p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 16 Sayı : 2 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 16 (2)
Cilt: 16  Sayı: 2 - Mart 2010
DENEYSEL ÇALIŞMA
1. 
Karın içi basıncın hızla artışı sonrası gelişen renal histopatolojik ve sitokin değişiklikleri: Bir hayvan çalışması
Renal cytokine and histopathologic changes following acutely increased intra-abdominal pressure: an animal study
Gökhan Akbulut, Mustafa Altındiş, Fatma Aktepe, Mustafa Serteser, Osman Nuri Dilek
PMID: 20517761  Sayfalar 103 - 107
AMAÇ
Abdominal kompartman sendromu sonrası gelişen akut böbrek yetersizliğinin renal venöz basıncın artışı ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada, değişik karın içi basınç değerlerinde renal tübüler ve glomerüler hücrelerdeki histopatolojik değişiklikler ile plazma ve renal doku sitokin düzeylerindeki değişiklikler araştırıldı ve karşılaştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
On sekiz Spraque-Dawley cinsi sıçan rastgele üç gruba ayrıldı: Sham grubu, basıncın 20 ve 30 mmHg düzeyinde 60 dakika tutulduğu grup 2 ve grup 3. Deneklerin, sol böbrekleri ve intrakardiyak kan örnekleri işlem sonunda alındı. Tümör nekroz faktör alfa (TNF-α) ve interlökin 6 (IL-6) düzeyleri hem renal dokuda hem de plazmada araştırıldı. Renal dokular, histopatolojik değişiklikler açısından da değerlendirildi.
BULGULAR
Sham grubu çalışma grupları ile karşılaştırıldığında, renal doku ve plazma TNF-α, IL-6 düzeylerinin anlamlı olarak arttığı saptandı (p<0,05). Renal doku değişiklikleri değerlendirildiğinde, total histopatolojik skorların arttığı (p<0,05) tübüler değişikliklerin, glomerüler değişikliklerden daha belirgin olduğu saptandı.
SONUÇ
Sonuç olarak, karın içi basınç artışı, doğrusal olarak renal tübüler histopatolojik değişiklikleri arttırmaktadır. Sitokinler abdominal kompartman sendromunda gelişen akut böbrek yetersizliğinde rol oynuyor olabilirler.

2. 
Deneysel sepsis geliştirilen sıçanlarda deksmedetomidin’in karaciğer histopatolojisi üzerine etkileri: Deneysel ön çalışma
The effect of dexmedetomidine on liver histopathology in a rat sepsis model: an experimental pilot study
Atakan Sezer, Dilek Memiş, Ufuk Usta, Necdet Süt
PMID: 20517762  Sayfalar 108 - 112
AMAÇ
Bu çalışmanın amacı, septik sıçanlarda karaciğer işlev bozukluğu üzerine deksmedetomidin koruyucu etkisinin varlığını araştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Sıçanlar randomize olarak dört gruba ayrıldı. Kontrol grubu (grup I, n=10), herhangi bir tedavi almadı. Deksmedetomidin grubuna (grup II, n=10) ve sepsis/deksmedetomidin grubuna (grup IV, n=10) 5 µg•kg-1•s-1 deksmedetomidin infüzyonu yapıldı. Sepsis, sepsis grubu (grup III, n=10) ve sepsis/deksmedetomidin grubuna kuyruk veninden E. Coli verilerek oluşturuldu. Tüm sıçanlara sepsisin 8. saatinde sakrifiye edildikten sonra orta hat laparotomisi uygulandı. Sıçanların karaciğerleri histopatolojik inceleme için eksize edildi ve doku değişikliklerinin varlığı açısından incelendi.
BULGULAR
Sepsis grubundaki değişiklikler merkezi venöz konjesyon, hepatik sinüzoitlerde konjesyon ve dilatasyon ve portal alanda enflamasyondu. Bu parametreler sepsis/deksmedetomidin grubunda daha az olarak gözlendi. Sepsis ve sepsis/deksmedetomidin grubunda istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p<0,001).
SONUÇ
Deksmedetomidin sıçanlarda deneysel olarak geliştirilmiş sepsiste karaciğer organ işlev bozukluğunu engellemektedir. Biz deksmedetomidin sedasyonunun sepsise bağlı karaciğer işlev bozukluğunda ve diğer hastalıkların lokal veya sistemik enflamasyonunda yararlı etkisi olabileceği görüşündeyiz.

KLINIK ÇALIŞMA
3. 
Erken hemorajik şokun bir belirleyicisi olarak inferior vena kava çapı: Karşılaştırmalı bir çalışma
Inferior vena cava diameter as a marker of early hemorrhagic shock: a comparative study
Belgin Akıllı, Ayşegül Bayır, Fatih Kara, Ahmet Ak, Başar Cander
PMID: 20517763  Sayfalar 113 - 118
AMAÇ
Sağlıklı bireylerde ve künt travma hastalarında akut kan kaybının tahmininde inferior vena kava (İVC) çapının değeri saptandı, hemorajik şokun diğer parametreleri ile karşılaştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Elli gönüllü ve 28 ardışık hemorajik şok hastası çalışmaya alındı. Hayati bulgular, kan laktatı ve serum bikarbonatı ölçüldü, şok indeksi ve baz fazlası hesaplandı. İVC’nin Antero-posterior (AP) ve mediyolateral (ML) çapları sağ subkostal bölgede inspirasyon ve ekspirasyon sırasında ölçüldü. Hemerajik şok hastalarındaki İVC çapları ve diğer hemorajik şok parametreleri kontrol grubununkilerle karşılaştırıldı.
BULGULAR
Kabulde çalışma grubu ile kontrol grubunun inspirasyon ve ekspirasyon sırasındaki ortalama AP, ML ve İVC çapları arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0,000, p=0,000, p=0,000, p=0,000). Serum laktat seviyeleri bütün İVC çapları ile özellikle exspirasyon sırasındaki İVC ML çapı ile anlamlı korele idi (r=55).
SONUÇ
Hemorajik şok hastalarında transabdominal ultrasonografiyle ölçülen İVC çapı; şok indeksi ve akut kan kaybının tahmininde yaygın olarak kullanılan kan basıncı, dakikadaki nabız sayısı, serum laktat seviyesi ve baz açığı gibi diğer non-invaziv prediktörlerinden daha doğru bir prediktördür.

4. 
Ciddi travmatik beyin yaralanmalı olgularda erken tek taraflı dekompresif kranyektominin yeri
Value of early unilateral decompressive craniectomy in patients with severe traumatic brain injury
Halit Çavuşoğlu, Ramazan Alper Kaya, Osman Nuri Türkmenoğlu, Yunus Aydın
PMID: 20517764  Sayfalar 119 - 124
AMAÇ
Travmatik ciddi beyin yaralanması tedavisinde erken yapılan dekompresif kranyektominin sonuçlarını ve etkinliğini değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Travmatik ciddi beyin yaralanması olan 33 olguda, erken yapılan tek taraflı dekompresif kranyektominin klinik ve radyolojik sonuçlarını araştırmak için prospektif bir çalışma yapıldı. Ortalama kranyektomi alanı, dekomprese edilmiş beynin potansiyel genişleme hacmi ve kranyektominin alt sınırı ile temporal kraniyal taban arasındaki mesafe bilgisayarlı tomografilerden hesaplandı. Klinik sonuçlar modifiye Rankin skalası (mRS) ile değerlendirildi.
BULGULAR
Travma ile cerrahi girişim arasındaki zaman 3,1±1,9 saatti. Kranyektomi alanı ile hesaplanan hacim arasında doğrudan orantılı korelasyon vardı (p<0,0001). Ayrıca, kranyektomi sonrası mezensefalik sisternaların durumu ile kranyektominin kraniyal tabana olan uzaklığı arasında da anlamlı korelasyon vardı (p<0,01). Bir yıllık klinik sonuçların değerlendirmesi olguların %48,5’inde olumlu sonuç sağladı (mRS 0-3).
SONUÇ
Gerçek anlamda erken dekompresyon uygulanmasına rağmen, olgularımızda yüksek oranda morbidite ve mortalite görülmesi altta yatan yaralanmanın ciddiyetini yansıtmaktadır.

5. 
Acil serviste akut pankreatit ayırıcı tanısında idrar tripsinojen-2 testinin yeri
The role of urine trypsinogen-2 test in the differential diagnosis of acute pancreatitis in the Emergency Department
Yunsur Çevik, Cemil Kavalcı, Mehmet Özer, Murat Daş, Gülten Kıyak, Mehmet Özdoğan
PMID: 20517765  Sayfalar 125 - 129
AMAÇ
Çalışmanın amacı, idrar tripsinojen-2 dipstik testinin acil serviste akut pankreatit ayırıcı tanısındaki yeri ve önemini araştırmak ve sonuçları konvasiyonel yöntemlerle karşılaştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışma üst abdominal ağrıyla acil servise başvuran hastalarda prospektif olarak yapıldı. Çalışmaya alınan toplam 87 hastanın 32’si akut pankreatit tanısı alan hastalardan oluşmaktaydı. Tüm hastalarda amilaz, lipaz, C-reaktif protein (CRP) ve Actim pancreatit dipstick kullanılarak, idrar tripsinojen-2 bakıldı. İstatistiksel analiz SPSS 11.5 paket programı kullanılarak yapıldı.
BULGULAR
Akut pankreatit tanısı alan 32 hastanın 21’inde (%65,6) idrar tripsinojen-2 pozitif bulundu. Testin pankreatit açısından duyarlılığı yaklaşık %64, özgüllüğü %85, pozitif prediktif değeri %72, negatif prediktif değeri %81 olarak belirlendi. Bu değerler kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,01).
SONUÇ
İdrar tripsinojen-2 testinin duyarlılığı ve özgüllüğü amilaz ve lipaza kıyasla düşük olsa da, acil servislerde 5 dakika gibi kısa bir sürede sonuç vermesi, ucuz olması, kullanım kolaylığına sahip olması ve negatif belirleyicilik değerinin yüksek olması nedeniyle akut pankreatit tanısının dışlanmasında önemli bir tanı aracı olacağını düşünmekteyiz.

6. 
Travma ve acil cerrahi yoğun bakım hastalarında venöz tromboemboli profilaksisi: Düşük molekül ağırlıklı heparin ile elastik çorap + aralıklı pnömotik kompresyonun karşılaştırılması
Venous thromboembolism prophylaxis methods in trauma and emergency surgery intensive care unit patients: low molecular weight heparin versus elastic stockings + intermittent pneumatic compression
Kürşat Serin, Hakan Yanar, Yaşar Özdenkaya, Simru Tuğrul, Mehmet Kurtoğlu
PMID: 20517766  Sayfalar 130 - 134
AMAÇ
Travma ve acil cerrahi yoğun bakım hastalarında venöz tromboembolide (VTE) düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH) ile elastik çorap ve aralıklı pnömatik kompresyon (EÇ+APK) profilaksi yöntemlerinin VTE riski açısından etkinliği ve güvenirliliği araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Haziran 2005 ile Haziran 2007 tarihleri arasında 7 günden uzun süre mekanik ventilatöre bağımlı olarak yoğun bakımda yatan 259 hasta prospektif olarak yatışlarının 3. ve 7. gününde alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografi ile değerlendirildi. Hastaların 152’sinde (%59) DMAH, 94 hastada (%36) EÇ ve APK kullanıldı.

BULGULAR
DMAH grubunda üç hastada (%2) derin ven trombozu (DVT) saptanırken, EÇ ve APK grubunda bir hastada (%1) DVT saptandı. Kanama 15 hastada (%11) görüldü. VTE sıklığı %1,5 (4/259) olarak saptandı. PE gelişen dört hastadan ikisinde ölümcül pulmoner emboli gelişti (%0,7).
SONUÇ
İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi biriminde, yüksek mortalite ve morbiditenin olduğu yoğun bakım hastalarında uygulanan VTE profilaksi protokolünü yeterli ve güvenli olduğuna inanıyoruz.

7. 
Mermi ile gerçekleşen vasküler yaralanmalar: 19 yıllık deneyim
Missile vascular injuries: 19-year experience
Abdul Gani Ahanger, Mohd Lateef Wani, Reyaz A Lone, Shyam Singh, Zahur Hussain, Ishtiyak A Mir, Ifat Irshad, Hakeem Zubair, Abdul Majeed Dar, G N Lone, M A Bhat, M L Sharma
PMID: 20517767  Sayfalar 135 - 138
AMAÇ
Militanlığın patlak vermesinden itibaren mermi ile gerçekleşen vasküler yaralanmalar, Kaşmir vadisinde epidemik bir orana ulaşmıştır. Bu çalışma, mermi ile gerçekleşen vasküler yaralanmaların tipi, mekanizması, başvuru şekli ve tedavisini analiz etmek için yapılmıştır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu retrospektif çalışmada, Ocak 1990 ile Ekim 2008 tarihleri arasında mermi ile gerçekleşen vasküler yaralanması olan hasta kayıtları incelendi. Mermi ile gerçekleşen vasküler yaralanması bulunan 580 hasta üzerinde çalışıldı, bu tip yaralanması olmayanlar çalışma dışında tutuldu.
BULGULAR
Hastaların çoğu, safen ven interpozisyon grefti veya uç uca anastomoz yöntemi ile tedavi edilmiştir. En yaygın olarak karşılaşılan komplikasyonlar, enfeksiyon (%22,7) ile greft tıkanıklığı (%3,79) olmuştur. Ampütasyon oranı %3,3 olmuştur. Ampütasyon oranı, >6 saatlik bir gecikme ve eşlik eden kırıklarla başvuran hastalarda daha yüksek olmuştur.
SONUÇ
Mermi ile gerçekleşen vasküler yaralanma, acil resüsitasyon ve revaskülarizasyon gerektirir. Ameliyat öncesi anjiyografi nadiren gerekir. Tanıya yardımcı olmak üzere bazen Doppler incelemesi gerekli olabilir.

8. 
Elektrik çarpmasıyla ilişkili mortalite: Düşük voltajlı elektrik akımı ile gerçekleşen 351 ölüme ilişkin bir derleme
Electrocution-related mortality: a review of 351 deaths by low-voltage electrical current
William Dokov
PMID: 20517768  Sayfalar 139 - 143
AMAÇ
Bu yazıda, düşük voltajlı elektrik akımının (elektrik çarpması) yol açtığı ölümcül yaralanmalar, elektrik akımı nedeniyle görülen en sık yaralanmaların özellikleri değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışmada, 351 tanesi elektrik çarpması olan 945 olgu, 41 yıllık bir periyod (1965-2006) boyunca belirlendi. Tanımlayıcı istatistiksel analizler SPSS 11.0 programı kullanılarak yapıldı.
BULGULAR
Elektrik çarpması, çalışmaya alınan elektrikle oluşan bütün hasarların %37,14’ünün nedeniydi. Kurbanların ortalama yaşı 35,25 idi (erkek ortalama yaş 36,19; kadın ortalama yaş 32,55). Cinsiyete göre dağılımda erkek cinsiyeti (%74,07) belirgin şekilde daha sıktı. Elektrik çarpmasına yol açmış bulunan koşullar arasında, ev kazaları (%78,06) iş kazalarından (%13,39) daha çok görülmekteydi. İntiharlar anlamlı şekilde nadirdir (%7,41). Tüm elektrik çarpması vakalarının %66,10’u yaz döneminde, Haziran’dan Eylül’e kadar oluşmuştur.
SONUÇ
Ev kazaları, erkek/kadın oranının anlamlı bir farklılık göstermediği bir grupta daha hakim gözükmektedir. Olguların çoğunluğu yaz döneminde (Haziran - Eylül) ortaya çıkmaktadır. Bu araştırmadan elde edilen bulgular, cinsiyeti, yaşı ve yılın sezonu göz önüne alarak elektrik çarpmasını önlemeye yönelik farklı bir strateji oluşturulmasına hizmet edebilir.

9. 
Travmatik ekstremite yaralanması geçiren olgularda kompleks bölgesel ağrı sendromu risk faktörleri
Risk factors for complex regional pain syndrome in patients with traumatic extremity injury
Saliha Eroglu Demir, Nihal Ozaras, Safak Sahir Karamehmetoglu, Ilhan Karacan, Ebru Aytekin
PMID: 20517769  Sayfalar 144 - 148
AMAÇ
Kompleks bölgesel ağrı sendromunun (KBAS), benzer tetikleyici etkenlere maruz kaldığı halde bazı hastalarda geliştiği, bazılarında ise neden gelişmediği konusu açık değildir. Bu çalışmada, üst ekstremitede travmatik yaralanma geçiren kişilerde KBAS risk faktörleri araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışmaya ünilateral el veya önkoldan mekanik yaralanma geçiren 165 hasta dahil edildi. Yaş, boy, vücut kitle indeksi, yaralanan doku tipi, yaralanan el/önkol olası risk faktörleri olarak incelendi.
BULGULAR
Seksen dört olguya KBAS tanısı kondu. Kadın/erkek oranı KBAS’li hastalarda daha yüksek idi. KBAS’li olguların yaş ortalaması daha yüksek idi. Yaralanan el/önkol KBAS’li olguların %64,2’sinde, KBAS olmayan olguların %62,9’unda dominant taraf idi. KBAS sıklığı duyu sinir yaralanması geçirenlerde ve motor sinir yaralanması geçirenlerde geçirmeyenlere göre daha yüksek idi. Lojistik regresyon analizi KBAS riskinin motor sinir yaralanması geçirenlerde ve kadınlarda yüksek olduğunu gösterdi.
SONUÇ
Bu çalışma, motor sinir yaralanmasının ve kadın olmanın KBAS için risk faktörü olduğunu göstermektedir. KBAS riskini azaltmak için koruyucu önlemlerin bu hastalarda odaklanması yararlı olabilir.

10. 
Travmatik beyin hasarının yoğun bakım maliyeti ve sağkalım analizleri
Intensive care cost and survival analyses of traumatic brain injury
Necdet Süt, Dilek Memiş
PMID: 20517770  Sayfalar 149 - 154
AMAÇ
Travmatik beyin hasarının (TBH) yoğun bakımı, yüksek maliyet, mortalite ve morbiditeye dayalıdır, ancak bu konuda yayınlanmış çalışma sayısı oldukça azdır. Bu çalışmanın amacı, yoğun bakım ünitesine (YBÜ) kabul edilen TBH’li hastaların maliyetlerini ve sağkalım sonuçlarını incelemektir.
GEREÇ VE YÖNTEM
2002-2006 yılları arasında Trakya Üniversitesi Hastanesi YBÜ kayıtları geriye dönük olarak incelendi. TBH’li hastalar saptanarak yoğun bakım maliyetleri ve sağkalım sonuçları değerlendirildi.
BULGULAR
Çalışma grubu 126 hastadan oluşmaktadır ve bu hastaların %27,8’ine cerrahi girişim uygulanmıştır. Erkek cinsiyet (%80,2) daha sıktır, YBÜ’de kalış süresi ortalama 9,8±8,7 gündür ve motorlu taşıt yaralanmaları (%59,5) YBÜ’ye kabuldeki en önemli nedendir. Mortalite oranı %50 ve Glaskow Koma Skoru (GKS) ortalaması 6,1±1,9 olarak bulunmuştur. Ortalama yoğun bakım kalış maliyeti 4846±5084 $’dır. Kurtarılan her bir yaşam maliyeti ve kazanılan her bir yaşam yılı maliyeti sırasıyla 9533 $ ve 313,6 $ olarak hesaplandı. Yaralanma tipleri arasında sağkalım oranları istatistiksel anlamlı farklı bulundu (p=0,010). GKS’nin olguların sağkalım sonuçlarını kestirmede prognostik bir faktör olduğu saptandı (Hazard Oranı: 0,643; %95 GA: 0,529-0.781; p<0,001).
SONUÇ
TBH’nin yoğun bakım maliyetleri oldukça yüksek bulunmuştur, ayrıca yüksek düzeyde mortalite oranına da sahiptir.

11. 
Künt karın travmalı pediyatrik hastalarda ultrasonografiyle saptanan pelvik sıvının klinik önemi
Clinical importance of ultrasonographic pelvic fluid in pediatric patients with blunt abdominal trauma
Murat Orak, Mehmet Üstündağ, Cahfer Güloğlu, Mehmet Tahir Gökdemir, Mehmet Özgür Erdoğan, Behçet Al
PMID: 20517771  Sayfalar 155 - 159
AMAÇ
Bu çalışmada, pediyatrik künt batın travmalı hastalarda organ hasarının bir göstergesi olarak ultrasonografiyle saptanan pelvik sıvı varlığının önemi değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Ocak 2008 ve Aralık 2008 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Servisine künt karın travması ile başvuran ardışık 85 pediyatrik hastanın kayıtları geriye doğru değerlendirildi. Hasta yaşı, cinsiyeti, yaralanma mekanizması, izole yaralanmalar, cerrahi girişimler, hastaneye yatış ve mortalite mayi yerleşimine göre değerlendirildi.
BULGULAR
Künt karın travması olan toplam 85 pediyatrik hasta (63 erkek, 22 kız; ortalama yaş 7,88±3,403 yıl) bu çalışmaya dahil edildi. Hastaların %40’ında intraperitoneal sıvı, %60’ında pelvik sıvı vardı. Hastaların çoğu (%35,3) yüksekten düşme nedeni ile başvurmuşlardı. Yaralanma mekanizması ile sıvı varlığı ve sıvı yerleşimi arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değil idi (p>0,05). Yirmi dokuz hastada solid organ yaralanması vardı. İntraperitoneal sıvıyi en çok arttıran dalak yaralanması idi (p<0,001). Hastaların %15,3’üne laparotomi yapıldı (bunların tümünde intraperitoneal sıvı vardı) %44,7 hasta kan transfüzyonuna ihtiyaç duydu. İntraperitonal sıvı varlığı laparotomi olasılığını ve kan transfüzyon ihtiyacını istatistiksel olarak artırmıştı (p<0,001). Mortalite oranı %4,8 idi.
SONUÇ
Ultrasonografi incelemesinde pelvik sıvı varlığında solid organ yaralanma olasılığı daha düşük iken, pelvis dışı intraperitoneal sıvı varlığında solid organ yaralanma olasılığı daha yüksektir.

12. 
Gebelikle ilişkili akut biliyer pankreatit: Tek merkezin 5 yıllık deneyimi
Acute biliary pancreatitis related with pregnancy: a 5-year single center experience
Ahmet Nuray Turhan, Murat Gönenç, Selin Kapan, Filiz İslim, Osman Zekai Öner, Erkam Tulubaş, Erşan Aygün
PMID: 20517772  Sayfalar 160 - 164
AMAÇ
Gebelikle ilişkili akut biliyer pankreatit (ABP) nadir bir hastalıktır, tanı ve tedavi anlamında da zorlu bir klinik tablodur. Bu yazıda, gebelikle ilişkili ABP nedeniyle takip ve tedavisi yapılan hastaların verileri sunuldu.
GEREÇ VE YÖNTEM
Ocak 2005 ile Ocak 2010 tarihleri arasında genel cerrahi kliniğinde gebelikle ilişkili ABP tanısı ile takip ve tedavisi yapılan 27 hastanın tıbbi kayıtları gözden geçirildi.
BULGULAR
Toplam 27 hastadan 25’inin (%93) puerperal dönemde ve ikisinin (%7) gebelik döneminde olduğu saptandı. On yedi hasta (%63) konservatif tedavi yapılarak ve sekiz hafta sonra kolesistektomi işlemi uygulanmak üzere taburcu edilirken, 10 hastaya (%37) ilk başvuruları sırasında taburcu edilmeden önce kolesistektomi uygulanmıştır. Ölüm oranı %3 (n=1) olarak saptanmıştır.
SONUÇ
Gebelikle ilişkili ABP genellikle hafif ile orta derecede bir klinik seyir ve yüz güldürücü sonuçlara sahip, konservatif tedavinin başarı ile uygulanabileceği bir hastalıktır. Gebelikten bağımsız ABP’lerde genel olarak kabul edildiği gibi, gebelikle ilişkili ABP’lerde de, ilk trimestrda olan gebe hastalar hariç tutulmak üzere, ilk başvuruda taburculuk işlemi öncesi kolesistektomi uygulanması düşünülmelidir.

13. 
Spontan intramural ince bağırsak hematomu
Spontaneous intramural hematoma of the small intestine
Sinan Çarkman, Volkan Özben, Kaya Sarıbeyoğlu, Erkan Somuncu, Sabri Ergüney, Uğur Korman, Salih Pekmezci
PMID: 20517773  Sayfalar 165 - 169
AMAÇ
Spontan ince bağırsak hematomu nadir görülen ve ciddi komplikasyonlara neden olabilen bir klinik durumdur. Bu çalışmanın amacı, spontan intramural ince bağırsak hematomu saptanan olgularda tanı, tedavi ve takipteki tecrübelerimizi sunmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
İnce bağırsak spontan intramural hematom tanısı konulan hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Altı hasta çalışmaya dahil edildi.
BULGULAR
İntramural kanamaya neden olarak dört hastada (%83) antikoagülasyon tedavisi ve bir hastada faktör VIII eksikliği belirlendi. Akut karın ağrısı, bulantı ve kusma en sık başvuru şikayetleri idi. Altı hastanın beşinde tanı karın bilgisayarlı tomografisi ile kondu. Dört hasta konservatif olarak takip edildi ve iki hastada akut karına bağlı cerrahi girişime gerek duyuldu. Tüm hastalar sorunsuz taburcu edildi.
SONUÇ
Fiziksel inceleme ve radyolojik tetkikler hastaların özgeçmişleri ile beraber değerlendirildiğinde tanı için yeterlidir. Konservatif tedavi hastaların çoğunda hematomun gerilemesini sağlar. Cerrahi tedavi komplike olgularda uygulanmalıdır.

14. 
Acil cerrahi yanık ünitesinde tedavi edilen çocuklarda yaşamsal tehlike tanımının ve ihmalin adli tıp açısından irdelenmesi
Evaluation of “life-threatening” definition and negligence in children treated in the emergency surgery service burn unit (from the viewpoint of forensic medicine)
Süheyla Aliustaoğlu, Haluk İnce, Nurhan İnce, Yüksel Yazıcı, Gurol Berber, Recep Güloğlu
PMID: 20517774  Sayfalar 170 - 173
AMAÇ
Çalışmanın amacı, acil servis yanık ünitesinde tedavi edilen çocukların sosyo-demografik özelliklerini ortaya koyarak, bu olgularda gerekli hekim yaklaşımını tartışmak ve yaşamsal tehlike kriterleri taşıyan ve taşımayan hastaların prognozlarını karşılaştırmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışma 14.10.2004 - 31.12.2006 tarihleri arasında, tanımlayıcı epidemiyolojik yöntemle, acil cerrahi servisi yanık ünitesine gelen 0-18 yaş grubundaki olgularda (n=136) gerçekleştirilmiştir. Hazırlanan yarı yapılandırılmış bir görüşme formu ile yanıklı hastalara ilişkin bilgiler toplanmıştır. Veriler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR
Olguların %66,2’si (n=90) erkek, %33,8’i (n=46) kadındır. Yaş ortalaması 3,9±4,1 yıl, ortalama yanık yüzdesi 22,47±17,37 olarak hesaplanmıştır. Yanık nedenleri arasında ilk sırayı %77,2 oranla (n=105) suda haşlanmalar almaktadır. Yanık yüzdesi %20’nin altında olan olgularda %6,3 (n=6) oranında, %20’nin üzerinde olan olgularda %61 (n=25) oranında ölüm görülmüştür (p=0,0001). I. derece yanıklı olguların %21’inde (n=25) ölüm gerçekleşirken, II.-III. derece yanık olgularının %35,3’ünde (n=6) ölüm meydana gelmiştir (p=0,189). Yaşamsal tehlike taşıyan olgularda ölüm oranları, yaşamsal tehlike taşımayan olgularda karşılaşılan ölüm oranlarından istatistiksel olarak anlamlılık gösterecek biçimde yüksek bulunmuştur (p=0,033).
SONUÇ
Çocuklarda yanık yüzdesinin genişliği prognoz için çok belirleyicidir. Tüm yanık olgularının ihmal/istismar gibi değerlendirilerek çocukların güvence altına alınması önemli bir koruyucu hekimlik uygulaması olacaktır.

OLGU SUNUMU
15. 
Tüberkülozun erken bir belirtisi olarak nekrotizan fasiit: İki olgu sunumu
Necrotizing fasciitis as an early manifestation of tuberculosis: report of two cases
Ashraf Fathi Hefny, Fikri M Abu-zidan
PMID: 20517775  Sayfalar 174 - 176
Nekrotizan fasiit ile tüberküloz birlikteliği son derece nadirdir. Tüberkülozun ilk klinik görüntüsünün histopatolojik yöntemle kanıtlanmış şekilde nekrotizan fasiit olduğu iki olgu sunuyoruz. Her iki olguda yinelenen cerrahi debridmanlar yapıldı. Bir olguda, ameliyattan bir yıl sonra bir sinüs akıntısı kültüründe aside dirençli basil üredi. Diğer hastada, ameliyattan iki ay sonra pulmoner tüberküloz tanısı kondu. Nükseden veya cerrahiye beklenmedik şekilde yavaş yanıt gösteren nekrotizan fasiitli hastalarda tüberküloz tanısından kuşkulanılmalıdır.

16. 
Kendiliğinden “yer değiştiren” kalça protezine bağlı gelişen femoral arter oklüzyonu: Olgu sunumu
Femoral artery occlusion secondary to a spontaneously “migrated” hip prosthesis: case report
Deniz Necdet Tihan, Halil Alış, Murat Aksoy, Recep Güloğlu, Mehmet Kurtoğlu, Fatih Dikici
PMID: 20517776  Sayfalar 177 - 180
Yetmiş yedi yaşındaki erkek hasta hastaneye sol alt ekstremitede giderek kötüleşen akut iskemi bulgularıyla başvurdu. Hastanın hikayesinden, ortopedi kliniğinde koksartroz tanısıyla total eklem protezi uygulandığı ve altı ay sonra protezinin revize edildiği öğrenildi. Fiziksel incelemede sol alt ekstremite distal nabızlarının femoral arter düzeyinden itibaren alınamadığı saptandı. Sol kalça hareketleri ağrılı ve dış rotasyon duruşu sınırlı idi. Doppler ultrasonografide sol ortak femoral arterde akut tıkanıklık olduğu saptandı ve hastaya sağdan sola femoro-femoral politetrafloroetilen greft ile baypas uygulandı. Başarılı cerrahi ve sorunsuz ameliyat sonrası palpabl femoral ve popliteal atımlı hastaya düşük molekül ağırlıklı heparin verildi; hasta ortopedi kliniğine tedavisinin devamı için sevk edildi. Literatürde total kalça protezinin yer değiştirmesine bağlı vasküler oklüzyonlar ile ilgili bildirilmiş olgu sunumlarının nadir olması nedeniyle bu ilginç olguyu ve uyguladığımız cerrahi girişimimizin sonuçlarını paylaşmak istedik.

17. 
Hava yastığına bağlı sternum kırığı: Olgu sunumu
Sternal fracture due to airbag injury: case report
Nazmiye Selçuk Kapısız, Berkant Özpolat, Fahri Kapısız, Ertan Yücel
PMID: 20517777  Sayfalar 181 - 182
Hava yastıkları araç kazaları nedeniyle oluşabilecek yaralanma ve ölüm risklerini azaltmakla birlikte açılmasına bağlı yaralanmalara neden olabilmektedir. Bu olgu sunumunda, bu şekilde oluşan bir göğüs kemiği kırığı, ultrasonografik tanısı ve yaralanma mekanizması incelenerek sunuldu.

18. 
Bir göğüs tüpü ile Ascaris: Nadir bir sunum
Ascaris through a chest tube: a rare presentation
Reyaz A Lone, Mohd Lateef Wani, Mohsin Manzoor, M L Sharma, G N Lone, Mubashir Shah, Hakeem Zubair, Mohd Farooq Mir, Ifat Irshad
PMID: 20517778  Sayfalar 183 - 184
Bu olgu, interkostal göğüs tübünden çıkan askaris solucanı gibi çok seyrek bir duruma sahip olması nedeniyle sunulmaktadır. Beş yaşındaki bir çocukta bulunan bir karaciğer apsesi sağ plevral boşluğuna rüptüre olmuştur. Sağ plevral efüzyon için interkostal bir göğüs tüpü yerleştirilmiştir. Ameliyat sonrası beşinci günde, göğüs tüpünden gelen 7 cm uzunluğunda bir solucan fark edilmiştir. Ascaris lumbricoides, solucanların hareketliliği nedeniyle ciddi komplikasyonlara yol açabilmektedir. İntestinal obstrüksiyon, volvulus, gangren, pankreatit, biliyer obstrüksiyon, kolanjiyohepatit ve karaciğer apsesi gibi komplikasyonların oluştuğu bildirilmekle birlikte intraplevral askariyazis son derece nadir bir durumdur. Bu sunum, yazı intraplevral askariyazisin bir klinik tablosu sunmakta ve bu komplikasyonun farkında olmanın önemini vurgulamaktadır.

19. 
Adli tıbbi uygulamalarda hatalı tanımlama, yanlış karar: Olgu sunumu
Incorrect identification in forensic medicine (wrong conclusion): a case report
Yıldıray Zeyfeoğlu, Tarık Uluçay, Mehmet Sunay Yavuz, Mahmut Aşırdizer
PMID: 20517779  Sayfalar 185 - 188
Muayene edilen hastalarda bulunan lezyonların doğru tanımlanması, adli tıp uygulamaları kadar hekimlik mesleğinde de son derece önemlidir. Ancak, pratisyen ve klinisyen hekimler çoğu zaman kendilerine başvuran hastalardaki lezyon ve bulguları tanımlama ve bunları kayıt altına alma konusunda gereken önemi göstermemekte, lezyonları eksik ya da hatalı olarak tanımlamakta, bu da özellikle adli olgu niteliği taşıyan travmatik olayların yorumlanmasında ve yargılanma aşamasında doğru kararların oluşmasına engel teşkil etmektedir.
Bu yazıda, trafik kazası sonucu müracaat ettiği hastanede yapılan ilk muayene sırasında göğüs üzerinde saptanan lezyon “ray şeklinde ekimoz” olarak tanımlanmış, dolayısıyla adli makamlar tarafından “şiddet veya istismara maruz kalmış olabileceği” düşüncesi ile şüpheli olarak değerlendirilmiş ve çözümlenmesi amacıyla anabilim dalımıza gönderilmiş dokuz yaşında bir erkek çocuk olgusu, adli tıbbi çözümleme yönünden irdelenmiştir.
Hasta ile ilk karşılaşan hekimlerin adli olguların değerlendirmesinde yeterince dikkat, özen veya önem göstermemeleri ya da gerekli bilgi donanımına sahip olmamaları sonucunda neden olabilecekleri adli yorum ve yargı hatalarına bir örnek teşkil eden olgu, konunun önemi nedeniyle ilginç bulunarak sunulmuştur.

KISA RAPOR
20. 
Masif intraabdominal kanamanın kontrolünde tahta kaşıkların kullanıldığı yeni bir teknik
The novel use of wooden spoons for control of massive intra-abdominal hemorrhage
Catherine Jane Walter, Philip Barker
PMID: 20517780  Sayfa 189
.