p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 30 Sayı : 6 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 30 (6)
Cilt: 30  Sayı: 6 - Haziran 2024
DIĞER
1. 
Ön Sayfalar
Front Matters

Sayfalar I - IX

DENEYSEL ÇALIŞMA
2. 
Etomidat ratlarda over iskemi-reperfüzyon hasarını hafifletir
Etomidate alleviates ovarian ischemia-reperfusion injury in rats
Vildan Kölükçü, Mehtap Gürler Balta, Hakan Tapar, Tuğba Karaman, Serkan Karaman, Velid Unsal, Fikret Gevrek, Muzaffer Katar
PMID: 38863285  PMCID: PMC11230042  doi: 10.14744/tjtes.2024.27388  Sayfalar 375 - 381
AMAÇ: Deneysel over iskemi reperfüzyon hasarında etomidat’ın oksidatif hasara koruyucu etkisini araştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: Toplam 24 dişi rat üç gruba randomize edildi. Grup 1 kontrol grubu olarak atandı. Grup 2'ye over torsiyon/detorsiyon modeli uygulandı. Grup 3'te Grup 2'deki sıçanlara benzer prosedürler uygulandı. Ayrıca Grup 3'te over detorsiyonundan 30 dakika önce 4 mg/kg etomidate intraperitoneal olarak uygulandı. Kan örnekleri alınarak lipid peroksidayon düzeyi, proinflamatuvar sitokin seviyesi ve antioksidan enzim aktivitesi değerlendirildi. Ek olarak over dokusundaki hasar histopatolojik olarak skorlandı.
BULGULAR: Kan örneklerinin biyokimyasal analizinde, interlökin-1 beta (IL-1beta), interlökin-6 (IL-6) ve tümör nekroz faktör-alfa (TNF-alfa) dahil olmak üzere proinflamatuar sitokinlerin düzeylerinde Grup 3’de Grup 2’e göre azalma olduğunu gözlemlendi (sırasıyla 0.005, p: 0.016 ve p<0.001). Benzer şekilde malondialdehit (MDA) düzeyinde de Grup 3’de Grup 2’ye göre azalma olduğu belirlendi (p<0.001). Süperoksit dismutaz (SOD) ve glutatyon peroksidaz (GSH-PX) dahil antioksidan enzim aktivitesinde ise Grup 3’de Grup 2’e göre ciddi düzeyde artış izlendi (sırasıyla p: 0.031 ve p: 0.001). Ayrıca Grup 3; Grup 2 ile karşılaştırıldığında foliküler dejenerasyon, damar tıkanıklığı, kanama ve inflamasyon dahil histopatolojik skorlarda anlamlı bir azalma vardı (sırasıyla p<0.001, p<0.001, p<0.001 ve p: 0.001).
SONUÇ: Etomidat, rat over torsiyon/detorsiyon modelinde histopatolojik ve biyokimyasal bulguları iyileştirerek iskemi reperfüzyon hasarını ha-fifletmektedir.

3. 
Sıçanlarda ezilme tipi travmatik amputasyonların yönetiminde ektopik replantasyonun diğer yöntemlere üstünlüğü var mı? Deneysel bir çalışma
Evaluation of the effects of ectopic replantation on amputate survival in the management of crush traumatic amputations in rats: An experimental study
Münür Selçuk Kendir, Bilsev İnce, Majid İsmayılzade, Zikrullah Baycar, Hayri Ahmet Burak Nurşen, Mehmet Dadaci
PMID: 38863288  PMCID: PMC11230047  doi: 10.14744/tjtes.2024.39470  Sayfalar 382 - 389
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, deneysel bir kontrollü çalışma ile, ezilme tipi amputasyon modelinde ektopik replantasyonu diğer replantasyon teknikleriyle karşılaştırmak ve replantasyon tekniğine bağlı olarak ampute canlılığında meydana gelen değişiklikleri değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: 40 adet erkek Wistar Albino sıçanı 4 gruba ayrıldı. Amputasyon modeli olarak kasık flepleri kullanıldı. Grup 1'e giyotin tarzı amputasyon ve ortotopik replantasyon, Grup 2'ye ezilme tipi amputasyon ve ortotopik replantasyon, Grup 3'e ezilme tipi amputasyon ve ven grefti ile ortotopik replantasyon, Grup 4'e ezilme tipi amputasyon ve ektopik replantasyon uygulandı. Flep canlılığı ve perfüzyon oranları 3. günde kızılötesi perfüzyon değerlendirme sistemi ile değerlendirildi. Canlı alanın toplam flep alanına oranı ve pedikül damarlarda trombüs oluşumu 7. günde değerlendirildi.
BULGULAR: Replantasyon sonrası üçüncü gün yapılan kızılötesi değerlendirmeye göre flep perfüzyon yüzdeleri Grup 1'de %73.5, Grup 2'de %11.1, Grup 3'te %65, Grup 4'te %64.1 olarak belirlendi. İstatistiksel analizde Grup 1 en iyi sonucu veren grup oldu. Grup 2 en kötü sonuçları alırken, Grup 3 ve 4 arasında fark yoktu. Yedinci günde canlılığını sürdüren flep alanları Grup 1'de ortalama %74.6, Grup 2'de ortalama %2.5, Grup 3'te ortalama %64.5, Grup 4'te ortalama %64 olarak tespit edildi. İstatistiksel değerlendirmede en iyi sonucu Grup 1, en kötü sonucu ise Grup 2 alırken, Grup 3 ile 4 arasında fark yoktu. 7. günde Grup 1'de 2, Grup 2'de 9, Grup 3 ve 4'te 3'er hayvanın damarlarında trombüs oluşumu tespit edildi. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı.
SONUÇ: Ektopik replantasyon ve ven grefti ile replantasyonun sonuçlarının birbirine üstünlüğü yoktur. Ezilme tipi replantasyonlarda tercih edilecek yöntem hastanın ve amputatın durumuna göre değişiklik gösterebilir. Ezilme tipi amputasyonlarda, hastanın genel durumu replantasyon için uygunsa ve ampüte kısmı çok fazla kısaltmadan ezilmiş segmentleri debride etmek mümkünse ven grefti ile onarımı öneriyoruz. Bu koşullar sağlanamıyorsa amputatın kurtarılması için geçici ektopik replantasyon öneriyoruz.

4. 
Sıçanlarda oluşturulan hepatik iskemi reperfüzyon hasarı modelinde geraniolün etkisi
The role of geraniol on hepatic ischemia-reperfusion injury model in rats
Emre Tunç, Vedat Durgun, Ozan Akıncı, Sefa Ergün, Osman Şimşek, Ibrahim Murat Bolayırlı, Nuray Kepil
PMID: 38863289  PMCID: PMC11230045  doi: 10.14744/tjtes.2024.47004  Sayfalar 390 - 396
AMAÇ: Hepatik iskemi/reperfüzyon (I/R) hasarı; karaciğer rezeksiyonları, travma, şok gibi durumlarda gelişebilen önemli bir klinik durumdur. Geraniol; doğada yaygın bulunan ve antioksidan, hepatoprotektif özellikleri gösterilmiş izoterpen grubu bir moleküldür.Çalışmamızda sıçanlarda deneysel karaciğer I/R hasarı oluşturarak, geraniolün hasara etkisini araştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: 350-400 gr ağırlığında, 28 adet Wistar Albino türü erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar kontrol grubu, I/R grubu, 50 mg/kg gera-niol+ I/R grubu ve 100 mg/kg geraniol+ I/R grubu olarak 4’e ayrıldı. İskemi süreleri 15 dk, reperfüzyon süreleri 20 dk olarak belirlendi. İskemiye geraniol uygulamasının 15. dk’sında başlandı. Serumlardan ALT, AST, laktik asit düzeyleri ölçüldü. Karaciğer dokularından SOD, CAT ve GPx aktivite düzeyleri ölçüldü. Karaciğer dokuları histopatolojik olarak incelendi.
BULGULAR: Geraniol molekülünün intraperitoneal olarak 50 mg/kg ve 100 mg/kg uygulanmasının, AST, laktik asit ve TNF-α düzeylerini anlamlı şekilde azalttığı görülmüştür. Serum ALT düzeyinin ise 50 mg/kg uygulanan grupta anlamlı şekilde azaldığı gösterilmesine rağmen, 100 mg/kg uygulanan grupta olan azalmada anlamlılık saptanmamıştır. SOD ve GPx enzim aktivitelerinin 100 mg/kg grubunda anlamlı şekilde arttığı gösterilmiş, ancak 50 mg/kg grubunda enzim düzeylerinde artış olmasına rağmen anlamlılık saptanmamıştır. Yine CAT enzim aktivitesinin 50 mg/kg ve 100 mg/kg gruplarında artmış olduğu gösterilmesine rağmen, artış anlamlı bulunmamıştır. Suzuki skorunun, 50 mg/kg ve 100 mg/kg grubunda anlamlı şekilde azaldığı saptanmıştır.
SONUÇ: Çalışmada geraniol molekülünün, hepatik hasarı biyokimyasal ve histopatolojik olarak azalttığı ve antioksidan savunma enzimlerini arttırdığı gösterilmiş, böylece yapılacak geniş merkezli, kapsamlı çalışmalarla desteklenirse hepatik I/R hasarını engellemede kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.

5. 
Geriatrik ve genç farelerde deneysel olarak oluşturulmuş yaralarda arı sütü ve melatonin kombinasyonlarının etkinliğinin karşılaştırılması
Comparison of the efficacy of royal jelly and melatonin combinations in experimentally induced wounds in geriatric and young mice
Osman Bulut, Ali Sorucu, Ayşe Nur Akkoç, İsmihan Selin Tınas
PMID: 38863293  PMCID: PMC11230052  doi: 10.14744/tjtes.2024.83307  Sayfalar 397 - 405
AMAÇ: Yara iyileşmesi, travma sonucunda deri ve diğer yumuşak dokuların onarılma sürecini ifade etmektedir. Bir arı ürünü olan arı sütü, antioksidan, anti-inflamatuar, antibakteriyel ve antiviral özelliklere sahiptir. Pineal bezde ve diğer organlarda üretilen melatonin ise bir sirkadiyen indol amindir. Bu çalışma yaşlı ve genç farelerde yara iyileşmesi üzerin melatonin ve arı sütünün tek başlarına ve kombine bir şekilde kullanılmasının etkilerinin araştırılmasını hedeflemektedir.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada arı sütü ve melatoninin yara iyileşmesi üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi için, 10 gruba ayrılmış toplam 90 Balb/C fare kullanılmıştır. Arı sütü topikal olarak 300 mg/kg konsantrasyonunda, melatonin ise 5 mg/kg dozunda vazelin pomad ile karıştırılarak uygulanmıştır. Arı sütü ve melatoninin yara üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi için bu maddeler ayrı ayrı ve kombinasyon halinde yara bölgesinde kullanılmıştır.
BULGULAR: Her iki uygulamada her iki yaş grubunda makroskobik seviyede yara iyileşmesinde istatistiksel açıdan önem arz edecek düzeyde katkıda bulunmuştur. Melatonin yara oluşumunu takiben başlangıç dönemde daha etkili bulunurken, arı sütü granülasyon sürecinde daha etkili bulunmuştur. Ancak histopatolojik düzede önemli sonuçlar sadece geriatrik hayvanlarda gözlenmiştir.
SONUÇ: Çalışma bulguları özellikle yaşlı bireylerde yara iyileşmesine destek olmak için potansiyel yeni bir terapotik yaklaşım sunarken, daha fazla araştırma ve klinik çalışmalar ile bulguların desteklenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

6. 
Sıçanlarda oluşturulan abdominal adezyon modelinde pioglitazon ve metforminin etkisinin değerlendirilmesi
Effects of pioglitazone and metformin on abdominal adhesion formation in an experimental model
Mehmet Ali Yücesoy, Engin Hatipoğlu, Osman Alperen Balık, Karolin Yanar, Şebnem Batur, Osman Şimşek, Bedii Berat Apaydın
PMID: 38863295  PMCID: PMC11230044  doi: 10.14744/tjtes.2024.61732  Sayfalar 406 - 414
AMAÇ: Sıçanlarda oluşturulan deneysel bir adezyon modelinde histopatolojik, immünohistokimyasal ve biyokimyasal analizler kullanılarak postoperatif karın içi adezyon (PIAA) gelişimini önleme veya azaltmada metformin ve pioglitazonun etkisini değerlendirmek.
GEREÇ VE YÖNTEM: Elli Wistar-Albino cinsi sıçan beş gruba ayrıldı: Grup I (kontrol), Grup II (sham ), Grup III (Hyaluronik asit), Grup IV (metformin) ve Grup V (pioglitazon). Sham deney grubu dışındaki tüm deney gruplarında yapışıklıklar scraping model oluşturularak yapıldı ve 10 gün sonra değerlendirme için sıçanlara ötenazi uygulandı. Makroskopik adezyon dereceleri Nair skor sistemi kullanılarak değerlendirildi. Serum ve periton lavaj örneklerinde fruktozamin, IL-6, TGF-β ve fibronektin düzeyleri ölçüldü. Bağırsak doku örneklerinin değerlendirilmesinde histopatolojik skorlama sistemi kullanıldı ve immünohistokimyasal kitlerden yararlanıldı.
BULGULAR: Gruplar Nair skorlaması ve Tip I - Tip III Kollajen boyanma skorları açısından benzerdi (hepsi, p>0,05). Pioglitazon grubunda kontrol grubuna kıyasla serum IL-6 ve TGF-β düzeylerini anlamlı düzeyde düşük saptandı (sırasıyla p=0,002 ve 0,008). Metformin ve pioglitazon grupları peritoneal lavajda kontrol grubuna kıyasla daha yüksek IL-6 sergilerken, peritoneal lavajdaki fibronektin seviyeleri pioglitazon ile tedavi edilen sıçanlarda sham grubuyla karşılaştırıldığında daha düşük saptandı (hepsi, p<0.005).
SONUÇ: Deneysel adezyon modelinde PIAA oluşumunun önlenmesinde pioglitazon histolojik olarak olmasa da biyokimyasal olarak olumlu bir etkiye sahipti. PIAA oluşumu üzerindeki etkisini daha iyi anlamak için pioglitazonun farklı doz/süre rejimlerini kullanan ileri deneysel çalışmalara ihtiyaç vardır.

KLINIK ÇALIŞMA
7. 
Yoğun bakımda ağrı takibi: Nosisepsiyon düzeyi indeksi tedavi ve prognozu nasıl etkiler? Randomize kontrollü, çift kör bir çalışma
Pain monitoring in intensive care: How does the nociception level index affect treatment and prognosis? A randomized, controlled, double-blind trial
Berna Çalışkan, Zeki Besir, Oznur Sen
PMID: 38863294  PMCID: PMC11230048  doi: 10.14744/tjtes.2024.95533  Sayfalar 415 - 422
AMAÇ: Özellikle ameliyat sonrası yoğun bakımda ağrı yönetimi önemlidir. Bu çok boyutlu sorunu yönetmek için klinisyenlerin ağrıyı hasta bazlı bir şekilde tespit etmeye yönelik objektif ve etkili standartlar sağlamaları gerekir. Yeni bir teknoloji olan nosisepsiyon düzeyi indeksi, çok parametreli değerlendirmesiyle bu görevi başarmak için umut verici bir adaydır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Heterojen yoğun bakım ünitesindeki iki grubu (n=30) karşılaştırmak için prospektif, kontrollü, randomize bir çalışma tasarlandı. Genel anestezi sonrası yoğun bakım takibi için 18 yaş üstü ve Amerikan Anesteziyoloji Derneği skoru I-III olan hastalar seçildi. Tüm hastalara, kurtarma analjezisini de içeren standart analjezi protokolü verildi ve ilaç uygulaması, Grup NOL'de nosisepsiyon düzeyi indeksi monitörizasyonu tarafından yönlendirilirken Grup Kontrol'de sayısal bir derecelendirme ölçeği ve kritik bakım ağrı gözlem aracı tarafından yönlendirildi.
BULGULAR: Ağrı skorları açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu. NOL Grubu içindeki ağrı skorları ve nosisepsiyon değerleri güçlü bir pozitif korelasyon gösterdi. Toplam analjezik tüketimi NOL grubunda anlamlı derecede düşüktü (p=0.036).
SONUÇ: Ağrı için nosisepsiyon düzeyi indeksinin izlenmesi, yoğun bakımda kullanılan standart ağrı skorlarıyla karşılaştırıldığında ağrıyı tespit etmenin etkili bir yoludur. Rehberliğinde kişiselleştirilmiş analjezik titrasyonuna yardımcı olur. Nosisepsiyon düzeyi indeksinin yoğun bakım ve hastanede kalış süresini azaltma üzerindeki etkisi, daha fazla çalışma ile ortaya çıkarılmayı bekleyen deliryum üzerindeki etkisiyle bağlantılı olabilir.

8. 
Robot yardımlı radikal prostatektomi yapılan hastalarda postoperatif komplikasyonların öngörülmesinde E-PASS skorunun etkinliğinin değerlendirilmesi
Efficiency of the estimation of physiologic ability and surgical stress (E-PASS) score in predicting postoperative complications after robot-assisted radical prostatectomy
Süleyman Bulut, Yalcin Kizilkan, Hüseyin Gültekin, Ali Yasin Ozercan, Burak Köseoğlu, Halil Demirçakan, Tanju Keten, Ünsal Eroğlu, Özer Güzel, Altug Tuncel, Cüneyt Özden
PMID: 38863296  PMCID: PMC11230049  doi: 10.14744/tjtes.2024.36332  Sayfalar 423 - 429
AMAÇ: Robot Yardımlı Radikal Prostatektomi (RYRP), günümüzde prostat kanseri cerrahi tedavisinde standart yaklaşım haline gelmiştir. RYRP’nin postoperatif komplikasyonlarını öngören bazı risk faktörleri tanımlanmış olsa da, hastanın preoperatif fiziksel durumunu ve intraoperatif değişkenleri eş zamanlı olarak ele alan bir skorlama sistemi henüz önerilmemiştir. Estimation of Physiologic Ability and Surgical Stress (E-PASS) skoru, ilk olarak gastrointestinal cerrahilerden sonra gelişen postoperatif komplikasyonların öngörülmesinde kullanılmıştır. Çalışmamızda, E-PASS skoru ve alt skorlarının RYRP’nin postoperatif komplikasyonlarını kestirmek amacıyla kullanılmasının başarısını tespit etmeyi amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2019 ve 2022 yılları arasında RYRP yapılmış olan 204 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Demografik veriler, hastaların preoperatif fiziksel durumunu belirten parametreler ve intraoperatif risk faktörleri analiz edildi, tüm hastalar için E-PASS skoru ve alt skorları hesaplandı.
BULGULAR: 164 (%80.4) hasta komplikasyonsuz taburcu edildi (Grup 1); fakat 40 (%19.6) hastada çeşitli postoperatif komplikasyonlar geliştiği görüldü (Grup 2). Grup 2’de yer alan hastaların daha yüksek oranda geçirilmiş batın cerrahi öyküsü, daha yüksek ECOG performans skoru, daha uzun cerrahi süresi ve daha yüksek E-PASS skorları olduğu gözlendi. Kapsamlı Risk Skoru (CRS) skorlarının etkinliğini değerlendirmek amacıyla %95 güven aralığıyla ROC eğrisi oluşturuldu ve kestirim değeri belirlendi. CRS için kestirim değeri -0.0345 olarak belirlendi (EAA= 0.783, GA: 0.713–0.853; p<0.001). Kestirim değerinden yüksek CRS skoru olan hastaların RYRP sonrası komplikasyon gelişme riski 16,4 kat artmış olarak görüldü (%95 GA 5.58-48.5).
SONUÇ: E-PASS skorlama sistemi RYRP’nin postoperatif komplikasyonlarını preoperatif fiziksel kondisyon ve cerrahi değişkenleri ele alarak başarılı bir şekilde öngörebilmektedir ve cerrahi öncesi ve cerrahiden hemen sonraki dönemde objektif bir kriter olarak kullanılabilmek için adaydır.

9. 
Robotik radikal prostatektomide 8 mmHg ve 12 mmHg pnömoperiton basınçlarının karşılaştırılması: Anesteziolojik ve cerrahi perspektiften prospektif randomize kontrollü çalışma
Anesthesiological and surgical perspectives on using 8 mmHg versus 12 mmHg pneumoperitoneum pressures during robotic radical prostatectomy: Results of a prospective randomized study
Mete Manici, İbrahim Can Aykanat, Doga Simsek, Kayhan Tarim, Yavuz Gurkan, Abdullah Erdem Canda
PMID: 38863292  PMCID: PMC11230051  doi: 10.14744/tjtes.2024.78617  Sayfalar 430 - 436
AMAÇ: Robot destekli laparoskopik radikal prostatektomi (RARP) ameliyatında 8 mmHg veya 12 mmHg pnömoperitonum basınç (PNP) farklılıklarının operatif, postoperatif ve anesteziyolojik parametreler üzerine etkisinin karşılaştırılması amaçlanmaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Prospektif dizayna sahip çalışmamızda, RARP ameliyatında deneyimli tek cerrah tarafından yapılan 43 hasta düşük basınç (8 mmHg - Grup I) veya standart basınç (12 mmHg - Grup II) gruplarına PNP'ye göre rastgele randomize edildi. Hastaların operatif ve postoperatif parametreleri ürolojik ve anesteziyolojik açıdan değerlendirildi. Tüm hastalarda AirSeal® insuflasyon sistemi kullanıldı.
BULGULAR: Konsol süresi, tahmini kan kaybı, ilk flatusa kadar geçen süre ve hastanede kalış süresi açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. PNP, 8 mmHg grubundaki 6 hastada ve 12 mmHg grubundaki 2 hastada kanama nedeniyle 15 mmHg ‘ya geçici süre yükseltildi. İlk insizyondan sonra 5. dakikadaki kalp hızı dışında, kardiak, kan basıncı, ventilasyon ve verilen ilaç parametreleri açısından gruplar arasında fark gözlenmemiştir. Kalp hızı, Grup I'de anlamlı derecede düşük olarak gözlemlendi (54.4 vs 68.8, p=0.006). Cerrahi sırasında, anestezistler tarafından yapılan müdahalelerin sayısı (ilaç uygulamaları, ventilatör yönetimi vb.) Grup I'de anlamlı derecede daha düşük izlendi (6.1 vs 9.6, p=0.041).
SONUÇ: RARP ameliyatında 8 mmHg PNP basıncı, 12 mmHg basınca göre operatif parametrelerde farklılık göstermezken, kardiyovasküler ve solunum sistemini tehlikeye atmamak için gereken anestezi müdahalesi gereksiniminin daha az olması avantajına sahiptir.

10. 
İleus tanısı alan acil servis hastalarında karın içi basınç ölçümü için Kron tekniği ve dijital manometrinin karşılaştırılması
Comparison of the Kron technique and digital manometry for measuring intra-abdominal pressure in emergency department patients diagnosed with ileus
Merve Unutmaz, Çağdaş Yıldırım, Mehmet Emin Unutmaz, Gül Pamukçu Günaydın, Alp Şener, Şervan Gökhan
PMID: 38863287  PMCID: PMC11230050  doi: 10.14744/tjtes.2024.36687  Sayfalar 437 - 443
AMAÇ: Karın içi basınç için birçok ölçüm tekniği denenmiş olmasına rağmen Kron tekniği şu anda altın standart yöntemdir. Ancak uzun uygulama süresi, daha fazla ekipmana ihtiyaç duyulması ve pratik olmaması nedeniyle diğer yöntem arayışları devam etmektedir. Sonuç olarak, acil serviste başarılı karın içi basınç ölçümü için uygun, daha hızlı ve daha erişilebilir bir yöntem araştırmaya çalıştık. Bu çalışmanın amacı ileus tanısı konulan hastalarda Kron Tekniği ve dijital manometre kullanılarak yapılan karın içi basınç ölçümlerini karşılaştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma Ekim 2022-Şubat 2023 tarihleri arasında üçüncü basamak bir acil servise başvuran ileus tanılı hastalar üzerinde yürütüldü. Tek merkezli, prospektif, tek kör, yöntem karşılaştırma çalışması olarak planlandı. İleuslu hastalarda karın içi basınç Kron Tekniği ve dijital manometre kullanılarak çalışmaya kör olan ayrı uygulayıcılar tarafından ölçüldü.
BULGULAR: Çalışmaya 30 hasta dahil edildi. Karın içi basınç ölçümlerinde iki yöntem arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p<0.237). İki yöntem arasında çok güçlü bir korelasyon bulundu (Spearman's Rho=0.998). Bland-Altman analizi, dijital manometre ölçümleri için 0.091 mmHg'lik bir sapma değeri gösterdi; üst ve alt uyum değerleri sırasıyla -0.825 ve 1.007 mmHg idi. Dijital manometre ile ölçüm süresi Kron tekniğine göre anlamlı derecede kısaydı (15 vs 390.5 saniye; p<0.001).
SONUÇ: Dijital manometre ile intraabdominal ölçüm tekniğinin, Kron tekniğine kıyasla kullanım kolaylığı, daha az ekipman gereksinimi, hızlı sonuç vermesi ve güvenilir ölçüm değerleri nedeniyle acil servislerde sağlık çalışanları tarafından kullanılabilecek bir yöntem olduğunu düşünüyoruz.

11. 
Travma sonrası işitme testi yapılan olguların işitme sekeli yönünden değerlendirilmesi
Assessment of hearing sequelae in individuals tested post-trauma
Çağdaş Savaş, Emin Biçen, Ersoy Doğan, İsmail Özgür Can
PMID: 38863291  PMCID: PMC11230046  doi: 10.14744/tjtes.2024.63099  Sayfalar 444 - 454
AMAÇ: Dünya nüfusunun %5'inden fazlası (430 milyon insan) işitme kaybına yönelik rehabilitasyona ihtiyaç duymaktadır. İşitme engelli kişiler gerek iş hayatına katılımda gerekse günlük yaşam ve sosyal katılımda büyük engellerle karşılaşmaktadır. Kafa travması ile ilişkili beyin hasarı ve temporal kemik travması olan vakalarda, işitme kaybı vb. kalıcı fiziksel ve duyusal engeller çok yüksek oranlara çıkmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız güncel veriler dahilinde kafa travması sonrası işitme kaybı meydana gelmesinde etkili risk faktörlerinin ortaya konulması ve konunun literatür bilgileri eşliğinde tartışılması ile bu tarz olguların değerlendirilmesinde oluşturulacak standart yaklaşımlara katkı sağlamaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM: 01.01.2016-31.12.2022 tarihleri arasında travmadan en az 12 ay sonra, iyileşme süreci tamamlanıp Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalına başvuran, işitme kaybı açısından değerlendirilip işitme testi yapılan olguların dosyaları ve raporları geriye dönük olarak incelenmiştir. Sosyodemografk veriler, yaralanma türü, işitme kaybı tipi, temporal kemik kırığı tipi, odyometri testi hava ve kemik yolu saf ses ortalamaları, otoskopik muayene bulguları, intrakranial yaralanma olup olmaması vb. bulgular değerlendirilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 26.0 paket programı kullanılarak yapılmıştır.
BULGULAR: Toplam 244 olgunun, 177’si (%72.5) erkek, 67’si (%27.5) kadındı. Yaş gruplarına göre yapılan analizde; travma vakalarının en sık 19-40 yaş aralığında (%49.2; n=120) olduğu görüldü. Olguların travma sonrası yapılan ilk otoskopik muayenesinde, ilk sırada hem izole (n=59, %24.2) hem de diğer bulguların eşlik ettiği otoroji/otore bulunmaktaydı. Olguların 43’inde (%17.6) temporal kemik kırığı saptanmazken, 141 (%57.8) olguda longitidunal, 48 (%19.7) olguda transvers, 12 (%4.9) olguda ise mixed tip kırık saptandı. Kafa içi yaralanma olan ve olmayan gruplar arasında hava yolu ve kemik yolu saf ses ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.001).
SONUÇ: Olguların travma sonrası muayenelerinin multidisipliner bir yaklaşımla planlanarak; standart iyileşme, muayene süreleri çerçevesinde ve her olgu özelinde iyileşme sürecinin maksimun düzeyde tamamlanıp tamamlanmadığının sorgulanması ile işitme kaybı yönünden oluşturulmuş standart sınıflamalar dahilinde yapılacak değerlendirilmenin hak kayıplarını engelleyeceği görüşündeyiz.

12. 
Humerus diyafiz kırıklarında radial sinir diseksiyonu yapılmadan lateral yaklaşım cerrahisi konvansiyonel cerrahi kadar etkili ve güvenli midir?
In cases of humeral diaphyseal fractures, is lateral approach surgery without radial nerve exploration as effective and safe as conventional surgery?
Necati Doğan, Cafer Özgür Hançerli, Halil Büyükdoğan, Cemil Ertürk
PMID: 38863290  PMCID: PMC11230053  doi: 10.14744/tjtes.2024.49500  Sayfalar 451 - 457
AMAÇ: Bu çalışma humerus diyafiz kırıklarının tedavisinde radiyal sinir diseksiyonu ile birlikte ve olmadan lateral yaklaşımlı cerrahinin etkinliğini ve güvenliğini karşılaştırmaktadır. Cerrahi yöntemlerin ve perioperatif faydaların ayrıntılı bir açıklamasının yanı sıra klinik, radyolojik ve komplikasyon sonuçları değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM: Mayıs 2015 ile Aralık 2022 tarihleri arasında başvuran ve humerus diyafiz kırığı nedeniyle lateral yaklaşımla cerrahi uygulanan 71 hastanın verileri retrospektif olarak analiz edildi. Radiyal sinir diseksiyonu yapılmayan 34 hasta Grup 1'i, radiyal sinir diseksiyonu yapılan 37 hasta Grup 2'yi oluşturdu. Yaş, cinsiyet, kırık tarafı (sağ/sol), kırık tipi, takip süresi, ameliyat süresi, kanama miktarını içeren parametreler, radyolojik ve klinik değerlendirmeler (Omuz-Dirsek hareket açıklığı [ROM] ve Quick Disabilities of the Arm, Shoulder, and Hand score [Q-DASH]) ve kompli-kasyonlar incelendi. Cerrahi teknikler ve çözümler belgelendi.
BULGULAR: Her iki grup da yaş, cinsiyet, kırık tipleri ve takip süresi açısından benzer dağılımlar gösterdi. (p>0.05) Grup 1'de, Grup 2'ye kıyasla anlamlı derecede daha düşük cerrahi süre ve kanama miktarı görüldü. (her ikisi için de p<0,05) Klinik değerlendirmede, enfeksiyon vakası olmaksızın, tüm hastalarda fonksiyonel sınırlar dahilinde tatmin edici omuz ve dirsek hareket açıklığı ortaya çıktı. Q-DASH skorları gruplar arasında benzerdi. Ameliyat sonrası radial sinir felci Grup 1'de 1, Grup 2'de 3 hastada gelişti ve olguların tamamı ayaktan takiplerde sorunsuz bir şekilde iyileşti. Rad-yolojik değerlendirmede tüm hastalarda sorunsuz kaynama görüldü.
SONUÇ: Humerus diyafiz kırıklarında radial sinir diseksiyonu yapılmadan lateral yaklaşım, ameliyat süresi ve kanamanın azalması gibi potansiyel perioperatif avantajlarla birlikte geleneksel cerrahiyle kıyaslanabilir etkinlik ve güvenlik göstermektedir.

13. 
Ters oblik intertrokanterik kırık tespitinde posterolateral duvar bütünlüğü: Değerlendirmede yeni bir konu
Posterolateral wall integrity in reverse oblique intertrochanteric fracture fixation: A new perspective in evaluation
Ahmed Majid Heydar, Görkem Kıyak
PMID: 38863286  PMCID: PMC11230043  doi: 10.14744/tjtes.2024.35808  Sayfalar 458 - 464
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı intramedüller çivi (IMN) ile tedavi edilen ters oblik intertrokanterik kırıkların başarısızlık oranı üzerinde posterolateral duvar bütünlüğünün rolünü araştırmak ve bazı IMN tasarımlarının bu başarısızlıklara karşı özellikle duyarlı olup olmadığını belirlemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM: 2010'dan 2016'ya kadar ters oblik kırığı olan 53 hasta, IMN başarısızlığıyla ilişkili faktörleri belirlemek için analiz edildi. Redüksiyon kalitesi, posteromedial destek durumu ve IMN tasarımının yanı sıra posterolateral duvar bütünlüğü de potansiyel risk faktörleri olarak değerlendirildi. Risk faktörlerini değerlendirmek için lojistik regresyon analizi yapıldı ve istatistiksel anlamlılık p<0.05 olarak tanımlandı. BULGULAR: 11 vakada implant başarısızlığı tespit edildi. Çalışmamızda tek değişkenli istatistiksel analizde; posterolateral destek kaybı (p=0,002), tek vida proksimal fiksasyonlu İMN (p=0.048), kötü redüksiyon kalitesi (p=0.004) ve posteromedial destek kaybının (p=0.040) implant başarısızlığıyla ilişkili faktörler olduğu görüldü. Çok değişkenli analiz; posterolateral destek kaybının (p=0,009), kötü redüksiyon kalitesinin (p=0.039) ve posteromedial destek kaybının (p=0.020) başarısızlık için bağımsız risk faktörleri olduğunu ortaya çıkardı. Ancak tek vida proksimal fiksasyonlu İMN (p=0.859) fiksasyon başarısızlığı ile ilişkili değildi.
SONUÇ: Posterolateral duvar bütünlüğü kaybıyla birlikte ters oblik intertrokanterik kırık, IMN ile tedavi edildiğinde yüksek mekanik başarısızlık oranıyla ilişkilidir. Ayrıca kötü redüksiyon kalitesi ve posteromedial desteğin kaybı bu kırıkların başarısızlık riskini arttırmaktadır. İki ayrı proksimal vida fiksasyonuna sahip bir IMN tasarımı, tek proksimal vidalı bir IMN'ye göre daha iyi tespite izin verebilir ve bu da başarısızlık riskini azaltabilir.