1. | ABDOMİNAL KOMPARTMAN SENDROMU Fulya Can Özkan, Suavi ÖzkanSayfalar 222 - 224 Makale Özeti | |
2. | YARA BALİSTİĞİ -I KALICI VE GEÇİCİ YARA BOŞLUĞU (KAVİTE) ETKİLERİ WOUND BALLISTICS - I EFFECTS OF PERMANENT AND TEMPORARY WOUND CAVITIES Ali İhsan Uzar, Bülent Güleç, Cengiz Kayahan, Mustafa Tahir Özer, Köksal Öner, Fahrettin AlpaslanSayfalar 225 - 229 Mermilerde oluşan Ateşli Silah Yaralanmalarında, mermiye ait balistik özelliklerin, yaranın şiddet ve derinliği üzerine etkilerini araştırmak amacıyla, düşük hızlı tabanca ve yüksek hızlı piyade tüfeği mermilerinin, doku simulanları üzerine etkileri deneysel olarak değerlendirildi. Çalışmada kullanılan 7.65 tabanca mermisinin, kütlesi ile kalıcı kavite oluşturduğu, tüfek mermilerinin ise kalıcı kaviteye ek olarak değişik boyutlarda geçici kaviteye neden oldukları gözlendi. Doku simulanları olarak %10 jelatin ve literatürde ilk kez parafin blok ve izli mermi kullanılarak, statik ve dinamik olarak geçici kaviteler gösterildi. Yapılan çalışma ile, yüksek hızlı mermilerle oluşan yaralanmalarda, geçici kavitenin yaptığı blast etki sonucu, mermi yolunun çevresindeki dokularda, tedavi seçeneklerinde düşünülmesi gereken ek yaralanmaların olabileceği sonucuna varıldı. |
3. | DENEYSEL PERİTONİT MODELİNDE DİSODYUM KROMOGLİKAT VE PİROKSİKAMIN KARIN İÇİ YAPIŞIKLIKLARA ETKİSİ THE EFFECT OF PIROXICAM AND DISODIUM CROMOGLYCATE ON INTRAABDOMINAL ADHESIONS IN AN EXPERIMENTAL MODEL OF PERITONITIS İbrahim H Taçy1ldız, Meral Aban, Hayrettin Şahin, Ali Çeldir, Celalettin KeleşSayfalar 230 - 234 Ameliyat sonrası erken ve geç dönemde görülen karın içi yapışıklıklar, kullanılan çok sayıda ilaç ve yönteme rağmen büyük sorunlar yaratmakta, morbidite ve mortalitenin artmasına yol açmaktadır. Çalışmamız, sıçanlarda geliştirilen peritonit modelinde Piroksikam (Piroxicam) ve Disodyum kromoglikatın (Disodium cromoglycate)yapışıklık oluşumu üzerine olan etkilerini araştırmak amacı ile planlandı. Spraque-Dawley cinsi 30 adet sıçan Piroksikam, Disodyum kromoglikat ve kontrol grubu olmak üzere üç gruba ayrıldı. Peritonit oluşturulduktan sonra karın katları kapatıldı. 24 saat sonra karın peritonit yönünden makroskopik olarak değerlendirildi, mikrobiyolojik inceleme için kültür alındı ve karın sağ ön-yan duvarından parietal periton ve kas tabakasını içeren 1 cm2 'lik biopsi alınarak peritonit oluştuğu histopatolojik incelemelerle doğrulandı.Piroksikam 0.250 mg/kg, Disodyum kromoglikat 10 mgr/kg, birinci doz intraperitoneal, sonraki dozlar intramuskuler olarak toplam 5 gün uygulandı. Kontrol grubunda ise sadece peritoneal eksuda kuru tamponla silindi ve karın kapatıldı. Ameliyat sonrası 15. gün karın sol kadrandan laparotomi yapıldı ve yapışıklıklar gözlendi. Yapışıklıkların yerleri ve şiddeti tespit edildi. Yapışıklığın en yoğun olduğu yerdeki periton, visseral organ, ve/veya fibröz bantlar biopsi için alındı. Mikroskobide iltihabi infiltrasyon, fibroblast aktivasyonu, damarlanma ve yabancı cisim dev hücresi reaksiyonu yönünden değerlendirildi. Sonuç olarak çalışmamızda bir nonsteroid-antiinflamatuar ilaç olan Piroksikam'ın yapışıklıkları önlemedeki etkisi olumlu yönde bulunmuştur (p<0.001). Piroksikam'ın immun yanıtı ne ölçüde etkilediği açık olarak ortaya konulabilirse yapışıklık oluşumunun önlenmesinde kullanılabilmesi mümkün olacaktır. |
4. | YARA BALİSTİĞİ - II ATEŞLİ SİLAH YARALANMALARINDA MERMİDEKİ ŞEKİL BOZUKLUKLARI VE PARÇALANMA ETKİLERİ WOUND BALLISTICS - II DEFORMATION IN BULLET AND EFFECTS OF FRAGMENTATION Ali İhsan Uzar, Cengiz Kayahan, Bülent Güleç, Mustafa Tahir Özer, Orhan Kozak, Fahrettin AlpaslanSayfalar 235 - 239 Ateşli silah yaralanmalarında, mermide oluşan şekil bozukluğu (deformasyon) ve parçalanma (fragmantasyon), sık karşılaşılan bir durumdur. Günümüzde çelik alaşımından yapılmış, sert uçlu tabanca mermilerinin aksine, piyade tüfeği mermileri genellikle yumuşak bakır uçludur. Her iki tür merminin deformasyon ve fragmantasyon etkisi yapılan statik ve dinamik deneysel çalışma ile araştırıldı. Bu amaçla 7.65 tabanca ve G3 tüfek mermileri, yassı ve uzun kemikler ve yumuşak yağ blokları ve jelatin kullanıldı. Çalışma sonucunda, G3 tüfek mermisinin kolaylıkla şekil bozukluğu gösterdiği ve parçalandığı, normal yapıdaki mermiye oranla etkisinin arttığı saptandı. |
5. | POSTOPERATİF ABDOMİNAL ADEZYONLARIN ÖNLENMESİNDE STANDART HEPARİN, DÜŞÜK MOLEKÜL AĞIRLIKLI HEPARİN VE DEFİBROTİDE'İN KARŞILAŞTIRILMASI THE EFFECTS OF HEPARIN, LOW MOLECULAR WEIGHT HEPARIN AND DEFIBROTIDE IN PREVENTION OF POSTOPERATIVE ABDOMINAL ADHESIONS Gürkan Yetkin, Akın Kaya, Mehmet Mihmanlı, Adnan İşgör, Yüksel ArıkanSayfalar 240 - 244 Bu çalışmada antitrombotik ve fibrinolitik özellikleri olan heparin,düşük molekül ağırlıklı heparin ve defibrotide'in postoperatif adezyonlar üzerine etkileri araştırıldı. Herbiri 7 denekten oluşan 6 çalışma ve bir kontrol grubundaki deneklere, adezyon oluşturmak için çekum serozasına 1 cm. insizyon yapıldı ve parietal peritondan 1x 1 cm'lik alan çıkarılarak oluşan defektler tek tek konulan 4/0 ipek sütürlerle onarıldı. Her 3 ajan intraperitoneal tek doz ve sübkütan 7 gün süreyle uygulandı. Sekizinci gün yapılan relaparotomilerde adezyonlar makromorfolojik olarak değerlendirildi. Cilt altı olarak heparin düşük molekül ağırlıklı heparin ve defibrotide uygulanan gruplarda brid oluşumu kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha az bulundu.(p< 0.01 ). Intraperitoneal olarak tek doz uygulanan gruplarda ise, kontrol grubuna göre anlamlılık saptanmadı. (p> 0.05). |
6. | ÜRETRAL DARLIKLARIN OPTİK ÜRETROTOMİ İNTERN İLE TEDAVİSİ TREATMENT OF URETHRAL STRICTURES BY OPTIC URETHROTOME İrfan Orhan, Rahmi Onur, F Ahmet Şenol, M Kemal Atikeler, Can BaydinçSayfalar 245 - 247 Travmaya bağlı inkomplet üretra rüptürleri geç dönemde üretral darlık gelişmesine neden olabilir. Bu darlıkların optik üretrotomla tedavisi yaygın olarak kullanılan bir tedavi modelidir. Ekim 1994 Mart 1998 tarihleri arasında inkomplet üretra rüptürü nedeniyle sistostomize edilip, optik üretrotomla tedavi edilen 22 hasta, retrospektif olarak, preoperatif ve postoperatif retrograd / voiding sistoüretrografı, üroflowmetri parametreleri açısından değerlendirildi. Preoperatif üretrografilerde ortalama darlık uzunluğu 11.82 + 6.12 mm, üroflowmetride ortalama Qmax değerleri 7.36+ 2.63 ml/sn idi. Hastaların tümü optik üretrotomla tedavi edildi. Postoperatif Qmax değerleri 19.36+6 ml/sn olarak saptandı. Ortalama takip süresi 21.18 + 9.56ay idi ve 16 hasta tek seansta tedavi edildi. 3 hastada rekürran darlık gelişti ve bu hastalara ikinci seans optik üretrotomi uygulandı. 3 hastaya da benign prostat hiperplazisi için transüretral rezeksiyon yapıldı. Travmaya bağlı oluşan inkomplet üretra rüptürlerinde, iyatrojenik komplet üretra rüptürüne neden olmamak için hastalar başlangıçta sistostomize edilip, geç dönemde reparasyon uygulanmalıdır. Bu, yalnızca tedavinin etkinliğini artırmakla kalmaz, aynı zamanda komplikasyon oranını da azaltır. |
7. | TORAKS TRAVMALARI: 6 YILLIK DENEYİMLERİMİZ THORACIC TRAUMA: THE 6-YEAR EXPERIENCE Ufuk Çağırıcı, Halil Uç, Tanzer Çalkavur, Uğur Gürcün, İsmail Badak, Önol Bilkay, Ali Telli, İsa DurmazSayfalar 248 - 252 Bu çalışma, 1991-1997 yılları arasında, toraksa travması nedeniyle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı'na acil olarak yatırılan 270 hastayı kapsamaktadır. Retrospektif olarak incelenen olgular yaş, cins, travma etkeni, eşlik eden organ yaralanmaları, uygulanan tedavi yöntemi,morbitide ve mortalite açısından araştırılmıştır. Erkek/kadın oranı 5.0, yaş aralığı ve ortalaması sırasıyla 19-68 ve34.8 olarak bulundu. Yaralanmaların! 85'i (%69) künt travma sonucu ortaya çıkmış olup etyolojide trafik kazaları ilk sırayı almaktaydı. Kayıtlara geçen 85(%31) penetre yaralanmadan 57si kesici-delici aletler tarafından oluşturulmuştu. Yandaş yaralanmalar arasında en sık extremite fraktürleri, majör vasküler yaralanmalar ve batin yaralanmaları izlendi. Olguların 37'sine (%14) torakotomi uygulanması gerekti ve bunlardan 19'u acil koşullarda opere edildi. Ortalama yatış süresi 8.7 gündü.Mortalite 6 olgu ile %2 oranında saptandı. Ateşli silah yaralanmalarının morbiditeye ve yatış süresine etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (sırasıyla p < 0.001 ve p < 0.05). |
8. | PENETRAN VE KÜNT DİYAFRAGMA RÜPTÜRLERİ BLUNT AND PENETRATING RUPTURES OF THE DIAPHRAGM Suavi Özkan, Alper Akınoğlu, Özgür Yağmur, Ömer Alabaz, Haluk Demiryürek, Orhan DemircanSayfalar 253 - 256 Travmatik diyafragma rüptürlerinin ilk başvuru anındaki tanı güçlüğü, morbitide ve mortaliteyi arttıran en önemli nedendir. Erken tanıdaki güçlük, tanı yöntemlerinin yetersizliği ve ek organ yaralanmalarına bağlı oluşan klinik tablonun diyafgrama rüptürünü gizlemesine bağlıdır. Bu çalışmada, 1990-1996 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kliniğinde 24 penetren diyafragmatik rüptür (Grup 1), 12 künt travmatik diyafragmatik rüptür tanı ve tedavisi 12 saat ile 12 yıl geciken 3 olgu (grup 3) retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Grup 1 ve Grup 2'deki olguların büyük çoğunluğunda ek organ yaralanması saptanmış ve tanı tümünde laparotomi sırasında konulmuştur. Prolen mesh kullanılan bir olgu dışında konulmuştur. Grup 3'teki olguların tanısı akciğer ve bilgisayarlı tomografi ile konulmuştur. Prolen mesh kullanılan bir olgu dışında, bütün diyafragmatik rüptürler primer olarak onarılmıştır. Grup 1'de 1 olgu kaybedilmiş,mortalite % 4; Grup 2'de 2 olgu kaybedilmiş,mortalite%l6.6 olarak bulunmuştur. Grup 3'teki olgularda ise mortalite oluşmamıştır. Bu çalışmanın amacı, göğüs ve karın travmalı olgularda künt travmada olduğu gibi penetran yaralanmalarda da diafragma rüptürünü düşünmek gerektiğini vurgulamaktadır. Eksplorasyon tamamlanmadan önce diyafragma rüptürü ekarte edilmelidir. Aynı zamanda, travmayı takiben akciğer grafisinde akciğer bazalinde ve diyafragma sınırında düzensizlik saptanan olgular, diyafragma rüptürü yönünden araştırılmalıdır. Diyafragma rüptürlü olgularda uygun tanısal yaklaşımlar hastayı geç dönem komplikasyon gelişiminden koruyabilir. |
9. | LAPAROSKOPİK VE AÇIK APENDEKTOMİ SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI: 146 OLGUNUN RETROSPEKTİF ANALİZİ A COMPARISON OF LAPAROSCOPIC AND OPEN APPENDECTOMY RETROSPECTIVE ASSESSMENT OF 146 CASES Osman Güler, Metin Aydın, Fatma Hüsniye DilekSayfalar 257 - 260 Bu retrospektif çalışmada, Yüzüncü Yıl üniversitesi Tıp Fakültesinde akut apendisit nedeniyle opere edilen 109 açık, 37 laparoskopik apendektomi olgusunun sonuçları karşılaştırılmıştır. Ortalama ameliyat süresi açık apendektomi (AA) yapılanlarda 37, laparoskopik (LA) grupta 49 dakika idi. Apendektomi sonrası oral gıdaya AA' da ortalama 36 saatte, LA'da 18 saatte başlanabildi. Toplam komplikasyon oranı AA'da %14.7, LA'da %5.4 oldu. Analjezi ihtiyacı LA'da daha az idi. Yoğun yapışıklıklar ve kanama nedeniyle 2 laparoskopik olguda açığa dönülmek zorunda kalındı (% 5.4). Hastanede kalış süresi LA'da daha kısa idi. Sonuç olarak, Laparoskopik apendektominin güvenli olduğunu ve hastaya belirgin bir konfor sağladığını düşünüyoruz. |
10. | ÇOCUK ACİL SERVİSE KABUL EDİLEN TRAVMA OLGULARININ EPİDEMİYOLOJİK DEĞERLENDİRİLMESİ AN EPIDEMIOLOGIC STUDY OF THE CHILD TRAUMA, ADMITTED TO THE CHILDREN'S EMERGENCY CENTER İ Bostancı, A Sarıoğlu, M Cinbiş, E Bedir, Ö Herek, M A AkşitSayfalar 261 - 264 Eylül 1996 Haziran 1997 tarihleri arasında Çocuk Acil Servisimize başvuran 78 travma olgusu retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Olguların cinsiyet, yaş, travma şekli, travmanın hangi mevsimde olduğu, kazanın olduğu yer, kazadan sonra ilk müdahale zamanı, yaralanan bölge ve pediatrik travma skoru değerlendirilmiştir. Hastaların %31'i kız (%39.7), 47 'si erkek (%60.3) idi. Pediatrik travma skoru 7 12 arasında idi. Olguların %43.6 sı travma sonrası ilk bir saat içinde çocuk acil servise getirilmişti ve %7.7 'si ilk 24 saatten sonra çocuğun şikayeti olması nedeniyle getirilmişti. Hastaneye getiriliş saati ile hastanede daha uzun kalma arasında direkt ilişki saptandı. |
11. | ACİL EL YARALANMALARINDA DENEYİMLERİMİZ OUR EXPERIENCES IN EMERGENCY HAND INJURIES Ayşin Karasoy, Ali Sakinsel, Aydın Gözü, İsmail Kuran, Lütfü BaşSayfalar 265 - 269 El yaralanmaları günlük yaşamda çok sıktır ve acil servis bölümlerinin iş yükünde ilk sıralarda yer almaktadır. Ön kol ve el özel karmaşık işlevleri nedeniyle farklı bir anatomiye sahip olduğu için ön kol ve elin yaralanmaları çoğunlukla kombine yaralanmalar şeklinde olmaktadır. El yaralanmalarının tedavisinde temel amaç hastaya yaralanmış el fonksiyonlarının çoğuna mümkün olduğunca erken zamanda sahip olabilmesini sağlayacak en iyi hizmeti vermektir. Bu nedenle erken primer onarım en uygun yaklaşımdır. Bu çalışmada 2,5 yıl içinde (1.1.1995 - 30.6.1997) kliniğimize başvuran 1937 el ve ön kol yaralanmasını etiyoloji, yaralanma tipi ve özellikleri açısından değerlendirdik. |
12. | TERS AKIMLI ULNAR ÖNKOL FLEBİ İLE EL REKONSTRÜKSİYONU THE REVERSE ULNAR ARTERY FOREARM FLAP IN HAND RECONSTRUCTION Murat Topalan, Metin ErerSayfalar 270 - 272 Ters akımlı ulnar önkol flebi, gibi el rekonstrüksiyonu amacı ile kullanılan ince fasyokutan bir fleptir. Kliniğimizde palman bölge, tenor bölge, el dorsumu ve beşinci parmak rekonstrüksiyonu amacıyla oniki olguda kullanılmıştır. Ters akımlı ulnar önkol flebi rotasyon arkının parmar bölgede olması, uzun pedikülü, yağ dokusunun az olması ile ince ve kılsız deri taşıması, güvenilir olması ve donor alan özellikleri açısından farklı özellikler taşımaktadır. Flep, kompleks el yaralanmaları rekonstrüksiyonunda bir seçenek olarak sunulmaktadır. |
13. | TRAVMATİK GECİKMİŞ EPİDURAL HEMATOMLAR: 7 YENİ OLGU VE LİTERATÜRDE RAPOR EDİLMİŞ 48 OLGUNUN RETROSPEKTİF ANALİZİ TRAUMATIC DELAYED EPIDURAL HEMATOMAS: 7 NEW CASES AND THE RETROSPECTIVE ANALYSIS OF 48 REPORTED CASES IN THE LITERATURE Murat Kutlay, Ahmet Çolak, Kenan Kıbıcı, Nusret Demircan, O Niyazi AkınSayfalar 273 - 280 Posttravmatik gecikmiş epidural hematomların patogenezi tartışmalıdır. Bu çalışmada 7 yeni olgu sunulmuş ve daha önceden rapor edilmiş 48 olgu gözden geçirilmiştir. Kliniğimizde 7 yıllık bir period süresince 74 epidural hematom olgusu arasında 7gecikmiş epidural hematom olgusu saptandı. 5 olgu erkek (%71.4), 2 olgu bayan olup (%28.5) yaş ortalaması 16.7 yıldı (yaş aralığı: 11-21). Kabul sırasında bir olgu hariç, Glasgow Koma Ölçeği puanlamaları 11 ve daha üstündeydi. 6 olguda (%85.7) gecikmiş hematoma komşu alanda fraktür mevcuttu. Hematomların hiç biri ilk bilgisayarlı tomografi tetkikinde mevcut değildi. Hematomlar travma sonrası 3. Saat ve 6. günler arasında ortaya çıktı, ve en sık karşılaşan lokalizasyon frontal bölgeydi. 7 olgunun 3'ünde servikal travma mevcuttu. Hastaneye yatışları ile gecikmiş hematomun saptanması arasındaki sürede 2 hastanın nörolojik durumunda değişine olmadı, 3 hastada bozulma, 2 hastada düzelme oldu. 5 olgu opere edildi. Serimizde mortalite oranı %14.2 idi. Bize göre, beyin pulsasyonu ve kranial fraktür bu hematomların patogenezindeki en önemli etyolojik faktörlerdir. Gecikmiş epidural hematomların tanısı yüksek oranda şüpheyi ve tekrarlayıcı bilgisayarlı tomografik tetkikleri gerektirir. Nörolojik durumda bozulma tek başına güvenilir bir tanı kriteri değildir. |
14. | NÖROŞİRURJİDE TRAVMA PRATİĞİ, PROSPEKTİF EPİDEMİYOLOJİK ÇALIŞMA TRAUMA PRACTICE IN NEUROSURGERY - A PROSPECTIVE EPIDEMIOLOGIC STUDY Talat Kırış, Merih İş, Murat İmer, İlker Güleç, Kemal Hepgül, Faruk Ünal, Nail İzgiSayfalar 281 - 284 1.11.1996-31.10.1997 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı'na kranyal-spinal travma nedeniyle başvuran ve Nöroşirurji Anabilim Dalı'ndan konsültasyon istenerek yatırılan hastalar prospektif olarak değerlendirildi. Acil birimine başvuran 2520 olgudan 459'u yatırıldı. Bunların 120'si (%26) kadın, 339'u (%74) erkekti. Yaş dağılımına bakıldığında en fazla yoğunluğun 0-16 (%51) yaş grubunda bulunduğu dikkati çekiyordu. Hastaların %44'ü doğrudan acil birime başvururken, %66'sı başka bir sağlık kuruluşundan sevk edilmişlerdi. Olguların %44'ü 08-16, %46'sı 16-24 ve %10'u 24-08 saatlerinde arasında başvurmuşlardı. Travma nedenleri incelendiğinde %45 ile düşmenin ilk sırada yer aldığı, bunu %42 ile trafik kazalarının izlediği dikkati çekti. Hastaların %15'inde politravma vardı. Giriş Glasgow koma skalasına (GKS) göre yapılan değerlendirmede %60'ı GKS-.14-15, %26'sı 9-13 ve %14'ü 8 ve altındaydı. Hastaların %9Gsı kranyal, %3'ü spinal ve %1'i kranyal ve spinal birlikte yaralanmalardı. Ameliyat edilen 88 (%19) hastanın, %34 ü epidural hematom, %20 si subdural hematomdu. Acil birimine giriş ile tam arasındaki süre %78'inde 0-2 saat, % l '/sinde 2-4 saat arasındaydı. Ameliyata alınan hastaların %81'i tanı konduktan sonraki ilk dört saat içinde ameliyat edildi. Hastaların Glasgow Çıkış Skalasına göre değerlendirildiğinde %75'inde tam iyileşme, %7sinde orta derecede sakatlık, %4'iinde ciddi derecede sakatlık ve %13'ünde ölüm saptandı. |
15. | KÜNT TORAKS TRAVMASINA BAĞLI BRONŞ RÜPTÜRÜ BRONCHIAL RUPTURE CAUSED BY BLUNT TRAUMA Adnan Sayar, Muzaffer Metin, Aysun Ölçmen, Ali Akpınar, Hakan Güleç, Müfid ÖlçmenSayfalar 285 - 288 Trakeobronşiyal travmaya bağlı rüptürler toraks travmalarının %1/2 sinde görülür. Erken tanısı zordur, mortalitesi yüksektir. 7 ay önce trafik kazası geçiren ve bilateral hemopnömotoraks tanısıyla toraks tübü konarak tedavi edilmeye çalışılan 8 yaşında bir erkek çocuk hasta tarafımızdan sağ total atelektazi tanısıyla kliniğimize yatırılmıştır. Klinik ve radyolojik çalışmalar sonunda sağ ana bronş rüptürü tesbit edilmiştir.Tedavi amacıyla yapılan sağ torakotomiyle göğüs boşluğuna girilmiş ve bronş, karinaya reanastomoze edilmiştir. Postoperatif dönemde ortaya çıkan şilotoraks konservatif olarak tedavi edilmiş ve hasta post op. 16 gün taburcu edilmiştir. Vaka teşhis ve tedavi açısından örnek oluşu nedeniyle incelenmiş ve yayınlanmıştır. |
16. | KÜÇÜK TRAVMA BÜYÜK YARALANMA: İZOLE PANKREAS TRAVMALI MINOR TRAUMA MAJOR INJURY WITH ISOLATED PANKREATIC TRAUMA Mustafa Öncel, Gülay Dalkılıç, Hakan Yıldız, Tamer Sağıroğlu, Cem Gezen, Ergin OlcaySayfalar 289 - 291 İzole pankreas travması seyrek olarak görülür. Bu tür travmalar bazen düşük enerjili kuvvetler tarafından oluşturulur. Çalışmamızda bisikletten düşmeyle meydana gelen izole pankreas bir travması literatür eşliğinde incelenmektedir. Pankreas travmasının tanısı güçtür. Bu olguda peritoneal lavaj, kan amilaz seviyesi, sonografi ve BT tanıya yardım etmedi. Böylece tanı gecikti, ancak başarılı bir cerrahi sonrasında hasta şifa ile taburcu edildi. |
17. | LOMBER DİSK CERRAHİSİNDE MAJÖR VASKÜLER YARALANMALAR MAJOR VASCULAR COMPLICATIONS IN SURGERY OF LOMBER DISC Cevahir Haberal, Vural Özcan, A Kubilay Korkut, Emin Tireli, Enver Dayıoğlu, Ertan OnursalSayfalar 292 - 295 Lomber disk cerrahisinde vasküler komplikasyonlar nadirdir. Ortaya çıkan komplikasyonlar akut ve kronik olarak ikiye ayrılırlar. Akut komplikasyonlar şok şeklinde daha ameliyat masasında kendini gösterirken, kronik belirtiler, pseudoanevrizmaya ait bası semptomları yada majör arteryo-venöz fistüle bağlı konjestif kalp yetmezliği şeklinde ortaya çıkabilir. 35yaşında bayan ve 24 yaşındaki erkek hastalarımızda lomber disk cerrahisi sonrası gelişen hemorajik şok tablosunda acil müdahalede bulunulurken 36 yaşındaki bayan hastamız lomber disk cerrahisi sonrası 2. yılda ortaya konan sağ iliak arteryo-venöz fistül nedeniyle elektif şartlarda opere edilmişlerdir. Vakalarımız halen sorunsuz takip edilmektedir. Majör damarlara bağlı komplikasyonlar ne kadar erken ortaya konulup cerrahi tedavisi yapılırsa mortalite de o ölçüde azalacaktır. Lomber cerrahi geçirmiş ve nedeni ortaya konamayan konjestif kalp yetmezliğinde majör A-V fistül araştırılmalıdır. |
18. | OMURİLİĞİN BIÇAKLANMAYA BAĞLI PENETRAN YARALANMASI PENETRATION INJURY OF SPINAL CORD CAUSED BY STAB WOUND Ali İhsan Ökten, Sait Bilal, Rüçhan Ergün, Uğur BostancıSayfalar 296 - 299 Omuriliğin penetran yaralanmaları sıklıkla ateşli silah yaralanmaları sonucunda olur. Bıçaklanmayla oluşan kesici omurilik yaralanmaları nadirdir. Bu makalede, bıçaklanma sonucunda meydana gelen torakal omurilik yaralanmalı bir olgu bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleriyle (MRG) birlikte nadir görülmesi nedeniyle yayınlanmıştır. |
19. | KESİCİ ALETLE İZOLE SERVİKAL ÖZEFAGUS YARALANMASI ISOLATED CERVICAL OSEPHAGEAL WOUNDS BY SHARP OBJECTS Kerim Özakay, Erhan AysanSayfalar 300 - 301 Boyun sol ön bölgesinden kesici aletle yaralanma sonucu acil birimimize gelen hastaya yapılan özofagoskopide servikal özofagusda perforasyon gözlendi. Ameliyata alınan hasta izole özofagus yaralanması görüldü. Primer onarıldı. Postoperatif 7 gün nazogastrik tüp yoluyla enteral beslenme uygulanan hasta postoperatif 10. Gün taburcu edildi. |