DIĞER | |
1. | Ön Sayfalar Frontmatters Sayfalar I - X |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
2. | Akut mezenter iskeminin erken tanısında tiyol disülfit hemostazının rolü: Deneysel çalışma Role of thiol-disulfide hemostasis in early diagnosis of acute mesentery ischemia: An experimental study Mehmet Aykut Yıldırım, Rahim Kocabaş, İbrahim Kılınç, Gürcan Şimşek, Mustafa Şentürk, Murat Çakır, Metin BelviranlıPMID: 35485506 PMCID: PMC10443137 doi: 10.14744/tjtes.2020.44025 Sayfalar 403 - 410 AMAÇ: Akut mezenter iskemi (AMİ) nadir görülen ölümcül ve erken tanısı güç olan bir akut karın hastalığıdır. Bu çalışmada amacımız, erken tanı-sında henüz spesifik biyokimyasal belirteç bulunmayan AMİ’de yeni bir yöntem olan tiyol-disülfit hemostazının (TDH) rolünü, daha önce AMİ’de güvenilirliği ispatlanmış iskemi-modifiye albümin (IMA) ile birlikte değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada erişkin 32 adet wistar albino ırkı sıçan kullanılarak dört grup oluşturuldu. Birinci Grup (n=8) kontrol grubu, 2. Grup (n=8) SHAM grubu, 3. Grup (n=8) 3. saat arteryel mezenter iskemi, 4. Grup (n=8) 6. saat arteryel mezenter iskemi grubu olarak belirlendi. 0., 1., 3. ve 6. saatlerde TDH, IMA ve serum laktat değerleri ölçüldü. BULGULAR: Üçüncü ve 6. saatlerde serum total tiyol, native tiyol (p<.001) değerlerinin belirgin azaldığı, serum disülfit, IMA, laktat (p<.001) değer-lerinin belirgin arttığı tespit edildi. Serum tiyol değerleri 1. saatten itibaren azaldığı görülmüştür. TARTIŞMA: TDH akut mezenter iskemide erken dönemde değişmektedir. TDH parametreleri AMİ şüphesi olan hastalarda erken dönemde İMA ile birlikte tanı parametresi olarak kullanılabilir. |
3. | Sıçanlarda karbojen ve hiperbarik oksijen tedavisinin kırık iyileşmesine etkileri The effects of carbogen and hyperbaric oxygen treatment on fracture healing in rats Umman Menendi, Gürdal Nusran, Burak Kaymaz, Ramazan Tıskaoğlu, Onur Yılmaz, Ceren Canbey GoretPMID: 35485502 PMCID: PMC10443132 doi: 10.14744/tjtes.2021.02575 Sayfalar 411 - 417 AMAÇ: Kemik kırıkları ve kırık iyileşmesi ortopedi cerrahları arasında en sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Bu çalışmada, deneysel hayvan modelin-de hiperbarik oksijen (HBO) ve karbojen (C) tedavisinin kırık iyileşmesi üzerine etkilerini araştırdık. GEREÇ VE YÖNTEM: Yirmi dört erkek Wistar-Albino sıçanı, her grupta sekiz sıçan olacak şekilde rastgele grup 1 (C inhalasyon tedavisi), grup 2 (HBO inhalasyon tedavisi) ve grup 3 (kontrol grubu) olarak 3 gruba ayrıldı. Grup 1 ve grup 2’deki sıçanlara cerrahi işlemden bir hafta önce ve cerrahi işlemden üç hafta sonra HBO ve C tedavisi verildi. Cerrahi işlemin ardından üçüncü haftanın sonunda tüm sıçanlar sakrifiye edilerek kırık hattındaki iyileşme dokusu klinik, radyolojik ve histopatolojik olarak değerlendirildi. BULGULAR: Hiperbarik oksijen ve C gruplarında kırık iyileşmesi açısından kontrol grubuna göre daha yüksek histopatolojik, radyolojik ve klinik skorlara sahip olmasına rağmen, gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. TARTIŞMA: Literatürde HBO ve C tedavilerinin sistemik ve lokal etkilerini inceleyen ve doku oksijenlenmesini artırdığını gösteren birçok çalışma bu-lunmaktadır. Çalışmamız, HBO ve C gruplarının, kontrol grubuna göre kırık iyileşmesi üzerinde faydalı yada zararlı etkilerinin olmadığını göstermiştir. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
4. | Açık ve laparoskopik apendektomi sonrası komplikasyonların “American College of Surgeon National Surgical Quality Improvment Program” risk hesaplayıcıya göre değerlendirilmesi Evaluation of complications after laparoscopic and open appendectomy by the American College of Surgeons National Surgical Quality Improvement Program surgical risk calculator Mehmet Sah Benk, Engin Olcucuoğlu, İsmail Oskay KayaPMID: 35485508 PMCID: PMC10443136 doi: 10.14744/tjtes.2020.45808 Sayfalar 418 - 427 AMAÇ: ACS-NSQIP (American College of Surgeons National Surgical Quality Improvement Program)’nin akut apandisitte komplikasyonları öngö-rü derecesinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Akut apandisit nedeniyle yatışı yapılan ve apendektomi planlanan 292 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Yaş aralığı 18–76 (ortalama yaş 35.3±13.6) olarak bulundu. Vücut kitle indeksi ortalama 25.8±4.6 şeklinde hesaplandı. Hastalarla ilgili 20 veri ACS-NSQIP Cerrahi Risk Hesaplayıcı’ya (CRH) girildikten sonra en sık görülen 17 komplikasyon oranı ve ortalama hastanede yatış süresi verilmektedir. Otuz günlük takiplerde gözlenen komplikasyonlar CRH’nin öngördüğü komplikasyonlara göre kategorize edildi. Gözlenen komplikasyon oranları ve hastanede yatış süreleri ile CRH’nin öngördüğü komplikasyon oranları ve hstanede yatış süreleri karşılaştırıldı. BULGULAR: Hastalarımızda herhangi bir komplikasyon gelişenler %13.4, cerrahi alan enfeksiyonu %11.3, ciddi komplikasyon gelişenler %3.1, has-taneye tekrar başvuru %2.1 şeklinde gözlendi. Ciddi komplikasyonların içerisine, pnömoni, sepsis, kardiyak komplikasyonlar ve böbrek yetersizliği dahil edildi. Hastanede yatış süresi ortalama 1.91±1.64 şeklinde, yatış süresi aralığı ise 1–14 arasında görüldü. Venöz tromboemboli gözlenen hasta-mız olmadı. Hiçbir hastamızda mortalite gözlenmedi. CRH ile gerçekleşen komplikasyon karşılatırılması ROC eğrisi ile yapıldığında CRH’nin öngörü düzeyi; herhangi bir komplikasyonda doğruluk oranı %84.2, ciddi komplikasyonda %86.7, cerrahi alan enfeksiyonunda %47.6, böbrek yetersizliğinde %95.9, tekrar ameliyatta %99.0 ve sepsiste %88.3 şeklinde olduğu görüldü. TARTIŞMA: Her ne kadar basit apendektomi sonrası komplikasyon görülmesi nadir bir durum olsa da özellikle yaşlı, obez, ek hastalıkları fazla olan hastalarda komplikasyon oranlarının belirgin artığı bilinmektedir. Öncelikle özellikli hasta ve hasta yakınlarına ameliyatın risklerini gösteren CRH gibi araçların yararı olacaktır. |
5. | Akut apandisitli hastalarda perforasyonu belirlemek için periton kalınlaşması ve kontrastlanması kullanılabilir mi? Can peritoneal thickening and enhancement be used to determine perforation in patients with acute appendicitis? Mehmet Tahtabaşı, Sadettin Er, Şükrü Mehmet ErtürkPMID: 35485514 PMCID: PMC10443133 doi: 10.14744/tjtes.2020.58991 Sayfalar 428 - 433 AMAÇ: Akut apandisit (AA) gelişmiş ülkelerde karın ağrısının en sık nedenlerinden biridir. Bu çalışmada, perfore olan ve perfore olmayan apandisitin ayrımında yaş, laboratuvar ve spesifik bilgisayarlı tomografi (BT) bulgularının değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Somali Türkiye Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, Kasım 2015 ile Aralık 2019 tarihleri arasında, AA ta-nısı alan ve apendektomi ameliyatı yapılan 252 hastayı geriye dönük olarak inceledik. Ameliyat öncesi uygun protokolle çekilmiş BT’si bulunmayanlar ve 18 yaş altı hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastalar histopatoloji sonucuna göre; perfore apandisit (Grup-1) ve perfore olmayan apandisit (Grup-2) olmak üzere ikiye ayrıldı. Tüm hastaların demografik, laboratuvar, BT bulguları ve patoloji verileri değerlendirildi. BULGULAR: Bu çalışmaya 80 hasta dahil edildi. Hastaların %40’ı (n=32) perfore apandisit (Grup-1) ve %60’ı (n=48) perfore olmayan apandisit (Grup-2) olarak sınıflandırıldı. Grup-1’de C-reaktif protein değeri Grup-2’ye kıyasla istatistiksel olarak daha yüksek bulundu (sırasıyla; 177.5±118.9 ve 100.2±87.3 mg/L; p=0.001). Tek değişkenli analizde; apendiks lümen çapı (p=0.002), apendiks duvar defekti (p<0.001), peritoneal kalınlaşma ve kontrastlanma (p<0.001), asit (p=0.031), intraabdominal apse (p=0.003), jejunal kalınlaşma (p=0.019), ileal kalınlaşma (p=0.008) ve ileus (p=0.035) Grup-1’de Grup-2’ye kıyasla istatistiksel olarak daha yüksek bulundu. Tek değişkenli analizde istatistiksel olarak anlamlı verilerle yapılan binominal lojistik regresyon analizinde; apendiks duvar defekti (OR: 0.069, %95 CI=0.014–0.327, p=0.001), peritoneal kalınlaşma ve kontrastlanma (OR: 0.131, %95 CI=0.024–0.714, p=0.019) perfore apandisit için bağımsız değişkenler olarak belirlendi. TARTIŞMA: Bilgisayarlı tomografi bulguları arasında apendiks duvar defekti, peritoneal kalınlaşma ve kontrastlanma perforasyonun saptanmasında önemli bir role sahiptir. |
6. | Akut apandisiti lenfoid hiperplaziden ayırmada hematolojik parametrelerin rolü The role of hematological parameters in distinguishing acute appendicitis from lymphoid hyperplasia Ahmet Kaya, Kerem Karaman, Mehmet Aziret, Metin Ercan, Elif Köse, Yavuz Selim Kahraman, Cengiz KaracaerPMID: 35485518 PMCID: PMC10443127 doi: 10.14744/tjtes.2020.69027 Sayfalar 434 - 439 AMAÇ: Sık karışan apendiküler patolojilerden biri, erken teşhis edildiğinde konservatif olarak tedavi edilebilen ve kendi kendini sınırlayabilen lenfoid hiperplazidir. Bu geriye dönük çalışmanın amacı akut apandisiti lenfoid hiperplaziyle hematolojik parametreler açısından karşılaştırmak ve iki hastalığı ayırt etmede hematolojik bir prediktör olup olmadığını saptamaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Akut apandisit tanılı hastalar ile lenfoid hiperplazi tanılı hastaların tam kan sayımları kıyaslandı. BULGULAR: Yüz doksan beş hastaya (118 erkek/77 kadın) apendektomi yapıldı. Histopatolojik incelemede 161 hastada (%82.6) akut apandisit, 19 hastada (%9.7) negatif apendektomi saptandı. Negatif apendektomilerin 16’sı lenfoid hiperplaziydi (%8.2). On üç hastada (%6.7) eş zamanlı lenfoid hiperplazi ile birlikte akut apandisit saptandı. Beyaz küre sayısı (p=0.030, nötrofil sayısı (p=0.009), nötrofil yüzdesi (p=0.009) ve nötrofil/lenfosit oranı (p=0.007) akut apandisitte anlamlı olarak daha yüksek iken lenfosit sayısı (p=0.027), lenfosit yüzdesi (p=0.006) lenfoid hiperplazide anlamlı olarak daha yüksekti. Çoklu lojistik regresyon analizinde, akut apandisiti lenfoid hiperplaziden ayırmada beyaz küre sayısı %69.1 duyarlılık; %80 özgüllük; %77.5 pozitif prediktif değer ve %72.1 negatif prediktif değer ile tek bağımsız prediktör olarak saptandı. Kesit değeri 11.3 Ku/L olan beyaz küre sayısının her 1 birim (1000/mm3) artışı, akut apandisit riskini 1.24 kat arttırırken, bunun altındaki değerlerde lenfoid hiperplazi olma olasılığı artmaktadır. TARTIŞMA: Lenfoid hiperplaziyi akut apandisitten ayırmada en güçlü hematolojik parametre beyaz küre olarak gözükmektedir. |
7. | Künt toraks travmalarında kaburga kırığı varlığının mortalite ve morbidite üzerine etkisi Effect of the presence of rib fracture on mortality and morbidity in blunt thoracic traumas Fatoş Kozanlı, Özlem GülerPMID: 35485510 PMCID: PMC10443126 doi: 10.14744/tjtes.2020.55710 Sayfalar 440 - 446 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, künt göğüs travmalarında kaburga kırığı varlığının mortalite ve morbidite üzerine etkisini tespit etmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2017–Ekim 2019 tarihleri arasında künt toraks travması ile başvuran 18 yaş üzeri hastaların dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Sadece künt toraks travması ve kot fraktürünün birlikte olduğu hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti ve bu has-talardaki travma mekanizması, ek organ yaralanmaları, yoğun bakım ihtiyacı, yatış süreleri, yoğun bakım ünitelerinde yatış süreleri, tedavi şekilleri, mekanik ventilatör, kan ve kan ürünü ihtiyaçları, komplikasyonları ve mortalite oranları kaydedildi. BULGULAR: Çalışmamıza alınan 252 olgunun 186’sı erkek (%73.8), 66’sı (%26.2) kadındı. Motorlu taşıt kazaları %51.4 oranıyla en sık görülen travma mekanizmasıydı. Hastaların yaş ortalaması 52±12 (18–91) yıl idi. Hemotoraks ile toraks dışı ek organ yaralanmaları arasında anlamlı ilişki olduğunu tespit ettik (p=0.024). Pnömotorakslar ile ek organ yaralanmaları arasında anlamlı ilişki yoktu (p=0.067). Hemotoraks olanlar ve olmayan olguların kırık kaburga sayısı anlamlı olarak farklıydı (p<0.001). Pnömotoraks olan ve olmayan olguların da kırık kaburga sayıları anlamlı olarak farklı bulundu (p<0.039). Torakotomi yapılan olgularla yapılmayan olgular arasında hastanede yatış günü olarak anlamlı fark vardı (p<0.001). Kaburga kırığı sayısı ile hastanede yatış süresi arasında pozitif yönde anlamlı ilişki mevcuttu (r=320, p<0.001). TARTIŞMA: Künt toraks travmalarında artmış kot fraktürü sayısı morbiditeyi ve hastanede yatış süresini arttırır. |
8. | 112 Ambulans servisi çalışanlarının çocuk yanıklarına yaklaşımları: Bir anket değerlendirmesi Approaches of 112 ambulance service staffers to children with burns: A survey assessment Sabri Demir, Süleyman Arif Bostancı, Ahmet Ertürk, Can Ihsan Öztorun, Doğuş Güney, Mujdem Nur Azili, Emrah ŞenelPMID: 35485521 PMCID: PMC10443125 doi: 10.14744/tjtes.2020.91045 Sayfalar 447 - 455 AMAÇ: Bu çalışmayı yapmaktaki amacımız, 112 ambulans servislerinde çalışan ve ilk müdaheleyi yapıp olay yerinden hastanelere transferlerini sağlayan sağlık personelinin (doktor, hemşire, paramedik ve acil tıp teknikerleri) çocuk yanıkları olgularına ilk müdahale ve transfer ile ilgili bilgilerini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmaya Ankara ilindeki 112 ambulans servislerinde çalışan 373 sağlık çalışanı dahil edildi. Katılımcılara çocuk yanıklarına yaklaşım hakkında 17 soru soru soruldu. Çalışmanın verileri Statistical Package for Social Sciences (SPSS) 21.0 programı ile analiz edildi. BULGULAR: Katılımcıların (n=373) 26’sı (%7) doktor, 25’i (%6.7) hemşire, 180’i (%48.3) acil tıp teknikeri ve 142’si (%35.3) paramedik idi. Katılımcı-lardan 118’i çocuk yanık olgularında yanık yüzey alanlarını her zaman hesapladıklarını belirtirken, yanık yüzey alanlarını hangi yöntemle hesapadıkları sorusuna ise sadece beş kişi (%1.3) çocuklar için doğru seçenek olan Lund-Browder şeması seçeneğini işaretledi. Katılımcılardan 121’i (%32.4) transfer esnasında verilecek sıvı miktarını hesaplamada Parkland formülünü kullandıklarını belirtirken sadece yedi kişi (%1.9) çocuklar için daha uygun seçenek olan Galveston formülünü kullandıklarını belirtti. Olay yerinde ve transfer esnasında hangi sıvıyı veriyorsunuz sorusunu 56 kişi (%15) doğru seçenek olan laktatlı ringer solüsyonu olarak yanıtladı. İnhalasyon hasarını tanımak için sorulan senaryo sorusuna 153 katılımcı (%41) doğru cevap verirken, inhalasyon hasarı kliniği anlatılan soruyu sadece 138 kişi (%37) doğru seçenek olan “hemen entübe ederim” şeklinde cevapladı. Üç yüz yetmiş üç katılımcıdan sadece biri (%0.3) %50 sıcak sıvı yanığı olan hastaya ilk müdahale ve transfer sırasında yapılacakları doğru şekilde işaretledi. Katılımcıların topikal lidokain kullanımı oranı yüksek olarak (%70.8) bulundu. Katılımcılardan sadece 33’ü (%8.8) kendilerini çocuk yanık olgularına ilk müdahale ve transfer konularında yeterli hissederken, 333’ü (%89.3) konuyla ilgili bir eğitim düzenlenirse katılmak istediklerini belirttiler. TARTIŞMA: Çocuk yanık hastalarını olay yerinde ilk gören ve ilk müdahaleyi yapan 112 ambulans çalışanlarının konuyla ilgili bilgilerinin yeterli dü-zeyde olması beklenir. Ancak anket sonuçlarımız bilgilerinin yeterli düzeyde olmadığını göstermektedir. Bunun için 112 çalışanlarına konuyla ilgili eğitimlerin verilmesi ve bu eğitimlerin periyodik aralıklarla tekrarlanması gereklidir. |
9. | Çocuklarda motorlu araç çarpışma travması ve diğer travma mekanizmalarının çocuk yoğun bakım öncesi ve çocuk yoğun bakım kabulünde uygulanan müdahaleler, klinik özellikler ve nörolojik sonuçların karşılaştırılması Comparison of pre-PICU and per-PICU interventions, clinical features and neurologic outcomes of motor vehicle collision trauma and other mechanisms of trauma in children Serhan Özcan, Merve Setenay Akyüzlüer Güneş, Merve Havan, Oktay Perk, Ebru Azapağası, Emrah Gün, Edin Botan, Ergun Ergun, Ufuk Ateş, Gökmen Kahiloğulları, Tanıl KendirliPMID: 35485520 PMCID: PMC10443131 doi: 10.14744/tjtes.2022.86617 Sayfalar 456 - 463 AMAÇ: Motorlu araç kazaları (MAK), pediatrik yaş grubunda bir numaralı ölüm nedenidir. Bu çalışmanın amacı, çocuk yoğun bakım ünitesinde (ÇYBÜ) takip edilen hastalarda MAK ile diğer travma mekanizmaları (DTM) arasındaki farklılıkları belirlemektir. GEREÇ VE YÖNTEM: 2014–2018 yılları arasında üçüncü düzey ÇYBÜ’de yatan pediatrik travma hastalarının veriler geriye dönük olarak kayıt edildi. Hastalar MAK ve DTM olarak iki gruba ayrıldı. Demografik veriler, yoğun bakım öncesi yapılan müdahaleler (kardiyopulmoner resüsitasyon, entü-basyon, yaralanma şiddeti skorları, yoğun bakıma ulaşana kadar geçen süre), yoğun bakım müdahaleleri (invaziv mekanik ventilasyon, non-invaziv mekanik ventilasyon, ameliyat ihtiyacı, ameliyat türü, transfüzyon ihtiyacı ve inotrop tedavisi) iki grup arasında karşılaştırıldı. Sonuçlar sağkalım, hastaneden taburcu olma, taburculukta Pediatrik Serebral Performans Kategorisi (PSPK) ile değerlendirildi. BULGULAR: Beş yıllık çalışma süresi boyunca, 135 hasta travma nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Yaralanan vücut bölgeleri baş ve boyun (%61.5), karın ve bel omurgası (%39.4) ve ekstremiteler ve pelvis (%36.3) idi. Çoklu travma en çok MAK travma grubunda görüldü (p=0.001). Motorlu araç kaza-ları grubunda invaziv mekanik ventilasyon ve inotrop tedavi ihtiyacı daha fazlaydı (sırasıyla, p=0,002, 0,001). Yüz yirmi üç hasta (%91.1) hayatta kaldı. Mortalite oranı MAK grubunda daha yüksekti (p=0.026). Pediatrik Serebral Performans Kategorisi sonuçları DTM grubunda daha iyiydi (p=0.017). TARTIŞMA: Motorlu araç kazaları, DTM’lerden daha fazla çoklu travma olgusuna yol açar. İnvaziv mekanik ventilasyon, inotroplar ve diğer yoğun bakım müdahaleleri, MAK hastalarında DTM hastalarına göre çok daha sık gerekliydi. |
10. | Çocukluk çağının nadir bir acili: Priapizm ve basamaklı tedavi yaklaşımı Rare emergency in children: Priapism and stepwise treatment approach Ahsen Karagözlü Akgül, Murat Uçar, Esra Özçakır, Emin Balkan, Nizamettin KılıçPMID: 35485519 PMCID: PMC10443130 doi: 10.14744/tjtes.2020.74670 Sayfalar 464 - 470 AMAÇ: Priapizm çocukluk çağında çok nadir görülen bir hastalıktır. Hasta sayısının azlığı nedeniyle tedavi algoritması da halen literatürde netleşme-miştir. Bu çalışmada, priapizmli sekiz çocuk hasta ve kliniğimizde uyguladığımız basamaklı tedavi yaklaşımımız literatür ışığında sunulmaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Uyguladığımız tedavi beş basamaktan oluşmaktadır: 1. basamak; etiyoloji değerlendirmesi yapılırken soğuk kompres ve anal-jezi uygulaması. 2. basamak; korpus kavernozuma korporal aspirasyon ve adrenalin infüzyonu. 3. basamak; Modifiye Winter şunt. 4. basamak; ame-liyathanede ketamin infüzyonu ve kaudal blok uygulaması. 5. basamak; safeno-kavernöz (Grayhack) şunt. Düşük akımlı priapizmi olan sekiz hastanın verileri geriye dönük olarak ele alındı. Başvuru şekli, tumesans süresi, yaşı, yapılan müdahaleler ve hangi basamakta detumesans sağlandığı kaydedildi. BULGULAR: Yaş ortalaması 8.5 (1–17) yıl idi. Başvuru öncesindeki ortanca tumesans süresi 15 saat (4–165) idi. Üç hastada etiyolojik faktörler; orak hücreli anemi, kronik böbrek yetersizliği nedeniyle yapılan hemodiyaliz ve faktör V Leiden mutasyonu idi. Bir hastada ikinci basamakta detumesans sağlandı. 3, 4, 5. basamakalarda detumesans sağlanan 2’şer hasta oldu. Uzun dönem kontrolünde bir hastada kavernöz cisim rijiditesi görüldü. TARTIŞMA: Düşük akımlı priapizm ürolojik bir acildir ve erektil disfonksiyona neden olabilir. Tedavi seçenekleri, zaman kaybını ve gereksiz invaziv işlemleri engellemek için bir algoritma veya bir tedavi protokolü ile uygulanmalıdır. Kliniğimizde uygulanan tedavi protokolü basit ve daha az invaziv işlemden daha invaziv işleme doğru gitmektedir ve düşük akımlı priapizm tedavisinde iyi bir alternatif olabilir. |
11. | Komplike akut kolesistiti öngörmede preoperatif nötrofil/lenfosit ve trombosit/ lenfosit oranları etkilidir Pre-operative neutrophil/lymphocyte and platelet/lymphocyte ratios are effective in predicting complicated acute cholecystitis Veysel Barış Turhan, Halil Fatih Gök, Abdulkadir Ünsal, Muhammet Akpınar, Gülçin Güler Şimşek, Hakan BuluşPMID: 35485509 PMCID: PMC10443129 doi: 10.14744/tjtes.2021.49956 Sayfalar 471 - 476 AMAÇ: Akut kolesistit, bazı durumlarda acil ameliyat gerektiren ciddi bir hastalıktır. Konservatif yaklaşım ve komplikasyon riskini belirlemek için uygun hastaları belirlemede için uygun maliyetli ve güvenilir bir markera ihtiyaç vardır. Beyaz kan hücresi, C-reaktif protein gibi diğer parametrelerle birlikte sistemik inflamatuvar belirteçlerin kullanılması, uygun tedavi seçeneğine karar vermede yardımcı olabilir. Bu çalışma, komplike akut kolesistit riskini belirlemede nötrofil lenfosit oranı (NLO) ve trombosit lenfosit oranının (PLO) tanısal değerini değerlendirmeyi ve intraoperatif ve patolojik bulgularla karşılaştırmayı amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmaya akut kolesistit nedeniyle ameliyat edilen toplam 229 hasta alındı. İntraoperatif ve patolojik olarak komplike 78 olgu ve kontrol grubu 151 olgu idi. İki grup iltihap belirteçleri açısından karşılaştırıldı. Daha sonra, kolesistitin ciddiyetine ilişkin NLO ve PLO’nun optimal değeri belirlemek için ROC karakteristik eğri analizini kullanıldı. NLO ve PLO için kesme değerine göre klinik semptomlardaki farklılıklar araştırıldı. BULGULAR: NLO ve PLO düzeyleri komplike grupta anlamlı olarak yüksek bulundu (sırasıyla, 4.18±4.53 ve 15.23±20.99, 145.34±87.58 ve 251.92±245.93, p<0.01). NLO ve PLO için en iyi kesme değeri sırasıyla 5.5 ve 146,90 idi. NLR için duyarlılık %80, özgüllük %80.1 idi. PLR için duyarlılık %66.7 ve özgüllük %66.2 olarak bulundu. TARTIŞMA: Sistemik enflamasyon belirteçleri, komplike akut kolesistit riskini tahmin etmek için kullanılabilir. Özellikle kaynak kıtlığı olan ortamlarda cerrahi kararlar almak için kullanılabilecek ucuz araçlardır. |
12. | Covid-19 hastalarında hayatı tehdit eden hematomlar Life-threatening hematomas in COVID-19 patients Ümit Alakuş, Umut Kara, Şebnem Çimen, Cantürk Taşçı, Mehmet EryılmazPMID: 35485522 PMCID: PMC10443135 doi: 10.14744/tjtes.2021.92335 Sayfalar 477 - 482 AMAÇ: Covid-19 salgını bugüne kadar dünyada 1.75 milyondan fazla ölüme neden oldu. Mortalitenin önde gelen nedenleri solunum bozuklukları ve tromboembolik patolojiler olmakla birlikte, diğer nadir patolojiler de mortalite ve morbiditeyi artırabilir. Çalışmamızda Covid-19 hastalarında hayatı tehdit eden hematomları, risk faktörlerini ve yönetimini incelemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Kurumsal merkez (üçüncü düzey pandemi merkezi) veri tabanında, 11 Mart 2020 ve 17 Aralık 2020 tarihleri arasındaki 10 aylık dönemde Covid-19 nedeniyle hastaneye yatırılan hastaların verileri geriye dönük olarak tarandı. Kanama semptomları/bulguları olan hastalar tespit edildi. Gastrointestinal sistem kanaması olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hematom tespit edilen hastalar dahil edildi. BULGULAR: Toplam 5484 hastanın 11’inde hematom vardı (%0.2). Medyan yaş 76 idi (min-maks: 56–90). Hastaların yedisi (%63.6) erkek, dördü (%36.4) kadındı. Tüm hastaların en az bir komorbiditesi vardı, tüm hastaların ciddi veya kritik Covid-19 hastalığı vardı ve tamamı tedavi dozunda düşük moleküler ağırlıklı heparin kullanıyordu. Yedi retroperitoneal hematom, iki rektus kılıf hematomu, bir meme hematomu ve bir hastada meme ve retroperitoneal hematom birlikte saptandı. Beş (%45.5) hastaya anjiyografik arteriyel embolizasyon uygulandı. Kanama komplikasyonları olan hastalarda genel mortalite oranı %54.5 (n=6) ve erkek/kadın oranı %66.7 (n=4) ve %33.3 (n=2) idi. TARTIŞMA: Hematomlar nadir, ancak Covid-19 hastalarında mortaliteyi artıran fenomenlerdir. Yaş, erkek cinsiyet, şiddetli veya kritik düzeyde Covid-19 hastalığı, komorbiditeler, tedavi dozu düşük moleküler ağırlıklı heparin risk faktörleri olabilir. Yeni başlayan karın/sırt ağrısı ve ekimotik deri lezyonları bu hasta grubunda kanama belirtileri olabilir. Hematomun erken teşhisi ve girişimsel yöntemlerin kullanılması ile mortalite azaltılabilir. |
13. | Hipofizer apopleksi: Hipofiz adenomalarının acil ve potansiyel olarak hayatı tehdit eden komplikasyonu Pituitary apoplexy: An emergent and potential life-threatening complication of pituitary adenomas Abidin Murat Geyik, Mehmet Ozan Durmaz, Adem Dogan, Berna Kaya Uğur, Sırma Geyik, İbrahim Erkutlu, Soner Yasar, Alparslan Kırık, Gulsah Kose, Ali NehirPMID: 35485523 PMCID: PMC10443134 doi: 10.14744/tjtes.2021.93539 Sayfalar 483 - 489 AMAÇ: Hipofizer apopleksi, uygun şekilde tedavi edilmezse, hipofiz adenomalarının acil ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir komplikasyonudur. Çalışmamızın amacı, hipofiz adenomaları çalışmamızı sunmak ve bu nadir komplikasyonun klinik, radyolojik ve cerrahi özelliklerine odaklanmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada 2016–2018 yılları arasında toplam 143 hipofiz adenomalı hastaya cerrahi tedavi uygulandı. Tüm hastalar endos-kopik endonazal transsfenoidal (EET) teknik ile ameliyat edildi. Hipofizer apopleksi olgularının verileri kaydedildi. Hipofizer apopleksi hastalarının rezeksiyon oranları, hormonal sonuçları ve vizüel sonuçları değerlendirildi. BULGULAR: Yüz kırk üç hastanın sekizinde (%5.59) hipofizer apopleksi semptomları ve radyolojik bulguları vardı. Ortalama yaş 26.75 olup dördü (%50) erkek, dördü ise kadındı. Ameliyat öncesi ortalama Knosp derecelendirme skoru 2.1 idi. Sekiz hastanın hepsine acil cerrahi girişim uygulandı ve apopleksi hastalarının %75’inde total rezeksiyon sağlandı. Hormon düzeyleri ameliyat sonrası prolaktin dışında anlamlı olarak azaldı (p<0.05). Bir hastada beyin omurilik sıvısı sızıntısı meydana geldi. Hipofizer apopleksi hastalarının hiçbirisi ölmedi. TARTIŞMA: Hipofizer apopleksi, hipofiz adenomalarının önemli bir komplikasyonudur. Erken tanı ve cerrahi müdahale mükemmel oftalmolojik ve hormonal sonuçlar sağlar. Acil EET yaklaşım, oftalmolojik bulguları ve makroadenomları olan hastalar için çok önemlidir. |
14. | Fournier gangreni için mortalite tahmin modeli (FGMPM) ve mevcut modellerle karşılaştırması Comparison of the newly developed Fournier’s gangrene mortality prediction model with existing models Bülent Çomçalı, Cengiz Ceylan, Buket Altun Özdemir, İbrahim Ağaçkıran, Felat AkıncıPMID: 35485517 PMCID: PMC10443128 doi: 10.14744/tjtes.2020.68137 Sayfalar 490 - 497 AMAÇ: Fournier gangreniyle ilişkili birçok prediktif faktör ve puanlama sistemi öne sürülmüştür. Bu sistemler, hastaların ek hastalıkları, vital bulguları, biyokimyasal ve hematolojik parametreleri ve demografik özelliklerini ele almıştır. Bu çalışma, bu faktörleri daha bütüncül bir bakış açısıyla ve daha geniş bir hasta popülasyonunda değerlendirerek oluşturulan puanlama sistemlerinin güçlü yönlerini ve eksikliklerini belirlemeyi amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Hasta popülasyonu 21’i ölen 144 hastadan oluşmaktadır. Yaş, biyokimyasal ve hematolojik parametreler, Uludağ Fournier’s Gangrene Severity Index (UFGSI), Fournier’s Gangrene Severity Index (FGSI) ve Age-Adjusted Charlson Comorbidity Index (ACCI) skorları parametrik olmayan dağılımları nedeniyle Mann-Whitney U testi ile analiz edildi. Hastaların komorbiditeleri, cinsiyet, inotrop ihtiyacı, diversiyon ostomi durumu ve UFGSI derecelendirme durumu gibi kategorik veriler ki-kare testi ile analiz edilmiş ve tek değişkenli ve çok değişkenli lojistik regresyon analizi ile anlamlı verilerden bağımsız risk faktörleri belirlenmiştir. FGSI, UFGSI ve ACCI skorlarının güçlü yönleri lojistik regresyon analizi ile belirlenerek oluşturulan model (Fournier Gangren Mortalite Tahmin Modeli: FGMPM) ile diğer skorlama sistemleri ROC analizi ile karşılaştırıldı. BULGULAR: İstatistiksel analizlerin sonuçları, albüminin (p<0.001) ve inotropik destek ihtiyacının (p<0.001) mortalite için bağımsız risk faktörleri olduğunu gösterdi. Ayrıca ROC analizi sonuçlarına göre, regresyon modeli ile oluşturulan FGMPM skorlama sistemi (AUC: 0.995), FGSI (AUC: 0.874), UFGSI (0.893) ve ACCI (0.788) skorlama sistemlerinden daha güçlü bir model olduğu görülmüştür. TARTIŞMA: Çalışma sonuçları hipoalbüminemi ve inotropik destek ihtiyacı gelişiminin mortalite için bağımsız risk faktörleri olduğunu ortaya koy-muştur. Hastalarda bu iki parametrenin belirlenmesinin, mortaliteyi UFGSI ve FGSI’de kullanılan parametrelerden daha pratik bir şekilde tahmin etmek için kullanılabileceği düşünülmektedir. |
15. | Trendelenburg pozisyonda yapılan laparoskopik jinekolojik cerrahi esnasında göz içi basıncı üzerine anestezik ajanların etkisi: Randomize klinik çalışma The effect of anesthetic agents on intraocular pressure during laparoscopic gynecological surgery performed in the Trendelenburg position: A randomized clinical trial Bedih Balkan, Furkan Tontu, Döndü Genç Moralar, Bengi Demirayak, Nalan Saygı Emir, Abdulkadir YektaşPMID: 35485512 PMCID: PMC10443124 doi: 10.14744/tjtes.2020.56019 Sayfalar 498 - 507 AMAÇ: Laparoskopik cerrahi sırasında pnömoperitoneum ve Trendelenburg pozisyonuna bağlı göz içi basıncı (GİB) artar. Ketamin ve süksameton-yum dışında, anestezik ajanlar genellikle GİB’yi çeşitli oranlarda azaltır. Bu çalışmada, laparoskopik jinekolojik cerrahi sırasında dört anestezik ajan kombinasyonunun GİB üzerindeki etkileri araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Hastalar (n=100) dört gruptan birine ayrıldı: grup 1 (n=25; pentotal indüksiyon + desfluran/remifentanil idame), grup 2 (n=25; propofol indüksiyon + sevofluran/remifentanil idame), grup 3 (n=25; propofol indüksiyonu + desfluran/remifentanil idamesi) ve grup 4 (n=25; pentotal indüksiyon + sevofluran/remifentanil idamesi). Anestezi indüksiyonu öncesi, entübasyon sonrası, karbondioksit üfleme sonrası, Trendelenburg pozisyonunda ve ekstübasyon sonrası kaydedilen GİB’ler gruplar arasında karşılaştırıldı. Hemodinamik parametreler de değerlendirildi. BULGULAR: Grup 2 ve grup 3’te indüksiyon propofol kullandı. Trendelenburg pozisyonundaki GİB ile indüksiyon öncesi GİB karşılaştırıldığında, 2. ve 3. gruplarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). Grup 1 ve 4’te indüksiyon için pentotal kullanıldı. Grup 1 ve 4’teki GİB, Trende-lenburg pozisyonunda indüksiyon öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksekti (0.027–0.001). TARTIŞMA: Laparoskopik jinekolojik ameliyatlar sırasında Trendelenburg pozisyonundaki GİB’deki varyasyonu en aza indirmek için, desfluran veya sevofluran kullanımından bağımsız olarak indüksiyon için propofol kullanılmasını öneriyoruz. |
16. | Tekrarlayan akut kolesistit ataklarında kolesistektomi zamanlaması Timing of cholecystectomy in recurrent attacks of acute cholecystitis Ecem Memişoğlu, Ramazan SarıPMID: 35485525 PMCID: PMC10521003 doi: 10.14744/tjtes.2022.81908 Sayfalar 508 - 512 AMAÇ: Laparoskopik kolesistektomi akut kolesistit tedavisinde standart tedavi olmasına rağmen optimal zamanı hala tartışmalıdır. Bu çalışmadaki amacımız, tekrarlayan akut kolesistit tablosuyla başvuran hastalarda acil ve elektif kolesistektominin sonuçlarını karşılaştırarak uygun kolesistektomi zamanını belirlemektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2019 ile Ocak 2022 tarihleri arasında geç kolesistektomi planlanan ve bekleme sürecinde tekrarlayan kolesistit atakları ile hastanemize başvuran 434 hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik verileri, Tokyo Guidelines 2018’e göre evresi, ameliyat öncesi ve sonrası hastanede kalış süresi, ameliyat süresi, açığa geçiş oranı, dren kullanımı, içi boş organ yaralanması, safra yolu yaralanması, kanama, yara yeri enfeksiyonu, ameliyat sonrası koleksiyon ve mortalite oranları değerlendirildi. BULGULAR: Tekrarlayan kolesistit atağı ile başvuran toplam 434 hastanın 176’sına (%40.5) acil laparoskopik kolesistektomi (grup 1), 258’ine (%59.5) elektif laparoskopik kolesistektomi (grup 2) uygulandı. Ameliyat öncesi hastanede yatış süresi grup 2’de, ortalama ameliyat süresi grup 1’de anlamlı olarak daha uzun idi (sırasıyla, p=0.001 ve p=0.035). Her iki grupta mide veya bağırsak yaralanması, safra yolu yaralanması, yara yeri enfeksiyonu ve mortalite saptanmadı. Gruplar arasında açığa geçiş ve ameliyat sonrası koleksiyon oranlarında anlamlı bir fark yoktu (p>0.05). TARTIŞMA: Hepatobiliyer cerrahide deneyimli merkezlerde, tekrarlayan akut kolesistit ataklarında semptom süresi ve atak sayısından bağımsız olarak laparoskopik kolesistektomi güvenle yapılabilir. |
17. | Femur Şaft Kırıklarının İntramedüller Çivilenmesinde, Talon Fiksasyonu Zahmetli Distal Kilitlemeyle Başa Çıkmada Yararlıdır, Ancak Vidalarla Konvansiyonel Distal Kilitleme Daha Stabil Bir Yapı Sunar. Talon Femoral Çiviye Karşı Konvansiyonel Femoral Çivi For Intramedullary Nailing of Femoral Shaft Fractures, Talon Fixation is Helpful to Cope With the Troublesome Distal Locking, But Conventional Distal Locking With Screws Offers a More Stable Construct. Talon Femoral Nail Versus Conventional Femoral Nail Furkan Yapıcı, Volkan Gür, Osman Onaç, Yakup Alpay, Ismail Tardus, Hanifi Üçpunar, Yalkın ÇamurcuPMID: 35485511 PMCID: PMC10521001 doi: 10.14744/tjtes.2021.55867 Sayfalar 513 - 522 AMAÇ: Distal kilitlemenin zorluğuyla başa çıkmak için distal talon açılımına sahip yeni tasarımlı bir femoral çivi (Talon-FÇ) piyasaya çıkmıştır. Bu çalışmada, femoral şaft kırıklarının (FŞK) tedavisinde Talon-FÇ’nin radyolojik ve fonksiyonel sonuçlarının konvansiyonel bir femoral çivi (Kon-FÇ) ile karşılaştırılması amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu geriye dönük çalışmaya, Ekim 2014–2018 arası, FŞK (AO tip 32-A ve B) nedeniyle ameliyat edilen 85 hasta (57 erkek, 28 kadın; ortalama yaş: 46.8±23.9 yıl, Talon-FÇ: 41 hasta, Kon-FÇ: 44 hasta) alındı. Fonksiyonel değerlendirme için, Diz Yaralanması ve Osteoartrit Sonuç Skoru Fiziksel Fonksiyon Kısa Formu, Kalça Yaralanması ve Osteoartrit Sonuç Skoru Fiziksel Fonksiyon Kısa Formu, Kısa Kas-İskelet Fonksiyon Değerlendirmesi Rahatsızlık ve Disfonksiyon İndeksleri kullanıldı. BULGULAR: Ortalama takip süresi 25.8±6.7 aydı. Talon-FÇ ve Kon-FÇ için komplikasyon oranları sırasıyla %19.6 ve %20.5 idi (p=0.92). Malunion, iki çivi tipi için de en yaygın komplikasyondu (Talon-FÇ: %9.8, Kon-FÇ: %9.1). Talon-FÇ grubunun tüm malunionları aksiyeldi (kısalık ve malrotasyon) ve zaman içinde kademeli olarak gerçekleşti. Buna karşılık, Kon-FÇ grubunun tüm malunionları angülerdi (varus ve valgus) ve malredüksiyon kaynaklı idi. Talon-FÇ grubunun kısalığı olan iki hastasında (%4.9) AO 32-B tipi kırık, malrotasyonu olan diğer ikisinde (%4.9) AO 32-A3 tipi kırık vardı ve bu dört kırığın tamamı da femoral istmusun distalinde lokalize idi. Ameliyat sonrası fonksiyonel sonuçlar gruplar arasında benzerdi (tümü p>0.05). Ortalama operasyon/floroskopi süresi ve ortalama kan kaybı Talon-FÇ grubunda daha düşükken, ortalama kaynama süresi Con-FN grubunda daha kısaydı (tümü p<0.01). Her iki grupta da nonunion görülmedi. Reoperasyon oranları iki grupta da yaklaşık %5 olmak üzere benzerdi (p=0.95). TARTIŞMA: Çalışma sonuçlarımız, Kon-FÇ ile benzer fonksiyonel sonuçlara sahip olan Talon-FÇ’nin ameliyat/floroskopi süresini kısalttığını ve intra-operatif kan kaybını azalttığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte, Kon-FÇ, daha kısa bir kemik kaynama süresi ile aksiyel maluniona karşı daha stabil bir yapı sunmaktadır. Talon-FÇ, femoral istmusun distalindeki kısalık ve malrotasyona açık bazı FŞK tiplerinde kullanılmamalıdır. |
18. | Akut apandisit tanısında iskemi modifiye albüminin prediktif değeri: İleriye yönelik olgu kontrol çalışması The predictive value of ischemia-modified albumin in the diagnosis of acute appendicitis: A prospective case–control study Abdulkadir Ünsal, Veysel Barış Turhan, Doğan Öztürk, Hakan Buluş, Gülsüm Feyza Türkeş, Özcan ErelPMID: 35485513 PMCID: PMC10521000 doi: 10.14744/tjtes.2020.58675 Sayfalar 523 - 528 AMAÇ: Cerrahi planlama, apandisit tanısından sonra devam eden tedavi ve hastalığın seyrinin prognozu için kritik öneme sahiptir. İskemi ile modifiye edilmiş albümin (IMA), geçmişte çeşitli iskemi ile ilişkili bozukluklar için bir biyobelirteç olarak kullanılmıştır. Bu çalışmanın amacı, AA’lı hastalarda iskemi modifiye albümin düzeyini belirlemek ve prediktif önemini değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM: Araştırmaya toplam 139 katılımcı alındı. Tanıdan sonra ve ameliyattan önce plazma IMA miktarı test edildi. Grup 1’de (n=97) apandisit tanısı alan hastalar ile grup 2’de (n=42) apandisit tanısı almayan gönüllü cerrahi hastalar son tanı kriteri olarak karşılaştırıldı. BULGULAR: Yaş ortalaması 36.15 olan 139 hastanın verileri istatistiksel olarak değerlendirildi. IMA değerleri her iki grupta da analiz edildi. Tüm hastaların ortalama IMA’sı 0.74±0.16 AbsU idi. İki grup karşılaştırıldığında, grup 1’de IMA’nın kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha yüksek olduğu görüldü. IMA için eğrinin altında kalan alan 0.670 iken, 0.715 cut-off değeri için duyarlılık %68, özgüllük %62 idi. TARTIŞMA: Çalışmamız İMA değerlerinin akut apandisit öngörmede anlamlı sonuçlar sağladığını göstermektedir. |
19. | Acil serviste künt gövde travmalı çocuklardaki intraabdominal yaralanmayı öngörmede PECARN klinik karar kuralı ile klinisyen şüphesinin karşılaştırılması Comparison of PECARN clinical decision rule and clinician suspicion in predicting intra-abdominal injury in children with blunt torso trauma in the emergency department Sevinç Taş Çaylak, Elif Yaka, Serkan Yilmaz, Nurettin Özgür Doğan, Ibrahim Ulaş Özturan, Murat PekdemirPMID: 35485505 PMCID: PMC10521006 doi: 10.14744/tjtes.2020.40156 Sayfalar 529 - 536 AMAÇ: Çocuklarda künt travma sonrası yaralanmaları tanımada kullanılan abdominal bilgisayarlı tomografiye (BT) bağlı gereksiz radyasyon ma-ruziyetini azaltmak için The Pediatric Emergency Care Applied Research Network (PECARN) grubu karıniçi yaralanma için düşük riskli çocukları tanımlamak amacıyla bir klinik karar kuralı tanımladı. Bu çalışmanın amacı; künt gövde travması sonrası karıniçi yaralanma riski düşük olan, bilgisayarlı tomografiden güvenle kaçınılabilecek çocukları tanımlamada PECARN klinik karar kuralı ile klinisyen şüphesinin performanslarını karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışmada akademik bir acil servise 2011–2019 yılları arasında künt gövde travması ile başvuran çocuklar geriye dönük olarak gözden geçirildi. PECARN değişkenlerinden herhangi birinin varlığı pozitif olarak kabul edildi. Klinisyen şüphesi de doktorun abdominal BT istemesi olarak tanımlandı. Çalışmanın birincil sonlanım ölçütü girişim gerektiren intraabdominal yaralanma, sekonder sonlanım ölçütü de herhangi bir karıniçi yaralanma varlığı idi. BULGULAR: Analiz edilen 768 çocuğun 21’inin (%2.73) akut girişim gerektirdiği 48’inde (%6.25) karıniçi yaralanma mevcuttu. Çocukların 453’üne (%59) abdominal BT çekildi. PECARN klinik karar kuralı uygulansaydı 232 çocuğa BT çekilecekti. PECARN kuralı girişim gerektiren karıniçi yaralan-ma için %90.48 (%95 GA = %68.17–%98.33) ve herhangi bir yaralanma varlığı için %81.25 (%95 GA = %66.9–%90.56) duyarlılık gösterdi. Klinisyen şüphesi ise sırasıyla girişim gerektiren yaralanmayı ve herhangi bir yaralanma varlığını öngörme için %100 (%95 GA = %80.76–%100) ve %93.75 (%95 GA = %81.79–%98.37) duyarlılıkta idi. Karar kuralı ve klinisyen şüphesinin karıniçi yaralanma için düşük riskli çocukları öngörme performansları girişim gerektiren yaralanmalarda (p=0.5) ve yaralanma varlığında (p=0.146) istatistiksel olarak benzerdi. TARTIŞMA: Bu çalışmada PECARN karın kuralı ve klinisyen şüphesi, acil servisteki künt gövde travmalı çocuklardaki karıniçi yaralanmaları öngör-mede benzer performans gösterdiler. Bununla birlikte, çalışmamız bu çocuklarda gereksiz abdominal BT çekilmesini sınırlandırmak için klinik yargıya ek olarak PECARN klinik karar kuralının kullanımını desteklemektedir. |
OLGU SUNUMU | |
20. | Akut karın ağrısının nadir görülen bir nedeni: Rahim içi araç kullanımına bağlı malign tümörü taklit eden kolonun aktinomiçes enfeksiyonu A rare cause of acute abdominal pain: Actinomyces infection of colon mimicking a malignant neoplasm due to intrauterine device Bahar Canbay Torun, Ali Fuat Kaan Gök, Mehmet İlhan, Gulçin Yeğen, Seniha Başaran, Cemalettin Ertekin, Mustafa Kayıhan Güney, Hakan YanarPMID: 35485507 PMCID: PMC10520999 doi: 10.14744/tjtes.2020.45672 Sayfalar 537 - 540 Aktinomikoz nadir görülen, zor tanı konulan, semptomları ve bulguları spesifik olmayan kronik granülomatöz bir hastalıktır. Rahim içi araç ve im-münsupresif ilaç kullanımı kolaylaştırıcı etmenler arasında yer alır. Klinik ve radyolojik bulguları; tümör, enflamatuvar bağırsak hastalıkları veya akut divertikülit ile karışabilmektedir. Bu yazıda nadir bir akut karın nedeni olan ve kolon tümörünü taklit eden rahim içi araç kullanımına sekonder gelişen kolonik aktinomiçes enfeksiyonu olgusunu ve literatür derlemesini sunmayı amaçladık. Antibiyotik ile tedavi edilebilecek granülomatöz enfeksiyöz hastalıklara doğru tanı konulması ile gereksiz cerrahiden kaçınılabilir. |
21. | Kumadin kullanımına sekonder gelişen subürotelyal kanama ve intestinal mural hemoraji Suburothelial hemorrhage and intestinal mural hemorrhage secondary to Coumadin use Şükrü Şahin, Mehmet Ali GedikPMID: 35485515 PMCID: PMC10521005 doi: 10.14744/tjtes.2020.65189 Sayfalar 541 - 544 Hem subürotelyal kanama hemde intestinal mural hemoraji oldukça nadir karşılaşılan karın ağrısı ve gros hematüri nedenleridir. Her iki tanıda da bilgisayarlı tomografi (BT) oldukça değerlidir. Biz mitral kapak replasmanı nedeniyle kumadin kullanan olguda sol subürotelyal kanama ve intestinal mural hemoraji olgusunu BT görüntüleri eşliğinde sunuyoruz. |
22. | Altta yatan hiperlaksite varlığında çocuk güreşçide izole dirsek çıkığı: Müsabakalara dönüş için ideal süre nedir? Pure elbow dislocation in a child wrestler with underlying hyperlaxity: What is the optimal time to return to competition? Gökhan Karademir, Ata Can AtalarPMID: 35485524 PMCID: PMC10521007 doi: 10.14744/tjtes.2020.95623 Sayfalar 545 - 548 Dirsek çıkığı yaralanmaları güreş sporunda çocuk sporcunun genellikle tüm sezonu kaçırmasına neden olabilecek düzeyde ciddi yaralanmalar olarak kabul edilir. Çocuk güreşçilerde dirsek çıkığı sonrası spora dönüşün 6–12 ay arasında olduğu bildirilmiştir. Bazı durumlarda, altta yatan hiperlaksitenin, herhangi bir ligament hasarı olmadan izole dirsek çıkığı oluşumunda önemli bir rolü olabilir. Bu yazıda, güreş müsabakası sırasında uzanmış elinin üzerine düştükten sonra izole dirsek çıkığı gelişen 10 yaşında erkek hasta sunuldu. Hastanın fizik muayene bulguları hiperlaksitenin varlığını gösterdiğinden hasta kapalı redüksiyon, kısa süreli immobilizasyon ve dinamik stabilizatörlerin erken güçlendirilmesi ile tedavi edildi. Bu olgu sunumunun bulguları, bu spesifik hasta grubunda hiperlaksite varlığının saptanmasının çok önemli olduğunu, çünkü bu hasta grubunun hiperlaksitesi olmayan hastaların aksine yaralanmadan altı hafta sonra müsabakalara dönme potansiyeline sahip olduklarını göstermektedir. |
23. | Nadir gözlenen bir skrotal köpek ısırığı hasarı olgusu ve literatür taraması An unusual etiology of a scrotal dog bite injury and review of the literature Burak Karataş, Emin KapıPMID: 35485516 PMCID: PMC10521008 doi: 10.14744/tjtes.2020.66642 Sayfalar 549 - 553 Genellikle kırsal bölgelerde hayvan ısırıklarına bağlı yumuşak doku yaralanmalarına zaman zaman rastlanmaktadır. Özellikle köpek, kurt, at, eşek, kedi gibi hayvanların herhangi bir nedenle saldırması sonucunda bu yaralanmalar karşımıza çıkabilmektedir. Sıklıkla yüz, baş-boyun, burun, kulak, el, bacak gibi vücut bölgeleri, etkilenen alanlar arasındadır. Eksternal genital organların hayvan ısırığı sonrası travmaya maruz kalması, oldukça nadir gözlenen bir durumdur. Bu bölgedeki köpek ısırığı yaralanmaları, hem köpeğin ağız florasındaki bakteri yoğunluğu, hem de genital bölgedeki bakteriyel floranın enfeksiyona zemin hazırlama potansiyeli nedeniyle, iyi yönetilmesi gereken klinik durumlardan biridir. Genital bölgede oluşan köpek ısırıklarına bağlı doku defektleri, majör enfeksiyon oluşması halinde yüksek morbidite riski taşır, hatta hayatı tehdit edebilen problemlere yol açabilir. Hayvan ısırığı nedeniyle oluşan yumuşak doku defektlerinin tedavisinde klasik tedavi prensipleri; yaranın irrigasyonu, debridman, tetanoz ile kuduz immünoprofilaksisi, antibiyotik tedavisi ve enfeksiyon elimine edildikten sonra rekonstrüksiyonu içermektedir. Ancak günümüzde erken akut yaklaşım, geleneksel geç dönem tedavinin yerini almış gibi görünmektedir. Son çalışmalarda cerrahi onarımın mümkün ise erken dönemde yapılması önerilmektedir. Bu çalışmada, nadir görülen bir skrotal defekt etiyolojisi, ayrıntılı literatür verileri ışığında değerlendirilmeye alınmıştır. Çalışmamızda, olgunun hastaneye başvurmasından kısa bir süre sonra yara temizliği ve bakımı, debridman ve profilaktik antibiyotik kullanımı ile erken dönemde onarım uygulanmıştır. Takip döneminde lokal ya da sistemik herhangi bir enfeksiyon bulgusu saptanmamıştır. Ameliyat sonrası dönemde herhangi bir problem gözlenmemiş ve tatmin edici sonuçlar elde edilmiştir. Klinik tecrübemize dayanarak, hayvan ısırığı sonrasında oluşan genital defektlerde erken dönemde profilaktik antibiyoterapi eşliğinde uygulanacak rekonstrüksiyonun tatmin edici sonuçlar sağlayacağı kanaatindeyiz. |
24. | Bipolar bozukluğu olan bir hastada trikofajiye bağlı gelişen akut apandisit Trichophagia as a cause of acute appendicitis in a patient with bipolar disorder Halit Eren Taşkın, Ergin Erginöz, Gökçe Hande ÇavuşPMID: 35485504 PMCID: PMC10521004 doi: 10.14744/tjtes.2022.34808 Sayfalar 554 - 556 Akut apandisit, dünya çapında en sık görülen acil abdominal cerrahi işlemlerindendir. Çoğu zaman öykü ve klinik muayene tanıya büyük ölçüde katkı sağlamaktadır, ancak tanı belirsizse görüntüleme yöntemleri gerekli olabilir. Akut apandisit için apendektomi, çoğunlukla laparoskopik yaklaşım, bugüne kadar halen altın standart tedavi olmaya devam etmektedir. Patofizyolojisinde genellikle apendikolit veya lenfoid hiperplazi ile lümen obs-trüksiyonu ve nadiren paraziter enfeksiyonları içerir. Bu olgu sunumunda, bipolar bozukluk tanılı trikofaji öyküsü olan ve akut apandisite apendiks lümeninde trikobezoar oluşumu ile yol açan çok nadir bir olguyu sunmaktayız. |
25. | Komple mezokolon içine gömülü safra kesesi yerleşim yeri anomalisi: Nadir bir olgu sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi Complete mesocolic malposition of the gallbladder: An unusual case report with literature’s review Zafer Teke, Atilgan Tolga AkcamPMID: 35485503 PMCID: PMC10521002 doi: 10.14744/tjtes.2020.09274 Sayfalar 557 - 561 Safra kesesinin yerleşim yeri, şekil ve sayısına dair anatomik varyasyonlarına ve doğumsal anomalilerine rutin görüntüleme yöntemleri ve cerrahi sırasında sıklıkla rastlanmaktadır. Pek çoğunun klinik bir önemi bulunmamasına karşın bilinmeleri önem taşımaktadır. Çünkü bunlar safra kesesi hastalıklarına yatkınlık oluşturabilirler, radyologlar ve cerrahlar için kafa karışıklığı ve tanısal hatalar için muhtemel bir zemin yaratabilirler ve safra yolları cerrahisi veya girişimleri sırasında istenmeyen yaralanma riskini artırabilirler. Biz 65 yaşında erkek bir hastada akut taşlı kolesistit tanısıyla ko-lesistektomi yapıldığı sırada beklenmedik bir biçimde mezokolon içine gömülü bir safra kesesiyle karşılaştık. Ameliyat öncesi dönemde çekilen karın ultrasonografisi ve bilgisayarlı tomografide safra kesesi yerleşim yeri anomalisi rapor edilmemişti. Hastanın daha önceden başka hastanede geçirdiği ameliyatta, safra kesesinin yeri tam olarak belirlenemediği için biz de eksploratif laparatomi yapmaya karar verdik. Operasyonda safra kesesinin nor-mal yerinde olmadığı görüldü. Safra kesesinin transvers mezokolonun proksimal bölümü içinde derinde gömülü olduğu tespit edildi ve safra kesesi başarılı bir şekilde eksize edildi. Biz de böylelikle mezokolik pozisyonda ektopik safra kesesi tanısını koymuş olduk. |