p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 30 Sayı : 2 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 30 (2)
Cilt: 30  Sayı: 2 - Şubat 2024
DIĞER
1. 
Ön Sayfalar
Front Matters

Sayfalar I - VII

DENEYSEL ÇALIŞMA
2. 
Lerkanidipinin travmatik spinal kord hasarına etkisi: Deneysel çalışma
Effects of lercanidipine on traumatic spinal cord injury: an experimental study
Çağlar Türk, Sinan Bahadır, Mahmut Camlar, Çevik Gürel, Aylin Buhur, Gökçe Ceren Kuşçu
PMID: 38305651  PMCID: PMC10977502  doi: 10.14744/tjtes.2024.03660  Sayfalar 73 - 79
AMAÇ: Omurilik yaralanması, hayatta kalanları yaşamları boyunca çeşitli tıbbi komplikasyon riski altında bırakan yıkıcı bir travmadır. Lerkanidipin, anti-apoptotik, anti-enflamatuvar ve anti-oksidatif özelliklere sahip üçüncü nesil bir kalsiyum kanal blokeridir. Bu çalışmanın amacı, deneysel omurilik travması modelinde lerkanidipinin nöroprotektif etkilerini değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: 21 adet Wistar sıçan rastgele 3 gruba ayrıldı. Grup 1'e (G1) laminektomi uygulandı. Grup 2 (G2) ise laminektomi sonrası travmaya maruz kaldı. Laminektomi sonrası travmaya maruz kalan Grup 3 (G3) ise lerkanidipin ile tedavi edildi. Lerkanidipin intraperitoneal olarak 7 gün süreyle uygulandı. Histopatolojik ve immünohistokimyasal değerlendirmeler yapıldı.
BULGULAR: TUNEL boyama açısından gruplarda anlamlı farklılık görülmedi. Öte yandan NF-κβ gruplar arasında anlamlı derecede farklıydı. G2, G1 ve G3'e kıyasla önemli ölçüde daha yüksek NF-κβ seviyelerine sahipti.
SONUÇ: Üçüncü kuşak bir kalsiyum kanal blokeri olan lerkanidipin, omurilik yaralanmasında oluşan enflamatuvar yanıtlara karşı etkilidir. Apoptozu önleyip önlemediği veya fonksiyonel iyileşmeyi iyileştirip iyileştirmediği daha ileri çalışmalara ihtiyaç duyar. Bildiğimiz kadarıyla lerkanidipinin omurilik yaralanması üzerindeki nöroprotektif etkilerini inceleyen bu çalışma literatürde ilk olma özelliğini taşımaktadır.

3. 
Sıçan karaciğerinde iskemi reperfüzyon hasarının elafin düzeyine etkisi
Effect of ischemia-reperfusion injury on elafin levels in rat liver
Abdullah Hilmi Yılmaz, Ugur Dogan, Halit Özgül, Yunus Uzmay, Hamit Yasar Ellidag, Senay Yıldırım, Arif Aslaner
PMID: 38305656  PMCID: PMC10977509  doi: 10.14744/tjtes.2024.32728  Sayfalar 80 - 89
biyokimyasal parametreler üzerindeki etkilerini ölçmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Kırk adet dişi Wistar albino sıçanı 5 gruba ayrıldı: Grup 1 kontrol grubuydu. Diğer 4 grupta 30 dakika süreyle karaciğer is-kemisi oluşturuldu. Grup 3, 4 ve 5'e sırasıyla 1 saatlik, 2 saatlik ve 3 saatlik ek olarak reperfüzyon uygulandı. Deney sonunda biyokimyasal inceleme için intrakardiyak kan örnekleri, histopatolojik inceleme için ise karaciğerden doku örnekleri alındı. Elafin, iskemi modifiye albümin (IMA), toplam antioksidan durumu (TAS) ve toplam oksidan durumu (TOS) düzeyleri de incelendi.
BULGULAR: Serum elafin düzeyi grup 2'den itibaren azalarak en düşük düzeye grup 5'te ulaştı (p<0.01). İMA düzeyi kontrol grubunda en düşük, grup 5'te ise en yüksekti (p<0.01). TOS, aspartat aminotransferaz (AST) ve alanin aminotransferaz (ALT) düzeyleri kontrol grubunda en düşük, grup 5'te ise en yüksekti (p<0.01). Grup 5 en yüksek IMA/albümin oranına sahipti, ancak bu dört grup arasında anlamlı bir fark yoktu. En düşük TAS düzeyi kontrol grubunda bulundu ancak diğer gruplarda stabil ve anlamlı bir artış saptanmadı. Alkalen fosfataz (ALP) ve albümin düzeyleri açısından gruplar arasında anlamlı bir artış saptanmadı. Serum elafin düzeyi ile AST, ALT ve TOS düzeyleri arasında negatif korelasyon mevcuttu (p<0.01). Reperfüzyon yapılan gruplarda (grup 3, 4, 5) grade 1 histopatolojik sonuç sayısı daha fazla bulundu. Histopatolojik alt grup analizinde; grade 1 grupta elafin düzeyi daha düşük iken, AST, ALT ve TOS düzeyleri yüksek bulundu (p<0.01). Ayrıca grade 1 grupta İMA/Albümin oranının daha yüksek olduğu görüldü (p=0.02).
SONUÇ: Hepatik iskemi-reperfüzyon hasarında reperfüzyon süresi arttıkça elafin düzeyinin azaldığı görüldü. Reperfüzyon süresi arttıkça hem hepatosit hasarı hem de oksidan kapasitenin arttığı, bu bulgular ile elafin düzeyi arasında negatif korelasyon olduğu tespit edildi. Dolayısıyla elafinin hepatik iskemi-reperfüzyon hasarında koruyucu bir rolü olabilir ve klinisyenlere karaciğer hasarını göstermede yardımcı olabilir.

KLINIK ÇALIŞMA
4. 
Septik şok hastalarında sıvı duyarlılığını belirlemede kolay yöntem, end-tidal CO2: Prospektif gözlemsel bir çalışma
Easy method to determine fluid responsiveness in septic shock patients: end-tidal CO2 – a prospective observational study
Hüseyin Özkarakaş, Oğuz Uçar, Zeki Tuncel Tekgül, Özkan Ozmuk, Mehmet Celal Öztürk, Mehmet Uğur Bilgin, Murat Samsa, Halide Hande Şahinkaya, Çagrı Yesilnacar
PMID: 38305657  PMCID: PMC10977503  doi: 10.14744/tjtes.2024.37309  Sayfalar 90 - 96
AMAÇ: Kritik hastalarda, özellikle septik şok hastalarında, sıvı yönetimi klinisyenler için zorlayıcı olabilmektedir. Hemodinamik instabilitesi olan hastaların tedavisinde birincil adımlardan biri intravasküler hacmin optimize edilmesidir. PLR manevrası, çok sayıda çalışma ve meta-analizle gösterildiği gibi sıvı duyarlılığını değerlendirmek için güvenilir bir testtir. Bununla birlikte, kullanımı kardiyak output ölçülmesini gerektirir, bu da genellikle kolay değildir ve klinisyen deneyimi ve özel ekipman kullanımı gerektirir. Endtidal karbondioksit (ETCO2 ) ölçümü nispeten kolaydır ve vücudun CO2 üretimine, CO2'nin akciğerlerden kan dolaşımına difüzyonuna ve kardiyak debiye bağlı olduğu için sabit metabolik koşullar altında genellikle stabildir. Diğer iki parametre sabitse (metabolik koşullar ve dakika ventilasyonu), ETCO2 kalp debisi hakkında bilgi sağlayabilir. Bu çalışmanın amacı, ETCO2 ölçümünün sıvı duyarlılığını göstermede ne kadar hassas olduğunu araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Septik şok tanısı alan ve dahil edilme kriterlerini karşılayan tüm hastalara pasif bacak kaldırma testi uygulandı ve ekokardiyografi ile kardiyak output ölçüldü. Kalp debisinde %15 veya daha fazla artış olan hastalar sıvıya yanıt veren grup olarak kabul edilirken, %15'in altında artış olan veya hiç artış olmayan hastalar yanıt vermeyen grup olarak sınıflandırıldı. Hastaların yoğun bakım ünitesine kabul tanıları, başlangıç laboratuvar parametreleri, PLR manevrası öncesi ve sonrası tidal volüm ve dakika volümü, ortalama ve sistolik kan basıncı, kalp hızı, pulse pressure varyasyonu (PPV) değerleri, ETCO2 değerleri kaydedildi.
BULGULAR: ETCO2 PLR testinden önce ve sonra, iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu, ancak ETCO2 değişimi (ΔETCO2) yanıt veren grupta anlamlı olarak daha yüksekti. Yanıt vermeyen grupta ΔETCO2 %2.57 (0.81) iken yanıt veren grupta %5.71 (2.83) idi (p<0.001). Sıvı yanıtını öngörmek için ΔETCO2, başlangıç SVV, ΔSVV, başlangıç KAH, ΔKAH ve başlangıç PPV ve ΔPPV için ROC analizi yapılmıştır. ΔETCO2, %4 veya daha yüksek olduğunda sıvı duyarlılığını %85 duyarlılık ve %86 özgüllük ile öngörmüştür. ΔETCO2 %5 veya daha yüksek olduğunda, eğri altındaki alan (AUC) 0.89 (%95 güven aralığı, 0.828-0.961) ile %99.3 özgüllük ve %75.5 duyarlılıkla sıvı yanıtını öngörmüştür.
SONUÇ: Bu çalışma, septik hastalarda PLR testi sırasında ETCO2'nin sıvı duyarlılığını yüksek duyarlılık ve özgüllükle gösterebileceğini ve kalp debisine alternatif olarak kullanılabileceğini göstermektedir.

5. 
İnkarsere herni nedeni ile acil operasyon planlanan hastalarda TAPP doğru bir alternatif midir?
Is TAPP the Right alternative for patients undergoing emergency surgery for incarcerated inguinal hernia?
Levent Eminoğlu
PMID: 38305658  PMCID: PMC10977506  doi: 10.14744/tjtes.2024.63367  Sayfalar 97 - 100
AMAÇ: İnkarsere herni acil cerrahi müdahale gereken bir tablodur. Bağırsak iskemisinin değerlendirilip rezeksiyon kararının alınabilmesi için inkar-sere segmentin tam olarak ortaya konması gerekir. Bu çalışmada amacımız acile başvurup inkarsere herni nedeniyle operasyon planlanan hastalarda yapılan TAPP'ın uygulanabilirliğini ortaya koymaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma retrospektif olarak planlandı. Ocak 2015 ile Haziran 2023 tarihleri arasında hastanemiz acil servisine başvurup TAPP yöntemi ile ameliyat edilen hastalar çalışmaya dahil edildi.Tüm hastalarda laparoskopik eksplorasyon ile önce inkarsere olan segment ortaya kondu. Rezeksiyon gerekliliği değerlendirildi. Sonrasında laparoskopik yöntemle herni onarımı yapıldı. Hastaların demografik özellikleri, yapılan ameliyat, bağırsak rezeksiyon gerekliliği, postoperatif morbidite ve mortalite ve nüks yönünden sonuçları not edildi.
BULGULAR: Belirlenen süre içerisinde 109 hasta inkarsere herni nedeniyle başvurdu. Başvuran hastalardan 12’i laparoskopik cerrahiye uygun olma-dığı veya laparoskopik ameliyat kabul etmediği için çalışma dışı bırakıldı. 97 hastaya TAPP uygulandı. 6 hastada anestezi indüksiyonu sonrasında ba-ğırsağın redükte olduğu izlendi. Hastaların 9'unda ise bağırsakta iskemi-nekroz izlendiği için rezeksiyon anastomoz uygulandı, 7'sinde laparoskopik, 2'sinde açık teknik kullanıldı. Postoperatif 7 hastada seroma, 3'ünde hematoma 2'sinde ise yara enfeksiyonu görüldü. Mortalite izlenmedi. Yapılan takiplerde 1 hastada nüks görüldü.
SONUÇ: TAPP hem inkarsere ansı değerlendirme şansı vermesi hem de laparoskopinin avantajları nedeniyle seçili hastalarda acil cerrahi de uygulanabilecek bir prosedürdür.

6. 
Komplike ve komplike olmayan apandisitin tanımlanması: Alvarado tabanlı yeni bir skorlama sistemik
Identification of complicated and non-complicated appendicitis: a new alvarado-based scoring system
Arife Polat Düzgün, Hikmet Pehlevan Özel, Eda Şahingöz, Tolga Dinç
PMID: 38305662  PMCID: PMC10977505  doi: 10.14744/tjtes.2024.70979  Sayfalar 101 - 106
AMAÇ: Komplike olmayan apandisit varlığında tedavi standart appendektomi olmakla birlikte, uygunluk halinde medikal tedavi de uygulanabilir. Komplike apandisit varlığında ise cerrahi karmaşık bir hal alabilmekte, morbidite ve mortalite oranları artmaktadır. Bu çalışmanın amacı komplike akut apandisiti ameliyat öncesinde tanıyabilmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Retrospektif olarak dizayn edilen bu çalışmada, Alvarado skoru temel alınarak yeni bir skorlama sistemi geliştirildi. Yeni skorlama sisteminde Alvarado skoru, kadın cinsiyet olması, yüksek direkt bilirubin varlığı, artmış apandisit kalınlığı ve görüntüleme ile komplikasyon veya apendekolit varlığı puanlandı.
BULGULAR: Akut apandisit nedeniyle ameliyat edilen, yaş ortalaması 38.50±12.94 yıl olan toplam 404 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların %45.8'i kadındı. Hastaların %25'inde komplike akut apandisit vardı. Komplike akut apandisit varlığı, skoru 10.5 ve üzerinde olan hastalarda %86.1 duyarlılık ve %90.4 özgüllük ile gösterildi.
SONUÇ: Ameliyat öncesi dönemde, ameliyat sırasında ve sonrasında gelişebilecek komplikasyonları öngörebilmek, hastaya doğru bilgilerle uygun tavsiyelerde bulunmak ve uygun olduğunda medikal tedaviyi değerlendirmek için akut komplike apandisit tanısını koymak kritik öneme sahiptir. Yeni skorlama sistemi akut komplike apandisiti tanımak için etkili bir yöntemdir.

7. 
Spontan ve travmatik pnömomediastinum vakalarının acil servis ziyaretlerinin değerlendirilmesi: Retrospektif bir analiz
Evaluating emergency department visits for spontaneous and traumatic pneumomediastinum: a retrospective analysis
Nurullah Ishak Işık, Gulhan Kurtoglu Celık, Bahattin Işık
PMID: 38305659  PMCID: PMC10977508  doi: 10.14744/tjtes.2024.66059  Sayfalar 107 - 113
AMAÇ: Pnömomediastinum, mediasten içinde hava birikimi durumunu ifade eder. Bu durum spontan veya ikincil (travma, iyatrojenik) nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Nadir görülmekle birlikte en sık başvuru semptomları olan göğüs ağrısı ve nefes darlığı nedeniyle geniş bir ayırıcı tanı skalasının üyesidir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız retrospektif, gözlemsel ve kohort bir araştırmadır. Araştırmamıza acil servise başvuran ve bilgisayarlı tomografi sonucu pnömomediastinum tanısı alan hastalar dahil edildi. Hastaların sosyodemografik özellikleri, başvuru şekilleri, göğüs tüpü ve diğer cerrahi işlemler, sonuçları ve hasta sonlanımları incelendi. Çalışmanın birincil sonuç noktası, travmatik ve spontan pnömomediastinum sonuçları; hastane yatışı, torakostomi tüp takma gerekliliği, cerrahi işlem gerekliliği ve mortalite olarak belirlendi. İkincil sonuç, diğer klinik özelliklerin ve laboratuvar parametrelerinin sonuçlarla ilişkisini belirlemeyi amaçladı.
BULGULAR: Çalışma, 67 olgu ile tamamlandı. Olguların yaş ortalaması 44.89±2.41 yıldır. Olguların %67.2'si (n=45) erkektir. Gelişme şekli göz önüne alındığında, olguların %40.3'ü (n=27) spontan, %59.7'si (n=40) travma sonrası pnömomediastinum tanısı almıştır. Semptomlar arasında hastaların %50.7'sinde (n=34) dispne ve %49.3'ünde (n=33) göğüs ağrısı bulunsa da öksürük, ateş, bulantı-kusma, yutma zorluğu gibi semptomlar da farklı oranlarda rapor edilmiştir. Hastaların %9'unda (n=6) akciğer hastalığı, %29.9'unda (n=20) ek hastalık, %3.0'unda (n=2) madde kullanımı öyküsü bulunurken, %14.9'unda (n=10) torakostomi tüp takılmış ve %20.9'unda (n=14) cerrahi işlem uygulanmıştır. Hastaların %35.8'i (n=24) yo-ğun bakım ünitesine yatırılmış ve %13.4'ü (n=9) hayatını kaybetmiştir. Ortalama toplam hastanede yatış süresi 8.68±1.12 gün olarak hesaplanmıştır. Pnömomediastinum gelişim şekli ile hastane yatışı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p=0.507).
SONUÇ: Pnömomediastinum olgularının nedenlerini incelediğimizde, travma öyküsü bulunan hastaların torakostomi tüp takma ve cerrahi müdaha-le gereksinimi daha sık olduğunu gördük. Ancak spontan ve travmatik olgular olarak sınıflandırıldığında, her iki grup da benzer klinik seyir ve sonuçlar sergilemiştir. Her iki grup da olumlu klinik sonuçlar göstermiştir.

8. 
COVID-19 pandemisi sırasında artan motosiklet kazalarının analizi: Türkiye'den tek merkezli bir çalışma
Analysis of increased motorcycle accidents during the COVID-19 pandemic: a single-center study from Türkiye
Necdet Demir, Safak Sayar, Mehmet Dokur, Hasan Basri Sezer, Suna Koc, Yasemin Begüm Topkarci, Melih Firat Türk
PMID: 38305652  PMCID: PMC10977511  doi: 10.14744/tjtes.2024.08791  Sayfalar 114 - 122
AMAÇ: COVID-19 pandemisi, dünya genelinde sağlık sistemlerini zorlayan ve toplumların yaşam biçimlerini etkileyen benzersiz bir durumu beraberinde getirdi. Sosyal izolasyon önlemleri, seyahat kısıtlamaları ve iş yerlerinin kapanması gibi önlemler, motosiklet kullanımının artmasına ve bu dönemde motosiklet kazalarının önemli bir sorun haline gelmesine yol açtı. Bu klinik araştırmanın amacı, COVID-19 Pandemisi dönemindeki motosiklet kazalarını incelemek ve bu kazaların artışının nedenlerini ve sonuçlarını detaylı olarak incelemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu araştırmada tek sağlık merkezine ait tıbbi kayıtlar incelenmiş ve belirlenmiş bir zaman aralığındaki motosiklet kazalarının analizi için çeşitli yöntemler kullandık. Ayrıca, ülkemizde pandeminin başlangıcından önce ve sonra motosiklet kullanımı ile kazalar arasındaki ilişkiyi incelemek için istatistiksel analizlerini yaptık. Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Kasım 2015-Nisan 2023 tarihleri arasında kayda geçirilmiş, motosiklet kazası öyküsü ile yaralanan ve aynı merkezde takip, tedavisi yapılan 386 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Olguların yaş, cinsiyet, yaralanma mekanizması, yaralanma bölgesi, yaralanma ciddiyeti, kask kullanımı, kırık varlığı ve bölgesi, kazanın zaman dağılımı ve diğer önemli doku yaralanmaların ciddiyet durumlarını ve yaralanma bölgesi, kırıklar ve kaza detayları ile “Yaralanma Şiddeti Skoru” (Injury Severity Score –ISS) arasındaki ilişkiyi araştırdık.
BULGULAR: Motosiklet kazalarında yaralanan 386 kazazedenin (Erkek n=333, Kadın n=53), motorsikletli kurye (n=137, %35.5), bireysel motosiklet kullanıcısı (n=168, %43.5), motosiklet kazası mağduru (n= 81, %21) ana başlıkları altında dağılımı incelendiğinde, 305 kazazedenin sürücü (%79), 33’ünün (%8.5) motorsiklet yolcusu, 47 kazazedenin yaya (%12.2) ve 1 kazazedenin (%0.3) ise paten sürücüsü olduğunu belirledik. Yaralanma mekanizmaları incelendiğinde; otokontrolü kaybetme -çarpışmasız kazalar- nedeniyle oluşan kazaların baskın olduğu (n=225, %58.3) görüldü. Kazazedelerin tamamı kırık varlığı ve kırık bölgesi yönünden incelendiğinde; toplamda 175 kırık saptadık. Sürücülerde kırıkların daha çok sıklıkla üst ekstremite, pelvis ve alt ekstremite kırıkları şeklinde olduğunu bulduk. Tüm olgular kemik kırıkları ve yumuşak doku yaralanmaları yönünden incelendiğinde; total kemik kırığı sayısı ve total yumuşak doku travması sayıları arttıkça ISS değerlerinin artış gösterdiğini belirledik.
SONUÇ: Klinik çalışmamızın bulguları, COVID-19 pandemisinin toplumun hareketliliğini sınırlamak için alınan önlemlerin motosiklet kazalarında bir artışa neden olduğunu göstermektedir. Özellikle bireysel motosiklet kullanımı ve motorlu kurye hizmetleri sırasında meydana gelen kazaların sayısında belirgin bir artış saptanmıştır.

9. 
Künt abdominal travmaya bağlı lümenli organ yaralanmaları: Üçüncü basamak bir travma merkezi deneyimi
Hollow viscus injury due to blunt abdominal trauma: a tertiary trauma center experience
Adnan Özpek, Muhammed Kadir Yıldırak, Fikret Ezberci
PMID: 38305660  PMCID: PMC10977501  doi: 10.14744/tjtes.2024.67249  Sayfalar 123 - 128
AMAÇ: Künt travmalı hastalarda lümenli organ yaralanmaları, solid organ yaralanmalarına göre daha az sıklıkta görülen ve kolaylıkla teşhis edilemeyen bir klinik tablo olup, bu durum yüksek mortalite ve morbiditeyle sonuçlanabilir. Karıniçi solid organ yaralanmalarında son derece güvenilir olan gelişmiş görüntüleme cihazları içi boş organ yaralanmasını göstermeyebilir. Bu çalışmada, künt travmaya bağlı içi boş organ yaralanması bulunan hastaların teşhis ve tedavisi ile ilgili klinik tecrübemizi paylaşmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Nisan 2011 ve Aralık 2021 tarihleri arasında künt abdominal travmaya bağlı lümenli organ yaralanması bulunan hastalar bu çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, yaralanma mekanizmaları ve yerleri, yaralanan organlar, uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri, ameliyat öncesi ve cerrahi sürecinde gözlenen bulgular, morbidite ve mortalite prospektif veri tabanında kayıt edilerek retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Kliniğimizde yatırarak tedavi edilen 607 künt travmalı hastanın 35'inde (%5.8) içi boş organ yaralanması bulundu. Bu hastaların %88.6’sı erkekti. Motorlu taşıt kazaları en sık yaralanma nedeni idi (%80). Yatıştan ameliyata kadar geçen ortalama süre 26±21.2 saat idi. Ortalama Yaralanma Şiddet Derecesi 21.8±13.6 idi. En sık rastlanan bulgu abdominal defanstı (%60). Jejunum ve ileum en sık yaralanan organlardı (%51.4). Mortalite ve morbidite oranları sırasıyla %11.4 ve %17.1 olarak bulundu.
SONUÇ: Yatıştan sonra 24 saat içinde düşmeyen lökositoz değerleri içi boş organ yaralanması şüphesini düşündürebilir. Herhangi bir lümenli organ yaralanmasına işaret eden fizik muayene ve/veya görüntüleme bulgusu varlığında cerrahi eksplorasyon gecikmeden gerçekleştirilmelidir.

10. 
Modifiye pediatrik oküler travma skoru ile değerlendirilen pediatrik açık glob yaralanmalarında enflamatuvar belirteçlerin etkinliği
Evaluating the effectiveness of inflammatory markers in pediatric open globe injury using a modified pediatric ocular trauma score
Özlem Özcanlı Çay, Eyyup Karahan, Mehmet Murat Uzel
PMID: 38305654  PMCID: PMC10977510  doi: 10.14744/tjtes.2024.22905  Sayfalar 129 - 134
AMAÇ: Bu çalışma, açık glob yaralanmalı (AGY) pediatrik hastaları modifiye pediatrik oküler travma skoru (MPOTS) ile değerlendirmeyi ve nötro-fil/lenfosit oranı (NLO), trombosit/lenfosit oranı (TLO) parametrelerinin prognoz ve MPOTS ile ilişkisini incelemeyi amaçlamaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Bu retrospektif çalışma, AGY'li pediatrik hastalar üzerinde yapılmıştır. Hastaların demografik verileri, yaralanma tipi, yaralanma-ameliyat süresi, tam oftalmolojik muayeneleri, başlangıç ve son görme keskinlikleri, ön segment ve fundus bulguları, NLO ve TLO kaydedildi. Hastalar MPOTS skorlarına göre üç kategoriye ayrıldı: kategori 1 (≤30 puan), yüksek risk; kategori II (35–65 puan), orta risk; ve kategori III (≥70), düşük risk.Kategoriler arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışmaya 22 hasta alındı. Kategori 1'de yaralanma-ameliyat süresi daha uzundu (p=0.018). Kategori 1'de en sık görülen yaralanma tipi 4 (%50) hastada glob rüptürü idi ve gruplar arasındaki fark anlamlıydı (p=0.041). Kategori 1 diğer kategorilere göre daha düşük son görme keskinliğine ve daha yüksek NLO ve TLO değerlerine sahipti (tüm değerler için p<0.050). NLO ve TLO, MPOTS ile anlamlı negatif korelasyona sahipti (sırasıyla, r= -0.869, p<0.001; r= -0.809, p<0.001).
SONUÇ: MPOTS, pediatrik AGY hastalarının prognozunu değerlendirmek için etkili ve pratik bir yöntemdir. Pediatrik hastalarda AGY sonrası NLO ve TLO'nun MPOTS ile negatif korele olduğu gösterilmiştir.

11. 
Radiusun, her iki ucunun eş zamanlı parçalı kırılması farklı bir yaralanma paternini temsil ediyor mu?
Does simultaneous comminuted fracture of both radial ends represent a distinct fracture pattern?
Ahmed Majid Heydar, Mehmet Burak Yalçın
PMID: 38305653  PMCID: PMC10977504  doi: 10.14744/tjtes.2024.19392  Sayfalar 135 - 141
AMAÇ: İzole distal radius ve radius başı kırıkları çok sık görülen yaralanmalar olmakla birlikte, eş zamanlı ipsilateral kırıkları nadirdir. Her iki uçta basit yer değiştirmemiş kırıklardan, aynı tarafta ciddi parçalı proksimal ve distal radyal kırıklara kadar farklı formlarda meydana gelebilir. Parçalı distal radius ve radius başı kırıklarının eşlik ettiği az sayıda vaka rapor edilmiştir; herhangi bir tedavi kılavuzu mevcut değildir ve kararlar kişisel tavsiyelere dayanmaktadır. Çalışmamızın amacı, bu yaralanma şekline ilişkin farkındalığı artırmak, yaralanmanın mekanizmasını, tedavi yaklaşımını ve fonksiyonel sonuçlarını tartışmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2016-2021 yılları arasında distal ve proksimal radius kırıklarının eş zamanlı ipsilateral parçalı kırıkları olan iskelet matüritesini tamamlamış hastalar çalışmaya alındı ve retrospektif olarak incelendi. Demografik bilgiler, yaralanma mekanizması, tedavi yaklaşımı ve komplikasyon oranı analiz edildi. Redüksiyonun yetersizliği veya kaybına yönelik radyografik değerlendirme ve radyal eğim, radyal uzunluk ve palmar eğim dahil olmak üzere distal radiusun radyografik parametreleri ameliyattan hemen sonra ve son takipte yapıldı. Klinik sonuçlar her iki eklem hareket açıklığını ölçen VAS skoru hesaplanarak ve son takipte Quick DASH skoru kullanılarak belirlendi.
BULGULAR: Toplam 11 hasta dahil edilme kriterlerini karşıladı, hepsinde aynı tarafta Mason III radius başı kırığı ve tip C (AO sınıflamasına göre) eklem içi distal radius kırığı vardı. Radius başı kırığı için masa üstü radius başı rekonstrüksiyonu ve proksimal radius plak ile fiksasyonu, distal radius kırığı için ise anatomik volar kilitli plak ile osteosentez yapıldı. Ortalama takip süresi 32 (12-65) ay idi. Son takipte tüm hastalarda hem radius başı hem de distal radiusta osseöz kaynama gözlendi. Ortalama VAS istirahatte 1.5 (0-7), aktivitede 3.9 (0-9), Quick DASH skoru ortalaması ise 32 (12-65) idi. Önemli bir komplikasyon görülmedi.
SONUÇ: Aynı taraftaki distal radius ve radius başının eşzamanlı parçalı kırıkları, çoğunlukla açık el üzerine yüksekten düşme sonucu oluşan yüksek enerjili travmadan kaynaklanabilecek farklı bir yaralanma modelini temsil eder. El bileği yaralanmalarında dirseğin, dirsek travmalarında el bileğinin klinik muayenesine ve radyolojik görüntülemesine önem verilmelidir. Radius başının masa üzerinde rekonstrüksiyonu ve açık redüksiyon ve volar plakla internal fiksasyonu ile yapılan tedavi, uzun vadede iyi radyolojik ve fonksiyonel sonuçlara yol açabilir.

OLGU SUNUMU
12. 
Trafik kazası sonrası emniyet kemeri nedeniyle meydana gelen mezenter yaralanması ve gecikmiş kolon iskemisi
A case of seatbelt-induced mesenteric injury and delayed colon ischemia after a car accident
Burak Çelik, Safa Toprak, Mesut Yeşilsoy, İbrahim Halil Özata
PMID: 38305661  PMCID: PMC10977507  doi: 10.14744/tjtes.2024.65357  Sayfalar 142 - 145
Travma, küresel olarak ölümlerin altıncı sebebi olup, genç hastalarda morbidite ve mortalitenin en önemli nedenidir. Bağırsak ve mezenterin künt yaralanması karın travmalarının sadece %1-5'ini oluşturmakla birlikte yüksek morbidite ve mortaliteye sahiptir. Bu olgu sunumunda, trafik kazası sonrası emniyet kemeri nedeniyle mezokolon yaralanması gelişen ve sigmoid kolon iskemisi sonucu perforasyon gelişen bir hasta sunuldu. Yirmi bir yaşındaki erkek hasta 2 gün önce geçirdiği trafik kazası sonrası acil servise karın ağrısı ve kusma şikayetiyle başvurdu. Yapılan bilgisayarlı tomografide sigmoid kolon perforasyonundan kaynaklanan karın boşluğunda serbest hava ve pelvik bölgedeki serbest sıvı görüldü. Hasta tanısal laparotomi yapılmak üzere acil ameliyata alındı. Yapılan inceleme sonucu sigmoid kolon mezosunun yırtıldığı, iskemi ve perforasyona neden olduğunu görüldü. Ayrıca, iskemi olmadan ileoçekal valfe yakın terminal ileum mezenterinde bir yırtık daha saptandı. Kısmi sigmoid kolon ve ileal rezeksiyonlar, sırasıyla kolokolik anastomoz ve çift namlulu ileostomi ile gerçekleştirildi. Travma hastalarında detaylı klinik muayene ve radyolojik değerlendirme, visseral organ yaralanmalarının erken tanısında önemli rol oynamaktadır. Künt karın travmalı hastalarda izole mezenter yaralanmasını erken teşhis etmek peritonit bulguları geç ortaya çıkabileceği için zor olabilmektedir. Özellikle emniyet kemeri takan hastalarda, karın cildindeki kemer pozisyonuna uyan ekimoz bulguları emniyet kemeri yaralanması açısından uyarıcı olabilmektedir. İntestinal hasarın erken tanınması ve onarımı ciddi komplikasyonları önleyebilir.

EDITÖRE MEKTUP
13. 
Akut kolesistitte perkütan kolesistostomi için uygun şart, zaman mıdır?
Is the appropriate timing for percutaneous cholecystostomy in acute cholecystitis a matter of concern?
Cengiz Ceylan
PMID: 38305655  PMCID: PMC10977512  doi: 10.14744/tjtes.2024.32302  Sayfa 146
Makale Özeti |Tam Metin PDF