst düzeyde önemsenmeli, hekimlerin yasal sorumlulukları konusunda farkındalık yaratılarak, bu konuda periyodik meslek içi eğitimler düzenlenmelidir.

7. 
Nekrotizan fasiit tanısıyla izlenen 44 olgunun klinik değerlendirmesi
Clinical evaluation of forty-four patients with necrotizing fasciitis
Özge Turhan, Seyit Ali Büyüktuna, Dilara İnan, Rabin Saba, Ata Nevzat Yalçın
PMID: 21341131  doi: 10.5505/tjtes.2011.29000  Sayfalar 29 - 32
AMAÇ
Nekrotizan fasiit, nadir görülen ancak hayatı tehdit eden, esas olarak yüzeyel fasiya ve deri altı dokuyu tutan bir yumuşak doku enfeksiyonudur.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada 2004-2008 yılları arasında nekrotizan fasiit tanısıyla Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji servisinde yatan ve diğer kliniklerde yatarken enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji konsültasyonlarıyla takip ve tedavi edilen 44 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastanemizdeki etkenlerin dağılımı, yerleşim yeri, eşlik eden hastalıklar ve risk faktörlerinin ortaya konulması amaçlandı.
BULGULAR
Çalışmamız sonucunda diyabetes mellitus, travma ve cerrahi, nekrotizan fasiit oluşumunda rol oynayan predispozan faktörler arasında yer alırken en sık alt ekstremitede ve perianal bölgede yerleştiği tespit edildi. Etyolojide polimikrobiyal etkenler ilk sırada yer alırken mortalite oranı %25 olarak saptandı.
SONUÇ
Bu çalışmayla enfeksiyon acilleri arasında yer alan nekrotizan fasiit olgularının hastanemizdeki izlem sonuçları değerlendirilmiştir.

8. 
Plastik cerrahinin acil travma cerrahisindeki yeri: 10,732 hastaya retrospektif bir bakış
The practice of plastic surgery in emergency trauma surgery: a retrospective glance at 10,732 patients
Semra Hacıkerim Karşıdağ, Özay Özkaya, Kemal Uğurlu, Lütfü Baş
PMID: 21341132  doi: 10.5505/tjtes.2011.99083  Sayfalar 33 - 40
AMAÇ
Acil plastik cerrahi polikliniğine başvuran hasta sayısı toplumların sosyokültürel özelliklerine bağlı olarak ciddi farklılıklar göstermektedir. Çalışma bölgesinin yaygınlığı nedeni ile de plastik cerrahinin acil travmatolojideki önemi giderek artmaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada, 2000-2004 yılları arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Plastik Cerrahi polikliniğine başvuran 10,732 hastanın etyoloji, cinsiyet, yaş dağılımı, yaralanma özellikleri ve tedavileri retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR
Başvuran hastaların %64’ünde ön kol ve el yaralanmaları, %28’inde maksillofasyal yaralanma ve %8’inde doku defektleri vardı. Hastalarda 4/1 oranında erkek baskınlığı vardı, yaş ortalaması 22,9 idi. Üst ekstremite yaralanması ile başvuran hastaların %81’i erkek ve yaş ortalamaları 22,3 olarak bulundu. Üst ekstremite yaralanması olan hastalarda en sık etyolojik neden, %33 ile cam kesisi idi. Maksillofasyal travma nedeniyle başvuran hastaların yaş ortalaması 23,2 olarak saptandı. Baş-boyun yaralanması olan hastaların %38’inde travma sebebi trafik kazası idi.
SONUÇ
Tedavi edilen hasta sıklığı ve özelliği göz önüne alındığında plastik cerrahinin acil travmatolojideki yeri ve öneminin her geçen gün artmakta olduğunu ve benzer bir çalışma olmadığı için bu çalışmanın literatüre katkısı olacağını düşünmekteyiz.

9. 
Trakeobronşiyal yaralanmalar
Tracheobronchial injuries
Bülent Aydemir, Oya Uncu İmamoğlu, Recep Ustaalioğlu, Tamer Okay, Ilgaz Doğusoy
PMID: 21341133  doi: 10.5505/tjtes.2011.32391  Sayfalar 41 - 45
AMAÇ
Bu çalışmada, trakeobronşiyal yaralanmaların tanı ve tedavisinde kullanılan yöntemleri araştırdık ve literatürle karşılaştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM
Kliniğimizde 2003-2008 yılları arasında trakeobronşiyal yaralanma nedeni ile ameliyat edilen 9 olgu (7 erkek, 2 kadın) çalışmaya dahil edildi. Travma sonrası trakeobronşiyal yaralanma nedeni ile ameliyat edilen 7 olgu ile entübasyon sonrası trakeal yaralanma görülen 2 olgu incelendi. Olgular, yaş, cinsiyet, travma tipi, klinik bulgular, yaralanma bölgesi, uygulanan girişim ve sonuçları açısından değerlendirildi.
BULGULAR
Yaralanma 6 olguda künt travma, 1 olguda penetran travma sonucu gerçekleşirken, 2 olguda ise iyatrojenikti. Yaralanma 5 olguda trakeal, 4 olguda ise bronşiyal seviyede idi. Bir olguya üst bilobektomi, bir olguya trakeal rezeksiyon ve ucuca anastamoz, 3 olguya uçuca anastomoz ve 4 olguya ise primer tamir yapıldı. Bir olgu ameliyat sırasında, bir olgu ise ameliyat sonrası erken dönemde kaybedildi.
SONUÇ
Trakeobronşiyal yaralanmalarda erken tanı önemlidir. Yaralanmanın yerinin ve şeklini belirlenmesi için kullanılan en önemli tanı aracı bronkoskopidir. Tedavide rezeksiyondan mümkün olduğunca kaçınılmalı ve primer onarım tercih edilmelidir.

10. 
Kafa travması nedeniyle tedavi edilen 954 erişkin olgunun retrospektif değerlendirilmesi: Epidemiyolojik çalışma
Retrospective analysis of 954 adult patients with head injury: an epidemiological study
Hasan Serdar Işık, Uğur Bostancı, Ömer Yıldız, Cengiz Özdemir, Ahmet Gökyar
PMID: 21341134  doi: 10.5505/tjtes.2011.57431  Sayfalar 46 - 50
AMAÇ
Kafa travmaları, özellikle kentlerde ve genç nüfusta en sık görülen morbidite ve mortalite sebeplerinden biridir. Bu retrospektif çalışmayla, kafa travmaları ile ilgili ülkemiz epidemiyolojik veritabanına katkıda bulunmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM
Ocak 2003-Haziran 2008 tarihleri arasında, Samsun Mehmet Aydın Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroşirürji kliniğinde tedavi edilen 15 yaş ve üstü 954 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların 721’i (%75,5) erkek, 233’ü (%24,5) kadındı. Hastaların %52,5’i 15-40 yaş arası genç nüfustu.
BULGULAR
Trafik kazaları (%75) en sık tespit edilen travma nedeniydi. Giriş Glasgow Koma Skoruna (GKS) göre hastaların %48’inde hafif (GKS 13-15), %31’inde orta (GKS 9-12) ve %21’inde ise ağır (GKS 3-8) kafa travması mevcuttu. Hastaların 177’si (%18,5) ameliyat edildi. Yapılan ameliyatlar en sık subdural hematom ve epidural hematom nedeniyleydi. Serimizde mortalite %19,4 (n=185) olarak bulundu. Bu hastaların travma nedeni incelendiğinde, trafik kazaları yine ilk sırada yer almıştır.
SONUÇ
Kafa travmaları ile ilgili epidemiyolojik çalışma ve verilerin artması, travmanın oluşmadan engellenebilmesi açısından önem taşır. Serimizde, özellikle erkek hakimiyeti, travma sıklığının en yüksek olduğu yaş grupları, travma ve mortalite sebepleri açısından ülkemizde yapılan diğer çalışmalara benzer veriler elde edilmiştir. Ancak, merkez bir hastane olmamız sebebiyle orta ve ağır kafa travmalarının oransal fazlalığı, mortalitemizi de etkilemiştir.

11. 
Femur başı kırıkları: Tedavi stratejisi ne olmalıdır?
Fractures of the femoral head: what are the reasons for poor outcome?
Mert Özcan, Cem Çopuroğlu, Kenan Sarıdoğan
PMID: 21341135  doi: 10.5505/tjtes.2011.99267  Sayfalar 51 - 56
AMAÇ
Bu yazıda, çok nadir bir yaralanma olan femur başı kırıklarında tedavi stratejilerinin tartışılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Mart 2006 ile Aralık 2007 arasında acil servise femur başı kırığı ile başvuran beş hastanın altı kırığı incelendi. Cerrahi ve cerrahi dışı yöntemlerle tedavi edilen hastaların fonksiyonel sonuçları karşılaştırıldı.
BULGULAR
Hastaların yarısı cerrahi yöntemle, yarısı da cerrahi dışı yöntemlerle tedavi edildi. Mükemmel ve iyi sonuçların oranı %50 bulundu. İki taraflı yaralanması bulunan hastada avasküler nekroz gelişti. Bu hastada fonksiyonel sonuçlar kötü bulundu. Cerrahi ile tedavi edilen hastalardan birinde erken posttravmatik artrit görüldü, bu hastanın fonksiyonel sonuçları orta bulundu.
SONUÇ
Minimum yumuşak doku travması ile anatomik redüksiyonun sağlanması bu kırıkların tedavisindeki amacımız olmalıdır. Parçaların en iyi görüntüsü hangi yaklaşımla sağlanacaksa o yaklaşım tercih edilmelidir. Şu unutulmamalıdır ki, tüm tedavi seçeneklerine rağmen bu hastaların fonksiyonel sonuçları kötü olabilmektedir.

12. 
Penis kırığının tanı ve tedavisi: 19 yıllık deneyim
The diagnosis and treatment of penile fracture: our 19-year experience
Abdullah Gedik, Devrim Kayan, Sait Yamiş, Yakup Yılmaz, Kamuran Bircan
PMID: 21341136  doi: 10.5505/tjtes.2011.93763  Sayfalar 57 - 60
AMAÇ
Bu çalışmada, penis kırıkların tanı ve tedavisine yaklaşımlar retrospektif olarak değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Ocak 1990 ile Ocak 2009 tarihleri arasında kliniğimize penis kırığı nedeniyle başvuran 107 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların yaşı, kırığın nedeni, kırığın oluş zamanı, fiziksel inceleme bulguları, radyolojik bulgular, uygulanan tedavi şekli ve ameliyat sonrası komplikasyonlar kaydedildi. Beş hastaya kavernozografi ve 8 hastaya retrograd üretrografi yapıldı.
BULGULAR
Cinsel ilişki ve uygunsuz ortamda erekte peniste detümesansı sağlamak için elle bükme penis kırığının en sık nedenleri olarak bulundu. Tanı 102 hastada anamnez ve fiziksel incelemeyle kondu. Kavernozografi 5 hastada yapıldı. Üretral yaralanma düşünülen 8 hastaya retrograd üretrografi yapıldı. Yırtıklar 101 hastada cerrahi olarak onarıldı, 6 hastaya ise konservatif tedavi yapıldı. Ameliyattan sonraki 6. ayda yapılan kontrollerde konservatif tedavi yapılan 6 hastanın 3’ünde penil kurvatur gelişirken cerrahi yapılan hastalarda hiçbir komplikasyon gelişmedi.
SONUÇ
Anamnez ve fiziksel inceleme ile kesin tanı konulamayan hastalarda kavernozografi, üretra yaralanması şüphesi olanlara ise üretrografi yapılmalıdır. Penis kırığının erken cerrahi onarımı penis kurvatur gelişimini önlemek ve hızlı iyileşmeyi sağlamak için önerilmektedir.

13. 
Tahran kentinde hastaneye yatırılan erişkin yanık hastalarında mortaliteye neden olan faktörler
Factors associated with mortality in adult hospitalized burn patients in Tehran
Mohammad R Rasouli, Mohammad-Reza Zarei, Seyedsaied Dianat, Vahid Eslami, Iraj Harirchi, Nosratollah Boddouhi, Ali Zandieh
PMID: 21341137  doi: 10.5505/tjtes.2011.22129  Sayfalar 61 - 65
AMAÇ
Yanığı takiben ortaya çıkan mortalite oranı, önemli bir sonuç parametresidir. Bu çalışmada, Tahran’da hastaneye yatırılan erişkin yanıklı hastalarda mortalite ile birlikte olan faktörlerin belirlenmesi amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çapraz karşılaştırmalı çalışma, Tahran’daki iki yanık başvuru merkezinde bir yıllık periyotta yapıldı. Çalışma periyodunda hastaneye yatırılan 1321 erişkin (>15 yaş) yanıklı hasta çalışmaya kaydedildi. Mortalite ile birlikte olan faktörleri belirlemek üzere, tek değişkenli analiz ve çok değişkenli (lojistik regresyon) analiz yapıldı.
BULGULAR
Hastaların ortalama yaşı 33,1±14,9 yıl idi. Yanıkların büyük çoğunluğu kazaya bağlıydı (n=1076, %81,5). Yanık mekanizması ile ilgili olarak, petrol ürünleri ile en sık yanık nedeni idi. Ortalama yüzde yanık toplam vücut yüzey alanı (TVYA) %39,9±%25,8 idi. Mortalite oranı %33 oldu. Sepsis, en sık mortalite nedeniydi. Bu çalışmanın sonuçlarına göre erişkin yanık hastalarında iş kazası olmayan yanıklar, yanık olan TVYA ve ikinci ve üçüncü derece yanıktan etkilenmiş yüzey alanı mortalitenin bağımsız belirleycileridir.
SONUÇ
Bu çalışma, çalışılan yanık merkezlerinde yüksek bir mortalite oranı olduğunu göstermiştir. Belirlenen risk faktörleri olan hastalar, yatışları sırasında yüksek riskli hastalar olarak sınıflandırılmalı ve bu hastalara hastanede kalış süresince özel ilgi ve bakım gösterilmelidir.

14. 
Bağırsak tüberkülozu perforasyonu: Ne yapmalı?
Tubercular bowel perforation: what to do?
Federico Coccolini, Luca Ansaloni, Fausto Catena, Daniel Lazzareschi, Lorenza Puviani, Antonio Daniele Pinna
PMID: 21341138  doi: 10.5505/tjtes.2011.39145  Sayfalar 66 - 74
AMAÇ
Abdominal tüberküloz (TB) insidansı, Batı ülkeleri ile gelişmiş ülkelerde artmaktadır. Bu patoloji, serbest intestinal perforasyonu da içeren birkaç komplikasyona sahiptir. Bu çalışmanın amacı, tüberkülozla ilişkili perforasyonlara yönelik çeşitli tedavileri tartışan ilgili tüm literatürü analitik olarak özetlemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bologna Üniversite Hastanesi Acil Servis Departmanı’nın son 13 yıldaki kayıtlarını sorgulayan hasta veritabanı gözden geçirildi. 3 Mart 2009 tarihine kadar bildirilmiş olan intestinal TB’ye bağlı raporlanan bütün intestinal perforasyonu olguları geriye dönük olarak değerlendirildi.
BULGULAR
İntestinal perforasyon ile başvuran 119 abdominal tüberküloz olgusu yayınlanmıştır. Cerrahi tedavi ile ilgili standardize kılavuzlar bulunmamaktadır. Bildirilen 119 olgudan, 40’ı (%33,6) rezeksiyon ve anastomozla, 17’si (%14,2) doğrudan dikişlerle, 4’ü (%3,3) basit bir drenle tedavi edilmiş ve 57 olgunun tedavisi de rapor edilmemiştir.
SONUÇ
TB’ye bağlı bağırsak delinmelerinin cerrahi tedavisi için en uygun stratejiyi analizle ayırt edilecek hiçbir klinik kanıt saptanmadı. Perforasyonun doğrudan kapatılması, tipik olarak yüksek morbidite ve mortaliteyle korelasyon göstermektedir. Perfore kısmın rezeksiyonu ile birlikte anastomoz gerçekleştirilmesi daha iyi tedavi gibi görünmektedir. Yine de, farmakolojik tedavi, tedavinin esas ayağı olarak kalmaya devam etmektedir.

15. 
Lunapark trenine binmeye bağlı iki taraflı internal karotid ve vertebral arter diseksiyonu ile beraber retinal arter oklüzyonu: Olgu sunumu ve literatür incelemesi
Bilateral internal carotid artery and vertebral artery dissections with retinal artery occlusion after a roller coaster ride - case report and a review
Yonca Ozkan Arat, John Volpi, Anil Arat, Richard Klucznik, Orlando Diaz
PMID: 21341139  doi: 10.5505/tjtes.2011.53189  Sayfalar 75 - 78
Bu yazıda, lunapark trenine (roller coaster) binmesini takiben iki taraflı internal karotid ve iki taraflı vertebral arter diseksiyonu ile beraber retinal arter oklüzyonu gelişen, bilgilerimize göre, literatürdeki ilk olguyu sunuyoruz. Otuz beş yaşında sağlıklı bir kadın hastada, lunapark trenine binmesini takiben, sağ taraflı boyun ağrısı ve frontal başağrısı gelişmiştir. Bundan beş gün sonra hastanın sağ gözünde 2 saat süren tam görme kaybını takiben, bu gözde görme düzelmiş fakat normale göre çok düşük düzeyde kalmıştır. Hastanın ilk muayenesinde sağ gözde görmesi 20/200 ve sol gözde 20/20 düzeyinde bulunmuştur. Fundus muayenesinde üst temporal arter boyunca ödem izlenmiş, emboli görülmemiştir. Hastanın bunun dışında nörolojik muayenesi normaldi. Yapılan beyin anjiyografisinde, iki taraflı internal karotid ve iki taraflı vertebral arter diseksiyonu görülmüştür. Hasta, konservatif tedavi ile stabil olarak kalmış ve görmesinde daha fazla düşme veya yeni nörolojik kayıp izlenmemiştir. Baş-boyun arter diseksiyonlarında prognoz çogunlukla iyidir, fakat olası komplikasyonların önlenmesi için erken teşhis çok önelidir. Lunapark treni gibi ani ve hızlı hareketlere maruz kalınmasını takiben başağrısı, boyun ağrısı, baş dönmesi gibi şikayetler gelişen hastalarda arteriyel diseksiyon için yüksek şüphe bulunmalıdır.

16. 
Bir inşaat çivisinin alışılmadık şekilde orbitayı geçerek kraniyuma saplanması: Olgu sunumu
Unusual penetration of a construction nail through the orbit to the cranium: a case report
İbrahim Erkutlu, Mehmet Alptekin, Mehmet Dokur, Murat Geyik, Abdulvahap Gök
PMID: 21341140  doi: 10.5505/tjtes.2011.49092  Sayfalar 79 - 82
İnşaat çivileriyle oluşan delici baş ve boyun yaralanmaları, nadiren gözlenen, ölümcül ve gelişmekte olan ülkelerin önemli bir problemidir. Hastanın nörovasküler durumu ve sistemik fiziksel incelemesi ilk bilinmesi gereken durumdur, çivinin çıkarılmasında cerrahi ve/veya medikal olarak hangi yaklaşımın uygulanacağı kritik önem taşır. On yaşında, yüksekten düştükten 1 saat sonra sol alnında şişlik ve yabancı cisim batması şikayetiyle başvuran bir kız çocuğu sunuldu. Sol göz ışık refleksindeki zayıflık ve huzursuzluğu dışında nörolojik ve sistemik muayenesi normal idi. Radyolojik araştırmalar çivi başının sol supraorbital bölgeden girdiğini ve orbital tavan boyunca ilerleyerek frontal kemiğin altından ilerleyerek saplandığını gösterdi. Çivi sol piterional kraniyotomi ve lateral orbitotomi tekniği kullanılarak başarıyla çıkarıldı ve cerrahi sonrası herhangi bir komplikasyon gelişmedi. Biz burada belkide “çivinin ters penetrasyonu” olarak tanımlanabilecek nadir bir kraniyoserebral delici yaralanmayı ve orbital tavan boyunca ilerleyerek anterior fossaya baş kısmıyla saplanan bir yaralanma tipini sunduk. Ek olarak bu tip yaralanmalarda çivi baş tarafından kraniyuma saplandıysa ameliyat öncesi ve sonrası alınması gereken önlem ve tedavi stratejileri tartıştışıldı.

17. 
Sülük ısırığına bağlı rektal kanama: Olgu sunumu
Rectal bleeding due to leech bite: a case report
Behçet Al, Mehmet Emin Yenen, Mustafa Aldemir
PMID: 21341141  doi: 10.5505/tjtes.2011.75318  Sayfalar 83 - 86
Bu yazıda, sülük ısırığına bağlı oluşan dört günlük taze rektal kanamalı olgu sunuldu. Kanamının nedeni anoskopla rektumda olduğu saptanan sülüktü. Bu patolojik durum şehir alanlarında oldukça azdır. Sülük endoparasitizmi az olmasına rağmen, ciddi ve hatta ölümcül komplikasyonlara neden olmaktadır. İnsanlarda aralıklı veya ciddi rektal kanama ile karşılaştığında sülük infestasyon şüphesi akılda tutulmalıdır ve diğer tüm yabancı cisimlerde olduğu gibi cerrahi olarak incelenmelidir. Burada sülük ısırığına bağlı rektal kanama ile başvuran bir hastayı sunduk. Sülük, herhangi bir cerrahi girişim yapılmaksızın el değerlendirmesi ile (forseps ile) çıkarıldı.

18. 
Ağır derecede künt göğüs travması sonrası herhangi bir kemik lezyonu olmaksızın kalbin tam kat yırtılması: Olgu sunumu
Rupture of heart with all layers after a massive blunt thoracic trauma without any lesion on the bones: a case report
İsmail Birincioğlu, Nurşen Turan, Muhammet Can
PMID: 21341142  doi: 10.5505/tjtes.2011.79027  Sayfalar 87 - 89
Trafik kazası sonucu olay yerinde hayatını kaybeden yolcu, 18 yaşında, erkek, üniversite öğrencisidir. 01.10.2007 tarihinde yapılan otopsisinde kalbin atrio-ventriküler bölgeden yatay olarak tam kat yırtılmış ve kopmuş olduğu saptandı, iskelet sisteminde herhangi bir lezyon yoktu. Bu olgu kalpte tam kat yırtılmaya neden olabilecek derecede ağır bir travmaya maruz kalmasına rağmen hiçbir kemik lezyonu olmaması açısından nadir olgu olarak değerlendirildi.

19. 
Strongyloides stercoralis kaynaklı mide perforasyonu: Olgu sunumu
Gastric perforation caused by Strongyloides stercoralis: a case report
Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı, Fehmi Çelebi, Nesrin Gürsan
PMID: 21341143  doi: 10.5505/tjtes.2011.51196  Sayfalar 90 - 92
Stronglodiasis, Strongyloides stercoralis’in dişi nematodları tarafından oluşturulan bir parazitozdur. S. stercoralis olguların %50’sinde asemptomatik olan ve mideyi etkileyebilen kronik bir enfeksiyon oluşturur. Mide tutulumu genelde gastriti taklit eden bulgulara neden olur. Biz burada 37 yaşındaki kadın hastada S. stercoralis’e bağlı oluştuğunu düşündüğümüz bir mide delinmesi olgusunu sunuyoruz.

20. 
Künt batın travmasına sekonder gelişen sigmoid divertikül perforasyonu nedeniyle oluşan pnömomediastinum ve subkutanöz amfizem: Olgu sunumu
Pneumomediastinum and subcutaneous emphysema caused by sigmoid diverticulum perforation secondary to blunt abdominal trauma: report of a case
Necdet Fatih Yaşar, Mahmut Kebapçı, Enver İhtiyar
PMID: 21341144  doi: 10.5505/tjtes.2011.69783  Sayfalar 93 - 95
Pnömomediastinum ve subkutanöz amfizem divertikülit, toksik megakolon ve kolonoskopi sonrası görülebilen kolon perforasyonunun çok nadir bir komplikasyonu olarak meydana gelebilir. Burada, geçirdiği trafik kazasından sonra ilk muayenesinde yokken, 3 gün sonra pnömotoraks olmaksızın pnömomediastinum ve subkutanöz amfizem gelişen 60 yaşında erkek hasta sunuldu. Çekilen bilgisayarlı tomografide sigmoid divertikül perforasyonu ile devamlılık gösteren serbest hava gözlendi. Laparotomide retroperitoneal kaviteye fistülize olmuş perfore sigmoid divertikülü saptandı. Bu divertiküler perforasyonun künt karın travmasına sekonder gelişen sigmoid mezokolon yaralanmasından kaynaklandığını düşünmekteyiz. Tüm literatür taramamızda mezosigmoid travması sonrası sigmoid divertikül perforasyonu nedeniyle ortaya çıkmış pnömomediastinum ve subkutanöz amfizem olgusuna rastlayamadık. Bu nedenle bu olgu bu konuda literatürdeki ilk olacaktır.