1. | HASTANELERDE ACİL VE KAZA SERVİSLERİNİN PLANLANMASI VE FİZİKSEL ORGANİZASYONU Gökhan Adaş, Fulya Sarvan, Rıza KüpelioğluSayfalar 1 - 6 Makale Özeti | |
2. | YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE KOLLAGENAZ'IN ETKİSİ THE EFFECT OF COLLAGENASE IN WOUND HEALING İbrahim H Taçyıldız, Selçuk Mızraklı, Nedim Aban, Murat Akkuş, Vatan KavakSayfalar 7 - 11 Bu çalışma; son yıllarda yara bakımında yaygın olarak kullanılmaya başlanan enzim preparatlarından biri olan kollagenazın yara iyileşmesi sürecine olan etkisini değerlendirmek amacı ile, 15'erli iki gruba ayrılan 30 adet rat kullanılarak yapıldı. Kollagenazın çalışıldığı grupta clostridium histolyticum kültür filtratından elde edilen clostridiopeptidaz-A ve eşlik eden proteazlar içeren pomad (NovuxoV) kullanıldı. Kontrol grubunda ise sadece serum fizyolojik kullanıldı. 48. saatte ve 7. günde yaralardan mikrobiyolojik kültür ve ek olarak yara kenarlarından histopatolojik inceleme için kesit alındı. Histopatolojik kesitlerin değerlendirilmesi ile elde edilen sonuçlar, yara iyileşmesi açısından kollagenaz grubunun, kontrol grubuna göre belirgin olarak üstün olduğunu göstermektedir (p<0.005). Sadece neovaskülarizasyon ve hücre infiltrasyonu açısından kollagenaz grubu ile kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Ayrıca, enfeksiyonun kontrol grubunda kollagen yoğunluğu ve fibroblast aktivasyonunu anlamlı olarak azalttığı (p<0.001), kollagenaz grubunda ise kollagen regülasyonunu belirgin olarak bozduğu belirlendi (p<0.001). Sonuç olarak, açık yara tedavisinde kollagenaz kullanımının yara iyileşmesini hızlandırdığı, kontrol grubuna göre belirgin olarak daha temiz ve canlı bir granülasyon dokusu sağladığı, fibroblast ve myo fibroblast aktivasyonunu arttırdığı, kollagen liflerinde düzenli ve yoğun bir artışa neden olduğu görülmektedir. |
3. | İNTRAMURAL PH TESPİTİ İLE KOLON ANASTOMOZLARININ PROGNOZ TAYİNİ PROGNOSTIC EVALUATION OF COLONIC ANASTOMOSAS BY INTRAMURAL MEASUREMENTS Mehmet Toprak, Zeki Memiş, Mehmet Yıldırım, Tayfun Yücel, Necmi Kurt, Mustafa GülmenSayfalar 12 - 16 Ekim 1992 - Eylül 1995 tarihleri arasında Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi servislerinde kolon rezeksiyonu sonucu, kolokolik anastomoz uygulanan 20 hastadan bir çalışma grubu oluşturuldu. Aynı sürede kolon anastomozu yapılmamış, diğer batın ameliyatları geçiren 20 hastadan da bir kontrol grubu meydana getirildi. Her iki gruptaki olgulara, transanal yolla sigmoid kolon tonometri katateri konup, intramural PH'lar postop 1. günden başlanarak postoperatif beşinci güne kadar takip edildi. Kontrol grubunda PH 5. gün ortalama 7.26 ± 0.022 iken, çalışma grubunda PH, ortalama 7.06±0.113 idi. Çalışma grubu içinde yeralan, acil olgularda, çift kat veya stapler ile anastomoz yapılanlarda, birlikte diğer organ yaralanmaları olan olgularda, intramural PH ortalamasının diğer olgulara göre daha düşük olduğu gözlendi. PH'nın 6.9 veya altına indiği 2 olguda klinik olarak ta anastomoz kaçağı saptandı ve hastalar relaparotomiye alındı. İstatiksel olarak kontrol ve çalışma grupları arasında intramural PH açısından anlamlı fark bulundu (p<0.01). Bu bulgular ışığında kolokolik anastomozlu hastalarda, sigmoid kolon tonometri katateri ile intramural PH takibinin, anastomoz iyileşmesi hakkında bilgi verebilecek bir yardımcı muayene yöntemi olabileceği ve klinik takip ve diğer laboratuar tetkikleri ile birlikte erken anastomoz kaçağı açısından klinisyeni uyarıcı olabileceği düşünüldü. |
4. | KEAH ACİL CERRAHİ POLİKLİNİĞİNİN DÖRT SENELİK TRAVMA HASTALIKLARININ DÖKÜMÜ THE PRESENTATION OF KEAH SURGICAL EMERGENCY POLICLINIC PATIENTS FOR FOUR YEARS Gülay Dalkılıç, Mustafa Öncel, Hakan Acar, Metin Topsakal, Ergin OlcaySayfalar 17 - 22 1.4.93-31.3.97 tarihleri arasında Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi (KEAH) Acil Cerrahi polikliniğine başvuran 88.649 hasta birer senelik dört döneme ayrılarak retrospektif olarak incelendi. Hastalar başvuru şikayetlerine göre travma (trafik kazası - delici alet yaralanması, ateşli silah yaralanması ve düşme-darp) ve travma dışı olarak sınıflandırıldı. Travma hastalarında anlamlı bir artış vardı ve erkek hakimiyeti gözleniyordu. Kış aylarında trafik kazası sebebi ile olan başvurularda anlamlı bir değişiklik gözlenmiyordu. Ancak diğer mevsimlerde travma dışı sebebi ile olan başvurular arttığı için kış mevsiminde trafik kazası sonucu olan başvuruların tüm poliklinik hastalarına oranı göreceli olarak artıyordu. |
5. | ACİL VE ELEKTİF LAPAROSKOPİK KOLESİSTEKTOMİLERDE POSTKOLESİSTEKTOMİ SENDROMU POSTCHOLECYSTECTOMY SYNDROME AFTER ACUTE AND ELECTIVE LAPAROSCOPIC CHOLECYSTECTOMY Ergim Erdem, Uğur Surgurtekin, Mehmet NeşşarSayfalar 23 - 27 Amaç, acil ve elektif koşullarda laparoskopik kolesistektomi yapılan olgularda postkolesistektomi sendromu oranlarını ve nedenlerini saptamak, ve sendromun oranlarını azaltabilecek yaklaşımlara ışık tutmaktır. Ocak 1995-Mayıs 1996 tarihleri arasında laparoskopik kolesistektomi yapılan (110 elektif-Grup I, 73 acil-Grup II) toplam 183 olgu, prospektif olarak incelenmiştir. Elektif koşullarda ameliyat edilen hastaların ameliyat öncesi şikayetleri bilier kolik, sağ üst kadran ağrısı ve dispepsidir. Asemptomatik hastalarda diabetes mellitus, geçirilmiş akut pankreatit veya kolesistit atağı ameliyat endikasyonu olmuştur. Bir yıllık takip sonunda Grup I'de 20 olguda (%18.1), Grup II'de 4 olguda (% 5.4) postkolesistektomi sendromu saptanmıştır. Sendromun en sık sebebi her iki grupta da gastroduodenit olarak bulunmuştur. Diğer nedenler, peptik ülser, koledok taşı, peritonitis karsinomatoza, pankreas kanseri ve trokar yerinde ağrıdır. Grup I'de postkolesistektomi sendromu anlamlı şekilde yüksektir (p<0.05). Sonuç olarak akut kolesistitte doğru tanı için fizik muayene ve ultrasonografi yeterli olabilmekte ve dolayısıyla hastanın şikayetlerine yol açan patoloji ortadan kaldırıldığından postkolesistektomi sendromu oranı düşük olmaktadır. Elektif olgularda ise sadece ultrasonografi ile yetinilmemeli, özellikle dispeptik şikayetleri olan hastalarda üst gastrointestinal sistem incelenmeli ve hasta ameliyat öncesinde dispeptik şikayetlerinin devam edebileceği konusunda bilgilendirilmelidir. |
6. | ANAL KANAL VE PERİNE YARALANMALARI ANAL CANAL - PERINEAL INJURIES Suavi Özkan, Özgür Yağmur, Fulya Can Özkan, Ömer Alabaz, Hüsnü SönmezSayfalar 28 - 32 Anal kanal - perine yaralanmaları (AKPY) tanı ve tedavi aşamasında zorluklara sahiptir. Beraberinde sıklıkla pelvis, rektum ve genito-üriner yaralanmaların bulunması morbidite ve mortalite oranlarını artırmaktadır. Bu çalışmada AKPY nedeniyle son 10 yıllık dönem içinde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda tedavi edilen 21 olgu yaş, cinsiyet, yaralanma sekli, yaralanma anından tedaviye dek geçen süre, ek organ yaralanmaları varlığı ile uygulanan cerrahi prosedürler açısından retrospektif olarak incelendi. Bu parametrelerin morbidite ve mortalite gelişimine etkisi chi-kare ve Fischer kesin olasılık testleri ile değerlendirildi. Yaralanma anından 24 saat geçtikten sonra başvuran olgular ile pelvik fraktürü mevcut olanlarda gelişen morbidite istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Postoperatif komplikasyon oranı % 80 olarak saptandı. Sfinkter hasarı 9 olguda gözlendi, 2 olguda primer tamir uygulandı. AKPY nedeni ile başvuran olgularda kolostomi, nekrotik dokuların radikal debritmanı, geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi, nutrisyonel destek, uygun olgularda primer sfinkter onarımı, kemik kırıklarının uygun ve erken tedavisi ile komplikasyon oranlarının daha azaltılacağı inancındayız. |
7. | GECİKMİŞ TRAVMATİK İNTRASEREBRAL HEMATOMLARIN ERKEN TANI, TAKİP VE TEDAVİSİ EARLY DIAGNOSIS, FOLLOW UP AND TREATMENT OF DELAYED TRAUMATIC INTRACEREBRAL HEMATOMAS Murat Kutlay, Kenan Kırıcı, M Nusret DemircanSayfalar 33 - 38 Gecikmiş travmatik intraserebral hematomlar (GTİSH), nadir rastlanılan ve etyopatolojisi hala tartışmalı bir durumdur. Bilgisayarlı tomografi (BT) tanı konan olgu sayısını arttırmıştır. Kliniğimize, 1 Ocak 1990 ile 31 Aralık 1996 tarihleri arasında 840 kafa travmalı olgu kabul edilmiştir. Bu gruptan tedavi edilen 10 GTİSH olgusu bu çalışmada sunuldu. Olguların 9'u (%90) erkek, 1'i (%10) kadındı. Yaşları 6 ile 73 arasındaydı (ortalama yaş 43). En sık rastlanılan etyolojik faktör, trafik kazası idi. Olguların kabul sırasındaki Glasgow Koma Skorları (GKS) 10 du. 10 hastanın 8'i konservatif olarak tedavi edildi. Mortalite oranı % 50 idi (n=5). Bu çalışma, şiddetli kafa travması geçirenlerin (GKS 10), özellikle ileri yaştaki olguların (>50 yaş), ilk kranial BT'de küçük intraserebral hematomu, kontüzyonu veya ekstraserebral hematomu olanların, kranyal fraktürü olanların, hemostatik parametrelerinde bozukluğu olanların GTİSH açısından yüksek risk taşıdığını göstermiştir. Bu olguların takibinde kısa aralıklarla BT takibi yapılmalıdır. |
8. | EPİDURAL HEMATOMLARIN KONSERVATİF TEDAVİSİ (86 OLGUDA KLİNİK DENEYİM) CONSERVATIVE TREATMENT OF EPIDURAL HEMATOMAS (CLINICAL EXPERIENCE IN 86 CONSECUTIVE CASES) Mustafa Bozduğa, Erhan Çelikoğlu, Gürsel Polat, Ayhan Kara, Kâmil Diriker, Işık GürelSayfalar 39 - 44 Kitle etkisi oluşturmayan ve nörolojik defisite neden olmayan travmatik epidural hematomlar konservatif olarak izlenebilir. Bu çalışmada, konservatif olarak izlenen 86 olgu ve cerrahi girişim yapılan 268 olgu retrospektif olarak analiz edilmiştir. Sonuçlar, tedavi seçimini belirlemede etkili klinik göstergeler olarak hastanın yaşı ve nörolojik durumunun, radyolojik bakımdan da hematomun yeri, kalınlığı, hacmi ve kitli etkisinin önemli olduğunu göstermektedir. Konservatif olarak izlenen olgular infant dönemde ve ileri yaş grubunda daha yüksek oranda görüldü. Temporal ve posterior fossa yerleşimi, çoğunlukla cerrahi tedaviyi zorunlu kılan bir özellik olarak dikkati çekti; bunun yanında, paryetal ve frontal yerleşimde konservatif tedavi oranı yükselmekteydi. Hematomun kalınlığı ve hacminin yanında kitle etkisi bulguları tedavi seçiminde önemli bulundu. Genellikle ilk 24 saat tedavi seçimini belirlemek için kritik süre olarak belirlendi. Konservatif kalınan olguların tümü klinik olarak iyileşti, radyolojik olarak da hematomun rezorpsiyonu görüldü. Klinik ve radyolojik belirli koşulları taşıyan olgularda konservatif tedavi uygulanması önerilmekte ve çeşitli yönleri ile tartışılmaktadır. |
9. | TRAVMATİK LEZYONLAR İÇİN KAFA TABANI YAKLAŞIMLARI (26 OLGUDA KLİNİK DENEYİM) CRANIAL BASE APPROACHES FOR TRAUMATIC LESIONS (CLINICAL EXPERIENCE IN 26 CONSECUTIVE CASES) Mustafa Bozbuğa, Gürsel Polat, Erhan Çelikoğlu, Kâmil Diriker, Işık GürelSayfalar 45 - 52 Kafa tabanında derin ve ekstansif dura-beyin laserasyonu sonucu gelişen serebrospinal sıvı fistülü ve/veya pnömosefali olgularında (12 olgu) genişletilmiş (bazal) frontal yaklaşım ile ya da genişletilmiş (bazal) frontal yaklaşım ve fronto-orbital yaklaşım kombine edilerek intradural yoldan defekt onarımı yapılmıştır. Optik kanal bölgesinde frontobazal fraktüre bağlı gelişen optik sinir basısı bulunan altı olguda, sfenoid kanatta parçalı ve yaygın fraktürün neden olduğu superior orbital fısür sendromu saptanan beş olguda ve orbital apeks sendromu bulunan üç olguda ise fronto-orbital yaklaşım uygulanarak travmatize bölge eksplore edilmiş ve etkilenen II., III.,IV. ve VI. kranyal sinirlerin dekompresyonu gerçekleştirilmiştir. Taban durası defektinin onarıldığı olguların hiçbirinde komplikasyon gözlenmemiş, fistül ve pnömosefali rekürrensi saptanmamıştır. Kranyal sinir dekompresyonu yapılan olgulardan üçünde vizyonda anlamlı düzelme, birinde vizyonda parsiyel düzelme ve iki superior orbital fisür sendromunda parsiyel iyileşme gözlenmiştir. Kranyal sinir dekompresyonu olgularında sonucu etkileyen en önemli faktörlerin cerrahi girişim zamanı ve sinirdeki yaralanma tipi olduğu izlenimi edinilmiştir. Travmatik lezyonlarının cerrahi tedavisi için kafa tabanı yaklaşımı yapılan 26 olgunun tümünde de yaklaşımın çok geniş bir ekspojur sağladığı ve nöral doku retraksiyonunu en aza indirdiği belirlenmiştir. |
10. | AKSESUAR ULNAR STİLOİD THE ACCESSORY ULNAR STYLOID PROCESS Atıf Aydınlıoğlu, Murat Çetin Rağbetli, Fuat Akpınar, Nihat Tosun, Ali DoğanSayfalar 53 - 57 Aksesuar processus styloideus ulnaris el bileğinde nadir olarak görülen genellikle asemptomatik bir varyasyondur. Fakat travmatize olduğu zaman el bileği ulnar kenarında bir ağrıdan sorumlu olabilir. Kronik, tekrarlayan travmaların el bileğinde injüri oluşturabilmesi ve tanıda kolayca bir kırık ile karışabilmesi gibi sebeblerle bu varyasyonun iyice tanınmasına ihtiyaç vardır. Bu amaçla, gönüllü ve klinik olgulardan elde edilen grafiler üzerinde aksesuar processus styloideus ulnaris ve varyasyonları araştırıldı. Bu kemikçiğin insidensi %2.5, erkek/kadın oranı 7/3 ve bir klinik olgu semptomatik bulundu. Literatür bilgileri ile bu varyasyonun klinik önemi tartışıldı. |
11. | ATEŞLİ SİLAH YARALANMASINA BAĞLI PENETRAN MESANE YARALANMALARI PENETRATING INJURIES OF THE BLADDER DUE TO GUNSHOT WOUNDS İbrahim H Taçyıldız, Hayrettin Şahin, Ferruh Akay, M Kamuran Bircan, Celalettin KeleşSayfalar 58 - 62 Bu çalışmada; 1990 ile 1996 tarihleri arasında ateşli silah yaralanmasına bağlı penetran mesane yaralanması nedeni ile ameliyat edilen 28 olgu; tanı ve tedavi yöntemleri, yandaş organ yaralanması, morbidite ve mortalite oranları açısından değerlendirildi. Mesane rüptürü tanısı olguların 16'sında retrograt sistografi ile, 12'sinde ise laparotomi sırasında konuldu. Yirmialtı hastada intraperitoneal, 2 hastada ekstrapertoneal mesane rüptürü mevcuttu. Tüm hastaların mesane rüptürleri primer sütür ile onarıldı. Hiçbir hastada izole mesane yaralanması yoktu. Yandaş organ yaralanması olarak 27 hastada intraabdominal organ yaralanması, 12 hastada fraktür, 5 hastada diğer organ yaralanmaları saptandı. Olguların hiçbirinde direkt mesane yaralanması ile ilgili mortalite görülmedi. Ancak 2 olgu yandaş organ yaralanmaları nedeni ile kaybedildi. Sonuç olarak; ateşli silah yaralanmasına bağlı mesane rüptürleri primer sütürle güvenli olarak onarılabilir. Ancak yandaş yaralanmalar ciddi komplikasyonlara neden olabilir. |
12. | DUODENAL YARALANMALARDA TEDAVİ TREATMENT OF DUODENAL INJURIES Nusret Akyürek, Ömer Şakrak, Abdülkadir Bedirli, Mustafa Keçeli, Yücel ArıtaşSayfalar 63 - 69 Künt ya da penetran abdominal yaralanmalarda duodenum nadir olarak etkilenen bir organdır. Organın retroperitoneal yerleşim ve pankreasla yakın anatomik ilişkisi özellikle künt travmalarda birlikte yaralanma potansiyelini arttırır. Ocak 1993-Aralık 1996 arasında duodenum yaralanması olan 8 olgunun yaralanma tipleri, yaralanma dereceleri, Travma Şiddet Skorları, Ortalama Penetran Abdominal Travma indeksleri retrospektif olarak araştırıldı. Grade II ve III yaralanması olan 4 hastaya primer onarım, Grade IV ve V yaralanması olan 3 hastaya Whipple ameliyatı uygulandı. Grade II'deki bir hastaya da primer onarım+tüp duodenostomi uygulandı. Tüm hastalar için yaralanmadan ameliyata kadar geçen süre 8.3 saat, ortalama kan transfüzyonu 6 ünite ve hastanede kalma süresi 27.5 gündü. Hastaların 2'sinde intraabdominal abse, birinde pankreatit, birinde duodenum fistülü gelişti. Bir hasta kaybedildi (% 12.5). Çalışmamızda duodenum izole basit yaralanmalarında primer onarımın; pankreasla birlikte olan komplike yaralanmalarda pankreatoduodenektominin güvenilir cerrahi yöntem olduğu sonucuna varıldı. |
13. | KÜNT TRAVMALARI TAKİBEN OLUŞAN MAJÖR GASTROENTERİK YARALANMALARDA PROGNOZU BELİRLEYEN FAKTÖRLER THE PROGNOSTIC FACTORS IN MAJOR GASTROENTERIC INJURIES FROM BLUNT TRAUMA Nuh Zafer Cantürk, Nihat Zafer Utkan, Harun Analay, Cihan Yıldırır, Mustafa DülgerSayfalar 70 - 75 Künt batın travmalarının sonucu oluşan içi bos organ yaralanmaları çok sık rastlanan bir durum değildir. Ayrıca içi boş organlara ait yaralanmaların saptanması için herhangi bir laboratuvar bulgusu ve peritoneal lavaj, ultrasound ve bilgisayarlı tomografi gibi karakteristik tanı yöntemi yoktur. Bu çalışmada bu sık rastlanmayan yaralanma şeklinin etiyolojisi, tanı ve tedavi yaklaşımları ile prognozu belirleyici faktörlerin saptanması için deneyimlerimizi gözden geçirmek istedik. Bu çalışma Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Uygulama ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim dalında künt karın travması nedeni ile laparotomi uygulanan ve içi boş organ yaralanması saptanan hastalara ait kayıtların retrospektif ve prospektif incelenmesi sonucu gerçekleştirilmiştir. Her hastada yaralanma ciddiyet skoru (ISS), extraabdominal organ yaralanması ve hematokrit düzeyi tayin edildi. En fazla yaralanan içi boş organlar ince barsaklar sonra ise kolon idi. Prognozu belirleyen 5 faktör saptanmış olup bunlar hastanın yaşı, başvuru anındaki hematokrit değeri, şok indeksi, yaralanma ciddiyet skoru ve batın dışı organ yaralanması idi. |
14. | HARTMANN İŞLEMİ: İLK TERCİH Mİ, SON ÇAREMİ? HARTMANN'S PROCEDURE: FIRST CHOICE OR LAST RESORT? Selman Sökmen, Cüneyt Bektaşer, Mehmet Hacıyanlı, Emin Cem Süzen, Ahmet Önal, Mehmet FüzünSayfalar 76 - 80 Hartmann işlemi, primer anastomozun güvenilir olmadığı sigmoid ve rektumun üst kesimini içeren, değişik patolojiler endikasyonu olan bir girişimdir. Çalışmamızda Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde 1992-1997 arasında Hartmann işlemi yapılan 31 hastadaki deneyimimiz incelenmiştir. Hastaların 16'sı erkek, 15'i kadın olup ortalama yaş 65 (32-88)'ti. Hastaların 27'si (%87,1) acil, 4'ü (%12,9) efektif şartlarda opere edilmiş olup 19'unda (%61,3) benign, 12'sinde (%38,7) malign patolojiler mevcuttu. Bu hastaların 17'sinde (%62,9), ortalama 86 (54-300) gün sonra anastomoz yapılarak devamlılık sağlandı. Primer işlemde mortalite %12,9; morbidite %29,3'tü. Anastomoz yapıldıktan sonra kaçak ve mortalite izlenmedi. Üç hastada (%17,6) başka nedenlere bağlı morbidite gelişti. Geçmişte vurgulanan rekonstrüksiyon güçlüğünün belli oranda aşılması ve yüksek seyreden morbidite ve mortalite oranının giderek azalması nedeniyle Hartmann işlemi, yüksek riskli hastalarda sırasında ilk tercih, sırasında son çare olarak seçilebilen bir yöntemdir. |
15. | ISOLATED BREAST TRAUMA M Şehsuvar Gökgöz, Mustafa Turan, Cihan Yılıdırır, Turgut CeranSayfalar 81 - 83 |
16. | İLİAK VEN YARALANMASI: İKİ OLGUNUN BİLDİRİLMESİ ILIAC VEIN INJURY: THE REPORT OF TWO CASES Feza Ekiz, Gürsel Soybir, Ferda KöksoySayfalar 84 - 85 |