p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 15 Sayı : 6 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 15 (6)
Cilt: 15  Sayı: 6 - Kasım 2009
DERLEME
1. 
Birinci basamak travma merkezinde Lodox® Statscan®’in yeni kullanım şekli
Novel use of Lodox Statscan in a level one trauma center
Bardia Amirlak, Bishoy Zakhary, Katie Weichman, Hardeep Ahluwalia, Ray D Gaines, Armour R Forse
PMID: 20037867  Sayfalar 521 - 528
Travma, Birleşik Devletler’de hastalarda olumsuz sonuçlara neden olmayı sürdürmektedir. Klinik görünüş akut durumlarda çok önemli olmakla birlikte, nesnel fiziksel veriler, travma sonucu gerçekleşen çoğu yaralanmanın tanısında giderek artan bir önem kazanmaktadır. Radyografi her zaman travma durumlarında uygulanan primer tanı yöntemi olmuşsa da bu yöntem hastanın akut resüsitasyonunun zaman alıcı ve kullanışsız bir ögesi olmayı sürdürmektedir. Bu problemlerle mücadeye yardım etmek üzere, dijital radyografinin bir tipi olan Lodox® Statscan®’in (Lodox® Systems (Pty), Ltd., Benmore, Güney Afrika) yeni kullanım şekli Creighton Üniversitesi Tıp Merkezi’nde (Omaha, Nebraska) değerlendirildi. Bu yeni araç, baştan sona tüm vücudu 13 saniyede tarayan lineer ışın teknolojisi kullanmaktadır. Burada, dijital radyografi sistemi ve onun travmadaki başlangıç niteliğindeki kullanımı tanımlandı ve yöntemin değerli olduğunun kanıtlandığı olgular tartışıldı. Ön hazırlık niteliğindeki deneyimimiz, buluşun büyük merkezlerde kullanımı, travma hastalarındaki morbidite ve mortalite sonuçlarını düzeltmekte başarılı olacağını göstermektedir.

DENEYSEL ÇALIŞMA
2. 
Deneysel tek taraflı testis torsiyonundaki karşı testis hasarında apoptozisin rolü ve karnitinin koruyucu etkisi
The role of apoptosis and protective effect of carnitine in contralateral testicular injury in experimental unilateral testicular torsion
Levent Cankorkmaz, Gökhan Köylüoğlu, Hatice Özer, Esin Yıldız, Zeynep Sümer, Öztürk Özdemir
PMID: 20037868  Sayfalar 529 - 534
AMAÇ
Sıçanlarda oluşturulan tek taraflı testis torsiyonu modelinde, karşı testis hasarının etyolojisinde programlanmış hücre ölümünün (PHÖ) rolü ve karnitinin koruyucu etkisi araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Otuz altı adet Wistar Albino sıçan altı gruba ayrıldı. Gruplar, kontrol, sham, 6 ve 24 saatlik torsiyon-detorsiyon ile 6 ve 24 saatlik torsiyon-detorsiyon-karnitin verilen şeklinde oluşturuldu. Sıçanların sol testisleri torsiyone edildi. Tedavi gruplarına, detorsiyondan bir saat önce periton içine karnitin verildi. Detorsiyondan bir hafta sonra sağ orşiektomi yapıldı. Testisler Johnsen biyopsi skorları (JTBS), seminifer tübül çapları (STÇ), malonildialdehit ve PHÖ oranları açısından incelendi. PHÖ oranları, immün floresans ve DNA agaroz gel elektroforeziyle saptandı. Sonuçlar ANOVA testiyle değerlendirildi.
BULGULAR
Kontrol ve sham grubunun JTBS ve STÇ’leri, deney gruplarının JTBS ve STÇ’lerinden anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). 6 ve 24 saatlik torsiyon-detorsiyon grubundaki PHÖ oranları, sham grubuna göre belirgin olarak yüksekti, 24 saatlik torsiyon-detorsiyon grubundaki PHÖ artışı daha belirgindi. Karnitinin koruyucu etkisi 24 saatlik torsiyon grubunda anlamlı bulunurken 6 saatlik torsiyon-detorsiyon sonrası karnitin verilen grupta anlamlı farklılık saptanmadı.
SONUÇ
Tek taraflı testis torsiyonu modelinde karşı testiste, torsiyon süresiyle paralel olarak artan oranda hasarlanma ve PHÖ’de artış görülmektedir. Bu, uzun süreli torsiyonlarda, detorsiyon öncesi verilen karnitinle azaltılabilir.

3. 
Siyanoakrilat yardımlı arteriyotomi kapama tekniğinin konvansiyonel kapama tekniği ile karşılaştırılması
Comparison of cyanoacrylate-assisted arteriotomy closure with conventional closure technique
Omer Faik Ersoy, Huseyin Ayhan Kayaoglu, Alper Celik, Namik Ozkan, Nese Lortlar, Suna Omeroglu
PMID: 20037869  Sayfalar 535 - 540
AMAÇ
Arteriyotomi sonrası, konvansiyonel dikiş tekniği ile n-bütil-2-siyanoakrilat yardımlı kapama tekniği karşılaştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Kırk adet Wistar sıçan randomize olarak 2 gruba ayrıldı. Orta hat kesisiyle abdominal aortaya standart arteriyotomi uygulandı. Arteriyotomi, birinci grupta aralarında 45° açıyla 3 adet; ikinci grupta ise 60° açıyla 2 adet dikişle kapatıldı. İkinci gruba 0,1 ml (12-12,5 mg) siyanoakrilat uygulandı. Operasyon zamanı, kanama miktarı ve aortanın çıkarılan anastomotik segmentinde cerrahi sonrası 7. ve 30. günlerde immünohistokimyasal olarak miyointimal hiperplazinin şiddeti değerlendirildi.
BULGULAR
Ortalama anastomoz zamanı 1. grupta 13,5±1,64 dk, 2. grupta 13,0±1,75 dk idi (p=0,356). Ameliyat süresi kontrol grubunda 23,45±3,63 dk, tedavi grubunda 21,0±3,09 dk olarak saptandı (p=0,027). Ortalama kanama miktarı 1. grupta 473,75±260,5 μl, 2. grupta 327,5±155,36 μl idi (p=0,037). Yedinci günde yapılan ölçümde intima kalınlığı 1. grupta 80,62±7,92 μm, 2. grupta 83,24±3,42 μm; 30. günde 1. grupta 81,64±5,11 μm, 2. grupta 88,77±11,03 μm olarak bulundu. Erken ve geç ölçümlerde intima kalınlıkları benzer düzeylerdeydi (sırasıyla p=0,35 ve p=0,87).
SONUÇ
Arteriyotomilerin daha az dikişle, n-bütil-2-siyanoakrilat birleşimiyle rekonstrüksiyonu, daha az kanama ve daha kısa ameliyat süreleri ile seyreden güvenilir bir yöntemdir. Ayrıca, miyointimal hiperplazide artışa neden olmamıştır.

4. 
Omentektominin bakteriyel çoğalma üzerine etkisi: Deneysel çalışma
The influence of omentectomy on bacterial clearance: an experimental study
Ali Uzunköy, Hatice Ozbilge, Mehmet Horoz
PMID: 20037870  Sayfalar 541 - 545
AMAÇ
Omentektominin periton defans mekanizmaları üzerine etkisi ve bunun klinik sonuçları her yönü ile incelenmiş değildir. Bu çalışmada, deneysel peritonit oluşturulan sıçanlarda omentektominin kan ve doku örneklerindeki bakteriyel çoğalma üzerine etkisini araştırmayı amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM
Çalışmaya 50 adet Wistar Albino cinsi sıçan dahil edildi. Denekler 5 gruba ayrıldı: Grup 1 (n=10), yalnızca omentektomi; grup 2 (n=10), omentektomi+bakteriyel peritonit; grup 3 (n=10), yalnızca bakteriyel peritonit; grup 4 (n=10), yalnızca laparotomi; grup 5 (n=10), sham grubu. Tüm deneklerin mezenterik lenfoid doku ve venöz kanlarında kültür pozitifliği oranı ve üreyen bakteri koloni sayısı değerlendirildi.
BULGULAR
Grup 2 ve grup 3’teki bakteriyel çoğalma oranı diğer gruplardan anlamlı olarak daha yüksek idi (tümü için, p<0,05). Lenfoid dokuda üreyen Escherichia coli koloni sayısı grup 1 ve grup 3’ten anlamlı olarak daha yüksek idi (her ikisi için, p<0,05). Kan kültürü pozitifliği grup 2’de diğer gruplardan anlamlı olarak daha yüksek idi (tümü için, p<0,05).
SONUÇ
Omentum, periton defans sistemininde önemli bir role sahiptir. Omentumun olmaması halinde bakterilerin kana karışması artacağından peritonda enfeksiyon daha şiddetli bir seyir izleyebilir.

KLINIK ÇALIŞMA
5. 
Kan albümin ve total lenfosit saysının ileri yaş kalça kırıklı olgularda kısa dönem sonuçlarının üzerine etkileri
The effect of blood albumin and total lymphocyte counton short-term results in elderly patients with hip fractures
Alpaslan Öztürk, Yüksel Özkan, Semra Akgöz, Nazan Yalçın, Serkan Aykut, Mehmet Recai Özdemir
PMID: 20037871  Sayfalar 546 - 552
AMAÇ
Yetmiş dört ileri yaş kalça kırıklı hastada kan albümin ve ‘total lenfosit sayısı’nın (TLS) ameliyat sonrası 1 yıllık dönemdeki etkileri değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
2006 yılında 65 yaş ve üstü 74 (52 kadın, 22 erkek) hasta çalışma kapsamına alındı. Başvuru anındaki albümin ve TLS kaydedildi. Bunlar ile mortalite, hastanede kalış süresi ve yürüyebilme becerisi arasındaki ilişki araştırıldı. Yürüyebilme becerisi Parkland ve Palmer ölçütleri ile değerlendirildi.
BULGULAR
Hastaların 61’inin yaşı 65-84 olup 13’ü ise 85-105 idi. Hastaların 41’inde (%55,4) hipoalbüminemi ve 23’ünde (%31,08) ise düşük TLS saptandı. Albümin düzeyi ve TLS düşük olan hastalarda mortalite daha yüksekti (p=0,011). Ayrıca, albümin düzeyi düşük olduğunda hastanede yatma süresi daha uzundu (p=0,002). Albümin düzeyleri ile TLS normal olan hastalarda daha iyi fonksiyonu gösteren yürüyebilme becerisi ile ilgili puanlar daha yüksek olarak bulundu (p=0,012). İleri yaşın mortalite ve fonksiyonel sonuçlara etkisi bulunmadı (p>0,05). Çok değişkenli analiz sonucunda düşük TLS, ASA 3-4 ve kadın cinsiyetin ameliyat sonrası bir yıllık dönemde mortaliteyi etkileyen güçlü ve bağımsız etkenler olduğu bulundu. Tek başına hiçbir kan parametresinin yürüyebilme becerisi üzerine etkisi saptanmadı.
SONUÇ
İleri yaş kalça kırıklı hastalarda mortalite riski kadın cinsiyet, ASA 3-4 ve düşük lenfosit sayısı varlığında artmaktadır. Hipoalbüminemili hastalarda hastanede kalış süresi daha uzun olmaktadır. Bu risk faktörlerinin saptanması olgularda daha iyi sonuç almaya yardımcı olabilir.

6. 
Femurun yüksek hızlı ateşli silah yaralanmalarında eksternal fiksasyonu takiben ertelenmiş intramedüller kilitli çivileme
External fixation followed by delayed interlocking intramedullary nailing in high velocity gunshot wounds of the femur
Gh Nabi Dar, Tak Rashid Tak, Khursheed Ahmed Kangoo, Fiaz Ahmed Dar, Sheik Tariq Ahmed
PMID: 20037872  Sayfalar 553 - 558
AMAÇ
Yüksek hızlı ateşli silah yaralanmaları ile ilişkili kırık, kırık bölgesinde masif yumuşak doku hasarı ve ciddi parçalanma ile birliktedir. Bu özel açık kırık tipi, ortopedi uzmanları için ciddi bir sorundur.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu prospektif çalışma, Ocak 2005 ile Mart 2007 tarihleri arasında yüksek hızlı ateşli silah yaralanmasıyla femur bölgesinde oluşan yara öyküsü ile Srinagar’da (Hindistan) kemik ve eklem cerrahisi hastanesinin kaza ve acil servisine başvuran hastalarla yapıldı. Eksternal fiksasyon ile gerçekleştirilen ilk stabilizasyonunu takiben ertelenmiş intramedüller kilitli çivileme yöntemi uygulandı. Hastalar, ortalama 26 aylık bir periyot (dağılım, 15-39 ay) boyunca takip edildi.
BULGULAR
Bütün hastalar, erkekti ve yaş ortalaması 37 (dağılım, 22- 52 yaş) idi. Kırıkların 24’ü (%65) tip IIIA, 11’i (%30) tip IIIB ve 2’si (%5) de tip IIIC idi. Bütün kırıklar, ortalama 24 haftalık bir sürede düzgün bir şekilde kaynadı.
SONUÇ
Primer tedavi yöntemi şeklinde uygulanan eksternal fiksasyon, hemşirelik, iyi yara bakımı ve fizyoterapiyi kolaylaştırmaya yönelik yeterli stabilizasyondan daha fazlasını sağlamaktadır. Unilateral eksternal fiksasyonla gerçekleştirilen ilk geçici fiksasyonu takiben ertelenmiş intramedüller ayarlı kilitli çivi uygulanması şeklindeki aşamalı protokol, yüksek enerjili ateşli silah yaralanmaları ile oluşan femur kırıklarında etkin bir tedavi yöntemi gibi görünmektedir.

7. 
Ateşli silah yaralanmalı olgularda mortalite belirlenmesinde skorlama sistemlerinin karşılaştırılması
Comparison of trauma scoring systems for predicting mortality in firearm injuries
Özlem Köksal, Fatma Özdemir, Mehtap Bulut, Şule Aydın, Meral Leman Almacıoğlu, Halil Özgüç
PMID: 20037873  Sayfalar 559 - 564
AMAÇ
Travma hastalarında mortalitenin öngörülmesi travma bakımının önemli bir parçasıdır. Günümüzde bu amaçla travma skorlama sistemleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, ateşli silah yaralanması olan hastalarda yaralanma şiddeti ölçeği (ISS) ve yeni yaralanma şiddeti ölçeği’nin (NISS) mortaliteyi belirlemedeki performanslarının değerlendirilmesi ve karşılaştırılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Uludağ Üniversitesi Hastanesi Acil Servisine Ocak 2001-Aralık 2005 tarihleri arasında başvuran, 135 ateşli silah yaralanmalı olgunun kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Tüm hastaların yaş, cinsiyet, oluş şekli, başvuru anındaki vital bulguları, yaralanma bölgeleri, Glasgow koma skalası (GCS) ve revize travma skoru (RTS), mortalite, operasyon bilgileri ve kesin tanıları kaydedildi ve ISS, NISS ve TRISS skorları hesaplandı.
BULGULAR
Mortalite oranı %12,6 idi. Hastaların GCS, RTS, ISS, NISS ve TRISS skorları sırasıyla; 13,41±0,31, 10,65±0,26, 17,04±1,20, 21,94±1,45, 9,52±2,37 olarak saptandı. Hastalar ISS=NISS (%53,3) ve ISSSONUÇ
Her iki skorlama sistemi de ateşli silah yaralanmalı hastalarda mortaliteyi öngörmedeki performansı iyidir ve bu hastalarda mortaliteyi belirlemede NISS’nin ISS’ye üstün olmadığı sonucuna varılmıştır.

8. 
Distal humerusun intraartiküler kırıklarının transolekranon yaklaşımında olekranon osteotomisinin sonuçları
Outcome of olecranon osteotomy in the trans-olecranon approach of intra-articular fractures of the distal humerus
Shafaat Rashid Tak, Gh Nabi Dar, Manzoor Ahmed Halwai, Khursheed Ahmed Kangoo, Bashir Ahmad Mir
PMID: 20037874  Sayfalar 565 - 570
AMAÇ
Transolekranon yaklaşımının, kompleks intraartiküler distal humerus kırıklarının vizüalizasyonunu artırdığı ileri sürülmüştür. Ortaya çıkan önemli osteotomi komplikasyonları, alternatif yaklaşımlara yönelik arayışa girilmesine neden olmuştur. Bu seride, kaynama, komplikasyon ve kırığın nihai neticesiyle ilgili olarak olekranon osteotomisinin sonuçları değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
İntraartiküler distal humerus kırığı (tip C3) bulunan 94 hasta, transolekranon yaklaşım kullanılarak açık redüksiyon ve internal fiksasyon yöntemiyle tedavi edildi. Hastalar, 6. aydan 48. aya kadar takip edildi ve ortalama takip 24 ay oldu.
BULGULAR
Bütün osteotomiler, ortalama 11 haftada (dağılım, 8-20 hafta) kaynadı. Herhangi bir girişimde bulunulmaksızın 20. haftaya kadar iyileşen dört osteotomide kaynama gecikmekle birlikte, hiçbir kaynamama olayı yaşanmadı. Bu çalışmada en çok sıklıkla karşılaşılan komplikasyon, hastaların %19’unda gerçekleştirilen semptomatik osteotomi fiksasyonu oldu. Bu hastaların tamamında, osteotomi kaynadıktan sonra implantın çıkartılması için sekonder bir prosedür uygulandı. Tatmin edici olmayan sonuçların %71’i, semptomatik olekranon fiksasyonu uygulanan hastalarda görüldü.
SONUÇ
Bazı tedavi edilebilir komplikasyonları olmasına rağmen, transolekranon yaklaşımı, kompleks distal humerus kırığının yeterli vizüalizasyonu ve fiksasyonu için kaçınılmazdır. Osteotominin yeterli fiksasyonu, komplikasyonların önlenmesi ve tatmin edici sonucun alınması için elzemdir.

9. 
Mide tümör perforasyonlarında cerrahi tedavi sonuçları ve prognostik faktörler
Outcomes of surgical therapy and prognostic factors in spontaneous gastric tumor perforation
Erdinç Kamer, Haluk Recai Ünalp, Kemal Atahan, Mustafa Peşkersoy, Ercüment Tarcan, Mehmet Ali Önal
PMID: 20037875  Sayfalar 571 - 578
AMAÇ
Bu yazıda, mide tümörü perfore olan hastalarda klinik ve patolojik özellikler sunuldu, cerrahi yaklaşımlar değerlendirildi, mortalite ve morbiditeye etkili faktörler araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
1996-2006 yılları arasında mide tümörü perforasyonu nedeniyle acil ameliyat edilen 24 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların %62,5’i erkek ve yaş ortalaması 60,6 yıl idi.
BULGULAR
Tümör en sık (%66,7) antrum yerleşimliydi ve %66,7’sinde (n=16) hastalık evre IV idi. Olguların %58,3’ünde (n=14) yandaş hastalık vardı. Olguların %54,2’sine (n=13) primer dikiş ve omentopeksi, %20,8’ine (n=5) D0 veya D1 total gastrektomi, %8,3’üne (n=2) D0 subtotal gastrektomi, %8,3’üne (n=2) D0 kama rezeksiyon ve %8,3’üne (n=2) basamaklandırılmış cerrahiyle D2 total gastrektomi uygulandı. Olguların %29,2’sinde (n=7) ameliyat sonrası morbidite, %25’inde (n=6) mortalite gelişti. Çok değişkenli analizlerde diffüz peritonit gelişmesinin ve ameliyata kadar geçen sürenin 24 saatten uzun olmasının hem morbidite (sırasıyla p=0,002 ve p=0,002) ve hem de mortalite gelişimine (sırasıyla p=0,009 ve p=0,000) yönelik prognostik faktörler olduğu gösterildi.
SONUÇ
Mide tümör perforasyonlarının ameliyat sonrası morbidite ve mortalite oranları yüksektir. Genel durumu iyi hastalarda tümör rezektabl ise tek aşamalı radikal gastrektomi yapılmalıdır. Genel durumu kötü ve diffüz peritoniti olan hastalarda ise palyatif cerrahi veya basamaklandırılmış yaklaşımla radikal gastrektomi yapılabilir. Yüksek mortalite ve morbidite oranları erken tanıyla ve diffüz peritonit gelişmeden perforasyonun kontrol altına alınmasıyla düşürülebilir.

10. 
Bağırsak delinmelerinin nadir nedenleri ve cerrahi tedavisi
Unusual causes of intestinal perforation and their surgical treatment
Hızır Yakup Akyıldız, Alper Celal Akcan, Erdoğan Sözüer, Can Küçük, Namık Yılmaz, Tarık Artış
PMID: 20037876  Sayfalar 579 - 583
AMAÇ
Bağırsak delinmeleri, acil cerrahi girişim gerektiren patolojilerin önde gelenlerindendir. Çok çeşitli nedenleri vardır. Bu çalışmada, ender görülen nedenleri ve cerrahi tedavi yöntemleri değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Kliniğimizde altı yıllık süre içerisinde bağırsak delinmesi nedeniyle 675 hasta ameliyat edildi. Yapışıklıklara, travma, kolorektal tümör, mezenter vasküler hastalık, inguinal fıtıklar, göbek fıtıkları ve iyatrojenik yaralanmalara bağlı delinmeler olağan sebeplere bağlı kabul edilerek çalışmaya dahil edilmedi. Geri kalan 37 hasta (22 erkek, 15 kadın; ortalama yaş 53,2; dağılım 25-80 yaş) incelendi. Hayatını kaybeden ve yaşayan hastalar arasındaki karşılaştırmalar için Mann-Whitney U ve ki-kare testleri kullanıldı, p<0,05 değeri anlamlı kabul edildi.
BULGULAR
Bölgesel veya yaygın peritonit en sık saptanan inceleme bulgusuydu. Lökositoz 18 hastada vardı, karında serbest hava 20 hastada görüldü, hasta başı ultrasonografik inceleme 17 hastada yapıldı. Etyolojide sırasıyla en sık non-Hodgkin lenfoma, Crohn ve internal herniasyon saptandı. Hastaların sekizi yaşamını yitirdi. Hayatını kaybeden hastalarda laparotomi zamanı anlamlı olarak daha uzundu (8,7 gün) ve yarısında delinme nedeni habis ince bağırsak tümörüydü.
SONUÇ
Ender nedenli olarak gelişen bağırsak delinmelerinin morbidite ve mortalitesi yüksektir. Gecikmiş cerrahi girişim ve nedenin habis bir hastalık olması en önemli etkenleri olabilir.

11. 
Acil sağlık hizmetlerinde motive edici bir deneyim: 1. Türkiye Ambulans Rallisi
A motivating experience for emergency medical services: the first Turkish Ambulance Rally
Levent Kıdak, Turhan Sofuoğlu, Pembe Keskinoğlu, Zeynep Ölmezoğlu
PMID: 20037877  Sayfalar 584 - 590
AMAÇ
Katılan ekiplerin eğitim ve motivasyonunu sağlamayı ve uluslararası katılımlı organizasyonla Türkiye’nin hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinin tanıtımını yapmayı amaçlayan, 1. Türkiye Ambulans Rallisi değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu tanımlayıcı çalışmada veriler nicel ve nitel araştırma yöntemleri kullanılarak toplandı. Nicel veri dağılım ve ortalamalar ile, nitel veri ortak görüş ve öneriler birleştirilerek özetlenmiştir. Ralliye toplam 10 ekip ve 96 kişi katıldı. Yarışmacıların sadece ikisi kadın idi.
BULGULAR
Etapların ortalama puanları şöyleydi: Sürüş teknikleri 93,1, adres bulma ve hasta nakli 74,8, ileri yaşam desteği 70,4 ve hasta taşıma teknikleri 67,6. Geribildirimlerinin değerlendirilmesinde en düşük puan etkinliğin kendi çalıştığı acil sağlık hizmetlerine (ASH) ve ilin motivasyonuna etkisi sorusuna verildi (%2,5); en yüksek oran (%95,8) yeniden yarışmak isteği sorusuna verilen yanıtta alındı. Nitel sonuçlara göre; etap senaryolarının bilimsel içeriğinin yeterli olduğu, değerlendirmede objektifliğin sağlandığı, katılımcıların ve görevlilerin mesleki gelişimleri konusunda kazanımlarının olduğu ancak, bu kazanımların tüm ASH’e yansıtılamadığı belirtilmiştir.
SONUÇ
İlk kez düzenlenen rallinin katılımcılar düzeyinde kazanım ve motivasyon sağladığı saptanmıştır. Bu etkinliklerin geliştirilerek, geniş katılımla düzenlenmesinin, çalışanların motivasyonu artıracağı ve toplumun konu ile ilgili bilinçlenmesini sağlayacağı öngörülmektedir.

12. 
Dirsek bölgesi yumuşak doku defektlerinin rekonstrüksiyonu: Tedavi algoritma önerisi
The reconstruction of soft tissue defects in the elbow area: a treatment algorithm proposal
Ahmet Duymaz, Furkan Erol Karabekmez, Mustafa Keskin, Zekeriya Tosun, Nedim Savaci
PMID: 20037878  Sayfalar 591 - 598
AMAÇ
Dirsek bölgesi (antekübital fossa ve periolekranon bölgesi dahil) yumuşak doku defektlerinin rekonstrüksiyonu mümkün olan en kısa sürede ve en uygun doku ile yapılmalıdır. Daha sonra erken fonksiyonel rehabilitasyona başlanmalıdır.
GEREÇ VE YÖNTEM
On hasta çalışmaya dâhil edildi. Yedi hastada sadece yumuşak doku defekti varken kalan üç hastada yumuşak doku defektine ilave olarak 1 hastada brakiyal arter defekti, 1 hastada yanık sonrası aksiler kontraktür deformitesi, başka 1 hastada ulnar kemik cisim kırığı vardı. Hastalar lokal kol fasyokunatöz flep (1 hasta), radial önkol flebi (1 hasta), multipl Z-plasti (1 hasta), pediküllü latisimus dorsi kas flebi (3 hasta) ve antekübital fasyokütan ada flepleri (4 hasta) ile cerrahi kapama sağlandı.
BULGULAR
Takip süresi 9 ay ile 4 yıl arasındaydı (ortalama 19 ay). Tüm fleplerde başarıyla yara kapaması sağlandı. Onarım sonrası eklem hareket açıklığında kayıp olmadı.
SONUÇ
Antekübital fossa ve periolekranon bölgelerinin cerrahi kapaması bu bölgenin çok sayıda nörovasküler yapı ve fonksiyonel eklemler içermesinden dolayı plastik cerrahları zorlamaktadır. Bu nedenle, klinik deneyimlerimiz ve literatür incelemelerimiz ışığında bu bölge defektlerinin tedavisi için bir algoritma tanımladık. Algoritmamız birçok cerrahi seçenek arasında en uygun olanına karar vermede faydalı olacaktır.

13. 
Alev ve haşlanma yanıklarında mortalitede etkili faktörler: 816 hastada deneyimlerimiz
Mortality factors in flame and scalds burns: our experience in 816 patients
Behçet Al, Cuma Yıldırım, Sacit Çoban, Mustafa Aldemir, Cahfer Güloğlu
PMID: 20037879  Sayfalar 599 - 606
AMAÇ
Diyarbakır bölgesinde meydana gelen alev ve haşlanma yanıklarında mortalite üzerine etkili olan faktörler araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Kliniği’ne Ocak 2001 ile Mayıs 2005 yılları arasında haşlanma ve alev yanıkları nedeni başvuran 816 hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Hastalar yaşayanlar ve ölenler olmak üzere iki gruba ayrıldı. Hastalarda cinsiyet, yaş, yanma şekilleri, yanık dereceleri ve yanık yüzdeleri, yanık bölgeleri, başvuru süreleri, yatış süreleri, gelişen komplikasyonlar ve yapılan girişimler değerlendirildi.
BULGULAR
Başvuran hastaların %43,5’i kadın, %57,5’i erkek idi; 658 hasta altı yaşın altındaydı. Yanıkların %70,5’i ihmal sonucu meydana gelmişti. Yanıkların %76,5’i haşlanma, %23,5’i de aleve bağlı meydana gelmişti. Ölen hastaların 39’u on yaşın altında idi. Tüm hastalarda yaş ortalaması 9,32 idi. Tüm hastaların ortalama yatış süresi 10,37 gün idi. En sık gelişen komplikasyon yara enfeksiyonu idi. Genel olarak mortalite oranı %6,1 idi.
SONUÇ
On beş günden uzun yatan hastalarda (p=0,030), intihar nedeni ile yananlarda (p=0,002), yanık yerine tedavi niyeti ile ayakkabı boyasını kullananlarda (p=0,000), >%40 ikinci derece yanığı olanlarda (p=0,000), >%20 üçüncü derece yanığı olanlarda (p=0,000), akut solunum yetersizliği gelişenlerde, kompartman sendromun gelişenlerde, hipoalbünemi ve sepsis gelişenlerde (p=0,000) mortalite daha yüksekti.

14. 
Çocuk yanıklarında ailevi alışkanlıkların ihmale etkileri
The effects of habitual negligence among families with respect to pediatric burns
Erhan Reis, Ahmet Çınar Yastı, Ramazan Saygın Kerimoğlu, Mete Dolapçı, Mutlu Doğanay, Nuri Aydın Kama
PMID: 20037880  Sayfalar 607 - 610
AMAÇ
Bu çalışmada, 0-16 yaş arasında Türk nüfusundaki haşlanma yanıkları, meydana geliş şekilleri ve örnekleriyle değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Tedavi Merkezi’nde Nisan 2001 ile Aralık 2003 arasında yatarak tedavi gören hastaların 354’ü 3 ay ile 16 yaş arasındaydı ve 228’i (%64,4) erkek olguydu.
BULGULAR
Yanık nedenleri irdelendiğinde, haşlanma yanıkları %77,7’lik (275) oran ile en sık izlenen yaralanmaydı (p<0,001). Çay, Türkiye’de geleneksel bir içecek halini almıştır. Sabah kahvaltıdan gece geç saatlere dek içilen çay, Türkiye’de demlendirilip dinlendirilerek içilmektedir. Bu şekilde hazırlanmasının uzun süre alması ve sıcak içilmesi nedeniyle sıcak çaya olan dikkat zaman içinde dağılmaktadır. Bu nedenle de çay ciddi bir yanık oluşturma potansiyeli kazanmaktadır. Haşlanan çocuklardan 93’ü (%33,8) doğrudan çayla veya çay hazırlanmasında kullanılan sıcak suyla yanmıştı. Bu grubun %87,1 kısmını okul öncesi kesim oluşturmaktaydı. Yatarak tedavi alan hasta grubunda ölüm hızı %7,1 bulundu.
SONUÇ
Gelenekselleşmiş alışkanlıklar bazen ciddi beklenmeyen sonuçlar getirebilmektedir. Aile bireylerinin ihmale meyilli olmasının süreğen bir problem olduğu hanelerde, çocukları böylesi ihmallerin ciddi sonuçlarından korumak için kamu ve sivil toplum örgütleri nazarında koruyucu önlemlerin alınması için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.

OLGU SUNUMU
15. 
Omentum majus yerleşimli hemanjiyoperistom yırtığına bağlı akut karın gelişimi: Olgu sunumu
Acute abdomen due to rupture of hemangiopericytoma of the greater omentum: case report
Hasan Fehmi Küçük, Selçuk Gülmez, Levent Kaptanoğlu, Hüseyin Akyol, Necmi Kurt, Dilek Yavuzer
PMID: 20037881  Sayfalar 611 - 613
Hemanjiyoperistom daha çok yumuşak dokuları tutan vasküler tümördür. Omentum majus tümörün nadiren geliştiği yerlerdendir. Bu yazıda, akut karına neden olan bu ender tümör vakasının klinik değerlendirmesi yapıldı, sonucu sunuldu. Omentum majus yerleşimli hemanjiyoperistomun yırtılmasına bağlı akut karın gelişen olgunun klinik tablosu, laboratuvar bulguları ve tedavi modalitesi ele alındı. Şiddetli karın ağrısı ile gelen 70 yaşındaki hasta, akut karın ön tanısıyla ameliyat edildi. Ameliyat esnasında omentum majustan kaynaklanan 12x10x6 cm’lik semi solid kanayan kitle saptandı. Tümörün patolojik incelemesi sonucu selim hemanjiyoperistom olduğu anlaşıldı. Omentum majus kaynaklı hemanjiyoperistom akut karına yol açan karın içi kanamalara neden olabilir. Özellikle selim olgularda cerrahi rezeksiyon yeterli tedaviyi sağlar.

16. 
Torasik vertebra bölgesi ateşli silah yaralanmasından sonra oluşan pnömosefalus: Olgu sunumu
Pneumocephalus following gunshot injury to the thoracic vertebral column: a case report
Nicolas Kairinos, Andrew Nicol, Pradeep Navsaria
PMID: 20037882  Sayfalar 614 - 616
Vertebral kolon travmasını takiben subaraknoid plevral fistül (SAPF) oluşması ender görülen bir komplikasyondur ve genellikle künt travmadan sonra bildirilmiştir. Biz, ateşli silahla gerçekleşen bir omurga yarası nedeniyle oluşan pnömosefalusu bulunan ilk SAPF olgusunu sunuyoruz.

17. 
Geç diyafram hernisi: Tüp torakostomisinin alışılmadık bir komplikasyonu
Delayed diaphragmatic hernia: an unusual complication of tube thoracostomy
Berkant Özpolat, Orhan Veli Doğan, Ertan Yücel
PMID: 20037883  Sayfalar 617 - 618
Tüp torakostomisi belli bir morbidite insidansı bulunan invazif bir girişimdir. Bu işlemle bir diyafram herniasyonu oluşması alışılmadık bir durumdur. Bu yazıda, takılmasından aylar sonra geç bir komplikasyon olarak ortaya çıkan torakotomi ile onarılan gecikmiş bir diyafram herniasyonu olgusu sunuldu.

18. 
Askaris lumbrikoidese bağlı gelişen popliteal arter embolizmi: Olgu sunumu
Popliteal artery embolism by Ascaris lumbricoides: a case report
Hakeem Zubair Ashraf, Abdul Ghani Ahangar, Farooq Ahmad Dar, Reyaz Ahmad Lone, Mohammad Lateef Wani, Masrat Zubair Ashai, Shiraz Ahmad Rather
PMID: 20037884  Sayfalar 619 - 620
Arteriyel oklüzif hastalıklar, oldukça yaygındır ve ölümlerin en büyük nedenini oluşturmaktadır. İstenmeyen olaylar; beyin, kalp, karınsal organlar veya ekstremiteler gibi yaşamsal hedef organlardaki bozulmuş dolaşımın etkilerine bağlıdır. Akut tromboembolizm, majör bir cerrahi sorun olarak kalmaya devam etmektedir. Optimal cerrahi tedaviyle bile, tromboembolik olaylardan kaynaklanan akut alt ekstremite iskemisi, önemli morbidite ve mortaliteye neden olmaya devam etmektedir. Biz, oriyent kolanjiyohepatiti bulunan bir hastada Askaris solucanı ile oluşan sol popliteal arter tromboembolizmi olgusunu sunuyoruz.

19. 
Travmatik aortik yaralanma: Olgu sunumu
Traumatic aortic injury: a case report
Asif Huda Ansari, Ahmed S. Ahmed, Navin P. Lal
PMID: 20037885  Sayfalar 621 - 623
Travma, dünya genelinde 35 yaş altındaki ölümlerin en büyük nedenidir. Travmatik aortik yırtık, bütün karayolu kaza mortalitesinin %18’inden sorumludur. Bu hastaların %80’i, kaza bölgesinde ölür. Sağkalanların %50’si, tedavi edilmeden bırakılmaları durumunda 24 saat içinde ölür. Hızlı transport ve resüsitasyon, travma konusunda uyanıklık, çok kesitli bilgisayarlı tomografi varlığı ve zamanında girişim, aortik yaralanmadaki sağkalımı anlamlı şekilde düzeltebilmektedir.

20. 
Kraniyumda vidalama ile intihar girişimi
Attempted suicide with screw penetration into the cranium
Berker Cemil, Kağan Tun, Okan Yigenoğlu, Erkan Kaptanoğlu
PMID: 20037886  Sayfalar 624 - 627
Yabancı cisimler kafa içine sıklıkla penetran kafa travmaları sonrasında yerleşmektedirler. Çiviler, bıçaklar, tornavidalar, dikiş iğneleri, kurşunlar ve şarapnel parçaları penetran beyin hasarı ile ilgili bulunmuşlardır. Bu yazıda, sağ paryetal lobunda intrakraniyal olarak vida bulunan 34 yaşında bir olgu sunuldu. Mahkûm olgu, intihar girişiminde vida kullanmıştı. Vida sağ paryetal kraniyektomi ile başarılı şekilde çıkartıldı. Ameliyat öncesi penetran kafa travmasının tipinin bilinmesi, beyinde bulunan yabancı cismin çıkarılması için kullanılacak en iyi yöntemin belirlenmesini sağlamaktadır. Uzun süreli radyolojik takip ileride oluşabilecek beyin apsesi gibi komplikasyonların saptanması için gereklidir.