DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Korozif özefagus yanıklarında metilen mavisinin koruyucu ve anti-enflamatuvar etkisi: Deneysel çalışma The protective and anti-inflammatory effect of methylene blue in corrosive esophageal burns: An experimental study Ceren Şen Tanrıkulu, Yusuf Tanrıkulu, Fahriye Kılınç, Burak Bahadır, Murat Can, Fürüzan Köktürk, Ayşe KefeliPMID: 31297780 doi: 10.5505/tjtes.2018.58506 Sayfalar 317 - 323 AMAÇ: Gelişmekte olan ülkelerde daha sık görülen ve korozif madde yutulmasına bağlı oluşan özefageal yanıkları kısa dönemde özefagus perforasyonuna ve uzun dönemde darlık oluşmasına neden olmaktadır. Korozif özefagus yanıklarında tedavinin asıl amacı özefagusta darlık oluşumunu önlenmektir. Biz, bu çalışmada korozif özefagus yanıklarının tedavisinde metilen mavisinin (MB) antienflamatuvar ve koruyucu etkisini araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada 28 sıçan kullanıldı ve sıçanlar rastgele dört eşit gruba ayrıldı; 1. grup (Sham), 2. grup (kontrol), 3. grup (topikal tedavi) ve 4. grup (topikal ve sistemik tedavi). Sham grubu hariç diğer gruplara özefageal yanık oluşturmak için sodyum hidroksit (NaOH) verildi. Ek olarak, ikinci gruba normal salin, 3. gruba topikal metilen mavisi ve 4. gruba topikal ve sistemik metilen mavisi verildi. BULGULAR: Hidroksiprolin seviyeleri her bir tedavi grubunda kontrol grubuna göre daha düşüktü (p=0.005 grup 3’e göre, p=0.00 grup 4’e göre). Tümör nekrozis faktör-α seviyelerine göre gruplar arasında fark yoktu. Tedavi gruplarına ait stenoz indeksleri kontrol grubuna göre daha düşüktü (p=0.016 grup 3’e göre, p=0.015 grup 4’e göre). Histopatolojik hasar skoru kontrol grubu ile karşılaştırıldığında grup 4’te belirgin olarak daha düşüktü (p=0.05). TARTIŞMA: Metilen mavisi korozif özefageal yanıkların neden olduğu doku hasarını tedavi etmede ve özefageal stenozu önlemede etkilidir. Korozif özefageal yanıklardaki komplikasyon oranları yanık esnasında kullanılan metilen mavisi ile azaltılabilir. |
2. | Deniz kaynaklı, iki farklı omega-3 yağ asidi kaynağının, krill yağı ve balık yağı, primer kolon anastomozlarının iyileşmesi üzerindeki etkilerinin kolektomi uygulanan Wistar albino sıçan modeli ile karşılaştırılması Comparison of the effects of two different marine-derived omega-3 fatty acid sources, krill oil, and fish oil, on the healing of primary colonic anastomoses after colectomy applied Wistar albino rat model Murat Ferhat Ferhatoğlu, Taner Kıvılcım, Gürcan Vural, Abdulcabbar Kartal, Ali İlker Filiz, Abut KebudiPMID: 31297772 doi: 10.14744/tjtes.2019.03051 Sayfalar 324 - 330 AMAÇ: Deniz canlılarından gelen yağların farklı yağ asidi bileşimleri vardır. Balık yağı (FO), triasilgliserollere esterlenmiş yüksek oranda eikosapentaenoik ve dokosahekssaenoik asit içeriğine sahipken, krill yağında (KO) yağ asitleri temel olarak fosfolipidlere esterlenir. Bu çalışmada, iki farklı, omega-3 yağ asidi kaynağının kolon anastomozu uygulanan sıçan modelinde, anastomoz iyileşmesindeki etkinliğini karşılaştırdık. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada 42 erkek Wistar albino sıçan kullanıldı. Yedi sıçandan oluşan altı grup şu şekilde oluşturuldu: CO3: Üçüncü günde sakrifiye edilen sol kolon anastomu yapılan sıçan (kontrol grubu); KO3: Üçüncü günde sakrifiye edilen sol kolon anastomozu yapılan sıçan + oral KO; FO3: Üçüncü günde sakrifiye edilen sol kolon anastomozu yapılan sıçan + oral FO; CO7: Yedinci günde sakrifiye sol kolon anastomozu yapılan sıçan (kontrol grubu); KO7: Yedinci günde sakrifiye edilen sol kolon anastomozu yapılan sıçan + oral KO; FO7: Yedinci günde sakrifiye edilen sol kolon anastomozu yapılan sıçan + oral FO. Peritoneal adezyonlar, anastomoz patlama basınçları, hidroksiprolin düzeyleri ve anastomotik dokunun histolojik özellikleri değerlendirildi. BULGULAR: Kril yağı grubunun patlama basıncı ve hidroksiprolin ölçümleri, yedinci günde FO grubundan anlamlı olarak daha yüksekti (sırasıyla, p=0.012; p=0.002). Ayrıca, enflamatuvar hücre infiltrasyonuna, fibroblast aktivitesi, neoanjiyogenez ve kollajen birikimine göre gruplar arasında, yedinci günde KO grubu lehine istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlendi (sırasıyla, p=0.023; p=0.028; p=0.016; p=0.012). TARTIŞMA: Kolorektal cerrahi öncesi hastalara hem KO hem de FO desteği anastomoz kaçağı riskini azaltabilir ancak KO daha iyi bir omega-3 kaynağı olarak öne çıkmaktadır. |
3. | Yoğun bakım ünitesinde mekanik ventilatör desteği ile takip edilen hastalarda arteriyel oksijen basıncı ile mortalite arasındaki ilişki Relationship between arterial oxygen tension and mortality of patients in intensive care unit on mechanical ventilation support Ayhan Kaydu, Günseli Orhun, Nahit ÇakarPMID: 31297778 doi: 10.5505/tjtes.2018.51430 Sayfalar 331 - 337 AMAÇ: Hiperoksinin yoğun bakım ünitelerinde mekanik ventilasyon desteği ile takip edilen hastalarda mortalite ve morbiditeyi artıran bağımsız bir risk faktörü olduğuna dair farklı çalışmalar olmasına rağmen bu konu belirsizliğini korumaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma, etik komite onayı alındıktan sonra mekanik ventilatör desteği ile yoğun bakım ünitesine takip edilen 18 yaş üzerindeki 7689 hastanın ilk 24 saatteki verileri incelenerek yapılan geriye dönük, gözlemsel bir çalışmadır. Hastaların demografik özellikleri, mekanik ventilasyon ve kan gazı parametleri analiz edildi. Hiperoksemiyi PaO2 ≥120 mmHg, normoksemiyi PaO2 60–120 mmHg olarak tanımlandı. PaCO2 değeri <30 mmHg olan hastalar hipokapnik, 30–50 mmHg olanlar normokapnik, >50 mmHg olanlar hiperkapnik olarak tanımlandı. BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 59.60±16.96 (dağılım, 18–93) yıl idi. Ortalama PaO2 değeri 16.2 kPa (121.50 mmHg) ve FiO2 değeri %60 idi. İki yüz otuz iki hasta normoksi (%51.5) ve 218 hastada (%48.5) hiperoksi gözlendi. Hastaların mortalite oran %56 idi. PaO2 düzeyleri ve PCO2 düzeyleri ile mortalite arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). PaO2 ve FiO2 sınıflamasına göre mortalitede istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). PCO2 sınıflamasına göre sağkalım oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0.602, p>0.05). TARTIŞMA: Yoğun bakım ünitesindeki mekanik ventilatör desteği ile takip edilen hastalarda oksijen ve karbondioksit değerleri ile mortalite arasında anlamlı ilişki bulunmadı. |
4. | Yanık yarası tedavisinde Ankaferd Blood Stoper ile gümüş sülfadiazinin karşılaştırılması: Deneysel çalışma Comparison of Ankaferd Blood Stopper and silver sulfadiazine use in burn wounds: An experimental study Serden Ay, Yaşar ÜnlüPMID: 31297776 doi: 10.14744/tjtes.2019.38265 Sayfalar 338 - 342 AMAÇ: Bu deneysel çalışma yanık yaralarında Ankaferd Blood Stoper ve gümüş sülfadiazinin (SSD) etkinliğini karşılaştırmak üzere dizayn edilmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma için Wistar albino cinsi 21 sıçan kullanıldı. Yanık oluşturmak için 3x3 cm çapında yuvarlak özel dizayn edilmiş pirinç prob kullanıldı. Yanık oluşturulduktan sonra, sıçanlar üç gruba ayrıldı. Ankaferd Blood Stoper (Grup ABS) grup 1’de, Gümüş sülfadiazin (Grup SSD) grup 2’de, izotonik emdirilmiş spançlarda (Grup kontrol) grup 3’de kullanıldı. İyilişme dönemi klinik ve histoplatolojik olarak takip edildi. Yara ölçümleri yapıldı, %50 ve %80 re-epitelizasyona ulaştığı günler her sıçan için belirlendi. BULGULAR: Ortalama %50 re-epitelizasyon zamanı sırasıyla ABS grubu için 10.8 gün, SSD grubu için 13.8 gün ve kontrol grubu için 16.8 gündü (p<0.001). Yine ortalama %80 re-epitelizasyon zamanı sırasıyla ABS grubu için 16.4 gün, SSD grubu için 19.7 gün ve kontrol grubu için 25.2 gündü (p<0.001). Ortalama enflamatuvar skora göre, ABS grubunda anlamlı bir fark mevcuttu (p<0.05). TARTIŞMA: Çalışmamız ABS’nin yanık tedavisinde, SSD’ye oranla daha iyi sonuçları olduğunu göstermiştir. |
5. | Sıçanlarda künt göğüs travma sonrası oluşan kalp hasarı üzerine resveratrolün tedavi edici etkisinin ve endokanın enflamasyonda bir biyobelirteç olarak potansiyel rolünün değerlendirilmesi Assessing the therapeutic effect of resveratrol in heart failure following blunt chest trauma and the potential role of endocan as a biomarker of inflammation using rats Aysun Çağlar Torun, Şerife TütüncüPMID: 31297782 doi: 10.5505/tjtes.2018.77246 Sayfalar 343 - 349 AMAÇ: Bu çalışma, sıçanlarda künt göğüs travmasına bağlı gelişen kardiyak hasar üzerine resveratrolün terapötik etkisini ve endokanın enflamasyon sürecinde bir biyobelirteç olarak kullanılmasını araştırmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Sıçanlar randomize olarak aşağıdaki dört gruba ayrıldı (her grupta, n=7): bir kontrol grubu (tedavi veya travma olmadan); travma uygulanan grup (travma grubu); resveratrol grubu (resveratrol, [0.3 mg/kg] intraperitoneal [i.p.] yol grubu yoluyla uygulandı); ve resveratrol + travma grubu (travmanın uygulanmasından 1 saat önce i.p. yolla resveratrol [0.3 mg/kg] verilen). BULGULAR: Travma grubundaki tümör nekroz faktörü-α ve indüklenebilir nitrik oksit sentazın immünreaktivitesi artarken, resveratrol + travma grubundaki reaksiyon şiddeti azaldı. Grupların ortalama endokan değerleri farklıydı (p<0.001). Resveratrol + travma grubundaki ortalama endokan ortalaması diğer gruplardan daha yüksekti. TARTIŞMA: Resveratrol, künt göğüs travması sonrası akciğer hasarında anti-enflamatuvar ve antioksidan etkilere sahip olup tedavi sürecine katkıda bulunmuştur. Künt göğüs travması sonrası oluşan kardiyak hasarda enflamasyonun takibinde endokanın bir biyobelirteç olarak klinik kullanımı ile ilgili daha fazla çalışma yapılması gerektiğine inanıyoruz. |
6. | Role of angiotensin-converting enzyme as prognostic marker in thoracic trauma: A prospective observational study Suresh Kumar, Ajay Kumar Pal, Arvind Kumar Suman, Sanjeev Kumar, Ganesh Chandra Yadav, Mohd. Kaleem AhmadPMID: 31297773 doi: 10.5505/tjtes.2018.14894 Sayfalar 350 - 354 |
KLINIK ÇALIŞMA | |
7. | Öngörülen zor havayolunda krikotiroit membran lokalizasyonunun belirlenmesinde ultrasonografinin rolü Role of ultrasonography in determining the cricothyroid membrane localization in the predicted difficult airway Demet Altun, Achmet Ali, Kemalettin Koltka, Mehmet Buget, Mehmet Çelik, Can Doruk, Ali Emre ÇamcıPMID: 31297781 doi: 10.14744/tjtes.2019.65250 Sayfalar 355 - 360 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, ultrason (US) ve elle muayene yöntemlerinin başarı oranlarını araştırmak ve bilgisayarlı tomografiye (BT) karşı US ile elle muayenenin kıyaslanarak krikotiroid membranın (KTM) tanımlamak. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 110 hasta alındı. Tiroit kartilajın çıkıntısından sternal çentiğin ortasına kadar düzlemde orta hat belirlendikten sonra, iki nokta arasındaki mesafe (milimetre) ölçüldü. A noktası-KTM’nin orta noktası ile B noktası-tiroit kartilajın inferiyor kısmı arasındaki mesafe (milimetre) US ve elle muayene ile tek bir araştırmacı tarafından işaretlenerek ölçüldü. Ayrıca A noktası ile B noktası arasındaki mesafe BT kullanılarak hesaplandı. US ve elle muayene ile KTM’in belirlenmesi için geçen süre ve VAS skoru kullanılarak her iki yöntemin kolaylığı kaydedildi. Ek olarak hastaların demografik ve morfometrik karakteristikleri not edildi. BULGULAR: Krikotiroit membran elle muayene ile 50 hastada (%45.5) ve US ile 82 (%74.5) hastada doğru olarak saptandı. Blant-Altman analizine göre US ile elle muayeneye göre daha iyi uyum gözlendi. KTM yerinin belirlenmesi için geçen süre US ile elle muayeneden daha kısa idi (p<0.001). VAS değerleri elle muayene ve US ile sırasıyla 5.13±1.1, 3.32±0.9 bulundu (p<0.001). Artan boyun kalınlığı ve tiromental mesafe elle muayene başarısını etkileyen risk faktörü olarak saptanırken US için risk faktörü olarak vücut kitle indeksi (VKİ) bulundu. TARTIŞMA: Krikotiroit membranın lokalizasyonu US ile elle muayeneden daha doğru ve kolay saptanmıştır. Ayrıca US ile bulunan sonuçlar BT’ye daha yakın bulunmuştur. |
8. | Travmatik yaralanmalara bağlı mortaliteyle sonuçlanan durumlarda organ alımlarının haritalanması ve tahmini: Eşleşmiş kohort analizi Mapping and prediction of organ procurement in cases resulting in mortality due to traumatic injuries: A matched cohort analysis Özgür AlbuzPMID: 31297783 doi: 10.14744/tjtes.2019.77250 Sayfalar 361 - 368 yoğun bakım merkezlerinde on sene boyunca travmaya bağlı yaralanmalardaki mortal seyreden hastalardaki organ tedariği sürecini değerlendirerek travma sonrası mortal sonuçlanan hastalardaki organ bağışındaki tıbbi belirteçleri ortaya koymaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Geriye dönük olarak planlanan bu çalışmada etik kurul onayını takiben, acil cerrahi ünitesinde, ameliyathanede ve cerrahi yoğun bakımda organ bağışçısı olan hastaların 2000–2011 yılları arasındaki kayıtları incelendi. Hasta demografileri, bağışlanan organların dağılımları, entübasyon sahası, hastaneye nakil şekli ile hasta yakınlarının organ bağışını kabulleri esnasında hastanın bulunduğu servis, travma türü, yaralanma mekanizmasıyla şiddetleri incelendi. Sürekli değişkenler bağımsız gruplarda student t-test veya Mann-Whitney U-testiyle, ikili değişkenler Pearson ki-kare testiyle değerlendirildi. Acil serviste (AS) hayatını kaybeden ve kaybetmeyen olgular yaş bakımından 1: 3 eşleştirmeyle kıyaslandı. Sonuçlar çoklu lojistik regresyonla değerlendirildi. BULGULAR: Sistolik kan basıncı (SKB) 90 mmHg’nin altındaki hastalarla, penetran travma olguları AS’ye organ bağışı adayı olma olasılıkları çok daha yüksektir. Sırasıyla (%68.2 ve %15.2, AOR: 4.59 [1.14, 18.40] [p<0.031]) ve %63.6 ve %37.9 (AOR: 6.25 [1.27–30.49] [p<0.024]). Beyin travması açısından AIS ≥3 olmasının ve 1500 cc veya daha fazla hastane kan ürünleri replasmanı yapılan olgularda AS sonrası organ bağışçısı olma olasılıkları daha yüksektir (%54.5 ve %97, AOR: 0.074 [0.014–0.548] [p<0.01]) ve (%10 ve %58.1, AOR: 0.098 [0.016-0.591], [p<0.01]). TARTIŞMA: Travma sonrası potansiyel organ vericileri belirlemede acil servise kabulde SKB’nin 90 mmHg altında olması ve ciddi penetran hasarlanmalar, beyin travması hasar skoru (AIS ≥3) ve 1500 cc üzeri kan ve kan ürünü replasmanlarına göre potansiyel donörlerin belirlenmesinde daha öngördürücüdür. |
9. | Künt karın travmalı hastalarda ultrasonografi ve fizik muayenenin bilgisayarlı tomografi ile karşılaştırılması Comparison of ultrasound and physical examination with computerized tomography in patients with blunt abdominal trauma Azad Hekimoğlu, Onur Ergun, Seda Özkan, Engin Deniz Arslan, Baki HekimoğluPMID: 31297785 doi: 10.5505/tjtes.2018.88288 Sayfalar 369 - 377 AMAÇ: Künt travmalarda karın bölgesi üçüncü en sık etkilenen yerdir. Bu hastaların değerlendirilmesinde bilgisayarlı tomografi (BT) altın standarttır. BT’nin hastaya olan zararlı etkileri ve maliyet yönünden düşünüldüğü zaman her acil servise gelen hastaya çekilmesi uygun bir yaklaşım olmayabilir. Çalışmamızda künt batın travması ile acil servise gelen hastaların ultrasonografi (US) ve fizik muayene bulgularının altın standart olan BT ile karşılaştırılması yapılarak gereksiz BT çekimlerinin önüne geçilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Hastanemiz acil servisine batın travması ile gelen 2248 hastanın dosya ve görüntüleri geriye dönük olarak tarandı ve çalışmaya uygun olan ve acil servisteki fizik muayenesinin ardından US ve sonrasında BT çekilen 535 yetişkin hasta çalışmaya alındı. Karın içi serbest sıvı ve organ laserasyonlarının US ve fizik muayene bulguları BT sonuçları ile ayrı ayrı karşılaşırıldı. Elde edilen değerlerin uyumluluk, duyarlılık, özgüllük, pozitif ve negatif tahmini değerleri istatistiksel olarak hesaplandı. BULGULAR: Künt batın travmalı hastalarda US’nin karın içi serbest sıvıyı gösterme duyarlılığı BT ile istatistiksel olarak benzerdi (p=0.302). Karın içi organ yaralanmalarının saptanmasında ise US’nin duyarlılığı %49.6, özgüllüğü %99.3 olarak bulundu. Fizik muayenenin ise BT’ye göre serbest sıvı ve organ yaralanmasının saptanmasında genel duyarlılığı %59, özgüllüğü %87 olarak hesaplandı. Organ yaralanmaları için ayrı ayrı istatistiksel olarak hesaplandığı zaman fizik muayenenin duyarlılık ve özgüllüğünün yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bir belirleyiciliğinin olmadığı görüldü (p<0.001). TARTIŞMA: Ultrasonografinin karın içi sıvı saptanmasında gerçekten güvenilir bir yöntem olduğu anlaşılmakla birlikte organ yaralanmalarının saptanmasında US ve fizik muayenenin güvenilir olmadığı görülmektedir. |
10. | Minör kafa travmasında bilgisayarlı beyin tomografisi ne kadar gerekli? How necessary is the computerized brain tomography in minor head trauma? Serhat Yıldızhan, Mehmet Gazi Boyacı, Şerife ÖzdinçPMID: 31297787 doi: 10.5505/tjtes.2018.94849 Sayfalar 378 - 382 AMAÇ: Kafa travmaları tüm yaş gruplarında görülebilen, sağlık ve ekonomi açısından önemli kayıplara neden olabilen bir sağlık sorunudur. Çalışmamızın amacı, acil servise minör kafa travması nedeniyle başvuran ve bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) çekilen hastalarda, anormal BBT prevalansını ve beyin cerrahi kliniğine yatış oranlarını değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisi’ne 01.01.2017–31.12.2017 tarihleri arasında kafa travması nedeniyle gelen ve BBT çekilen hastalar geriye dönük olarak incelendi. Hastane bilgi sisteminden bu hastaların elektronik dosyalarına, BBT’lerine ve konsültasyon notlarına ulaşıldı. BULGULAR: Bir yıllık (2017) süre içerisinde acil servise başvuru yapan 43.389 hastaya ulaşıldı. İnceleme sonucunda 2515 (%5.7) hastaya BBT çekildiği saptandı. Bu hastaların 1152’sinin (%45) başvuru nedeni travma idi. Travmaya bağlı olarak BBT çekilen 618 (%53.6) hastanın 18 yaş altı olduğu, 280 (%24.3) hastanın iki yaş altı olduğu, 179 (%15.5) hastanın beyin cerrahisi kliniği ile konsülte edildiği ve 94 (%8.1) hastaya yatış verildiği saptandı. BBT çekilen sadece 68 (%5.9) hastada anormal BT bulguları saptandı. TARTIŞMA: Acil servise minör kafa travması ile gelenlerde, daha önce tespit edilen ve güvenilirliği kanıtlanan BBT çekim endikasyon kriterlerinin kullanılması, düşük riskli hastaların takip edilmesi, gereksiz BBT çekimlerini ve çekime bağlı uzun dönemde gelişebilecek komplikasyonları azaltabilir. |
11. | Akut subdural hematom nedeni ile pediyatrik yaş grubunda dekompresif kraniyektomi uygulanan hastaların geriye dönük analizi Retrospective analysis of decompressive craniectomy performed in pediatric patients with subdural hematoma M. Özgür Taşkapılıoğlu, Ali İmran Özmarasalı, Gökhan OcakoğluPMID: 31297771 doi: 10.5505/tjtes.2018.02403 Sayfalar 383 - 388 AMAÇ: Dekompresif kraniyektominin (DK) pediyatrik subdural hematom hastalarındaki sonuca etkisi tam olarak belirlenmemiştir. Bu çalışmada pediyatrik yaş grubunda travmatik subdural hematom hastalarında DK rolünü araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Pediyatrik akut subdural hematom hastalarında DK deneyimimiz sonuç analizleri ile açıklandı. BULGULAR: On bir (7 tek taraflı ve 4 iki taraflı) DK uygulandı. Hastaların yaşları 8 ay ile 15 yaş arasında idi. Ortalama Glasgow koma skoru (GKS) başvuru anında 7.8 idi ve hastaların tümü ilk iki saat içinde duraplasti ile birlikte DK ameliyatına alındı. Tüm hastalar ameliyat sonrası dönemde 10 gün yoğun bakım ünitesinde izlendi. Hastaların ortalama hastanede kalış süreleri 22 gün ve ortalama takip süreleri 3.7 yıl idi. TARTIŞMA: Pediyatrik subdural hematom hastalarında erken DK hastaneye başvuru anındaki GKS’den bağımsız olarak yararlıdır. Pediyatrik yaş grubunda endikasyonlar, cerrahi teknik ve DK’nın zamanlaması için daha geniş hasta sayılı çalışmalara ihtiyaç vardır. |
12. | Alt ekstremite arteriyel yaralanmalarında ilk müdahalede geçici vasküler şant uygulamasının etkileri: Suriye iç savaşında tek merkez deneyimleri Effect of temporary vascular shunting as a previous intervention on lower extremity arterial injury: Single center experiences in the Syrian Civil War Ali Ihsan Hasde, Çağdaş Baran, Fatih Gümüş, Mahmut Kış, Evren Ozcinar, Mehmet Cakici, Levent Yazıcıoğlu, Bülent KayaPMID: 31297775 doi: 10.5505/tjtes.2018.29302 Sayfalar 389 - 395 AMAÇ: Bu geriye dönük çalışmanın amacı, ateşli silah yaralanmalarında ilk müdahelede geçici vasküler şant (GVŞ) uygulamasının etkilerini irdelemektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Ekim 2013 ve Mart 2016 tarihleri arasında ateşli silah yaralanması nedeniyle ameliyat edilen 96 hasta çalışmaya alındı. Hastalar; ilk girişim olarak GVŞ uygulanan hastalar (GVŞ grubu, n=24) ve ilk girişim olarak kompresyon, turnike ve ligasyon/klempaj uygulanan hastalar (GVŞ yapılmayan grup, n=72) olmak üzere iki gruba ayrıldı. BULGULAR: Yaralanma mekanizması karşılaştırıldığında, her iki grup arasında fark yoktu. Aynı şekilde ortalama hematokrit seviyesi, ortalama sistolik kan basıncı, eşlik eden ven ile sinir ve yumuşak doku ve kemik yaralanmaları her iki grupta benzerdi. Tüm ampütasyon oranı %19 idi. Biri GVŞ grubunda, 17’si diğer GVŞ yapılmayan hasta grubunda olmak üzere toplam ampütasyon sayısı 18 idi. Ortalama travmaya uğramış ekstremite skoru (MESS) GVŞ grubunda 6.45 iken GVŞ yapılmayan grupta 7.44 idi. İskemi süresi GVŞ grupta 4.84±1.84 saat iken GVŞ yapılmayan grupta 5.95±1.92 saat idi. MESS ve iskemi süresindeki farklılık istatistiksel olarak anlamlı değerlendirildi. TARTIŞMA: Geçici vasküler şant kullanımının iskemi süresini kısaltmak ve cerrahi revaskülarizayon için zaman kazandırması bakımından hastalar için faydalı olabileceğini düşünmekteyiz. Sonuç olarak, bu çalışma GVŞ kullanımının yaralanma başlangıcından nihai cerrahi onarımına kadar başarılı bir köprü görevi gördüğünü ve ampütasyon oranını azalttığını göstermektedir. |
13. | Sağ kolon divertikülitinde konservatif yaklaşımın etkinliği Effectiveness of conservative approach in right colon diverticulitis Sabahattin Destek, Vahit Onur GülPMID: 31297777 doi: 10.14744/tjtes.2019.47382 Sayfalar 396 - 402 AMAÇ: Kolon divertikül hastalarının yaklaşık %10–25’i hayatları boyunca kolon divertiküliti ile karşılaşmaktadırlar. Batı ülkelerinde sağ taraflı divertiküler hastalık nadir görülen bir durum iken, Asya ülkeleri arasında yaygındır. Bu çalışmanın amacı, sağ kolon divertiküliti saptanılan hastalarımızın klinik ve tedavi sonuçlarını değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: 2011 ve 2015 yılları arasında çekum ve sağ kolon divertiküliti tanısıyla tedavi edilen 22 hastanın demografik ve klinik verileri analiz edildi. Radyolojik inceleme ve klinik bulgulara göre hastalara Hinchey Evrelemesi yapıldı. Daha sonra Hinchey Evrelemesine göre hastaların demografik ve klinik özelliklerinin oransal olarak değerlerine ve istatistiksel olarak olarak anlamlılığına bakıldı. BULGULAR: Araştırmamıza sağ kolon divertiküliti tanısı konulan 22 hasta alındı. Kadın/erkek oranı 0.69 idi. Karın tomografisi ile yapılan değerlendirme sonrasında hastaların %68.1’i Hinckey evre I, %31.8’i Hinckey evre II divertikülit saptandı. Çoğunlukla Hinchey Evre I divertikülit sağ kolonda (%66.7) ve Hinchey Evre II divertikülit çekumda (%57.1) bulundu. Hinchey Evre II hastalarının ortalama yaşı daha yüksekti (ortalama, 63.6 yıl) ve istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). İki hastada apendektomi ve bir hastada sağ hemikolektomi yapılmıştı. Diğer 19 hastaya konservatif tedavi uygulandı. Ortalama hastanede yatış süresi 3.4 gündü. İki yıllık takipte konservatif tedavi alan dört hastada nüks görüldü; cerrahi tedavi alan hastalarda nüks görülmedi. TARTIŞMA: Sağ kolon divertiküliti genellikle doğu toplumlarında 50 yaş altı erkeklerde ve soliter olarak görülmektedir. Tedavi seçeneği olarak özellikle komplike olmayan olgularda konservatif yöntemler tercih edilmelidir. Cerrahi tedavi ise genellikle nüks ve komplike olguların tedavisinde kullanılmalıdır. |
14. | Psikolojik faktörlerin beşinci metakarpal boyun kırıklarının klinik sonuçları üzerine etkileri ve yaralanma etiyolojisi ile ilişkisi Effects of psychological factors on the clinical outcomes of fifth metacarpal neck fractures and their relation to injury etiology Levent Adıyeke, Suavi Aydogmus, Mustafa Sabuncuoğlu, Emre Bilgin, Tahir Mutlu DuymusPMID: 31297786 doi: 10.5505/tjtes.2018.93928 Sayfalar 403 - 409 AMAÇ: Acil kliniğe başvuran hastalar arasında 5. metakarp boyun kırığına bağlı yaralanmalar yaygındır. Travma mekanizması çeşitli tiplerde olabildiği gibi bazı durumlarda istemli yaralanamalar görülebilmektedir. Beşinci metakarpal boyun kırık yaralanmaları etiyolojiye bağlı olarak tedavi ve rehabilitasyon aşamalarında psikolojik faktörlerin önemli rolü olabilmektedir. Bu aşamada istemli veya istemsiz olarak meydana gelen yaralanmalarının sonuçlarının karşılaştırıldığı bir araştırma yapılmamıştır. Bu çalışmada, yaralanma mekanizmaları arasındaki sosyoekonomik düzey, eğitim seviyesi ve klinik sonuçlar arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma metakarp boyun kırıklı 59 hastayı kapsamaktadır. Hastalar iki ayrı grup olarak değerlendirildi. Grup 1 istemli yaralanmalı hastalar ve Grup 2 istemsiz yaralanmalı hastalar ile oluşturuldu. Her iki grup öfke analizi, dürtüsel düzey ve anksiyete düzeylerinin somatik bulgular VAS ve Q-DASH skorları ile olan ilişkisi açısından değerlendirildi. Ayrıca öfke, dürtüsellik ve anksiyete düzeylerinin sosyoekonomik ve eğitim seviyesi ile olan ilişkisi değerlendirildi. BULGULAR: Grup 2 hastalarda öfke ve dürtüsellik değerleri Grup 1’e göre daha düşük olduğu ve Grup 2’deki bu düşük değerlerin VAS ve Q-DASH skorındaki düşüşle parelel olduğu görüldü. Grup 1 hastalarda Barrat dürtüsellik skor 61.5 (42–78), anksiyete skor 64 (55–77), öfke skoru 20 (16–30) ve Grup 2’de barrat dürtüsellik skor 61 (55–69), anksiyete skor 66 (58–72), öfke skoru 19 (14–26) ortalama değer olarak bulundu. Eğitim düzeyi düşük olan hastalarda dürtüsellik skor değerleri ve öfke skor değerleri Grup 2’de düşük bulunmuştur. Düşük gelire sahip hasta sayısı her iki grupta yüksek olarak bulunmuş ve bu hastalarda dürtüsellik skor değeri, öfke skor değeri Grup 1’de yüksek, anksiyete skor değeri Grup 2’de yüksek olarak bulunmuştur. TARTIŞMA: Sosyodemografik faktörlerin ve etiyolojinin istemli yaralanma oluşmasında psikolojik faktörler açısından etkinliği saptanamamış, ancak istemli beşinci metakarp boyun kırıkların klinik olarak el fonksiyonları üzerindeki etkileri ve tedavi sonrası ağrı seviyesinde etkili rol oynadığı görülmüştür. |
15. | Yaşlı hastalarda proksimal femur basit pertrokanterik kırıkların tedavisinde hangi implant üstündür? Examining implant superiority in the treatment of simple pertrochanteric fractures of the proximal femur in elderly patients Mehmet Ali Talmaç, Mehmet Akif Görgel, Raffi Armağan, Mehmet Mesut Sönmez, Hacı Mustafa ÖzdemirPMID: 31297774 doi: 10.14744/tjtes.2019.21270 Sayfalar 410 - 416 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, basit pertrokanterik kırıklar için proksimal femur antirotasyon çivisinin (PFNA) klinik ve radyolojik sonuçlarını dinamik kalça çivisi (DHS) ve perkütan kompresyon plağı (PCCP) ile karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 203 hasta alındı. Hastaların 73’ünde PFNA (PFNA grubu), 68’inde DHS (DHS grubu) ve 62’sinde PCCP (PCCP grubu) ile fiksasyon yapıldı. Ana sonuç ölçümleri perioperatif özellikler, Harris kalça skoru, boyun-şaft açısının değişimi ve abdüktör kas kuvveti kaybı idi. Veriler gruplar arasında karşılaştırıldı. BULGULAR: Ortalama tahmini toplam kan kaybı ve kan transfüzyonu alan hasta oranı PFNA grubunda istatistiksel anlamlı olarak düşüktü. Ortalama operasyon ve floroskopi süreleri PCCP grubunda istatistiksel anlamlı olarak yüksekti. Ortalama boyun şaft açısındaki değişim ve abdüktör kas gücü kaybı PFNA grubunda istatistiksel anlamlı olarak yüksekti. Ortalama Harris kalça skorları benzerdi. TARTIŞMA: Bulgularımız, PFNA’nın perioperatif verilerde üstün olmasına rağmen DHS ve PCCP’nin redüksiyonun ve abdüktör kas gücünün sürdürülmesinde üstün olduğunu göstermiştir. Her üç implant da fonksiyonel sonuçlar açısından benzer ve tatmin edici idi. |
OLGU SUNUMU | |
16. | Omurgaya saplanan çelik çubuk: Olgu sunumu ve literatür taraması Steel rod impalement injuries involving the spine: A case report and literature review Can Sarica, Seyho Cem Yucetas, Necati Ucler, Sadi Balli, Kasim Turgut, Leyla Topcu Sarica, Suleyman KilincPMID: 31297784 doi: 10.5505/tjtes.2018.83727 Sayfalar 417 - 423 Yüksekten düşme sonrasında özellikle inşaat işçilerinin etkilendikleri çelik çubuk saplanması bilinen bir travma türüdür, fakat sadece çok az sayıda şanssız kişi bu tarz bir travma sonrasında spinal kord hasarı ile karşımıza gelmektedir. Yüksek enfeksiyon riski, farklı güzergahlara bağlı çok fazla varyasyon gösteren klinik tablolar ve ilgili herhangi bir mevcut kılavuzun bulunmaması bu tarz travmalarının başarılı yönetimini zorlaştırmaktadır. Bu yazıdaki amacımız, nadir görülen spinal kord hasarına neden olan çelik çubuk saplanması olan bir hasta sunmak, ilgili literatürleri tarayarak bu travmanın yönetimini geliştirmek ve enfeksiyon başta olmak üzere komplikasyonlara neden olan risk faktörlerini belirlemektir. Otuz yedi yaşında erkek inşaat işçisi çalışırken yüksekten düşme sonrası perinesinden girip L4 omurga gövdesine saplanan çelik çubuk nedeniyle başvurdu. Muayenesinde sol ayakta motor ve duyu kaybı mevcuttu. Çelik çubuk genel anestezi altında operasyon odasında çekildi ve sonrasında laparotomi ile rektal laserasyon primer onarılıp kolostomi açıldı. Farklı bir oturumda laminektomi yapıldı. Hastanın taburcu olduktan üç ay sonraki muayenesi gelişi ile aynıydı ve hasta koltuk değnekleri ile yürüyebiliyordu. Bu olgu, dikkatli bir ameliyat öncesi planlama, multidisipliner yaklaşım ve farklı sekanslı planlanan girişimler ile kabul edilebilir bir klinik sonuç elde edilmesi açısından örnek teşkil etmektedir. Laparatomi öncesi kapalı olarak çubuğun çıkartılabileceğinin uygunluğunu ve olası yararlarını ortaya koymaktadır. Bağırsak perforasyonu enfeksiyon riskini artırmaktadır fakat bu durumda bile enfeksiyon önlenebilir. Olay ve cerrahi arasındaki sürenin kısa olması enfeksiyon ihtimalini azaltabilir. |
17. | Histerektomi sonrası geç dönem transvajinal ince bağırsak evisserasyonu: Olgu sunumu Spontaneous transvaginal small bowel evisceration following hysterectomy: a case report Fatih Yanar, Gizem Oner, Beyza Ozcinar, Ali Fuat Kaan Gok, Cemalettin ErtekinPMID: 31297779 doi: 10.14744/tjtes.2019.57318 Sayfalar 424 - 426 Transvajinal ince bağırsak evisserasyonu nadir görülmekle birlikte, tanı konulduğu anda acil cerrahi girişim gerektiren bir klinik tablodur. Olgumuzda da evissere olan bağırsak segmentinde iskemi bulguları gelişmiş, ince bağırsak mezosunda yırtık oluşmuş ve ince bağırsak rezeksiyonu yapılması gerekmiştir. Seksen dokuz yaşında kadın hasta dört saattir olan ani başlayan karın ağrısı, bağırsakların vajinadan çıkma şikayeti ile getirildi. Hastanın yapılan muayenesinde yaklaşık 50 cm’lik ince bağırsak ansının mezosu ile birlikte vajenden evissere olduğu görüldü. Bağırsak ansları ödemli olup, yer yer iskemi bulguları ve mezoda yırtılma mevcuttu. Hasta acil olarak ameliyata alındı. Yetmiş cm’lik ince bağırsak rezeksiyonunu takiben fonksiyonel uc-uca anastomoz yapıldı. Vajen defekti transvajinal olarak çift kat üzerinden tamir edildi. Transvajinal ince bağırsak evisserasyonu literatürde az rastlanan bir durumdur. En sık postmenapozal, yaşlı, daha önceden geçirilmiş vajinal ameliyatı olan, enteroseli olan kadınlarda görülmektedir. Tedavisi acil cerrahi girişimdir. Yapılacak cerrahi hastanın bulgularına göre transvajinal olarak vajen güdüğünün tamir edilmesinden, laparotomi yapılmasına hatta bağırsak rezeksiyonu yapılmasına kadar değişiklik gösterebilir. Postmenapozal, daha önceden geçirilmiş vajinal ameliyatı olan hastalar gibi risk taşıyan hastalar ani başlayan karın ağrısı ile başvurduklarında transvajinal ince bağırsak evisserasyonu da ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Tanısı konulduktan sonra da hastalar en kısa sürede ameliyata alınıp gerekli cerrahi girişim yapılmalıdır. |