DIĞER | |
1. | Ön Sayfalar Frontmatters Sayfalar I - V |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
2. | Hiperbarik oksijen tedavisinin taze ve donmuş trombosit zengin plazma ile kombinasyonunun sıçanlarda kronik yara iyileşmesine etkisi Effect of hyperbaric oxygen therapy when combined with fresh and frozen platelet-rich plasma on chronic wound healing in rats Nevra Seyhan, Sinan ÖksüzPMID: 36588517 PMCID: PMC10198350 doi: 10.14744/tjtes.2022.01026 Sayfalar 1 - 8 AMAÇ: Hiperbarik oksijen tedavisi (HBOT), komplike kronik yaraların tedavisine yeni bir boyut eklemiştir. Bu çalışmanın amacı, hiperbarik oksijen tedavisinin, taze ve donmuş trombosit zengin plazma (TZP) ile kombine edildiğinde kronik yaralar üzerine olan etkisini araştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Sıçanlar, her grupta 18 sıçan olacak şekilde hiperbarik oksijen tedavisi alan (Grup B) ve almayan (Grup A) olarak iki ana gruba ayrıldı. Her ana grup Grup 1: Kontrol, Grup 2: Taze TZP uygulanan, Grup 3: Dondurulmuş TZP uygulanan olmak üzere üç alt gruba ayrıldı. TZP hazırlamak için 10 adet sıçan kullanıldı. Fibrobastlar, kollajen lifler, lenfositler ve damarları içeren histolojik parametreler Clemeks Vision lite 3.5, yara yüzey alanları Image J dijital analiz programları ile değerlendirildi. BULGULAR: HBOT alan grupta (Grup B) fibrobast, kollajen lif, lenfosit ve damar sayıları tüm taze TZP, donmuş TZP uygulanan ve kontrol alt gruplarında HBOT almayan gruptan (Grup A) anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). HBOT alan grupta (Grup B) yara yüzey alanı ölçüm değerleri kontrol, taze ve donmuş TZP uygulanan alt gruplarda 5–10–15. günlerde HBOT almayan (Grup A) gruptan düşüktü. TARTIŞMA: HBOT; taze ve donmuş TZP ile kombine edildiğinde yara iyileşmesini hızlandırmaktadır. Dondurulmuş TZP, taze formu kadar efektiftir ve klinik uygulamalarda bir alternatif olarak düşünülebilir. |
3. | Sıçanlarda deneysel parsiyel hepatektomi modelinde L-karnitinin rejenerasyona etkisi Effect of L-carnitine on regeneration in experimental partial hepatectomy model in rats Ahmet Topcu, Abdullah Yildiz, Omer Faruk OzkanPMID: 36588511 PMCID: PMC10198347 doi: 10.14744/tjtes.2022.80460 Sayfalar 9 - 16 AMAÇ: Majör karaciğer rezeksiyonları veya pringle manevrası ile yapılan iskemik hasar durumlarında, rejenerasyonu artıran veya iskemik reperfüzyon hasarını yöneten ajanlar, araştırmacılar için büyüleyici bir konu haline gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, arkasında kapsamlı araştırmalar bulunan bir antioksidan olan sistemik L-karnitinin, sıçanlarda deneysel hepatektomi (üçte iki karaciğer rezeksiyonu) modelinde majör hepatektomi sonrası karaciğer rejenerasyonunun nasıl etkilediğini görmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Genel Cerrahi Kliniği, Hamidiye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Laboratuvarı’nda geliştirilen sıçanlarda hepatektomi modeli kullanılarak karaciğer rejenerasyonu değerlendirildi. Deneyde ağırlıkları 250 ile 300 gram arasında değişen 15 erkek ve 15 dişi Wistar Albino cinsi sıçanlar cinsiyetleri karıştırılacak şekilde kullanıldı. Her grupta rastgele seçilen erkek ve dişi sıçanlar ve her biri 10 sıçandan oluşmak üzere üç grup oluşturuldu. G Kontrol: %70 hepatik rezeksiyon + intraperitoneal %0.9 salin, G Sham: laparotomi sonrası batın herhangi bir işlem yapılmadan tekrar kapatıldı, G Carnitine: %70 hepatik rezeksiyon + intraperitoneal 100 mg/kg L-karnitin uygulandı. G Sham ve G Carnitine gruplarına sistemik olarak uygulandı ve sıçanlara aynı işlem dört gün boyunca aynı anda herhangi bir kısıtlama olmaksızın uygulandı. Beşinci gün sakrifikasyon sonrası relaparotomi ile batına girildi ve karaciğer rejenerasyonu makroskobik olarak değerlendirildi ve her olgu için geliştirilen formlara kaydedildi. Daha sonra karaciğer dokusu rezeke edildi ve mitotik indeks, binükleer hepatosit, safra kanalı proliferasyonu, santral venlerde dilatasyon, parankimde hücre proliferasyonu ölçülerek mikroskobik olarak kaydedildi. Elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildi. BULGULAR: Sonuçlara göre, L-karnitin grubu, kontrol grubuna kıyasla histopatolojik değerlendirmede hepatektomi sonrası genel rejenerasyon skorunda istatistiksel olarak anlamlı bir artışa sahipti. TARTIŞMA: Birçok olumlu etkisi deneysel ve klinik olarak gösterilen L-karnitin’nin karaciğer rejenerasyonu üzerine olumlu etkisi olduğu düşünülmekte ve bu yolun aydınlatılabilmesi için immünohistokimyasal araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
4. | Başparmak defektlerinde birinci dorsal metakarpal arter flebinin sonuçlarının ve kullanışlılığının değerlendirilmesi Evaluation of versatility and outcomes of the first dorsal metacarpal artery flap in thumb defects Arda Küçükgüven, Hakan Uzun, Ali Emre AksuPMID: 36588507 PMCID: PMC10198346 doi: 10.14744/tjtes.2022.58336 Sayfalar 16 - 21 AMAÇ: İyi bir estetik ve fonksiyonel sonuçla başparmak defektlerinin rekonstrüksiyonu için en iyi tekniği belirlemek klinik olarak büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, birinci dorsal metakarpal arter flebinin (BDMAF) güvenirliliğini, çok yönlülüğünü, limitasyonlarını, avantajlarını ve fonksiyonel sonuçlarını nicel veriler ile sunmayı ve ek olarak diğer güncel cerrahi seçeneklerle karşılaştırarak başparmak defekti rekonstrüksiyonundaki sonuçlarını analiz etmeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Toplam 21 hastaya başparmak defekti rekonstrüksiyonu gerçekleştirildi. Bu hastalar etiyoloji, yaş, rekonstrüksiyon zamanlaması, flep yaşamsallığı, Semmes-Weinstein monofilament (SWM) testi, statik iki nokta ayrımı (2NA) testi, ağrı, kortikal reoryantasyon, soğuk intoleransı anketi ve Michigan el sonuçları anketi gibi parametreler ile değerlendirildiler. Fonksiyonel sonuçlar, literatürde yayınlanmış diğer güncel cerrahi seçenekler ile nicel veriler üzerinden karşılaştırılarak değerlendirildi. BULGULAR: Ortalama takip süresi 22.3 aydı. Fleplerin ortalama ağrı skoru 0.4±0.6 idi ve hiçbir hastanın donör bölgesinde ağrısı yoktu (aralık, 0–10). Duyusal sonuç, statik 2NA testine dayanarak “iyi” (8.6 mm) olarak bulundu. Ortalama SWM testi skoru 4.02 g idi. Hasta memnuniyeti ise Michigan el sonuçları anketine göre 4.6 idi (aralık, 0–5). Soğuk intolerans anketi skorlarına göre hastalar, hafif soğuk intoleransa sahipti (ortalama, 10.5; aralık 0–100). Hastaların %81’inde tam kortikal reoryantasyon olduğu görüldü. TARTIŞMA: Sonuçlarımız ışığında bakıldığında, başparmak defekti innervasyonunun BDMAF ile restorasyonunda yüksek memnuniyet oranları görülmektedir. Bu teknikteki herhangi bir mikrocerrahi damar veya sinir onarımının olmaması ameliyatı kolaylaştırır, cerrahi süreyi kısaltır ve morbiditeyi azaltır. Böylelikle bu yaklaşım, daha komplike durumlar için mikrocerrahi seçenekleri potansiyel alternatif yaklaşımlar olarak rezerve etmiş olur. Bu doğrultuda düşünüldüğünde BDMAF, kompleks başparmak defektleri için çok çeşitli modifikasyonlara sahip, etkili bir fleptir ve cerrahların bu defektlerde hangi tekniğin kullanılacağını seçerken, tekniklerin klinik sonuçlar açısından birbirlerine üstünlükleri olup olmadığını ve artabilecek cerrahi süreyi göz önünde bulundurmaları gerektiği sonuçlarına varılabilir. |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
5. | Mezenterik iskeminin erken teşhisinde sitokinler ve kemokinler önemli midir? Are the cytokines and chemokines important for the early diagnosis of mesenteric ischemia? Ali Emre Nayci, Selim DoganPMID: 36588519 PMCID: PMC10198361 doi: 10.14744/tjtes.2022.25042 Sayfalar 17 - 21 AMAÇ: Akut mezenterik iskemi (AMİ) çok yüksek mortalite ve morbiditeye sahiptir ve AMİ’nin prognozunda en önemli faktör iskeminin süresidir. Bu çalışmanın amacı, AMİ’nin erken tanısında sitokin ve kemokinlerin olası kullanımı ve iskemi süresine göre bu belirteçlerin değişimini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Yirmi bir erkek Sprague Dawley sıçanı üç eşit gruba ayrıldı. İlk iki grupta superior mezenterik arter ve superior mezenterik ven sıkıca bağlanarak grup 1’de iki, grup 2’de altı saat iskemiye maruz bırakıldı. Grup 3’e ise herhangi bir işlem uygulanmayarak kontrol grubu olarak belirlendi. Grup 1’de iskemiden iki saat sonra ve grup 2 iskemiden altı saat sonar ve grup 3’te ise laparotomiden altı saat sonar intrakardiyak kan örnekleri alınarak IL-1α, 1β, 6, 10, 12p70, 17A, 18, 33, CXCL1/KC, CCL2/MCP-1, GM-CSF, IFN-γ ve TNF-α düzeyleri flow sitometri kullanılarak ölçüldü. BULGULAR: IFN-γ, CXCL1, MCP-1, TNF-α ve IL-6 parametrelerinde gruplar arasında önemli farklılıklar gözlendi. Mezenterik iskemi süresine göre yapılan korelasyon analizlerinde CXCL1’de çok yüksek, MCP-1, TNF-α ve IL-6’da yüksek düzeyde korelasyon gözlenmektedir. Ayrıca IFN-γ, IL-10 ve IL-18’de orta düzeyde bir korelasyon mevcuttu. TARTIŞMA: Mezenterik iskemi olan hastalarda iskemi süresi ile yüksek korelasyon gösteren CXCL1, MCP-1, TNF-α ve IL-6 düzeylerinin artması, klinisyenin tanı koymasına ve doğru tedaviyi seçmesine yardımcı olabilir. |
6. | İnterkostobrakiyal sinirin anatomik varyasyonları: Travmatik median sinir yaralanmasından sonra potansiyel bir nörotizasyon adayı olabilir mi? Anatomical variations of intercostobrachial nerve: A potential candidate for neurotization after traumatic median nerve injury? Mahmut Kursat Ozsahin, Gökhan Kaynak, Muhammed Yusuf Afacan, Ahmet Ertaş, Bedri Karaismailoglu, Mehmet Alp, Önder Aydıngöz, Hüseyin BotanlıoğluPMID: 36588508 PMCID: PMC10198354 doi: 10.14744/tjtes.2022.68622 Sayfalar 22 - 29 AMAÇ: Bu çalışma, travmatik median sinir yaralanmasından sonra eldeki duyusal hasarın restorasyonunda ICBN’nin olası kullanımını araştırmayı amaçlamıştır. ICBN nörotizasyonunun median sinire uygulanabilirliğini değerlendirmek için interkostobrakiyal (ICBN) sinir ve median sinirin anatomik özellikleri ve varyasyonları incelenmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Sekiz kadavranın 16 üst ekstremitesinde aksiller bölge diseksiyonu yapıldı. ICBN varyasyonları kaydedildi. ICBN’nin brakiyal pleksusa nörotizasyon açısından uygunluğunun ölçümleri milimetrik cihazlarla yapıldı. ICBN’nin median sinirin lateral (LCMN) ve medial (MCMN) katkılarının distal ucuna olan mesafesi ve ICBN, LCMN ve MCMN çapları ölçüldü. BULGULAR: On beş aksiller diseksiyonda ICBN mevcutken kadavralardan birinin sol tarafında mevcut değildi. ICBN’nin başlangıç noktasındaki ortalama çapı 2.0±0.7 mm ve koaptasyon noktasındaki ortalama ICBN çapı 3.1±0.9 mm idi. LCMN’nin ortalama çapı 3.9±2.0 mm, MCMN’nin ortalama çapı 3.5±0.9 mm idi. ICBN’nin hem 45 hem de 90 derece omuz abdüksiyonunda, LCMN ve MCMN’ye uzanabilecek şekilde yeterli uzunluğa sahip olduğu bulundu. LCMN ve MCMN çapları, hem orijin hem de koaptasyon noktasında ICBN’nin çapı ile anlamlı derecede ilişkili değildi (LCMN: p=0.55–0.63 ve MCMN: p=0.89–0.85). LCMN çapı ile koaptasyon noktasındaki ICBN çapı arasında (p=0.168) ve ayrıca MCMN çapı ile koaptasyon noktasında ICBN çapı arasında (p=0.232) anlamlı bir fark saptanmadı. TARTIŞMA: Disseke edilen tüm ICBN’ler, median sinirin lateral ve medial katkısına doğrudan ulaşmak için yeterli uzunluk gösterdi. Tanımlayıcı ve çıkarımsal istatistiklere göre ICBN çapı LCMN ve MCMN’ye yakın bulundu. Bu nedenlerIe ICBN, travmatik yaralanmalar sonrası median sinir nörotizasyonu için uygun bir aday olabilir. |
7. | Akut periferik sinir yaralanmalarının rejenerasyonunda epidermal büyüme faktörünün etkilerinin tavşan modeli üzerinde histolojik incelenmesi Histological examination of the effects of epidermal growth factor on regeneration of acute peripheral nerve injuries on rabbit model Gökhan Ayık, Gazi Huri, Ramin Hashemihesar, Sinan Yürüker, Mahmut Nedim DoralPMID: 36588515 PMCID: PMC10198360 doi: 10.14744/tjtes.2022.99201 Sayfalar 30 - 39 AMAÇ: Periferik sinir yaralanmaları, özellikle genç nüfusu etkilemekte, yüksek maliyetlere sebep olmakta ve sık görülmektedir. Bu çalışmada, tavşan modelinde siyatik sinir üzerinde oluşturulan akut bir hasar ile sinir rejenerasyonunda EGF’nin histolojik rolünün belirlenmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: On sekiz adet Yeni Zelanda türü tavşan; dokuz adet kontrol grubu, dokuz adet deney grubu olacak şekilde kullanıldı. Kontrol ve deney grupları kendi içlerinde dört ve beş tavşan içeren iki gruba ayrıldı. Dört tavşan içeren gruplarda alan ölçümleri yapılırken, beş tavşan içeren gruplarda çap ölçümleri yapıldı. Her bir tavşana sağ kalçasından siyatik sinir eksplorasyonu, tam kat sinir hasarı ve ardından epinöral tamir tek bir araştırmacı tarafından uygulandı. Deney grubuna 10 µg/kg EGF bölgeye enjekte edildi. Deney grubuna ameliyat sonrası günaşırı olacak şekilde beş enjeksiyon daha yapıldı. Kontrol grubunda aynı miktarlarda serum fizyolojik kullanıldı. Tavşanlar sekiz hafta boyunca gözlendi. Takipler sırasında iki tavşan öldü. Sekiz hafta sonunda hayvanlardan alınan siyatik sinir dokuları histolojik ve morfolojik olarak değerlendirildi. BULGULAR: Beş tavşan içeren EGF (+) grupta ortalama bağ doku (epinöryum + mezonöryum) çapı 156.867 µm; beş tavşan içeren kontrol grubunda ise 25.170 µm idi. Diğer gruplarda yapılan karşılaştırmalı alansal ölçümlerde ise EGF (+) grubunda bağ doku (epinöryum+ mezonöryum) alanlarında kontrol grubuna göre artış gözlendi. EGF verilen grupta epinöryum ve mezonöryumda genişleme izlendi. Bağ dokusunda adiposit ve kapiller artışı görüldü. TARTIŞMA: EGF, akut periferik sinir yaralanma rejenerasyonunda çevre bağ dokuda epinöryum ve mezonöryum çaplarını arttırmaktadır. Fakat bu etkinin klinik ve fizyolojik açıdan anlamlandırılabilmesi için ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
8. | COVID-19 pandemi döneminin akut apandisit ve komplikasyonları üzerine etkisi The effect of COVID-19 pandemic period on acute appendicitis and its complications Ahmet Başkent, Murat Alkan, Mehmet Furkan BaşkentPMID: 36588509 PMCID: PMC10198358 doi: 10.14744/tjtes.2022.74711 Sayfalar 40 - 45 AMAÇ: Akut apandisit, en yaygın abdominal cerrahi acil durumdur. SARS-CoV-2’de koronavirüsün bu yeni tipi ciddi akut solunum yolu sendromuna neden olmaktadır ve bu durum küresel çapta bir pandemiye dönüşmüştür. COVID-19 pandemi döneminde apendektomi ve komplike apandisit ile ilişkili risk faktörlerini belirlemek akut apandisit cerrahi tedavisi ve sonuçları üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi amaçlanmıştır. Mevcut karşılaştırmalı çalışma, COVID-19 pandemisi sırasında ve aynı dönemi kapsayan geçen yıl apandisitli hastalarda apendektomi yöntemi ve komplike apandisit üzerine etkileri analiz edildi. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmadaki hastalar 1 Mart–31 Ağustos 2020 COVID-19 pandemisi döneminde (Grup B) ve 2019 yılının aynı döneminde (Grup A) Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Acil Cerrahi Bölümü’ne başvuran akut apandisitli yetişkin hastalardan oluşmaktadır. Bu çalışma, karşılaştırmalı ve geriye dönük bir çalışma olarak planlandı. Çalışmaya akut apandisit ile başvuran toplam 658 hasta alındı. Grup A 347 hastadan oluşurken, Grup B 311 hastayı içeriyordu. BULGULAR: Çalışma popülasyonunun demografik özellikleri ve klinik özelliklerinde anlamlı bir farklılık görülmedi. Hasta şikayetlerinin başvuru süresi, hastanın hastaneye geliş ile ameliyata alınma süresi, ameliyat esnasındaki bulgular ve ameliyat sonrası komplikasyonlarda da Grup A ve B arasında da anlamlı bir fark görülmedi. Genel apendektomi patolojilerinde benzer özellikler mevcuttu ancak çalışmamızda Grup B de yani COVID-19 pandemi döneminde kataral apandisitte istatistiksel olarak anlamlı derecede azalma görüldü (p=0.04). TARTIŞMA: COVID-19 pandemisi sırasında komplike apandisitte önemli artış görülmedi ancak negatif apendektomilerde önemlide derecede azalma görüldü. Bu sonuç pandemi döneminde hastaların gereksiz acil cerrahi birimine gelmediklerini ve zamanında ve uygun cerrahi bakım aldıklarını göstermektedir. |
9. | COVID-19 pandemisinin Türkiye’de çocuk göz acil servisine başvuran hastaların özelliklerine etkisi: Demografik özellikler ve tanılar The effect of COVID-19 pandemic on the characteristics of patients presenting to the pediatric ocular emergency department in Türkiye: Demographic and diagnoses Deniz KilicPMID: 36588510 PMCID: PMC10198352 doi: 10.14744/tjtes.2022.78928 Sayfalar 46 - 51 AMAÇ: 2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) pandemisinin Türkiye’de pediatrik oftalmoloji acil servisine (POAS) başvuran hastaların demografik özelliklerini ve tanılarını nasıl etkilediğini değerlendirmek. GEREÇ VE YÖNTEM: 15 Mart–31 Mayıs 2020 (ilk evde kalma süresi) ve 15 Kasım–31 Aralık 2020 (ikinci evde kalma süresi) arasında POAS’ye başvuran 18 yaşından küçük hastaların elektronik tıbbi kayıtları, geriye dönük olarak tarandı. Bu dönemlere ait demografik veriler ve klinik tanılar 2019 yılının aynı dönemleriyle karşılaştırıldı. BULGULAR: Sekiz yüz otuz dokuz pediyatrik hastanın dosyası incelendiğinde POAS’yi 2019 yılında ziyaret edenler (n=510) ile 2020 yılında ziyaret edenler (n=329) arasında yaş (p=.067) veya cinsiyet (p=.268) açısından anlamlı bir fark bulunmadı. 2019 ile karşılaştırıldığında, ilk evde kalma döneminde (yani, 322’ye karşı 159) POAS’yi ziyaret eden hasta %50.63 daha az ve ikinci dönemde (yani, 188’e karşı 170) %9.66 daha az hasta ziyaret etti. 2019 ve 2020’deki tanılar benzerdi; en sık tanı yabancı cisimdi ve ikinci en sık tanı oküler travmaydı. TARTIŞMA: COVID-19 pandemisinin ortasında, fark ikinci dönemde daha az olmasına rağmen, birinci ve ikinci evde kalış dönemlerinde 2019’un aynı dönemlerine göre daha az pediatrik hasta POED’yi ziyaret etti. Bununla birlikte, yıldan yıla demografik veriler ve teşhisler benzerdi. Bu bulgular, pandemiler gibi olağanüstü durumlarda POAS yönetimi için yeni stratejiler ve kılavuzlar geliştirmede klinisyenlere yardımcı olabilir. |
10. | Nötrofil/albümin oranının akut apandisit tanısındaki yeri ve perforasyonu öngörmedeki etkinliği The role of neutrophil–albumin ratio in the diagnosis of acute appendicitis and its efficacy in predicting perforation Bora Çekmen, Busra Bildik, Şeref Emre Atiş, Hüseyin GüvenPMID: 36588506 PMCID: PMC10198349 doi: 10.14744/tjtes.2022.56570 Sayfalar 52 - 58 AMAÇ: Akut apandisit karın ağrısı ile acile başvuruların sık sebeplerinden biri olup, tanısında radyolojik görüntülemelerde ilerlemelere rağmen, daha basit, ucuz ve güvenli bir biyobelirteç arayşı devam etmektedir. Bizde çalışmamızda akut apandisit perforasyonunda, şiddetli enflamatuvar süreçlerde prognozu ön gören bir biyobelirteç olan nötrofil sayısı ile albümin oranının biyobelirteç olarak kullanılabilirliğini saptamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız geriye dönük, kesitsel bir çalışmadır. Çalışmaya Ocak 2018–Aralık 2020 tarihleri arasında acil servisine başvuran ve akut apandisit ön tanısı ile hastaneye yatırılan hastalar arasında yapıldı. Olgular önce “apandisit değil” ve “akut apandisit” şeklinde iki gruba ayrıldı, ardından “akut apandisit” olduğu saptanan hastalar “perfore olan” ve “perfore olmayan” şeklinde iki alt gruba ayrıldı. Hastaların demografik verileri, semptomları, fizik muayene bulguları, operasyon kararının hangi şekilde verildiği not edildi. Olguların acil servise başvuru anında alınan kan örneklerinde saptanan nötrofil sayısı ve albümin seviyeleri kaydedildi. Sonrasında nötrofil/albümin oranı hesaplandı ve saptanan değerler için akut apandisit tanısını öngörmedeki yeri ile perforasyon gelişimini öngörmede kestirim seviyesi belirlendi. BULGULAR: Akut apandisit gelişmeyen hasta grubundaki periumbilikal bölgede ağrı şikâyeti olma oranı akut apandisit grubundaki hastalara göre anlamlı olarak daha fazla idi (%70.6 ve %40.3, p=0.034). Lökosit sayısı, nötrofil sayı ve yüzdesi ve nötrofil/albümin oranı akut apandisit grubunda anlamlı olarak daha yüksek iken lenfosit sayısı anlamlı olarak daha düşük olarak bulundu (p=0.005). Buna karışın nötrofil/albumin oranı ile perforasyon gelişimi arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmedi (p=0.697). TARTIŞMA: Nötrofil/albümin oranı akut apandisit tanısında kullanılabilir bir orandır. Bununla birlikte perforasyonu saptamada yeterli bir biyobelirteç değildir. |
11. | Travmatik yaralanmalı geriatrik olguların medikolegal yönden değerlendirilmesi A medicolegal evaluation of geriatric cases with traumatic injuries Gözde Bağcı, Güven Seçkin KırcıPMID: 36588512 PMCID: PMC10198362 doi: 10.14744/tjtes.2022.89039 Sayfalar 59 - 67 AMAÇ: Dünya genelinde sayıca artış gösteren 65 yaş üzeri, travmatik yaralanmaların morbidite ve mortalitesi diğer yaş gruplarına göre daha yüksektir. Çalışmamızda, 65 yaş ve üzeri olguları, cinsiyet, yaş, travma öyküsü, travmatik yaralanmanın türü, yaralanma sonrası klinik progres, yaşlı istismarı ve kişinin yaşadığı ortam bakımından inceleyerek, travma sonucu yaralanmaların morbidite ve mortalite düzeyleri ile yaşlı istismarı gibi medikolegal yönleriyle irdelemek amaçlanmaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Araştırmanın yapısı kesitsel tanımlayıcı bir çalışma niteliğinde olup, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Acil Sevisi’ne 2019–2020 yılları arasında başvuru yapmış 65 yaş ve üzeri hasta dosyalarının elektronik ve fiziki ortamda geriye dönük olarak incelenmesi ile yapılmıştır. BULGULAR: Travma nedeniyle başvuran 647 hastadan 384 hastanın (%59.4) erkek, 263 hastanın (%40.6) kadın olduğu görüldü. Travma oluş şekillerinde; 244 (%37.7) olgu ile kendi seviyesinden düşme ilk sırada görülürken, delici kesici alet yaralanması 123 (%19.0) ve yüksekten düşme 80 (%12.4) olgu ile takip etti. Kendi seviyesinden düşme ve yanık kadın cinsiyette istatistiksel olarak anlamlı yüksek saptandı (p<0.001). TARTIŞMA: Geriatrik travmanın en sık nedeni olan düşmeler başta olmak üzere tüm travma oluş mekanizmaları ve yaşlı istismarı, adli tıbbi açıdan ele alınması gereken bir konudur. Travmayı önleyici tedbirler yaşlılar için düzenlenmeli ve gözden geçirilmeli, adli travmatik yaralanmalarda sağlık personeli adli bildirim yükümlülüğünü yerine getirmelidir. |
12. | Abdominal travmalı hastalar için kullanılan travma skor sistemlerinin analizi Analysis of trauma scoring system for patients with abdominal trauma Youngjin Jang, Heungman JunPMID: 36588514 PMCID: PMC10198355 doi: 10.14744/tjtes.2022.94475 Sayfalar 68 - 72 AMAÇ: Bu çalışmada, abdominal travması olan hastalarda Yaralanma Şiddet Skoru (ISS), Klinik Abdominal Skorlama Sistemi (CASS), Yeni Yaralanma Şiddet Skoru (NISS) dahil olmak üzere çeşitli travma skor sistemleri ile laparotomi, hastane içi mortalite (IHM) ve uzun hastanede kalış süresi (LS) dahil klinik sonuçlar arasındaki korelasyonlar araştırılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2009 ile Aralık 2019 tarihleri arasında abdominal travma geçiren 749 hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Tıbbi kayıtlardan elde edilen veriler arasında yaş, cinsiyet, başlangıç yaşamsal bulgular, travma tipi ve mekanizması, hastanede kalış süresi, laparotomi ve hastane içi mortalite (IHM) yer almaktadır. Yaralanmış organlar ve derecelerine ait bilgiler bilgisayarlı tomografi kullanılarak toplandı. Skor sistemi ile klinik sonuçlar arasındaki korelasyonlar, Alıcı Çalışma Karakteristikleri (ROC) eğrisinin Eğri Altındaki Alanı (AUC) kullanılarak analiz edildi. BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 40.14±19.47 yıldı. Yedi yüz dört hastada (%94.0) en sık travma tipi künt travma, 475 hastada (%63.4) ise trafik kazası en sık görülen nedendi. Yaralanmış organlar arasında karaciğer (%45.1) ve dalak (%25.1) mevcuttu. Toplam 179 hastaya (%23.9) laparotomi uygulanmış ve 35 hastada (%4.6) IHM bildirilmişti. ISS, NISS ve CASS için ROC’nin AUC’si laparotomi ile anlamlı şekilde ilişkiliydi (0.682; p=0.001, 0.713; p=0.001; 0.845; p=0.001). AUC’ler, IHM için istatistiksel olarak anlamlılık gösterdi (0.606; p=0.034, 0.626; p=0.012, 0.701; p=0.001). Uzun hastanede kalış süresi (LS) için AUC’ler 0.554 (p=0.041), 0.549 (p=0.062) ve 0.581 (p=0.002) idi. TARTIŞMA: Klinik Abdominal Skorlama Sistemi (CASS), abdominal travmalı hastalarda laparotomi, IHM ve LS’yi öngörmek için mükemmeldir. Yeni Yaralanma Şiddet Skoru (NISS), laparotomi ve IHM’yi öngörmek için ISS’den daha uygundur. |
13. | Acil serviste çalışan doktorların yanık travmalı çocuk hasta yönetimi bilgi düzeyi Knowledge level on the management of pediatric burn patients among physicians working in the emergency department Mehmet Arpacık, Aytekin KaymakcıPMID: 36588503 PMCID: PMC10198363 doi: 10.14744/tjtes.2022.85781 Sayfalar 73 - 80 AMAÇ: Çocuklarda yanık travması mortalite ve morbiditesi yüksek acil bir sorundur. Bu hastaların ilk 24 saat içindeki yönetimi prognozu önemli oranda etkiler. Amacımız acil serviste çalışan doktorların çocuk yanık travmalı hasta yönetimi bilgi düzeyini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma acil serviste çalışan 229 doktor (acil tıp uzmanı=80, pediatrist=84 ve pratisyen=65) ile yapıldı. Sorular Türkiye Sağlık Bakanlığı Yanık Algoritma Rehberi, Amerikan Yanık Derneği kriterleri ve güncel literatür esas alınarak altı başlıkta hazırlandı; 1- Etiyoloji ve yanık derecesi, 2- acil tıbbi müdahale, 3- yanık alanını hesaplama ve sıvı-elektrolit tedavisi, 4- yanık tedavi birimleri yatış endikasyonları, 5- adli ve tıbbi sorumluluk, 6- eğitim yeterliliği ve talebi. Çoktan seçmeli 25 soru Whatsapp uygulaması ile katılımcılara iletildi. Sonuçlar 100 puan üzerinden >%75 iyi, %50–75 orta, <%50 düşük şeklinde değerlendirildi. BULGULAR: Acil serviste çalışan doktorların çocuk yanıkları toplam bilgi düzeyi 57.65±10.13 (Acil Tıp: 60.11, Pediatrist: 57.56, Pratisyen: 54.75) puan ile orta idi. Acil tıbbi müdahale puanı (35.02±22.43) ve yanık tedavi birimleri ve yatış endikasyonları puanı (38.6±18.96) düşüktü. Acil tıp uzmanlarının tıbbi müdahale puanı pediatrist ve pratisyenlerden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olmakla birlikte bu gurupta da düşüktü. Yanık eğitimini yeterli bulanların oranı: %15.3, düzenlenecek eğitime katılmak isteyenlerin oranı ise %96.9 idi. TARTIŞMA: Acil serviste çalışan doktorların çocuk yanıkları bilgi düzeyi düşüktür. Acil serviste çalışan doktorlara uygulamalı erişkin ve çocuk yanık eğitimi verilmelidir. |
14. | Akut pankreatit ile ilişkili akut böbrek hasarının erken tanısında biyobelirteçlerin rolü: 582 olgudandan kanıtlar The role of biomarkers in the early diagnosis of acute kidney injury associated with acute pancreatitis: Evidence from 582 cases Esat Taylan Uğurlu, Mehmet TercanPMID: 36588520 PMCID: PMC10198356 doi: 10.14744/tjtes.2022.60879 Sayfalar 81 - 93 AMAÇ: Akut pankreatitin (AP) sistemik komplikasyonlarından biri akut böbrek hasarıdır (ABH). Akut pankreatitli hastalarda ABH gelişimi mortalite, morbidite ve tedavi maliyetini artırmaktadır. Bu nedenle ABH’nIn erken teşhisi ve önlenmesi önemlidir. Çalışmamızın amacı, AP’li hastalarda gelişen ABH’nin biyobelirteçlerini ve olgu yönetimini sunmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu geriye dönük çalışmanın katılımcılarını akut pankreatit tanısı ile takip edilen 582 hasta oluşturdu. Akut pankreatitin tanısında ve şiddetinin belirlenmesinde Atlanta sınıflaması kullanıldı. Hastaların acil servise ilk başvuru anındaki laboratuvar değerleri kaydedildi. Kırk sekiz saat sonra kan testleri yapıldı. Kan testleri taburcu oldukları güne kadar günlük olarak izlendi. BULGULAR: Akut pankreatit tanısı ile başvuran 582 hastanın 344’ü kadındı. AP tanısı ile başvuran hastaların 147’sinde (%25.2) ABH saptandı. ABH gelişen hastaların ortalama yaşı, ABH gelişmeyenlere göre daha yüksekti. ABH gelişen hastalarda albümin ve kalsiyum düzeyleri ABH olmayan gruba göre anlamlı derecede düşüktü. ABH olan grupta, ABH olmayan gruba göre CRP/albümin ve nötrofil/lenfosit oranları istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti. ABH olan grup ile ABH olmayan grup arasında AST ve ALT düzeylerindeki artış değerleri istatistiksel olarak anlamlı değildi. ABH olan hastalarda, AKI’si olmayan hasta grubuna göre ortalama lökosit, CRP, prokalsitonin düzeyleri ve % IG oranı daha yüksekti. ABH olan hasta grubunda, AKI olmayan hasta grubuna göre lenfosit, hematokrit ve trombosit düzeylerindeki azalma daha yüksekti. ABH olan grubun başvuru sırasındaki üre ve kreatinin düzeyleri, ABH olmayan gruba göre daha yüksekti. AP tanısı ile takip ettiğimiz hastaların 13’ünde klinik tablo ölümle sonlandı. TARTIŞMA: Akut pankreatitli hastalarda hastaneye yatış anında bakılan hematokrit, trombosit, lökosit, lenfosit, albümin, CRP, CRP/albümin oranı, nötrofil/lenfosit oranı, IG%, prokalsitonin, üre, kreatinin değerleri ABH gelişimini öngörmede faydalı biyobelirteçler olabilir. Ayrıca eşlik eden hastalıklar ve yaş da ABH gelişimini etkileyen faktörler arasındadır. |
15. | Sahadaki doğru triaj acildeki başarı oranını artırır: Sabiha Gökçen Havalimanı uçak kazası Correct triage at the scene increases success in the ED: Sabiha Gökçen Airport plane accident Kenan Ahmet Turkdogan, Yusuf Uğurlu, Selim Altinarik, Osman Türk, Fatih Türkmen, Levent Özder, Ahmet Çelik, Elif Arslan, Erdal YılmazPMID: 36588505 PMCID: PMC10198353 doi: 10.14744/tjtes.2022.48092 Sayfalar 94 - 99 AMAÇ: Triyaj, kitlesel yaralanmaların meydana geldiği kaza, deprem, yangın ve sel gibi olayların yönetiminin büyük bir bölümüdür. Bu çalışmanın amacı, 5 Şubat 2020 tarihinde İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda 183 hasta ile meydana gelen uçak kazasında triyajın hasta sonuçları, yaralanmalar, travma mekanizmasının rolü ve spinal immobilizasyonu üzerindeki etkilerini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Komuta kontrol merkezi verileri, ambulans ve tıbbi çizelgeler geriye dönük olarak incelendi. Sonuçlar acil müdahaleler ve nakil sırasında spinal immobilizasyon, yaralanma tipi, triyaj kodları ve ISS değerleri açısından değerlendirildi. BULGULAR: 05.02.2020 tarihinde 18: 19’da inen ve düşen uçakla ilgili ilk bildiri 18: 21’de sisteme düştü ve ilk ekip 18: 26’da güvenlik kapısına ulaştı. İlk ekip enkaz alanına geldi ve triyaj yaptı. Havalimanının hava tarafında ilk kurbanlar 18: 32’de alınarak 18: 36’da transfer edildi ve 18: 41’de hastaneye transfer edildiler. İlk vaka 18: 35’te enkaz alanından alınarak hastaneye kaldırıldı. Uçakta bulunan 183 yaralıdan üçü olay yerinde çıkış yaptı. Kurbanların %43.7’si kadın iken, yaş ortalaması 35.0±15.7’dir. Kurbanların ortalama sistolik kan basıncı 122.0±17.4 idi. Hastanelere ortalama uzaklık, ulaşım süresi, müdahale süresi, kalp hızı ve ISS seviyeleri 55.0 (23.0–79.0) km; 780.5 (390.0–1540.0) sn; 817.0 (552.0-1200.0) sn; 86.0 (78.0–1000.0); 4.5 (1.0–9.0), sırasıyla. ISS ile yatış günleri arasında pozitif yönde anlamlı ilişki bulundu (r=0.577; p<0.001). TARTIŞMA: Takip ve tedavi sırasında hiçbir hastanın kaybedilmemesi başta uçağın inerken düşmesinin yanında triyajın, uygun hastanın uygun hastaneye sevkinin, birinci ve ikinci basamak bakımın iyi yapıldığının bir göstergesidir. Havaalanı ve 112 Acil Sağlık Hizmetleri’nin koordineli hareketi ve uygun triyaj hem hastane öncesi hem de hastane ölümlerini azalttı. |
16. | Üst gastrointestinal kanaması olan hastalarda mortalite tahmininde AIMS65 ve endoskopi öncesi Rockall skorlarının kullanımı Use of the AIMS65 and pre-endoscopy Rockall scores in the prediction of mortality in patients with the upper gastrointestinal bleeding Mazlum Kılıç, Rohat Ak, Ummahan Dalkılınç Hökenek, Halil AlışkanPMID: 36588521 PMCID: PMC10198348 doi: 10.14744/tjtes.2022.38890 Sayfalar 100 - 104 AMAÇ: Üst gastrointestinal (Gİ) kanama acil servislerde (AS) en sık görülen ziyaret nedenlerinden biridir. Bu çalışmanın amacı AS’i ziyaret edip üst Gİ kanama tanısı alan hastalarda AIMS65 ve pre-endoscopy Rockall skorunun hastane içi mortalite tahmininde tahmin güçlerini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma süresi boyunca Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Acil Servis’ine başvuran 18 yaş ve üzeri üst Gİ kanamalı hastaların verileri geriye dönük olarak analiz edildi. Veriler elektronik tabanlı bir hastane bilgi sisteminden elde edildi. Her puanlama sistemi, alıcı işletim eğrisi (ROC) kullanılarak karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışma 592 hasta ile tamamlandı. Bu hastaların yaş ortalaması 63.5±19.0 olup bunların %68.6’sı erkekti. Total hastane içi morta-lite oranı %5.2 idi. AIMS65 skorunun hastane içi mortaliteyi kestirmedeki ROC analizi sonucunda eğri altında kalan alan (AUC) 0.822 (%95 GA 0.788–0.852), Pre-endoscopy Rockall skorunun hastane içi mortaliteyi kestirmedeki ROC analizi sonucunda AUC 0.777 (%95 GA 0.741–0.810) olarak hesaplandı. Skorlar kendi aralarında karşılaştırıldığında ise skorların hastane içi mortaliteyi kestirmede birbirlerine istatistiksel olarak anlamlı bir üstünlüğü saptanmadı. TARTIŞMA: AIMS65 ve pre-endoscpy Rockall skorlarının Gİ kanaması olan hastalarda in-hospital mortalite tahmininde kullanılabilir. Ancak AIMS65 skorunun sadece beş değişkenden oluşması ve bu değişkenlerin AS’lerde kolayca hesaplanabilmesi nedeniyle klinik pratikte kullanımını öneriyoruz. |
17. | Beyin kanaması ile acil servise başvuran 0–3 yaş çocukların fiziksel istismar açısından medikolegal değerlendirilmesi Medicolegal evaluation in terms of physical abuse of children aged 0–3 years presenting at the emergency department with brain hemorrhage Güven Seçkin Kırcı, Hacı Seyit Bölükbaşı, Deniz Utku Öztürk, Hilal Çakır, Erdal ÖzerPMID: 36588518 PMCID: PMC10198357 doi: 10.14744/tjtes.2022.06730 Sayfalar 105 - 108 AMAÇ: Çocuğun fiziksel istismarı; bakım veren tarafından yapılan, kaza dışı ve önlenebilir her türlü fiziksel şiddet ve yaralanmayı kapsar. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya 2017–2021 yılları arasındaki beş yıllık süreçte, 0–3 yaş grubu kafa içi kanama bulgusu ile acil servisine başvuran çocukların, yaş, cinsiyet, başvuruyu yapan kişi, klinik tanı, kanama dışı bulguları yönleriyle geriye dönük değerlendirilerek, başvuruların çocuğun fiziksel istismarı açısından dikkat edilmesi gereken bulguları literatür eşliğinde ortaya konulmuştur. BULGULAR: Çalışmaya dahi edilen 32 olguda en sık rastlanan kraniyal bulgu subdural hematom iken, en sık gözlenen ekstrakranial bulgu ekimozlar olarak tespit edilmiştir. Olguların yüzde 9.37’sinin ise acil servise başvurusun iki gün daha geç sürede yapıldığı görülmüştür. TARTIŞMA: Çocuğun fiziksel istismarına ilişkin bulgular ile karşılaşan hekim, ayrıntılı bir anamnez ve muayene sonucu elde ettiği veriler ile istismar lehinde kanaat oluşturduğunda mutlaka adli ve sosyal bildirimi yapmalıdır. Aksi halde davranan ya da bildirimden kaçınan hekim, ilerleyen süreçte hem hukuki hem de vicdani sorumluluk içinde kalacaktır. |
18. | Fournier gangreninde skorlama sisteminin önemi The importance of the scoring system in Fournier’s gangrene Seracettin Eğin, Sedat Kamalı, Semih Hot, Berk Gökçek, Metin Yeşiltaş, Mehmet Güray Duman, Ali AlemdarPMID: 36588504 PMCID: PMC10198346 doi: 10.14744/tjtes.2022.42738 Sayfalar 109 - 115 AMAÇ: Fournier gangreninde (FG) mortaliteyi etkileyen faktörleri araştırarak, sağkalımı arttırabilecek yöntemleri geliştirmek amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: İstanbul Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi Cerrahi Kliniği’nde 01.02.2012–30.06.2021 tarihlerinde FG tanısıyla yatan 73 olgu geriye dönük incelendi. Sağkalanlar (Grup 1: 56), ölenler (Grup 2: 17) olarak ayrıldı. Gruplar cins, yaş, enfeksiyonun genişliği, Uludağ Fournier Gangreni Şiddet İndeksi (UFGSI), Fournier Gangreni Şiddet İndeksi (FGSI), enfeksiyonun kaynağı, yandaş hastalıklar, stoma varlığı, Vacuum Assisted Closure süresi, yattığı gün sayısı, yoğun bakım süresi (YBS), bakteri türleri açısından karşılaştırıldı. Sonuçlar, SPSS 21.0 programı kullanılarak değerlendirildi. BULGULAR: Mortalite %23’dü, 31 kadın, 42 erkek içeriyordu. Gruplar arasında cinsiyette anlamlı fark bulundu (p=0.001). Toplamda ortalama yaş 57.29±13.36, Grup 1’dekilerin ortalama yaşı (53.66±11.185) Grup 2’dekilerin ortalamasından (69.24±13.264) anlamlı küçüktü (p=0.000). Enfeksiyonun genişliği Grup 1’de anlamlı düşüktü (p=0.011). UFGSI ve FGSI skorları Grup 1’de Grup 2’den anlamlı düşüktü (sırasıyla p=0.00, p=0.009). Hematokrit, bikarbonat değerleri Grup 2’de anlamlı düşüktü (p=0.000, p=0.015). UFGSI ve FGSI, mortalitenin öngörülmesinde sırasıyla %100 ve %82 duyarlılık ve sırasıyla %68 ve %58 özgüllüğe sahipti. UFGSI ve FGSI eşik değerleri 8 ve 6 bulundu. Grup 1’dekilerin 29’unda, Grup 2’dekilerin tamamında yandaş hastalıklar vardı, anlamlı fark bulundu (p=0.000). YBS Grup 2’de anlamlı uzundu (p=0.000). TARTIŞMA: UFGSI 8’den küçük hastalarda sağkalım yüksek, nadiren yoğun bakım gerektirir. UFGSI 8’den büyük hastalarda mortalite yüksektir. Bu hastalar genel cerrahi, plastik cerrahi, yoğun bakım uzmanından oluşan deneyimli bir takım tarafından yoğun bakım ünitesinde tedavi edilmelidir. |
OLGU SERISI | |
19. | Ciddi künt karaciğer yaralanmasının tedavisinde karaciğer rezeksiyonunun rolü The role of liver resection in the management of severe blunt liver trauma Hakan Küçükaslan, Serkan Tayar, Şükrü Oğuz, Serdar Topaloglu, Sukran Geze Saatci, Ahmet Can Şenel, Adnan CalikPMID: 36588513 PMCID: PMC10198359 doi: 10.14744/tjtes.2021.89678 Sayfalar 122 - 129 AMAÇ: Karaciğer travmasına yaklaşımın tarihsel gelişimine bakıldığında ameliyatın zorunlu, ameliyat dışı tedavinin ise seçilerek uygulandığı bir dönemden günümüzde ameliyat dışı tedavinin yaygın uygulandığı ve ameliyatın seçilerek uygulandığı bir döneme doğru ilerleme olduğu görülmektedir. Karaciğer travmasının tedavisinde karaciğer rezeksiyonunun kısıtlı bir rolü bulunmaktadır. Ancak, ağır karaciğer travmasında cerrahi tedavi hayat kurtarmak için tek seçenektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Sekiz yıllık süre zarfında merkezimizde tedavi edilen ağır seviyedeki beş künt karaciğer yaralanması olgusunun verileri geriye dönük olarak sunuldu. BULGULAR: Hastaların ortanca yaşı 30.8 (23–43), en sık yaralanma mekanizması ise aracın yayaya çarpmasıydı (%60). İki hasta merkezimize başka merkezlerde kanama kontrolüne yönelik yapılan ameliyat sonrasında transfer edildi. Karaciğer hasarının derecesi çoğunlukla V. dereceydi (%80). Tüm olgularda karaciğer sağ lobda değişen genişlikte hasar olduğu gözlemlendi. Dört hastada eşlik eden büyük damar yaralanması saptandı. Hemostazı sağlamak için sağ hepatektomi (n=1), segment 5, 6 ve 7’nin rezeksiyon yolu ile debritmanı (n=1), posterior sektörektomi (n=2) ve segment 7 rezeksiyonu (n=1) uygulandı. İnferior vena kava ile sağ hepatik ven bileşkesi (n=1), sağ hepatik venin ön yüzeyi (n=1), segment 7’nin hepatik veninin sağ hepatik vene açıldığı bölge (n=1), ana portal ven (n=1) ve sağ renal ven (n=1) yaralanmaları vasküler teknikle onarıldı. Ortanca ameliyat süresi 162 dakikaydı (120–180 dk). Ameliyat mortalite oranı %20 bulundu. Yaşayan dört hastada üçünde tekrar ameliyata gerek duyuldu. Dört hastanın ikisinde komplikasyonlar görüldü. Yoğun bakım ve hastanede kalış ortanca süreleri sırası ile 12.4 gün (1 ile 48 gün arası) ve 28.2 gündü (1 ile 65 gün arası). TARTIŞMA: Paketleme (packing) uygulamasının hemostazı sağlayamadığı ağır karaciğer yaralanması varlığında cerrah, kanamanın ancak vasküler kontrol manevraları ve karaciğer rezeksiyonu ile durdurulabileceğini aklından çıkarmamalıdır. |
EDITÖRE MEKTUP | |
20. | Intestinal hernia: An unusual intra-abdominal hernia with bloody ascites as the main clinical manifestation Shi-ping Wang, Guo-Ming ZhangPMID: 36588516 PMCID: PMC10198351 doi: 10.14744/tjtes.2022.25995 Sayfalar 130 - 131 Makale Özeti |Tam Metin PDF |