DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Düşük doz metotreksatın sıçanlarda omurilik yaralanmasına etkileri Effects of low-dose methotrexate in spinal cord injury in rats Bülent Bakar, Emine Arzu Köse, Şebnem Kupana Ayva, Bahram Sarkarati, Mustafa Ömür Kasimcan, Kamer KılınçPMID: 23884668 doi: 10.5505/tjtes.2013.65475 Sayfalar 285 - 293 Amaç: Bu çalışma, düşük doz metotreksatın sıçanlarda oluşturulan omurilik yaralanması üzerindeki olası koruyucu etkilerini incelemek amacıyla yapıldı. Gereç Ve Yöntem: Otuz yedi adet Wistar albino sıçan üzerinde torakal laminektomi uygulandı ve sham grubu hariç tüm hayvanlarda geçici anevrizma klibi kullanılarak omurilik travması oluşturuldu. Akut ve subakut dönemde travmanın etkilerini incelemek amacıyla sham grubundaki hayvanlar dışındaki diğer hayvanlar iki ana gruba ayrıldı. Travma sonrası sham ve kontrol grupları hariç tüm hayvanlara ilgili deneysel ilaç (metotreksat veya metilprednisolon) periton içine verildi. Hayvanların omurilikleri travmanın histolojik ve biyokimyasal etkilerini incelemek amacıyla çıkarıldı. Bulgular: Her iki deneysel materyalin de omurilik travmasının herhangi bir evresinde histopatalojik düzeyde belirgin düzeltici etkisinin olmadığı gözlendi. Travmanın gözlenen subakut evresinde metotreksatın lipit peroksidasyon düzeyini azaltmada metilprednisolona göre belirgin üstünlüğe sahip olduğu saptandı. Ancak, akut ve subakut dönemlerde her iki ajanın da miyeloperoksidasyon düzeyleri üzerinde etkili olmadığı saptandı. Sonuç: Düşük doz metotreksatın sıçanlarda oluşturulan omurilik yaralanmasının subakut döneminde gelişen lipit peroksidasyon düzeyleri üzerinde azaltıcı etkisi olduğu ancak miyeloperoksidasyon aktiviteleri ve histopatolojik evre bulguları üzerinde etkili olmadığı saptanmıştır. |
2. | Lornoksikamın sıçanlarda diffüz travmatik beyin hasarında beyin ödemi ve kan beyin bariyeri üzerine etkileri The effects of lornoxicam on brain edema and blood brain barrier following diffuse traumatic brain injury in rats İsmet Topçu, Gül Gümüşer, Eda Bayram, Feray Aras, İsmail Çetin, Cüneyt Temiz, Melek ÇiviPMID: 23884669 doi: 10.5505/tjtes.2013.32458 Sayfalar 294 - 298 Amaç: Bu çalışmada diffüz travmatik beyin hasarı (TBH) sonrası, lornoksikamın kan beyin bariyeri (KBB) ve beyin ödemi üzerine etkileri araştırıldı. Gereç Ve Yöntem: Yirmi erişkin erkek Wistar albino sıçana anestezi uygulaması sonrası Marmarou yöntemi ile deneysel kapalı kafa travması oluşturuldu. Kafa travması sonrası sıçanlar randomize olarak iki gruba ayrıldı: Grup I intraperitoneal yolla 2 mL salin uygulanan kontrol grubu ve Grup II intraperitoneal yolla 2 mL 1.3 mg kg-1 lornoksikam verilen lornoksikam grubu. Kafa travmasından 24 saat sonra 99 mTc pentetate (DTPA) 37 MBq dozda verildi ve her bir sıçanın posterior planar görüntüsü bir Infinia gama kamera kullanılarak elde edildi. KBB permebilitesinin görüntülenmesi sonrası beyin dokuları kranyumdan disseke edildi. Tüm örneklerin beyin su içeriği (BSI) ıslak-kuru metodu ile hesaplandı. Bulgular: Grup I lesion/background (L/b) oranları erken dönem (5. dk) 3,76±0,46 ve geç dönem (60. dk) 3,02±0,66 idi. Grup II L/b oranları erken dönem 3,52±0,96, geç dönem 2,63±0,63 olarak saptandı (p>0,05). BSC Grup I’de %79,6±2,5 ve Grup II’de %77,5±1,1 idi (p<0,05). Sonuç: Bu TBH sıçan modelinde lornoksikamın beyin ödemini azalttığı ancak KBB geçirgenliğini etkilemediği görülmüştür. |
3. | Fiksasyon araçlarının genotoksisitesinin kardeş kromatit değişim sıklığıyla analizi Genotoxicity of fixation devices analyzed by the frequencies of sister chromatid exchange Barış Altuğ Aydil, Hülya Koçak Berberoğlu, Sükrü Öztürk, Kıvanç Cefle, Şükrü Palandüz, Haluk ErkalPMID: 23884670 doi: 10.5505/tjtes.2013.64176 Sayfalar 299 - 304 Amaç: Çene kırıklarının tedavisinde kullanılan metal alaşımları genotoksik etkilere yol açabilir. Amacımız, kardeş kromatit değişim sıklığının analiziyle, çene kırıklarının tedavisinde kullanılan nikel-krom içerikli intermaksiller fiksasyon araçları ve titanyum miniplakların genotoksisitelerini karşılaştırmaktır. Gereç Ve Yöntem: Bu ileriye yönelik çalışmada, farklı metal alaşımlarının genotoksisitesini araştırmak için çene kırığı bulunan ve sigara içmeyen toplam 28 hastanın (10 kadın, 18 erkek; ortalama yaş 33,43±10,76; dağılım 15-60 yıl) 14’ünde nikel-krom içerikli ark bar ve tel uygulanmasıyla intermaksiller fiksasyon gerçekleştirilirken diğer 14’üne titanyum miniplak tedavisi uygulandı. Sonuç değişkeni ameliyat öncesinde ve ameliyattan dört-altı hafta sonra alınan venöz kan örneklerindeki periferal lenfositlerde görülen kardeş kromatit değişiminin sıklığıydı. Bulgular: Ortalama kardeş kromatit değişim sıklığının nikel-krom içerikli intermaksiller fiksasyon araçlarıyla tedavi edilen hastalarda titanyum miniplaklarla tedavi edilenlere oranla önemli ölçüde daha yüksek olduğu gözlendi (1,29±0,29 ve 0,46±0,39, p<0,001). Sonuç: Her ne kadar titanyum miniplak osteosentezi nikel-krom içerikli intermaksiller fiksasyon araçlarına kıyasla daha invaziv bir teknik ise de, titanyumun nikel-krom alaşımından daha az genotoksik etkiye yol açtığı görülmektedir. Ancak bu bulgu daha geniş örneklem büyüklüğüyle gerçekleştirilen klinik çalışmalarla desteklenmelidir. |
4. | Karın içi adezyon önleyici %4'lük ikodekstrin solüsyonunun gastrointestinal sistem anastomozları üzerine etkisi Effects of abdominal adhesion-preventing 4% icodextrin solution on healing of bowel anastomoses Okay Koç, Ahmet Dağ, Ahmet Koray Öcal, Mustafa Musa Dirlik, Ülkü Çömelekoğlu, Lülüfer Tamer Gümüş, Ebru Serinsöz, Emine Arzu Kanık, Hamdi AkçaPMID: 23884671 doi: 10.5505/tjtes.2013.98223 Sayfalar 305 - 312 Amaç: %4’lük ikodekstrin solüsyonunun adezyonu önlemedeki etkinliğini ve anastomoz iyileşmesi üzerine etkisini, biyokimyasal parametrelerle birlikte ortaya koymak. Gereç Ve Yöntem: Toplam 40 sıçan 10’ar sıçandan oluşan dört gruba ayrıldı. Grup A (abrazyon+ikodekstrn), Grup B (abrazyon), Grup C (anastomoz+ikodekstrin), Grup D (anastomoz). Gruplarda adezyon skoru, anastomoz patlama basıncı, histopatolojik inceleme, doku hidroksiprolin düzeyi, miyeloperoksidaz (MPO), nitrik oksit (NO) ve malondialdehit (MDA) değerlerine bakıldı. Bulgular: Adezyon skoru A grubunda B grubuna oranla, C grubunda D grubuna oranla daha düşük bulundu (p=0,003577, p=0,001612). Grup C ve Grup D arasında anastomoz iyileşmesi arasında fark yoktu (p=0,816). Hidroksiprolin düzeyi A grubunda B grubuna oranla, C grubunda D grubuna oranla daha yüksekti (p=0,001, p=0,0001). NO ve MDA düzeyleri bakımından Grup A ve Grup B arasında fark yoktu, Grup C’de ise D grubuna oranla daha düşüktü (p=0,434, p=0,001, p=0,116, p=0,018). MPO değerleri Grup A’da B grubuna oranla, Grup C’de, Grup D’ye oranla daha düşük saptandı (p=0,0001). Sonuç: %4’lik ikodekstrin solüsyonunun anastomoz iyileşmesini olumsuz yönde etkilemeden adezyon oluşumunu belirgin olarak azalttığı biyokimyasal parametreler, histopatolojik inceleme ve adezyon skorlaması ile ortaya kondu. |
5. | Sıçanlarda oluşturulan deneysel omurilik yaralanmasında N-metil D-aspartat reseptör antagonisti olan magnezyum sülfat ve kaspaz-9 inhibitörü olan z-LEDH-fmk’nın tek başına ve kombine kullanımlarındaki etkinliklerinin karşılaştırılması Effects of combined and individual use of N-methyl-D aspartate receptor antagonist magnesium sulphate and caspase-9 inhibitor z-LEDH-fmk in experimental spinal cord injury Altay Sencer, Aydın Aydoseli, Yavuz Aras, Mehmet Osman Akçakaya, Cengiz Gömleksiz, Halil Can, Ali CanbolatPMID: 23884672 doi: 10.5505/tjtes.2013.45804 Sayfalar 313 - 319 Amaç: Sıçanlarda oluşturulan omurilik travması sonrasında bir N-metil D-aspartat (NMDA) reseptör antagonisti olan magnezyum sülfat’ın ve kaspaz-9 inhibitörü olan z-LEHDFMK’nın ikincil hasar gelişimi üzerine olan etkileri karşılaştırıldı. Apoptozis ve nekrozun omurilik travması sonrası hasar görmüş hücrelerin kaybedilmesindeki iki ana yolu teşkil etmelerini göz önüne alarak kullandığımız bu iki ajan ile ikincil hasarın iki ana mekanizmasını birlikte engelleyerek ikincil hasarı en aza indirmeyi hedefledik. Gereç Ve Yöntem: Omurilik travması sonrası deneklere gruplarına göre, ayrı ayrı ve kombine olarak, ilaç tedavisi uygulandı. Denekler beş gün boyunca klinik olarak gözlendi ve nörolojik fonksiyonları kaydedildi. Histopatolojik değerlendirme için beşinci gün sonunda alınan omurilik örnekleri hematoksilen eozin ve Tunel yöntemi ile boyanarak mikroskobik olarak incelendi. Bulgular: Elde edilen verilerin karşılaştırılmasında, tedavi grupları ile kontrol grupları arasında histopatolojik açıdan tedavi grupları lehine istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu, ancak motor inceleme bulgularının değerlendirmesinde travma ve tedavi grupları arasında anlamlı bir farklılık yoktu. Sonuç: İkincil hasar gelişiminin önlenmesinde MgSO4 ve z-LEHDFMK’nın kombine kullanımı ile izole kullanımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamış, ancak tedavi grupları travma ve kontrol gruplarından daha iyi sonuçlara sahip olduğu görülmüş ve bu da omurilik travmasının gelecekteki tedavisi açısından umut verici bulunmuştur. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
6. | Acil serviste yapılan tetanoz proflaksisi uygunluğunun analizi Analysis of appropriate tetanus prophylaxis in an Emergency Department Gözde Şimşek, Erol Armağan, Özlem Köksal, Yasemin Heper, Suna Eraybar Pozam, Vahide Aslıhan DurakPMID: 23884673 doi: 10.5505/tjtes.2013.05014 Sayfalar 320 - 326 Amaç: Bu çalışmada, tetanoz profilaksisi verilen hastaların profilaksi endikasyonunun doğruluğu, hekim tarafından tetanoz riskli kabul edilen yaraların ve bu hastaların bağışıklık oranının belirlenmesi, belirli yaş gruplarının tetanoz bağışıklığının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç Ve Yöntem: Eylül 2009-Mayıs 2010 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servis’ine (AS) başvuran ve birinci basamak hekimi tarafından tetanoz profilaksisi verilmesi uygun görülen hastalar bu çalışmaya alındı. Bulgular: Toplam 320 hasta değerlendirildi. Hastaların yaş ortalaması 40,87±15,83 idi. Hastaların %73,1’i erkek, %28,6’sı kadındı. Hastaların %40,3’ü aşılama geçmişini biliyorken, %59,7’si aşılanma geçmişini hatırlamıyordu. Hastaların %14,7’si son dozunu beş yıl içinde alırken, %48,1’i 5-10 yıl içinde almıştı ve %37,2’si 10 yıldan daha fazla bir süre önce son kez aşılanmıştı. Hastaların %75’inde tetanoz immünglobulin (Ig)G düzeyi ≥0,1 IU/ml ve %25’inde tetanoz IgG düzeyi <0,1 IU/ml olarak saptandı. Okuma yazma bilmeyenlerde ya da sadece ilkokul mezunu olanlarda tetanoz bağışıklığı için koruyucu düzeyler daha düşüktü ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0,001). Sonuç: Hastalardan alınan aşılanma öyküleri yanıltıcı olabilir ve bu amaçla hastaların yatak başı tetanoz bağışıklık durumunun test edilebileceği cihazlar kullanılabilir. |
7. | Acil serviste “Genişletilmiş Acil Travma Ultrasonografisi” uygulamalarının klinik karar üzerine etkisi Impact of the practice of “Extended Focused Assessment with Sonography for Trauma” (e-FAST) on clinical decision in the emergency department İlhan Uz, Aslıhan Yürüktümen, Bahar Boydak, Selen Bayraktaroğlu, Enver Özçete, Özgür Çevrim, Murat Ersel, Selahattin KıyanPMID: 23884674 doi: 10.5505/tjtes.2013.23326 Sayfalar 327 - 332 Amaç: Çalışmamızda, “Genişletilmiş Acil Travma Ultrasonografi” (GATUS) uygulamasının, multipl travma hastasında, intraabdominal yaralanma, hemotoraks, yanı sıra pnömotoraks saptamada duyarlılığını, ayrıca invaziv işlem gerekliliğiyle ilişkisini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Acil servise başvuran, multipl travmalı tüm hastalar çalışmaya dahil edildi, hasta hakkında klinik bilgisi olmayan araştırmacı acil hekimi tarafından yatakbaşı GATUS yapıldı. Supin akciğer grafiği bulguları, yapılan invaziv girişimler kaydedildi. Altın standart olarak kabul edilen abdomen ve toraks BT (pnömotoraks düzeyine göre skorlama yapıldı) sonuçlarıysa radyoloji uzman düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: GATUS’un batın BT’ye göre intrabdominal yaralanmayı saptamada duyarlılığı %54.5 bulundu. BT’de hemotoraks saptanan 21 (%19.6) hastadan, 15’inde (%14) GATUS’da hemotoraks (duyarlılık %71) tanısı koyulabildi. GATUS ile tanılanamayan hemotoraks ve intraabdominal yaralanmalarda herhangi bir invaziv müdahale yapılamadığı görüldü. Toraks BT’de pnömotoraks saptanan 33 (%30.8) hastadan GATUS ile 27 (%25.2) hasta pnömotoraks tanısı aldı (duyarlılık %81.8). Yapılan skorlamaya göre GATUS ile “genişliği 1 cm’den az veya uzunluğu midkoronal çizgiyi geçmeyen” pnömotoraksların atlandığı görüldü. TT uygulanan hastaların tamamında, GATUS pozitifti. Sonuç: GATUS, invaziv işlem gerektirebilecek pnömotoraksların saptanmasında, yüksek duyarlılık ile kullanılabilir. Hemotoraks ve intraabdominal yaralanmaların tanınmasındaysa duyarlılığı düşük olmakla beraber invaziv işlem gerekliliğini öngörülmesinde yol gösterebilir. Key words: Ultrasonografi, acil servis, multipl travma |
8. | Çocukluk çağı akut skrotum olgularında tedavi yaklaşımı: 5 yıllık deneyim Treatment of acute scrotum in children: 5 years’ experience Volkan Sarper Erikci, Münevver Hoşgör, Nail Aksoy, Özkan Okur, Melih Yıldız, Ahmet Dursun, Yusuf Demircan, Yılmazcan Örnek, İncinur GenişolPMID: 23884675 doi: 10.5505/tjtes.2013.82783 Sayfalar 333 - 336 Amaç: Akut skrotum tanısı ile tedavi edilen olgular altta yatan değişik nedenlerin insidansı ve bu olgulardaki tedavi sonuçlarının belirlenmesi amacı ile geriye dönük olarak incelendi. Gereç Ve Yöntem: 1 Ocak 2007 ile 15 Mayıs 2012 tarihleri arasında 50 akut skrotum olgusu tedavi edildi. Yaş, klinik yansıma, ek anomaliler, tıbbi ve cerrahi tedavi sonuçları araştırıldı. Tüm olgularda tanı, fiziksel inceleme, ultrasonografi ve/veya Doppler ultrasonografi ve biyokimyasal incelemelere dayanılarak konuldu. Bulgular: Klinik görünüm inguinoskrotal bölgesinde ani şişlik ve ağrı oluşumuydu. Ortalama hasta yaşı 7,5 yıldı (2 ay-14 yaş). Olguların 22’sinde orşit/epididimo-orşit (O/EO), 16’sında strangüle herni (SH), 11’inde testis torsiyonu (TT), bir olguda da appendiks testis torsiyonu (ATT) saptandı. O/EO olgularının 5’inde eşlik eden ürolojik anomaliler saptandı. O/EO olguları konservatif olarak, SH, TT ve ATT olguları ise cerrahi olarak tedavi edildi. Sonuç: Bu çalışmada E/EO akut skrotum nedeni olarak ilk sırada bulunmuştur. O/EO olanlar hariç akut skrotum hastalarda acil cerrahi tedavi gereklidir. Ayrıca E/EO tanılı olgular ek ürolojik anomaliler açısından ele alınmalıdır. |
9. | Künt dalak yaralanmalarında ameliyatsız tedavi: Derecelendirme tek kriter midir? Non-operative treatment approach for blunt splenic injury: is grade the unique criterion? Bülent Koca, Koray Topgül, Saim Savaş Yürüker, Hamza Çınar, Bekir KuruPMID: 23884676 doi: 10.5505/tjtes.2013.89411 Sayfalar 337 - 342 Amaç: Bu çalışmada, künt dalak yaralanmasına ameliyatsız yaklaşım sonuçlarını irdelemeyi, yaralanma derecesinin önemini yeniden değerlendirmeyi amaçladık. Gereç Ve Yöntem: Cerrahi dışı yöntemle tedavi edilen 31 künt dalak yaralanmalı olgu geriye dönük olarak incelendi. Hastalar izole dalak travması (DT) grubu ve çoklu travma (ÇT) grubu olmak üzere iki gruba ayrıldı. İki grup arasında yatış süresi, kan replasmanı ihtiyacı, ameliyatsız izlem başarısı ve travma sonrası komplikasyonlar karşılaştırıldı. Hastalar kontrol karın ultrasonografisi (US) ve bilgisayarlı tomografi (BT) ile değerlendirildi. Elde edilen sonuçlar postsplenik travma komplikasyonları ile ilgili olarak değerlendirildi. Bulgular: Amerikan Travma Cerrahisi Derneği organ hasarı skoruna göre, olguların %25,8’inde derece 1, %32,2’sinde derece 2, %29’unda derece 3 ve %12,9’unda derece 4 yaralanma vardı. Transfüzyon miktarının yaralanma derecesi ile doğrudan orantılı olduğu görüldü. Ortalama yatış süresi MT grubunda daha uzundu. Derece 4 yaralanma ve çoklu travmalı olan 14 hasta ile tüm hastalar ameliyatsız yöntem ile başarıyla tedavi edildi. MT grubunda bir hastada splenik psödoanevrizma gelişti. Bir hastada geç dalak rüptürü tanısı kondu. Sonuç: Hemodinamik stabilite konservatif tedavi endikasyonu için en önemli ölçüttür. Ancak, iyi seçilmiş olgularda 4. derece dalak yaralanması olan ve dalak dışı yaralanmalar da ameliyatsız tedavi ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. |
10. | Künt travmalardan sonra oluşan torasik aort anevrizmaları Thoracic aortic aneurysms after blunt trauma İrfan Taşoğlu, Doğan Emre Sert, Gökhan Lafçı, Bahadır Genç, Kemal Kavasoğlu, Ahmet Tulga Ulus, Mustafa PaçPMID: 23884677 doi: 10.5505/tjtes.2013.32457 Sayfalar 343 - 347 Amaç: Künt travmalardan sonra oluşan aort hasarı erken dönemde tanı almayıp yıllar içinde yaşamı tehlikeye atan kronik anevrizmalar şeklinde görülebilir. Bu çalışmanın amacı, bu anevrizmaların tanı ve uygun tedavisinin önemini göstermektir. Gereç Ve Yöntem: 2009-2012 arasında kronik travmatik aort anevrizması tanısı alan sekiz hasta (ortalama 50±31 yaş), travmadan ortalama 20 yıl sonra torasik endovasküler aort tamiri (TEVAR) ya da açık cerrahi ile tedavi edildi. Bulgular: Sekiz hastanın dört tanesi TEVAR, iki tanesi açık cerrahi, bir tanesi ise hibrid girişimle tedavi edildi. Bir hasta ameliyat sonrası dönemde hayatını kaybederken, bir tanesine tip 1 endoleak nedeniyle tekrar başarılı TEVAR işlemi uygulandı; bir hastaya ise endovasküler greft sonrası tespit edilen brakiyal emboli nedeniyle embolektomi yapıldı. Parapleji, alt ekstremite iskemisi ve başka bir komplikasyon görüldi. Bir hasta ameliyat öncesi dönemde anevrizma rüptürüne bağlı olarak hayatını kaybetti. Sonuç: Künt travmalara bağlı aort anevrizmaları, travmadan yıllar sonra genel olarak görülen semptomlara yol açabilir. Travma hastasının izlem ve takibinde aortik anevrizma mutlaka akılda tutulmalıdır. |
11. | Mandibula kırıkları: 753 hastanın 20 yıllık geriye dönük değerlendirmesi Fractures of the mandible: a 20-year retrospective analysis of 753 patients Teoman Eskitaşcıoğlu, İrfan Öyazgan, Atilla Çoruh, Galip Kemali Günay, Yalçın Yontar, Mehmet AltıpamakPMID: 23884678 doi: 10.5505/tjtes.2013.56313 Sayfalar 348 - 356 Amaç: Kranyofasiyal bölge vücudun en sık yaralanan bölümlerinden biridir ve yüz bölgesindeki kemik yapısından dolayı mandibula kırıkları yüz yaralanmalarında sık görülür. Mandibula kırıkları en sık travmaya bağlı görülür ve bu kırıklar ile trafik kazaları, düşme, kişiler arası şiddet, spor aktiviteleri ilişkilidir. Gereç Ve Yöntem: Geriye dönük olarak 753 hastada (615 erkek, 138 kadın; ortalama yaş 36,2 yıl) (>16 yaş) mandibula kırıkları değerlendirildi. Hastalar yaş, cinsiyet, etyoloji, mevsimsel değişim, kırık yeri, eşlik eden travmalar, tedavi yöntemi ve ameliyat sonrası komplikasyonlar açısından incelendi. Bulgular: Trafik kazaları tüm yaş gruplarında ve her iki cinste de en sık etyolojik neden idi. Tüm olgularda toplam 1090 kırık vardı en sık kırık lokalizasyonu parasimfizer bölge idi (%28,6), bunu sırasıyla kondil, korpus, angulus, simfizis, dentoalveolar, ramus ve koronoid kırıkları izlemekteydi. Kırık hatları nondeplese olan 25 (%3.3) hastaya semptomatik tedavi uygulandı. Elastik bandaj, arch bar, Ivy Loop, quick fix vida ile 280 hastada kapalı redüksiyon uygulandı. Açık redüksiyon ve internal tespit (miniplak, vida veya transosseöz kablo) ile osteosentez 403 (%53,5) hasta üzerinde uygulandı. Bu hastaların 134’ünde kapalı redüksiyon gerçekleştirildi. Sonuç: Son yıllarda, çift yol inşaatları, artan trafik denetimleri ve trafik kurallarına düzenlenmesiyle mandibula kırıklarının insidansı azalmıştır. |
12. | Çocuklarda travmatik ciddi hifemalarda demografik ve etyolojik özellikler Demographic and etiologic characteristics of children with traumatic serious hyphema Fatih Mehmet Türkcü, Harun Yüksel, Alparslan Şahin, Kürşat Cingü, Şeyhmus Arı, Yasin Çınar, Muhammed Şahin, Adnan Yıldırım, İhsan ÇaçaPMID: 23884679 doi: 10.5505/tjtes.2013.99810 Sayfalar 357 - 362 Amaç: Çocuk yaş grubunda künt göz travmaları sonrası oluşan ciddi hifemalarda etyolojik faktörler, oluşan komplikasyonlar, takip ve tedavi sonuçları değerlendirildi. Gereç Ve Yöntem: Ocak 2006 ile Aralık 2011 yılları arasında künt göz travması nedeni ile evre 3 ve 4 hifema tanısı alan ve tedavisi yapılmış 136 hastanın dosyası geriye dönük olarak incelendi. Görme keskinliği (GK), gözlenen komplikasyonlar, uygulanan medikal ve cerrahi tedaviler kaydedildi. Evre 3 ve 4 olgularda görme prognozu üzerinde etkili faktörler ve tedavi sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 9,7±4 yıl idi. Travmaya sebep olan etyolojik faktörler sırası ile taş çarpması 53 (%39), boncuk mermisi 25 (%18,4) ve diğer faktörler 58 (%42,6) oluşturmakta idi. Evre 3 ve 4 hifemanın en sık komplikasyonu travmatik midriyazis (%19,1) iken bunu katarakt (%9,6) ve glokom (%5,1) izlemekteydi. İlaç tedavisi 114 (%83,8) olguda başarılı olurken, 22 (%16,2) olguda cerrahi gerekti. İlk ve son GK evre 4 olgularda evre 3’lere göre belirgin olarak daha düşüktü. Sonuç: Künt travma nedeni ile hifema gelişen evre 3 ve 4 olgularda ilave göz patolojileri nedeni ile görme prognozu olumsuz etkilenebilmektedir. Ciddi hifemalı olgularda görme prognozundaki olumsuz seyir göz önüne alınarak bu hastaların yakın takibi ve tedavisi oluşabilecek komplikasyonların kalıcı etkilerini önleyebilecektir. |
OLGU SUNUMU | |
13. | Künt travmanın nadir komplikasyonu; Çocuk olguda diyafram-perikart rüptürü ve kardiyak herniasyon A rare complication of blunt trauma; diaphragm-pericardium rupture and cardiac herniation in a child case Ersin Arslan, Ahmet Ferudun Işık, Maruf Şanlı, Ahmet Uluşan, Levent ElbeyliPMID: 23884680 doi: 10.5505/tjtes.2013.89138 Sayfalar 363 - 365 Diyafram ve perikart yaralanmaları künt travma sonrası nadir görülür, tedavisi cerrahidir. Künt travma sonrası gelişen diyafram ve perikart rüptürü nedeniyle ameliyat edilen dört yaşında erkek olgu; bu birlikteliğin nadir görülmesi, çocuklarda klinik ve radyolojik özelliklerin farklılıkları irdelenerek sunuldu. |
14. | Pediatrik yaş grubunda travmatik renal arter oklüzyonu: Bir olgu ve literatürün gözden geçirilmesi Traumatic renal artery occlusion in the pediatric age group: a case and review of the literature Saurabh Garge, Ravi Kanojia, Kln RaoPMID: 23884681 doi: 10.5505/tjtes.2013.29938 Sayfalar 366 - 370 Künt travma çocuklarda başlıca ölüm nedenini oluşturmaktadır. Renal arter yaralanmalarının görülme sıklığı %1’den düşüktür. Pediyatrik yaş grubunda travmatik renal arter oklüzyonu nadiren oluşmaktadır. Ancak, çocuk yaştaki bu nadir olguların kesin insidans ve tedavi sonuçları hakkında bilgi eksikliği vardır. Bu yazıda bir olgu sunuldu ve pediyatrik yaş grubunda bu ağır travmaya ilişkin mevcut literatür gözden geçirildi. |
15. | Gebe bir kadında av tüfeği yaralanması sonucu fetüs beyin dokusunda rezidüel saçma tanesi: Bir olgu sunumu Residual pellet in fetal brain tissue following a gunshot injury to a pregnant woman: a case report Ümit Naci Gündoğmuş, Harun Akkaya, Kenan Karbeyaz, Ayşe KeskinPMID: 23884682 doi: 10.5505/tjtes.2013.89656 Sayfalar 371 - 374 Gebe bir kadına karşı işlenen yaralama suçlarında, hem annenin hem de fetüsün yaşamsal fonksiyonları ve oluşan zararların yaşam kalitesine etkisi neden sonuç ilişkisi açısından önem taşımaktadır. Ceza ve tazminat hukukunda ayrı ayrı değerlendirme zorunluluğu olan bu tür durumlarda annede doğurganlığı etkileyecek kalıcı organ kayıpları, fetüste ise vaktinden önce doğma ve kalıcı fonksiyonel bozuklukların niteliği ceza ve tazminat miktarında artırıcı etken olabilmektedir. Literatürde, ateşli silah yaralanmasına bağlı fetüste morfolojik ve fizyolojik değişimlerin ele alındığı ender sayıda olgu bildirimi bulunmaktadır. Bu yazıda, 41 yaşında, 27 haftalık gebe bir kadında ateşli silah yaralanması sonucu fetüs açısından oluşan durumun irdelenmesi amaçlandı. Anne normal sağlıklı bir yaşam sürdürür iken, dört yıllık gelişim evresinde çocuk yönünden belirgin şikayet hiperaktivite yakınması olmuştur. İntrauterin frontal lobu etkileyen bu lezyonun, çocukta ortaya çıkan ruhsal bulgulara etkisinin değerlendirilmesi önem taşımaktadır. |
16. | Bouveret sendromu: Çok kesitli bilgisayarlı tomografi ve kontrastlı manyetik rezonans kolanjiyografi bulguları Bouveret syndrome: evaluation with multidetector computed tomography and contrast-enhanced magnetic resonance cholangiopancreatography Oktay Algın, Evrim Özmen, Melike Ruşen Metin, Pamir Eren Ersoy, Mustafa KaraoğlanoğluPMID: 23884683 doi: 10.5505/tjtes.2013.97254 Sayfalar 375 - 379 Kolesistoenterik fistüller, safra taşlarının %1’den daha az bir sıklıkta görünen komplikasyonlarındandır. Bouveret sendromu, mide çıkımında safra taşı/taşları tarafından oluşturulan tıkanıklık sonucu gelişir. Bu taşlar sıklıkla kolesistoenterik veya nadiren de kolesistogastrik fistül aracılığı ile mide çıkımını veya proksimal duedenumu tıkarlar. Bouveret sendromunun erken tanı ve tedavisi, morbidite ve mortalitenin azaltılması için gereklidir. Bu olgu sunumunda, kolesistoenterik fistüllü ve Bouveret sendromlu bir hasta sunuldu. Bildiğimiz kadarıyla, çokkesitli bilgisayarlı tomografi (ÇKBT) (64 dedektörlü) ve kontrastlı manyetik rezonans (MR) kolanjiyopankreatografi (MRKP) ile Bouveret sendromu tanısı hakkında çalışma literatürde bulunmamaktadır. Amacımız kolesistoenterik fistüllerin saptanması ve değerlendirilmesinde ÇKBT ve kontrastlı MRKP etkinliğini tartışmaktır. ÇKBT ve kontrastlı MRKP ile safra yollarını fizyolojik olarak inceleyebildik ve biliyoenterik fistülü net olarak gösterdik. Ayrıca kontrastlı MRKP ile fizyolojik olarak safra sistemini değerlendirdik. Sonuç olarak, bu tür olgularda ÇKBT, röntgen ve ultrasondan sonraki ilk tercih olmalıdır. Komplike veya safra tıkanıklığı şüphesi olan olgularda kontrastlı MRKP, tüm karın ve safra sistemi ile ilgili önemli morfolojik ve fizyolojik bilgileri verebilir. |
17. | De Garengeot fıtığı: Femoral fıtık kesesi içinde bir akut apandisit olgusu De Garengeot’s hernia: a case of acute appendicitis in a femoral hernia sac Ceren Şen Tanrıkulu, Yusuf Tanrıkulu, Nezih AkkapuluPMID: 23884684 doi: 10.5505/tjtes.2013.37043 Sayfalar 380 - 382 Femoral fıtık kesesi içerisinde apendiksin bulunması de Garengeot fıtığı olarak adlandırılır. Bu klinik durum, oldukça nadir görülen ve acil cerrahi girişim gerektiren bir klinik durumdur ve De Garengeot fıtığı tanısının ameliyat öncesi konulması oldukça zordur. Bu yazıda sunulan olgu sağ kasık bölgesinde aniden başlayan ağrısı olan 58 yaşında kadın hastadır. Tanı, bilgisayarlı tomografi bulguları ile konuldu ve apendektomiyle birlikte greftsiz fıtık onarımı uygulandı. Ameliyat sonrası komplikasyon gelişmedi. Histopatolojik inceleme gangrenli apandisit ile uyumluydu. |
18. | Güneşte bronzlaşma sonrası vücut yüzeyinin %81’inde ağır yanık Severe burn on 81% of body surface after sun tanning Marcos Sforza, Katarina Andjelkov, Renato ZacchedduPMID: 23884685 doi: 10.5505/tjtes.2013.44522 Sayfalar 383 - 384 Bu yazıda 42 yaşında, bronzlaşmak için incir yaprağı çayı sürmüş ve güneş banyosu sonrası vücudunun %81’i ağır biçimde yanmış halde yanık ünitesine gelmiş bir olgu sunuldu. Hasta yanık ünitesinin yoğun bakımında 13 gün yattı ve ayaktan takip için taburcu edildi. Bu tip yanıkların tedavisi, ikinci derece sıcaktan yanıkların konvansiyonel tedavisinden farklı değildir. Böylemev yapımı yoğun psoralen içeren bronzlaştırıcı çözeltilerin tetiklediği fitofotodermatitin fizyopatolojisi ayrıntılı tartışılmaktadır. |
19. | Apendiksin çok nadir bir anomalisi: At nalı apandisit An extremely rare appendiceal anomaly: horseshoe appendicitis Cem Oruç, Özgen Işık, Orhan Üreyen, Oytun Saffet Kahyaoğlu, Ayhan KöseoğluPMID: 23884686 doi: 10.5505/tjtes.2013.67424 Sayfalar 385 - 386 Apendiks anomalileri çoğunlukla erişkin popülasyonda rastlantı sonucu bulunan çok nadir malformasyonlardır. Apendiks agenezis ve duplikasyonu iyi bilinmesine rağmen, bildirilmiş sadece üç adet atnalı apendiks olgusu bulunduğunu biliyoruz. Acil servise başvuran 64 yaşında kadın hasta akut apandisit ön tanısı ile ameliyathaneye alındı. Standart yaklaşımla apendektomi uygulanırken, “at nalı apendiks” şeklinde distal ucun ikinci bir güdük ile çekumla bağlantılı olduğu görüldü. Buradaki amacımız bu sıra dışı bulguyla ilgili deneyimimizi paylaşmaktır. |