DENEYSEL ÇALIŞMA | |
1. | Künt toraks travmasında göğüs kafesinin travma yönüne göre parenkim koruyucu etkisi: Deneysel çalışma Protective effect of the thoracic cage on parenchyma in response to trauma direction in blunt thoracic trauma: an experimental study Ş Kerem Özel, H Banu Özel, Neriman Çolakoğlu, Nevin İlhan, Nurettin Arslan, Enver OzanPMID: 20849042 Sayfalar 287 - 292 AMAÇ Bu çalışmanın amacı değişik yönlerden gelen künt travmaya karşı göğüs kafesinin parenkim koruyucu potansiyelini deneysel bir hayvan modelinde araştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Dişi Wistar albino sıçanlar, herbirinde 6 adet olmak üzere kontrol, anterolateral, lateral ve posterolateral travma grupları olarak ayrıldı. Deney için özel imal edilen bir platformda kinetik enerjisi 1,96 jul olacak şekilde 500 gr’lık bir ağırlık 40 cm’lik bir yükseklikten sol hemitoraks bölgelerine düşürüldü. Travma öncesi ve travmadan 0, 1 ve 5 dakika sonra solunum sayısı ile kalp tepe atımı not edildi. Travmadan 24 saat sonra sol akciğer; yaş akciğer ağırlığı, histoloji ve doku malondialdehid tayini için eksize edildi. BULGULAR Tüm travma gruplarında, histolojik olarak kontrol grubuna göre ciddi akciğer kontüzyonu oluştuğu gözlendi. Malondialdehid hem lateral hem de posterolateral travma grubunda artarken kontrol grubuna göre yaş akciğer ağırlığının sadece posterolateral travma grubunda arttığı saptandı. Histolojik olarak pigmente hücre artışı ve mononükleer hücre infiltrasyonu posterolateral travma grubunda anlamlı bulundu. Fizyolojik parametrelerde anlamlı bir değişiklik saptanmadı. SONUÇ Göğüs kafesinin posterolateral bölgesinden alınan travmalarda akciğer parenkimi daha şiddetli etkilenebilmektedir. Farklı göğüs bölgelerinin aynı künt travma stresine farklı cevaplarının olabileceği ve bu cevapların göğüs kafesinin biyomekanik özelliklerine bağlı olabileceği düşünülmektedir. BACKGROUND We aimed to investigate the protective potential of the thoracic cage on the parenchyma in response to blunt trauma from different directions in an animal model. METHODS Female Wistar albino rats were divided into control, anterolateral, lateral and posterolateral trauma groups, with six rats in each group. A weight of 500 g was dropped from a height of 40 cm on the left hemithorax to produce an energy of 1.96 joules, using a specially designed platform. Respiratory rates and heart rates were noted before and at 0, 1, and 5 minutes after trauma. Twenty-four hours later, the left lungs were excised for wet lung weight measurement, histological examinations and tissue malondialdehyde determination. RESULTS Severe pulmonary contusion was observed in all trauma groups according to histological parameters. Malondialdehyde was increased in both the lateral and posterolateral groups. Wet lung weight was increased only in the posterolateral trauma group when compared to controls. Histologically, macrophages were increased and mononuclear cell infiltration was significant in the posterolateral trauma group. There were no significant changes in physiological parameters in the groups. CONCLUSION Lung parenchyma seems to be badly affected after trauma to the posterolateral thoracic wall. Different thoracic regions may respond differently to the same traumatic stress, and this may be related to the biomechanical properties of the thoracic cage. |
2. | Levosimendan erken dönem sepsiste aortada “transforming growth factor beta” ve Smad işaretlenmesini up-regüle eder Levosimendan up-regulates transforming growth factor-beta and Smad signaling in the aorta in the early stage of sepsis Koray Erbüyün, Demet Tok, Seda Vatansever, Gülay Ok, Elgin Türköz, Hasan Aydede, Yamaç Erhan, Idil TekinPMID: 20849043 Sayfalar 293 - 299 AMAÇ Bu prospektif kontrollü deneysel çalışma, levosimendanın erken dönem sepsiste transforming growth factor (TGF)-β3 ve Smad1, Smad2 ve Smad3 oluşumuna etkilerini araştırmak amacıyla planlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Yirmi dört sıçan rasgele dört gruba ayrıldı: 1) sham kontrol grubu 2) dobutamin grubu - abdominal hipertansiyon, çekal ligasyon ve delme (ÇLD) tekniği ile peritonit modeli prensibiyle sepsis oluşturuldu, sonra sıçanlar 10 µg.kg-1 dk-1 intravenöz (IV) dobutamin infüzyonu ile tedavi edildi, 3) levosimendan grubu - 2. grupta olduğu gibi sepsis modeli gerçekleştirildi sonra sıçanlar levosimendan IV bolus 200 µg.kg-1 takiben, 200 µg.kg.-1 dk-1 IV infüzyonu ile tedavi edildi, 4) kontrol grubundakilere tedavi yapılmadı. Tüm sıçanlar ÇLD’den 8 saat sonra öldürüldü. Aort doku örnekleri immünohistokimyasal olarak boyandı. BULGULAR ÇLD hem kontrol, hem de dobutamin gruplarında ılımlı IL-1 boyanmasına neden oldu. Tumor necrosis factor (TNF)-α immünreaktivitesi sham ve kontrol grubunda ılımlıydı. Sham, kontrol ve dobutamin gruplarında TGF-β3 ılımlı derecede yüksek bulunurken, bu parametre levosmendan grubunda orta derecede yüksek saptandı. Smad1, Smad2 ve Smad3 levosmendan grubunda orta derecede yükselmiş olarak saptandı. SONUÇ Levosimendanın hemodinami ve global oksijen taşınmasına sağladığı olumlu etkiler, deneysel ve klinik çalışmalarda bildirilmiştir. Levosimendanın C++ iyon duyarlılığı üzerine etkileri yanı sıra, TGF-β3, Smad1, Smad2 ve Smad3 oluşumunu etkileyerek enflamasyonda sitokin salınımına da etkileri olabilir. BACKGROUND This prospective, controlled experimental study was planned to investigate the effects of levosimendan on transforming growth factor (TGF)-β3 and Smad1, Smad2 and Smad3 expression in the early stages of sepsis. METHODS Twenty-four rats were randomized into four groups: 1) sham-operated controls, 2) dobutamine group - subjected to abdominal hypertension and peritonitis-induced sepsis using cecal ligation and puncture (CLP), then treated with 10 µg.kg-1min-1 intravenous (IV) dobutamine infusion, 3) levosimendan group - as in 2, then treated with levosimendan IV bolus 200 µg.kg-1 followed by 200 µg.kg.-1 min-1 IV infusion, and 4) a control group as in 2, with no treatment. All rats were killed 8 hours after CLP. Aorta tissue samples were analyzed by immunohistochemical staining. RESULTS CLP caused mild interleukin (IL)-1 immunostaining in both control and dobutamine groups. Immunoreactivity of tumor necrosis factor (TNF)-α was mild in both sham and control groups. TGF-β3 immunostaining was mildly increased in groups sham, control and dobutamine, whereas it was found moderate in group levosimendan. Smad1, Smad2 and Smad3 were found moderately increased only in group levosimendan. CONCLUSION Beneficial effects of levosimendan on hemodynamics and global oxygen transport were reported in experimental and clinical trials. Besides its potency on C++ ion sensitivity, it should influence inflammatory cytokine production by diminishing TGF-β3 and Smad1, Smad2 and Smad3 expression. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
3. | Hastane öncesi dönemde, travma hastasında tedavinin optimizasyonunda teknolojik olarak geliştirilmiş bir sistemin pilot uygulaması Pilot implementation of a technologically advanced system for the optimization of pre-hospital, trauma patient care Constantine E Vagianos, Efi Dimopoulou, Dimitrios Tsiftsis, Charalambos Spyropoulos, Panagiotis Spyrakopoulos, Konstantinos VagenasPMID: 20849044 Sayfalar 300 - 307 AMAÇ Tıbbi bilişim sistemleri arasındaki işbirliği, kablosuz iletişim ve hastane öncesi acil hizmetler, optimum hastane öncesi hasta tedavisi için kaçınılmazdır. Teknolojik yeniliklerin kullanılması, hastanın yararına bütün tarafları koordine eden entegre bir merkezin organizasyonu ile ilgili olarak hastane öncesi ortamda tıbbi bakımı iyileştirir. GEREÇ VE YÖNTEM Güneybatı Yunanistan’da bir kent olan Patras’da, şehir planını gösteren dijital bir harita üzerinde acil girişim araçlarının yerleşimini hemen işaretleyen bir Coğrafi Bilgi Sistemi ile donatılmış bir görev dağıtım merkezi geliştirilmiştir. Ek olarak, Ulusal Acil Yardım Merkezi’nin üç ambulansı, trafik ışığı bulunan kavşaklarda aracın trafik önceliğine yönelik bir trafik düzenleme sistemi ile donatılmıştır. Sistem, araç kabininde bulunan hücresel esaslı bir teletıp modülü, bir Küresel Konumlandırma Sistemi ve bir web kamera sisteminden oluşmuştur. BULGULAR Yukarıda söz edilen sistem, öncelikle kaza bölgesine en yakın ambulansı seçmek ve daha sonra hastaneye doğru optimum rotayı çizmek ve böylelikle genel transport süresini anlamlı şekilde azaltmak suretiyle, hastane öncesi tedaviye kayda değer ölçüde katkı sağlamıştır. SONUÇ Projenin, travma hastalarının tedavisiyle ilgilenen acil hastane departmanlarının ileri teknoloji kullanmak suretiyle diğer acil servisler ile koordine edilmesine yönelik hedefi, bu disiplinlerarası çaba kapsamında yerine getirilmiştir. BACKGROUND Cooperation between medical informatics, wireless communication and pre-hospital emergency services is essential for the optimal pre-hospital patient treatment. The use of technological innovations improves medical care in the pre-hospital setting with regard to the organization of an integrated center, which coordinates all parties involved for the patient’s best interest. METHODS A dispatch center was developed in the city of Patras, in southwestern Greece, equipped with a Geographic Information System (GIS), which immediately points out the location of emergency vehicles (EVs) on a digital map depicting the city plan. Additionally, three ambulances of the National Center of Immediate Aid (NCIA) were equipped with a decentralized traffic management system for the vehicle’s traffic priority at signaled junctions. The system consisted of a cellular-based (GSM) telemedicine module, a Global Positioning System (GPS) and a web camera system in the vehicle cabin. RESULTS The aforementioned system provided considerable assistance to the pre-hospital treatment first by selecting the ambulance closest to the accident’s location and then by pinpointing the optimum route to the hospital, thus significantly reducing the overall transportation time. CONCLUSION The project’s objective to coordinate emergency hospital departments involved in the treatment of trauma patients with other emergency services by utilizing high technology was achieved within this interdisciplinary effort. |
4. | Alt ekstremitenin travmatik vasküler yaralanmaları: İran Ulusal Travma Projesi raporu Traumatic vascular injuries of the lower extremity: report of the Iranian National Trauma Project Mohammad R Rasouli, Majid Moini, Ali Khaji, Pedram Heidari, Arash AnvariPMID: 20849045 Sayfalar 308 - 312 AMAÇ Bu çalışma, İran’daki travmatik alt ekstremite vasküler yaralanmalarının özelliklerini belirlemeyi amaçlamıştır. GEREÇ VE YÖNTEM Alt ekstremite vasküler yaralanması bulunan hastalar, İran Ulusal Travma Projesinden seçildi. Bu proje, 2000-2004 yılları arasında sekiz büyük kentte yürütüldü ve 17000’den daha fazla sayıda hastayı içerdi. BULGULAR Toplam 92 vasküler alt ekstremite yaralanması bulunan 63 olgu (54 erkek) belirlendi. Hastaların ortalama yaşı, 25,87±13,37 yıl idi. Künt travma, penetran yaralanmaya göre daha yüksekti (%38’e karşı %62). Olguların 36’sında (%57), yaralanma nedeni, karayolu trafik kazası (KTK) idi. Hastaların %21’inde (n=24), vasküler yaralanma mesleki travmadan kaynaklanmıştır. İşçiler (n=23, %20) en çok etkilenen grup olmuştur. Üç hasta (%5) eşlik eden yaralanmaların şiddeti nedeniyle ölmüştür. SONUÇ Bizim bulgularımız, KTK’nın İran’daki en sık alt ekstremite vasküler yaralanma nedeni olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda bizim bulgularımız, mesleki yaralanmaların da kayda değer bir prevalansa sahip olduğunu göstermiştir. Bu yaralanmaların sıklığını azaltmaya yönelik önleyici stratejilerin oluşturulmasını önermekteyiz. BACKGROUND This study aimed to determine the pattern of traumatic lower extremity vascular injuries in Iran. METHODS Patients with vascular injury of the lower extremity were selected from the Iranian National Trauma Project. This project was conducted in eight major cities during 2000-2004 and consisted of more than 17000 patients. RESULTS Sixty-three subjects (54 men) with a total of 92 vascular injuries of the lower extremity were identified. Mean age of the patients was 25.87±13.37 years. Blunt trauma was more frequent than penetrating (62% vs. 38%). In 36 cases (57%), road traffic crash (RTC) was the cause of injury. In 21% of the patients (n=24), vascular injury resulted from occupational trauma. Workers (n=23, 20%) were the most frequently affected group. Three patients (5%) died due to severity of the associated injuries. CONCLUSION Our results revealed that RTC is the most frequent cause of lower extremity vascular injuries in Iran. Our findings also showed that occupational injuries have considerable prevalence. Establishment of preventive strategies to reduce the frequency of these injuries is recommended. |
5. | Pediatrik travmalı hastalarda radyolojik maliyet analizi A cost analysis of radiologic imaging in pediatric trauma patients Ahmet Güzel, Osman Temizöz, Burhan Aksu, Necdet Süt, Serap KarasalihoğluSayfalar 313 - 318 AMAÇ Çocuk acil servisimize travma nedeniyle başvuran hastalarda radyolojik maliyet analizi yapmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Tüm olguların yaş, cinsiyet, travma tipi, istenilen radyolojik görüntüleme sonuçları ve bunların maliyetleri, hastaların gözlem süreleri ve tedavi sonuçları ile hastaneye yatış oranları geriye dönük olarak incelendi. BULGULAR Bu çalışmada yaşları 1-15 yaş arasında değişen ve yaş ortalaması 5,91±3,82 yıl olan 1231 travma olgusu incelendi. Radyolojik inceleme yapılan 996 olguya toplam 3382 radyolojik görüntüleme yapılmıştı ve bunlardan sadece 300’ünde (8,8%) patolojik bulgu mevcuttu. Ortalama radyolojik görüntülemelerin maliyeti 40,42±34,38 US$ (4,67-139,26 US$) idi. Total radyolojik inceleme maliyeti Glaskow Koma Skalası ile ters (r= -0,37, p<0,001) ve Travma Şiddet Skoru ile doğru (r= 0,27, p<0,001) orantılı olarak artış gösterirken Pediatrik Travma Skoru ile arasında anlamlı bir ilişki yoktu (r= -0,16, p>0,05). Çalışmaya alınan olguların hastanede kalış süresi ise ortalama 8,54±10,91 saat idi. SONUÇ Travmalı hastalarda ileri görüntüleme yöntemleri erken tanıda yardımcı bir unsurdur. Bununla birlikte acil servislerde gereksiz radyolojik incelemelerin ve bu incelemelere ait maliyetlerin azaltılması için periyodik eğitim programlarının uygulanması gerekmektedir. BACKGROUND The aim of this study was to examine the cost of radiologic imaging in pediatric trauma patients admitted to the pediatric emergency department. METHODS All patients were retrospectively evaluated according to age, gender, details of injury, radiological investigations ordered and their results, cost of radiologic imaging, length of stay, outcome of the injury, and hospitalization rates. RESULTS The cost of radiologic imaging was retrospectively analyzed in 1231 trauma patients aged between one month and 15 years (mean 5.91±3.82 years). For the 996 patients who had radiological imaging, 3382 images were taken in total. Of these, only 300 (8.8%) were abnormal. The mean (and SD) total cost of radiologic imaging was US$ 40.42 ($34.38) (range $4.67 to $139.26). Total cost correlated inversely with Glasgow Coma Scale (GCS) (r= -0.37, p<0.001), directly with Injury Severity Score (ISS) (r= 0.27, p<0.001) and was not correlated with the Pediatric Trauma Score (PTS) (r= -0.16, p>0.05). The mean (and SD) duration of hospital stays was 8.54 (10.91) hours. CONCLUSION Advanced radiological images may help in early diagnosis of trauma cases. However, periodic education programs to prevent unnecessary radiological imaging in emergency departments are also necessary to decrease the cost of these imaging modalities. |
6. | Kurban bayramının gerçek kurbanları: Kurban kesimi ile ilişkili yaralanmalar The real victims of the Islamic Feast of Sacrifice: injuries related to the sacrifice Fikret Bildik, Türker Yardan, Ahmet Demircan, Mustafa Ülkü Uçkan, Mehmet Ergin, Emel Gülçin HacıoğluPMID: 20849047 Sayfalar 319 - 322 AMAÇ Müslüman ülkelerde her yıl hac ayında kurban bayramı kutlanır ve bu bayramda binlerce hayvan kesilir. Gerek hayvanın kesimi, gerekse etin işlenmesi sırasında çok sayıda ve çeşitte yaralanmalar meydana gelmektedir. Çalışmanın amacı, hayvan kesimi ile ilişkili yaralanma ile başvuran hastaların, demografik özelliklerini, hayvan kesimi deneyimlerini, yaralanma tiplerini ve hastane tedavi maliyetini saptamaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Ankara’da Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servislerinde yapılan prospektif gözlemsel bir çalışmadır. İki kurban bayramı süresince acil servise hayvan kesimi ve et işlenmesi ile ilişkili yaralanma şikayetiyle başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 17 yaş üstü erişkin 120 hasta alındı. BULGULAR Hastaların yaş ortalaması 41,85±85 ve 101’i (%84,2) erkekti. Yüz on altı hastanın (%96,7) hayvan kesimi ve et işleme için yeterli deneyimi yoktu. Hastaların 97’si (%80,8) bayramın ilk günü başvurdu. Yaralanmaların 99’unun (%82,5) kesici alete bağlı, 21’inin ise (%17,5) düşme, boynuzlanma veya tekmelenme ile gerçekleştiği görüldü. Tam tendon kesisi, parmak amputasyonu, ekstremite kırıkları ve göz travması olan 14 (%11,7) hasta ameliyata alındı. Ortanca 104,76 (67,48-322,12) Türk Lirası (74,30 [47,86-228,45] USD) hastane tedavi maliyeti saptandı. SONUÇ Kurban kesimi için uygun koşullar hazırlanmalı, profesyonel kişilerce kesimlerin yapılması sağlanmalı, özellikle kurban bayramının ilk günlerinde acil servisler hem ekip, hem de malzeme yönünden takviye edilmelidir. BACKGROUND During the Feast of Sacrifice in Muslim countries, thousands of animals are slaughtered every year. Many injuries occur during the sacrifice. Thus, the aim of this study was to determine the demographic characteristics of patients, their slaughtering experience, types of injury, and related hospital costs. METHODS This prospective observational study was conducted in Emergency Departments (EDs) of Gazi University and Ankara Training and Research Hospital. One hundred and twenty adult patients were admitted to EDs with injuries related to the slaughter and processing of meat during two consecutive Feasts of Sacrifice. RESULTS The average age of patients was 41.85±13.6, and 101 patients (84.2%) were male. One hundred sixteen patients (96.7%) were not professionals. Ninety-seven patients (80.8%) were admitted to EDs on the first day of the feasts. Ninety-nine injuries (82.5%) were related to cutting tools, and 21 patients (17.5%) were admitted with complaints of either falling or being harmed by animals. Fourteen patients (11.7%) with tendon lacerations, finger amputations, extremity fractures, and eye traumas were taken into surgery. Hospital costs were a median 104.76 [67.48-322.12] Turkish Liras (74.30 [47.86-228.45] USD). CONCLUSION Proper conditions for slaughter should be provided and professionals should perform the slaughter and/or processing of the meat. EDs should be supplied both more equipment and physicians, especially on the first days of the feast. |
7. | Ameliyat masasında kalın bağırsağın kılıf içine yıkanması ve ameliyat sırasında kolonoskopi: Yeni bir teknik In-sleeve on-table colonic irrigation in telescopic fashion and intraoperative colonoscopy: a novel technique Oğuzhan BüyükgebizPMID: 20849048 Sayfalar 323 - 326 AMAÇ Kalın bağırsak tıkanmalarının tedavisinde ameliyat esnasında bağırsak yıkaması ve kolonoskopisi, seçilmiş hastalarda, güvenli bir rezeksiyon ve primer anastomoz yapılmasına imkân vermektedir. Ancak önceden kullanılan teknikler uygun olmayan boşaltma yolu ve saçılma gibi ciddi sakıncalar taşımaktadır. Kolonun ameliyat masasında bir kamera kılıfı içerisinden ileriye doğru yıkanması, risklerin önlenmesi amacıyla yeni bir teknik olarak tanımlanmaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM 2003 ve 2009 yılları arasında tümöre bağlı kalın bağırsak tıkanıklığı nedeniyle acile başvuran altı hastaya (yaşları 58-80, median 73) ameliyat masasında bağırsak temizliği yapıldıktan sonra kalın bağırsak rezeksiyonu ve primer anastomoz uygulandı. Kalın bağırsak, tıkanmanın proksimalinden kesilip proksimal uç bir naylon kılıf içine sokuldu. Kılıf bağırsağa sıkıca dikildi. Kolonun yıkaması için bir Foley kateter appendiksten çekuma ilerletildi. Yıkamadan sonra ameliyat sırasında kolonoskopi yapıldı. BULGULAR Teknik tüm hastalarda başarıyla uygulandı. Kalın bağırsağın yıkanması 12-16 dakika sürdü, kolononoskopiler ise 7-20 dakikada tamamlandı. Kalın bağırsağın yıkanması sırasında bulaş olmadı. Dört hastaya sol hemikolektomi, birine genişletilmiş sağ hemikolektomi diğerine ise total kolektomi uygulandı. Ameliyat sonrası dönemde komplikasyon gelişmedi. SONUÇ Tanımlanan ameliyat masasında kılıf içi(ne) yıkama tekniği, tıkanmış kolonun dışkı yükünün boşaltılmasında çabuk ve güvenlidir. Bulaş riskini azaltır ve primer rezeksiyon anastomoz için ameliyatın süresini kısaltır. Bu yöntem aynı zamanda ameliyat sırasında etkin bir kolonoskopiye olanak sağlar. BACKGROUND In the management of large bowel obstruction, on-table lavage and intraoperative colonoscopy allow a safe resection and primary anastomosis in selected patients. Previous techniques carry serious disadvantages, in the form of inconvenient drainage route and spillage. A novel technique of in-sleeve on-table colonic lavage using a camera sleeve is described. METHODS Six patients (58-80 years old, median 73) who admitted to emergency service between 2003 and 2009 with colonic obstruction due to tumor underwent colonic resection and primary anastomosis after on-table lavage. The colon was divided proximally to the obstruction, and then was introduced into a nylon sleeve and sutured. A Foley catheter was inserted to the cecum for irrigation. After irrigation, intraoperative colonoscopy was accomplished. RESULTS The technique was successfully used in all patients. The colonic irrigation took 12-16 minutes and colonoscopy was completed in 7-20 minutes. There was no contamination during the washout of the colon. Four patients underwent left hemicolectomy; extended right hemicolectomy and total colectomy was performed in the remaining two. There were no complications in the postoperative period. CONCLUSION The described technique of in-sleeve on-table lavage is safe and quick to washout the fecal load in the obstructed colon. It prevents the contamination risk and shortens the operative period for resection and primary anastomosis. This method also enables an effective intraoperative colonoscopy. |
8. | Acil cerrahide ince bağırsak tümörleri Small bowel tumors in emergency surgery Mustafa Turan, Kursat Karadayı, Mustafa Duman, Hatice Ozer, Sema Arıcı, Cihan Yıldırır, Osman Koçak, Metin SenPMID: 20849049 Sayfalar 327 - 333 AMAÇ Bu çalışmanın amacı, acil cerrahi sorunları ile hastanelerimize başvuran ince bağırsak tümörü olan 13 hastanın klinik sürecini, tanı çalışmalarını, uygulanan cerrahi işlemleri ve sağkalımlarını irdelemektir. GEREÇ VE YÖNTEM 1996 ile 2008 tarihleri arasında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda ve Kütahya Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği’nde ince bağırsak tümörü nedeniyle acil cerrahi girişim uygulanan 13 hastanın dosyaları retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR Hastaların yedisinde ince bağırsak tıkanıklığı, beşinde perforasyon ve birinde de invajinasyon vardı. Histopatolojik olarak hastaların dördünde adenokarsinom, üçünde ince bağırsak sarkomu, ikisinde Non-Hodgkin Lenfoma, birer hastada karsinoid tümör, ince bağırsak anjiyoleiomiyomu, Brunner bezi adenomu ve ince bağırsağın enflamatuvar psödotümörü saptandı. R0 rezeksiyon oranı %76 (10/13) iken R2 rezeksiyon üç (%23) hastada uygulanmıştır. SONUÇ İnce bağırsak tümörleri çok nadir görülür. Bulguları spesifik değildir ve tanı sürecinde daha ileri tanı yöntemlerine gereksinim duyulmaktadır. Bu tümörlerin biyolojik davranış tipi ve gelişim süreçlerine yapılan girişimin zamanı ve çeşidi sağkalımı belirlemektedir. BACKGROUND The aim of the present study was to describe the clinical presentation, diagnostic work-up, surgical therapy, and prognosis of 13 patients with small bowel tumor admitted for surgical procedures in an emergency setting. METHODS From 1996 to 2008, 13 consecutive surgical cases of small bowel tumors were treated at the Cumhuriyet University Faculty of Medicine, Department of General Surgery, and Kütahya State Hospital, Department of General Surgery. Clinical and radiological charts of these patients were reviewed retrospectively from the department database. RESULTS Intestinal obstruction (7 cases) and perforation (5 cases) were the most common clinical presentations, followed by intussusception (1 case). Adenocarcinoma was the most frequent histologic type (4 cases), while small bowel sarcoma was seen in three cases and non-Hodgkin lymphoma in two cases. The remaining cases had carcinoid tumor, small bowel angioleiomyoma, Brunner’s gland adenoma, and inflammatory pseudotumor of the small intestine. CONCLUSION Small bowel tumors are rare, the symptoms often non-specific, and the accuracy of different diagnostic tests remains to be improved. Timing and type of the intervention to the process and biological behavior of the pathological cells predict the prognosis. |
9. | Unstable metacarpal and phalangeal fractures: treatment by internal fixation using AO mini-fragment plates and screws Unstable metacarpal and phalangeal fractures: treatment by internal fixation using AO mini-fragment plates and screws Mohammad Umar Mumtaz, Muneer Ahmad Farooq, Altaf Ahmad Rasool, Altaf Ahmad Kawoosa, Abdul Rashid Badoo, Shabir Ahmad DharPMID: 20849050 Sayfalar 334 - 338 AMAÇ El metakarp ve falanks kırıklarıyla ilgili olarak, uygun açık redüksiyon ve internal fiksasyon, hastaların %5’inden daha azında gerekli olmaktadır. Bunun dışında kalanlarda, bu kırıkların kapalı redüksiyondan gerek önce gerek sonra stabil olmaları nedeniyle, kapalı redüksiyon teknikleri olguların çoğunda tatmin edici sonuçlar vermektedir. AO mini-fragman plak ve vidalar doğru seçilmiş olgularda kullanıldığında eklemlerin erken hareketlenmesine ve böylelikle dışarı uzanan K-telleri ve hareketsizlik sorunlarını önleyerek iyi fonksiyonel sonuçlara olanak tanıyan sert fiksasyon sağlayabilir. İnternal fiksasyonun avantajları, bizi bu tip el yaralanmalarının yaygın olarak görüldüğü eyaletimizde böyle bir çalışma yapmaya teşvik etmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM Kırk iki adet stabil olmayan metakarp ve falanks kırığı bulunan 40 hasta, AO mini-fragman plak ve vida kullanılarak, ileriye dönük olarak üç yıllık sürede açık redüksiyon ve internal fiksasyon yöntemiyle tedavi edildi. BULGULAR Genel olarak sonuçlar Amerikan El Cerrahisi Derneği ölçütlerine göre, olguların %78,5’inde iyi, %19’unda orta derece ve %2,5’inde kötü olarak değerlendirilmiştir. SONUÇ Bu teknik, komşu eklemlerin erken hareketlenmesine olanak sağlamaya yetecek oldukça sert bir fiksasyon sağlaması ve iyi fonksiyonel bulgular elde etmeye yardım etmesi nedeniyle, stabil olmayan metakarp ve falanks kırıklarını tedavi etmeye yönelik uygun bir seçenektir. BACKGROUND Accurate open reduction and internal fixation for metacarpal and phalangeal fractures of the hand is required in less than 5% of the patients; otherwise, closed treatment techniques offer satisfactory results in most of these cases as these fractures are stable either before or after closed reduction. AO mini-fragment screws and plates, when used in properly selected cases, can provide rigid fixation, allowing early mobilization of joints and hence good functional results while avoiding problems associated with protruding K-wires and immobilization. The advantages of such internal fixation urged us to undertake such a study in our state where such hand injuries are commonly seen. METHODS Forty patients with 42 unstable metacarpal and phalangeal fractures were treated with open reduction and internal fixation using AO mini-fragment screws and plates over a period of three years in a prospective manner. RESULTS The overall results were good in 78.5% of cases, fair in 19% of cases and poor in 2.5% of cases, as judged according to the criteria of the American Society for Surgery of the Hand. CONCLUSION This technique is a reasonable option for treating unstable metacarpal and phalangeal fractures as it provides a highly rigid fixation, which is sufficient to allow early mobilization of the adjacent joints, thus helping to achieve good functional results. |
10. | Diyafram yaralanmalarında tanı süreci ve yönetim: Künt ve penetran travmalı hastalara yaklaşım Diagnostic process and management of diaphragmatic injuries: approach in patients with blunt and penetrating trauma Atilla Çelik, Ediz Altinli, Neset Koksal, Kasim Caglayan, Mehmet Ali Uzun, Dogan Erdogan, Omer Faruk OzkanPMID: 20849051 Sayfalar 339 - 343 AMAÇ Travmalı hastalarda en sık gözden kaçan yaralanmalardan birisi diyafram yırtığıdır. Tespit edilmesi halinde tedavi için laparatomi veya torakotomi gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, ameliyat öncesinde ve ameliyat esnasında tespit edilen diyafram yaralanmalı, hastaların tanısal süreçlerini, mortalite ve morbidite oranları eşliğinde değerlendirmektir. GEREÇ VE YÖNTEM Kliniğimize yedi yıllık süre içinde kabul edilen 16 diyafram yaralanmalı hastada cerrahi girişim, eşlik eden yaralanmalar, hastanede kalış süresi, transfüzyon gereksinimi, mortalite ve morbidite oranları retrospektif olarak irdelendi. BULGULAR Yedi yılda 16 hasta diyafram yaralanması nedeniyle tedavi edildi. Kadın/erkek oranı 2/14 idi. Hastaların 15’i ameliyat edilirken bir hasta konservatif tedavi edildi. SONUÇ Diyafram yaralanmaları son yıllarda giderek artmaktadır. Yaralanma şiddeti skoru yüksek hastalarda diyafram yaralanması olasılığı mutlaka düşünülmelidir. BACKGROUND Diaphragmatic rupture is one of the most commonly missed injuries in trauma cases. Traditionally, laparotomy or thoracotomy has been the treatment of choice for this condition. We aimed to evaluate the diagnostic process in patients with diaphragmatic injuries (DIs) who were diagnosed with diaphragm rupture during the preoperative or intraoperative course together with morbidity and mortality rates. METHODS Sixteen patients with DIs were admitted to our department during the last seven-year period. Surgical procedure, accompanying injuries, duration of hospital stay, transfusion necessity, and morbidity and mortality rates were analyzed retrospectively. RESULTS In seven years, 16 patients were treated and followed-up for DI. Female/male ratio was 2/14. Fifteen patients were operated and one was treated conservatively. The mortality rate was 2/16. CONCLUSION DIs are being seen with increasing frequency in recent years. In patients with high Injury Severity Score (ISS), probability of DI should be taken into consideration. |
11. | Kolelitiazisin beklenmedik komplikasyonu, safra taşı ileusu: Tanı zorlukları ve tedavi Gallstone ileus as an unexpected complication of cholelithiasis: diagnostic difficulties and treatment Savaş Yakan, Ömer Engin, Tahsin Tekeli, Bülent Çalık, Ali Galip Deneçli, Ahmet Çoker, Mustafa HarmanPMID: 20849052 Sayfalar 344 - 348 AMAÇ Safra taşı ileusu safra taşı hastalığının nadir ve genelde yaşlılarda görülen bir komplikasyonudur. Çalışmamızın amacı safra taşı ileusu tanısı alan 12 hastayla ilgili deneyimimizi değerlendirmek ve güncel literatür eşliğinde tartışmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Kliniğimizde Ocak 1998-2008 yılları arasında safra taşı ileusu nedeniyle ameliyat edilen 12 olgunun dosyaları retrospektif olarak incelendi. BULGULAR Hastaların 9’u (%75) kadın, 3’ü (%25) erkek olup ortalama yaş 63,6 idi (dağılım, 50-80). Semptomların başlamasından hastaneye başvurmaya kadar geçen süre ortalama 4,1 (dağılım, 1-15) gün bulundu. Preoperatif tanı sadece 5 (%41,6) olguda konuldu. Hastaların 9’una (%75) enterolitotomi, 1’ine (%8,3) enterolitotomi + ince bağırsak rezeksiyonu, 1’ine (%8,3) tek aşamalı cerrahi, 1’ine (%8,3) ise enterolitotomi + jejunal perforasyona primer dikiş ameliyatı uygulandı. Perioperatif mortalite 2 (%16.6) olguda görüldü. SONUÇ Görüntüleme tekniklerindeki ilerlemeye rağmen safra taşı ileusu halen tanısal bir problemdir ve ameliyat öncesi tanı genellikle gecikmektedir. Safra kesesi taşı öyküsü bulunan ve acil servise akut intestinal tıkanıklık bulgularıyla başvuran özellikle yaşlı ve kadın hastalarda safra taşı ileusu akılda tutulmalıdır. BACKGROUND Gallstone ileus is a rare complication of cholelithiasis, mostly in the elderly. The aim of this study was to evaluate our experience with 12 gallstone ileus cases and discuss current opinion as reported in the literature. METHODS Data of 12 patients operated between January 1998 and January 2008 with gallstone ileus were retrospectively studied. RESULTS There were 12 cases (9 F, 75%; 3 M, 25%) with a mean age of 63.6 (50-80) years. Median duration of symptoms before admission to the hospital was 4.1 (1-15) days. Preoperative diagnosis was made in only five cases (41.6%). Enterolithotomy was done in nine cases (75%). Enterolithotomy and resection of the small intestine - required for decubital necrosis from the gallstone - was performed in one case (8.3%). In one case (8.3%), enterolithotomy was completed in one stage with cholecystectomy and closure of the fistula during acute surgery, and in another case (8.3%), enterolithotomy + primary suturing of the jejunal perforation was performed. There were two (16.6%) perioperative mortalities. CONCLUSION Gallstone ileus remains a diagnostic challenge despite advances in imaging techniques, and pre-operative diagnosis is often delayed. Gallstone ileus should be suspected in all cases admitted to the emergency service with acute intestinal obstruction with a history of cholelithiasis, especially in the elderly and females. |
12. | Akut mekanik intestinal tıkanıklıklar Acute mechanical intestinal obstructions Hasan Fehmi Küçük, Hasan Ediz Sıkar, Hüseyin Uzun, Fırat Tutal, Levent Kaptanoğlu, Necmi KurtPMID: 20849053 Sayfalar 349 - 352 AMAÇ Acil cerrahi polikliniğine başvuran akut mekanik intestinal tıkanıklık saptanan hastalardaki tedavi modaliteleri ve cerrahi işlemlerin zamanlaması ele alındı. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışmaya, acil polikliniğe başvuran ve akut mekanik intestinal tıkanma tanısı konan tüm hastalar dâhil edildi. Sıvı resüsitasyona rağmen hemodinamik olarak stabil olamayan hastalar ve fiziksel incelemede peritoneal irritasyon saptanan hastalar acil ameliyat edildi. Hastalar, yapışıklığa bağlı olanlar Grup 1 ve diğer nedenlere bağlı olanlarda Grup 2 olarak iki gruba ayrıldı. Yirmi dört saat sonraki medikal ve cerrahi uygulamaları gruplar arasında değerlendirildi. BULGULAR Grup 1’deki 22 ve Grup 2’deki 53 hastaya cerrahi tedavi uygulandı. Gruplar arasında cerrahi uygulananlar arasında istatistiksel olarak fark vardı (p<0,05). Hastaneye başvurduktan sonra ortalama takip süreleri Grup 1 ve Grup 2 için sırasıyla 128,3±24,85 ve 43,1±15,51 saatti (p=0,0001). Grup 2’deki hastaların %76,6’sına 24 saatteki takipleri sırasında cerrahi girişim uygulandı. Oysa ki bu oran Grup 1’de %36 idi (p<0,05). SONUÇ Bu çalışmadan edindiğimiz klinik deneyim yapışıklık dışında akut mekanik intestinal tıkanıklık tespit edilen hastaların medikal tedavisi ve takibi ilk 24 saat içinde yapılmalıdır. BACKGROUND In this study, we evaluated our treatment modality and timing of surgery in acute mechanical intestinal obstruction (AMIO) patients who were admitted to the emergency room. METHODS Only patients with the diagnosis of AMIO were included in this study. Surgery was performed in patients with hemodynamic instability despite fluid resuscitation and peritoneal signs upon physical examination. Patients were divided into two groups. Adhesion cases were assigned to Group 1, while non-adhesion cases were assigned to Group 2. The decision to provide surgical or medical therapy was assessed 24 hours (h) after admission. RESULTS Twenty-two patients in Group 1 and 53 patients in Group 2 underwent surgical procedures. The difference between the groups was statistically different (p<0.05). The mean monitoring time after admission to the hospital was 128.3±24.85 h and 43.1±15.51 h in Groups 1 and 2, respectively (p=0.0001). In Group 2, 76.6% of the patients who were monitored for over 24 hours required surgery. In contrast, this rate was only 36% in Group 1 (p<0.05). CONCLUSION Our clinical experience shows that medical therapy and monitoring over 24 hours is not a good substitute for surgical treatment of AMIO when the obstruction is not due to an adhesion. |
13. | Gaziantep’te yeni kurulan bir yanık merkezinde 18 aylık deneyim Our 18-month experience at a new burn center in Gaziantep, Turkey Yusuf Kenan Coban, Ahmet Erkılıc, Harun AnalayPMID: 20849054 Sayfalar 353 - 356 AMAÇ Bu çalışma 1 Mayıs 2007 ile 10 Ekim 2008 tarihleri arasında Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi Yanık merkezine kabul edilen 411 olgunun retrospektif bir analizini içermektedir. GEREÇ VE YÖNTEM Merkeze kabul edilen tüm olguların kayıtları elektronik veri tabanından elde edildi. Cinsiyete göre yanık oranları %37,7 (n=147) kadın, %64,3 (n=264) erkek idi. BULGULAR Toplam vücut yanık yüzeyi %20-35 arasında olan olguların hastanede yatış süreleri elektrik, alev ve haşlanma yanıkları için sırayla 28, 18 ve 12’şer gün idi. %35-50 toplam vücut yüzey alan yanığı olan olguların ise bu süreler elektrik, kimyasal, alev ve haşlanma yanıkları için sırayla 44, 33, 31 ve 22’şer gün olarak saptandı. Vücut yüzey alanı %50’den fazla olan yanıklarda ise elektrik ve haşlanma yanıkları 40 gün ve daha üzerindeki hastane yatış sürelerine sahipti. Ölüm oranları %5,6 (n=23) idi. Yanık tedavisi sırasında en az bir epilepsi atağı ise %1,2 oranında görüldü. Altı olguda hemofiltrasyona yanıt veren akut böbrek yetersizliği gelişti. Alev yanığı olan 8 olguda inhalasyon hasarı varlığı gözlendi ve bunlardan 4 tanesi mekanik ventilasyona gerek duydu. SONUÇ Yanık hastalarının tedavisi ile uğraşanların bu yoğun mesailerine ek olarak, kendi verilerini tutmaları ve bunları yayınlamalarının konu ile ilgili ileriki çalışmalara yol göstereceğine inanmaktayız. BACKGROUND This study is a retrospective analysis of 411 cases admitted to Cengiz Gökcek State Hospital Burn Center from 1 May 2007 to 10 October 2008. METHODS Through an electronic database of medical records of the burn center, all patients admitted to the center were traced. With respect to the numbers of burns according to sex, 35.7% (147) of the cases were female and 64.3% (264) were male. RESULTS For total burn surface area (TBSA) of 20-35%, the hospital stays for electric, flame and scald burns were 28, 18 and 12 days, respectively. For TBSA of 35-50%, electric burns resulted in a mean stay of 44 days, followed by chemical burns (33 days), flame (31 days), and scald (22 days). For TBSA over 50%, electric and scald burns resulted in hospital stays of ≥40 days. Case fatality was 5.6% (23 patients). 1.2% of the study group experienced at least one episode of epilepsy during treatment. Six cases had acute renal failure that responded to hemofiltration during treatment. Eight cases, which were flame burns, also had inhalation injury, and four of these cases required mechanical ventilation. CONCLUSION Members of the burn care team not only carry a heavy workload in the treatment of burn victims, we believe they also have the responsibility of recording and publishing their own data to increase the overall knowledge related with the subject, which will guide future studies. |
14. | Travmatik ölümlerde postmortem raporlara göre önlenebilir ölüm nedenlerinin araştırılması Analysis of preventable deaths according to postmortem reports in traumatic deaths Murat Durusu, Mehmet Eryılmaz, Mehmet Toygar, Ersin BaysalPMID: 20849055 Sayfalar 357 - 362 AMAÇ Bu çalışmada, Diyarbakır Adli Tıp Kurumu’nda travma nedeniyle ölü muayenesi ve otopsi yapılmış olgularda önlenebilir ölüm nedenlerinin araştırılması amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Geriye dönük tanımlayıcı nitelikte planlanan bu çalışmada, Diyarbakır Adli Tıp Kurumunda 01.01.2008 - 31.12.2008 tarihleri arasında travmaya bağlı ölümlerde tutulan raporlardan demografik veriler, yaralanma tipi, yaralanma nedeni, yaralanma bölgeleri, ölüm nedeni ve ölüm yeri verileri toplandı. Elde edilen verilerden önlenebilir ölüm nedenleri ve bu ölümlerde medikal hatalar analiz edildi. Hataların tanımlanması-gruplandırılmasında ve önlenebilirlik kriterlerinin geliştirilmesinde Amerikan Cerrahlar Birliğinin ölçütleri örnek alındı. BULGULAR Değerlendirmeye alınan 747 olgudan %4,15’inin (n=31) önlenebilir, %16,20’sinin (n=121) potansiyel önlenebilir ve %79,65’inin (n=595) önlenemez nitelikte olduğuna karar verildi. Olguların %49,34’ü (n=75) suboptimal bakım, %41,45’inde (n=63) müdahalenin gecikmesi, %10,53’ünde (n=16) gecikmiş ya da yanlış tanı, %10,53’ünde (n=16) tıbbi yönetim karar hatası, %7,23’ünde (n=11) uygunsuz ya da yanlış tıbbi uygulama ve %3,95’inde (n=6) diğer hatalar gözlendi. SONUÇ Sonuçlar, modern travma bakımı ve travma merkezlerinin olduğu bölgelerde yapılan çalışmalarla karşılaştırıldığında önlenebilir ölüm oranları yüksek bulundu. Sonuç olarak modern travma sistemi ve travma merkezlerinin oluşturulmasının önlenebilir ölüm oranlarının azaltılmasında önemli olduğu kanaatine varıldı. BACKGROUND In this study, we aimed to investigate preventable deaths due to trauma among cases in whom autopsy and postmortem examinations were performed in Diyarbakır Council of Forensic Medicine. METHODS In this study, which was planned as retrospectively descriptive, demographic data, type of injury, cause of injury, locations of injuries, cause of death, and scene of death data were withdrawn through the reports of deaths due to trauma in Diyarbakır Council of Forensic Medicine between 1 January 2008 and 31 December 2008. Medical errors in these deaths and preventable deaths were analyzed with this data. The criteria of American College of Surgeons Committee on Trauma was used for definition-classification of errors and compose of preventability criteria. RESULTS It was concluded that of the 747 cases taken into consideration, 4.15% (n=31) were preventable, 16.20% (n=121) were potentially preventable and 79.65% (n=595) were unpreventable. Suboptimal care in 49.34% (n=75), delay in treatment in 41.45% (n=63), missed diagnosis in 10.53% (n=16), clinical judgment error in 10.53% (n=16), missed medical administration in 7.23% (n=11), and other mistakes in 3.95% (n=6) of the cases were determined. CONCLUSION When the results were compared with the studies performed in the areas in which modern trauma care and trauma centers are located, the preventable death ratio was found high. As a result, it has been determined that development of a modern trauma system and trauma centers have significant roles in decreasing preventable death ratios. |
15. | Çocukluk çağı invajinasyon olgularımız ve pnömatik redüksiyon Our childhood cases with intussusception and pneumatic reduction Levent Cankorkmaz, Gökhan Köylüoğlu, Mehmet Şerif Arslan, Cengiz GüneyPMID: 20849056 Sayfalar 363 - 366 AMAÇ İnvajinasyon, proksimal bağırsak segmentinin distal segment içine teleskopik olarak girmesidir. Çalışmanın amacı, invajinasyon olgularımızdan hareketle pnömatik redüksiyon deneyimlerimizi paylaşmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM Çocuk cerrahisi kliniğinde 1996-2008 tarihleri arasında invajinasyon tanısıyla tedavi edilen 118 hastanın dosyaları, yaş, cinsiyet, başvuru ayı, bulgular, tanı/tedavi yöntemleri, invajinasyon tipi ve sürükleyici noktalar açısından yeniden incelenerek, bulgular tartışıldı. BULGULAR Hastaların 76’sı (%64) erkek, 42’si (%36) kadın, yaş ortalamaları 25±34 ay (dağılım, 3-180 ay) idi. Başvuruda en sık yakınmalar; karın ağrısı, huzursuzluk, kusma ve kanlı gaitaydı. İnvajinasyonların 109’u ileokolik (%92,3), 7’si (%6) ileoileal, 2’si ise (%1,7) kolokolikti. Elli üç olgu (%45) cerrahi dışı, geriye kalan olgular cerrahi yöntemle tedavi edildi. Hastaların hiçbirisinde mortalite görülmedi. Ameliyat edilen 65 hastadan 13’ünde sürükleyici nokta saptandı. Pnömatik redüksiyonun başarı oranı %86 idi. Semptomların başlama süresi ve kanlı gaita pnömatik redüksiyonun başarısını etkilemezken, yaşla başarı oranı düşmüştür. SONUÇ İnvajinasyona erken tanı konulması durumunda, cerrahi dışı yöntemlerle rahatlıkla tedavi edilebilen bir patolojidir. Çocuk yaş grubunda perforasyon ve peritonit bulguları olmayan tüm olgularda pnömatik redüksiyonun ilk seçenek olarak denenebileceğini düşünüyoruz. BACKGROUND Intussusception is defined as telescopic insertion of the terminal ileum in to the colon after the cecum and colon. The aim of this study was to present our experience in pneumatic reduction of intussusception. METHODS In our study, 118 intussusception cases treated between 1996 and 2008 were analyzed. Age, gender, admission time, diagnostic/treatment methods, types of intussusception including leading point, and postoperative complications were evaluated. RESULTS Of these patients, 76 (64%) were male and 42 (36%) were female. Mean age was 25±34 months (3-180 months). The most common clinical presentations were vomiting, abdominal pain/irritable crying and bloody stools. Intussusceptions were ileocolic in 109 (92.3%) patients, ileoileal in 7 (6%) patients, and colocolic in 2 (1.7%) patients. No mortality was noted. Fifty-three patients (45%) were treated by non-operative reduction whereas the remainder were treated surgically. Among 65 patients operated, 13 leading points were detected. Pneumatic reduction success rate was 86%. Age significantly reduced the pneumatic reduction success rate; however, the duration between the beginning of symptoms and hospital admission and bloody stool were not effective. CONCLUSION Intussusception can be treated by non-operative methods when diagnosed early. Our results suggest that pneumatic reduction of intussusception in the pediatric population should be considered as a first choice. |
OLGU SUNUMU | |
16. | Alt ekstremite yakın mesafe pompalı tüfek yaralanmalarında grasilis serbest kas flebi ile onarım: İki olgu sunumu Reconstruction of lower extremity close-range shotgun injuries with gracilis free flap: a report of two cases Tahsin Oğuz AcartürkPMID: 20849057 Sayfalar 367 - 370 Yakın mesafeden oluşan pompalı tüfek yaralanmaları uzuvlarda tedavisi zor yaralara neden olur. Bu yaralanmaların sıfır noktasından yapılması uzuvlarda tipik olarak derin fakat geniş olmayan kaviter yaralar oluşturur. Bunların tedavisinde çoğunlukla doku nakline ihtiyaç vardır. Bu şekilde yaralanmış iki olguda debridman, negatif basınçlı pansuman ve serbest grasilis kas flebinin kullanımı sunulmuştur. Close-range shotgun injury to the lower extremity is a devastating problem and is a challenge to the surgeon. Point-blank shotgun injuries to the extremities create a typical wound that is deep but not wide. These wounds almost always need to be treated with local or distant tissue transfer. We report two cases of shotgun injury to the lower extremity at point-blank range, which were treated using debridement, vacuum-assisted closure and free gracilis muscle flap transfer. |
17. | Rektus abdominis kası yerleşimli skar endometriyozisi Scar endometriosis in the rectus abdominis muscle Dündar Barlas, Süleyman Bozkurt, Mehmet Altan Kaya, Faik ÇelikPMID: 20849058 Sayfalar 371 - 372 Endometriozis uterin kavite dışındaki fonksiyonel endometrial doku varlığı olarak tanımlanır. En sık görülen bölge pelvis içindedir. Alışılmadık pelvis dışı endometriozis bölgeleri olarak mesane, bağırsak, apendiks, cerrahi skar, fıtık kesesi, akciğer, böbrek ve ekstremiteler bildirilmiştir. Skar endometriozis tanısı sıklıkla zor değildir ve anamnez ve fiziksel incelemeye dayanır. Burada rektus abdominis kası içerisinde abdominal duvarda yerleşmiş iki olgu sunulmuştur. Olgular lokal eksizyonla tedavi edilmiştir. Endometriosis is defined as the presence of ectopic functional endometrial tissue outside the uterine cavity. The most common locations are within the pelvis. Unusual sites of endometriosis outside the pelvis have been reported, including the bladder, intestine, appendix, surgical scars, hernia sac, lung, kidney, and extremities. The diagnosis of scar endometriosis is usually not difficult and is based on history and physical examination. We report here two cases who developed endometriosis on the abdominal wall in the rectus abdominis muscle and were treated with local excisions. |
18. | Önkolda ağaç yabancı cisim: Sekiz yıl sonraki başvuru Wooden foreign body in the forearm - presentation after eight years Divesh Gulati, Anil AgarwalPMID: 20849059 Sayfalar 373 - 375 Bu yazıda, unutulmuş bir travmadan 8 yıl sonra bulgular gösteren olgu sunuldu. Yapılan cerrahiyle, önkolda ağaç bir yabancı cisim bulunduğunu belirlendi. On yaşındaki erkek çocuk, önemsiz bir künt travmadan sonra sol önkolunda oluşan 6 hafta süreli, şişlikle birlikte olan ağrı ve zaman zaman oluşan kısa süreli ateş yakınması ile başvurdu. Sol önkolun üst üçte birlik kısmının postero-lateral yüzünde 7 x 3 cm boyutunda, hassas, lokal sıcaklığı artmış ve skar ya da yara olmaksızın fluktuasyon veren oval bir şişlik gözlendi (travma belirtileri). Önkol radyografileriyle kırık, periosteal reaksiyon veya diğer kemik lezyonu içermeyen bir yumuşak doku şişliği belirlendi. Şişlikten yapılan aspirasyon, pürülan materyali ortaya koydu (gram boyama negatif). Apse temizlendi, yapılan kavite incelemesinde granülasyon dokusu içindeki 14 mm uzunluğunda ağaçtan ince bir yabancı cisim bulundu. Retrospektif sorgulamada, ailesi çocuğun 8 yıl önce bir süpürge sapı üzerine düştükten sonra penetran yaralandığını bildirdi. Ekstremitelerdeki şüpheli bir şişlik incelenirken bir yabancı cisim varlığı akılda tutulmak zorundadır. Eksiksiz bir öykü ve dikkatli görüntüleme, tanıya yönelik anahtardır. We report herein a case in which symptoms appeared eight years after the apparent trauma, which had been forgotten. Surgery yielded a wooden foreign body in the forearm. A 10-year-old boy presented with a six-week history of pain followed by swelling in his left forearm occurring after a trivial blunt trauma, with occasional bouts of fever. There was an oval swelling (7 cm x 3 cm) on the posterolateral aspect of the upper third of the left forearm. Tenderness, increased local temperature and elicitable fluctuation, with no scars or wounds (signs of trauma), were noted. Radiographs of the forearm revealed a soft tissue swelling but no fracture, periosteal reaction or other bony lesion. Aspiration of the swelling yielded purulent material (gram stain negative). The abscess was drained and exploration of the cavity revealed a 14 mm long slender wooden foreign body embedded in granulation tissue. On retrospective enquiry, the family reported that the child had sustained a penetrative injury eight years before after falling on a broomstick. Presence of a foreign body must be kept in mind while investigating a suspicious swelling on the extremities. A thorough history and careful imaging are the keys to diagnosis. |
19. | Yemek çatalına bağlı gecikmiş tam mide çıkım tıkanıklığı: Olgu sunumu Delayed complete gastric outlet obstruction due to a dinner fork: report of a case Koray Atila, Tarkan Unek, Ali Ibrahim Sevinc, Baki Aydogan, Ayfer Serin, Seymen Bora, Huseyin GulayPMID: 20849060 Sayfalar 376 - 378 Yabancı cisimlerin yutulması, özellikle çocuklar, alkolikler, psikiyatrik hastalar ve yaşlılar arasında çok sık rastlanan bir sorun olmasına rağmen yemek çatalının yutulması oldukça nadirdir. Yuvarlak uçlu yabancı cisimler genellikle bir soruna neden olmazken sivri uçlu yabancı cisimler erken dönemde çıkarılmadıkları takdirde intestinal duvara penetre olup komplikasyona neden olabilirler. Yutulan yabancı cisimlerin çoğunluğu sorunsuz intestinal kanaldan geçerken sadece %1’den daha azı perforasyona neden olur. Bu yazıda, 25 gün önce yutulmuş yemek çatalına bağlı geç dönemde ortaya çıkan nadir bir mide çıkım tıkanıklığı olgusu sunuldu. Ingestion of foreign bodies can be a common problem especially among children, alcoholics, psychiatric patients, and senile patients, but ingestion of a metallic dinner fork is uncommon. Foreign bodies with smooth edges usually do not pose significant problems, but a sharp foreign object that is not retrieved at the earliest may penetrate the wall and cause complications. Ingested foreign bodies usually pass the intestinal tract without problems, and perforation occurs in less than 1%. In this paper, a case of rare gastric outlet obstruction due to a dinner fork, which was ingested 25 days before, is reported. |
20. | Air bag-mediated fatal craniocervical trauma: a case report Hava yastığı kaynaklı ölümcül kraniyo-servikal travma: Olgu sunumu Yalçın Büyük, Ibrahim Üzün, Zerrin Erkol, Hasan Ağrıtmış, Kasım T. ÜstündağPMID: 20849061 Sayfalar 379 - 381 Bu yazıda, otomobil kazasında açılan hava yastığı nedeniyle kraniyo-servikal yaralanmayla olay yerinde ölen 4 yaşındaki bir kız çocuk (102 cm, 17 kg) sunulmaktadır. Hastanın öyküsünde düşük hızla seyreden otomobilin yerden sadece 15 cm yükseklikteki bir kanalizasyon logar kapağına çarpmasıyla sürücü ve yolcu hava yastığının açılması mevcuttu. Hava yastığının özellikle önden çarpışmalarda sürücü ile yolcunun yaralanma ihtimalini ve derecesini belirgin şekilde azalttığı bilinmektedir. Ancak, ön koltukta oturtulan çocuklarda düşük hızla olan çarpmalar sonrası da hava yastığının açılmasıyla ölümcül ciddi yaralanmaya sebep olabileceğini gösteren bu türden olgular, sistem tasarımının ve hava yastığı açılmasındaki eşik değerin yeniden değerlendirilmesi gereğini göstermektedir. This case report describes a four-year-old girl (102 cm, 17 kg) who sustained fatal craniocerebral injuries as a result of an inflating automobile air bag. The car struck the lid of the sewer system, which was 15 cm above the ground level, at a low speed, and both the driver and passenger air bags inflated. Despite the fact that air bag usage has lessened both the possibility and severity of occupant injuries in frontal collisions, case reports of serious injuries and even deaths especially in children due to air bag deployment, particularly during low speed impacts, highlight the need for changes in both system design and possibly the threshold speed of air bag deployment. |