p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Volume : 3 Issue : 1 Year : 2024

Quick Search

SCImago Journal & Country Rank
Turkish Journal of Trauma and Emergency Surgery - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 3 (1)
Volume: 3  Issue: 1 - January 1997
1.
AKUT MEZENTERİK İSKEMİK SENDROMLAR (YAKLAŞIM NE OLMALIDIR?)
Fatih Ata Genç
Pages 1 - 8
Abstract |Full Text PDF

2.THE ACCESSSORY NAVICULAR
Atıf Aydınlıoğlu, Fuat Akpınar, Semih Diyarbakırlı, Nihat Tosun, Mehmet Kara, Halil Arslan, Ali Daştan
Pages 9 - 15
Aksesuar navikular kemik anatomik ve radiografik incelemelerde rastlantı sonucu bulunan asemptomatik bir varyasyondur. Fakat travmatize olduğu zaman hastanın semptomlarından sorumlu olur. Musculus tibialis posterior tendonunun gerilmesi, ayağın ileri derecede pronasyonu, şiddetli plantar fleksiyon ve ayakla yapılan spor aktiviteleri navicular kemiğin medialinde santralize akut veya kronik ayak ağrısına sebep olur. Aksesuar navikular varyasyonlarının üç tipi vardır. Tip I, m. tibialis posterior tendonu içinde bir sesamoiddir. Bu tip, tüm aksesuar navikular varyasyonlarının %30'unu oluşturur. Tip II, 1-3 mm kalınlığında bir fibrokartilaginoz synchondrosis ile os naviculare ile birleşmiştir. Bu kemikçik radyografilerde 8-12 mm boyunda, triangular veya kalp seklinde görülür. Tip III'de, "Kornuat navicular", aksesuar navicular bir kemik köprü ile medial kenarından os naviculare ile füzyon yapmıştır. Tip II ve Tip III aksesuar navikular varyasyonlarının %70'ini oluşturur. Kronik, tekrarlayan travmaların ayakta injüri oluşturabilmesi ve tamda kolayca bir kırık ile karışabilmesi gibi sebeplerle bu varyasyonun iyi tanınmasına ihtiyaç vardır. Çalışmamızda; aksesuar navikuların tipleri, normal populasyon ile kadın ve erkeklerde görülme sıklığı araştırıldı. Literatür bilgileri ile bu varyasyonun klinik önemi tartışıldı.
The accessory navicular is usually considered an asymptomatic variation. In most anatomic and roentgenographic examination, this is an incidental finding. But when traumatized, it can become the cause of clinical symptoms. The tension of the posterior tibial tendon, forceful plantar flexion and/or pronation and the sporting activities made by the feet cause chronic or acute medial foot pain centered over the medial side of the navicular bone. There are three types of accessory navicular variations. Type I is a sesamoid bone in the substance of the posterior tibial tendon. This ossicle accounts for approximately 30% of all the accessory naviculars; Type II is united to the navicular bone by a cartilaginous or fibrocartilaginous synchondrosis with a 1-3 mm. On radiographs, this ossicle is triangular or heart shaped and approximately 8 mm x 12mm; Type III, "the corniate navicular", is fused to the navicular bone by a bony bridge with a prominent posteromedial margin. Tip II and Tip III account for 70% of all accessory naviculars. Identification of this variation is of importance because the injury may occur as a result of chronic repetitious trauma and the ossicle may easily be mistaken for a fracture. In our study; the incidence, the types and female/male percentages in population of the accessory navicular were investigated. Clinical importance of this variation was discussed by the knowledge of literature.

3.PERIPHERAL VASCULAR INJURIES
Melih Kaptanoğlu, Ahmet Önen, Şinasi Manduz, Kasım Doğan
Pages 16 - 22
Amacımız kliniğimizde tedavi edilen olgulardaki vasküler yaralanmaların lokalizasyonunu, klinik bulgularını, cerrahi tedavilerini ve sonuçlarını tartışmaktadır. Eylül 1987 - Nisan 1996 tarihlerinde kliniğimize vasküler yaralanma nedeniyle başvuran 87 hastaya ait kayıtlar retrospektif olarak değerlendirildi. 87 hastada 91 arteriyel, 48 venöz yaralanma vardı. 91 arteriyel yaralanmanın %49'u primer tamirle, %30'u safen interpozisyonu ile, %16'sı ligasyon uygulanarak, %3'ü protez greft ve %2'si safen anjioplasti ile onarıldı. Mortalite %4', ampütasyon oranı %4'dür. Damar yaralanmalarında erken tanı ve tedavi hastanın yaşamının ve ilgili ekstremitenin kaybının önlenmesi ve ekstremite fonksiyonlarının korunması açısından en önemli faktördür. Vasküler travmalarda kısa yoldan tanıya ulaşıp en doğru tedavinin erken dönemde yapılması gereklidir.
The aim of the study is to discuss the localizations, clinical pictures, surgical interventions and the results of our patients who suffered from vascular trauma. Between September 1987 and April 1996, 87 patients were admitted to our clinic. The records of the patients were retrospectively reviewed. 91 arterial and 48 venous traumas were encountered. Primary repair (49%), saphenous interposition (30%), ligation (16%), greft interposition (3%) and saphenous angioplasty (2%) were applied to 91 arterial injuries. The mortality rate was 4%. Amputation rate was 4%. Early diagnosis and treatment are the most important factors. Immediate diagnosis and early accurate treatment are mandatory.

4.ANTERIOR PLATE FIXATION OF THE CERVICAL VERTEBRAE
Erkan Kaptanoğlu, Etem Beşkonaklı, Mustafa Turgut, Hüseyin Anasız, Rüçhan Ergun, Gökhan Akdemir, Fikret Ergüngör, Yamaç Taşkın
Pages 23 - 27
Servikal vertebraların instabil olduğu durumlarda, özellikle travmalarda otolog kemik greftine ek olarak anterior plak kullanılması güvenilir bir uygulamadır. Operasyon kolaylığı sağladığı ve hastanede kalış sürelerini kısalttığı gibi, hastaların erken rehabilitasyonuna imkan vererek iyileşmenin hızlanmasını sağlar. Bu yazıda, Ankara Numune Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniği'nde 1990-1996 yılları arasında yapılan 32 anterior servikal plak uygulaması retrospektif olarak değerlendirerek sunulmuştur.
Anterior fixation of instability of the cervical spine with plate and bone grafts has been performed by combined plate and bone fusion since 1990. Synthes titanium plates have been used in all patients. In this paper patients were evaluated retrospectively and compared to the literature.

5.PENETRATING COLON INJURIES
Orhan Demircan, Alper Akınoğlu, Hüseyin Boğa
Pages 28 - 35
1986-1994 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda penetran kolon yaralanması nedeniyle opere edilen 48 olgu retrospektif olarak incelendi. Kolon yaralanması 30 (%62,5) olguda ateşli silah, 18 (%37,5) olguda delici kesici alet yaralanması sonucu oluştu. Olguların 32 (%66,6)'sinde grade II, 5 (%10,4)'inde grade III, 8 (%16,7)'inde grade IV, 3 (%6,3)'ünde grade V yaralanma mevcuttu. Dokuz (%18,7) olguya primer sütür, 39 (%81,3) olguya kolostomi prosedürleri uygulandı. Kolon yaralanmasına en sık ince barsak yaralanması eşlik etmekte idi (%50). On (%20,8) olguda postoperatif komplikasyon gelişti. Yedi (%14,6) olgu exitus oldu. Kolon yaralanma derecesinin IV ve üzerinde olması Kolon Yaralanma Skoru (FKYS)'nun grade III olması, birlikte yaralanan organ sayısının 2 ve üzerinde olması, 3 ünite ve üzerinde kan transfüzyonu gereksinimi postoperatif komplikasyon riskini artıran parametreler olarak bulundu. Kolon yaralanma derecesi dışında bu parametrelere ilave olarak PATİ değerini 30'un üzerinde olması ise mortalite açısından önemli bulundu. Penetran kolon yaralanmalarında yukarıda sayılan risk fraktürleri olmaksızın PATİ değeri 25'in altında FKYS grade I ve II olgularda primer sütür, PATİ değerinin 25'in üzerinde ve FKYS grade III olgularda kolostomi prosedürlerinin seçilmesinin uygun olacağı düşüncesindeyiz.
In this study, 48 penetrating colon injuries treated between 1986-1994 in Çukurova University, School of Medicine, General Surgery Department were evaluated retrospectively. 30 (62.5%) cases had gunshot wounds, 18 (37.5%) had stab wounds. Colon Injury Scores (CIS) were as follows: 32 (66.6%) grade II, 5 (10.4%) grade III, 8 (16.7%) grade IV, 3 (6.3%) grade V. Nine (18.7%) cases were managed by primary repair, whereas 39 (81.3%) cases were treated by colostomy procedures. The small bowel was the most frequently injured organ in colonic injury patients (50%). The complication rate was 20.8 percent. The mortality rate 14.6percent. The parameters increasing the risk of morbidity were as follows: CIS equal or greater than grade IV, Penetrating Abdominal Trauma Index (PATI) score over 20, Flint Colon Injury Score (FCIS) grade III, concomitantly organ injuries more than 2, blood transfusion over 3 units. Additionally to these parameters (excluded CIS), we observed that PATI score over 30 was increasing the mortality rate. Penetrating colon injuries without risk factors listed above, PATI score under 25 and FCIS grade I-II, can be managed by primary repair. In cases PATI score was over 25 and FCIS grade III, we believe that choosing colostomy procedures to be appropriate.

6.TRAUMATIC CSF FISTULAS (RHINORRHEA/OTORRHEA) (A RETROSPECTIVE STUDY OF 52 CASES)
Ali İhsan Ökten, Rüçhan Ergün, Gökhan Akdemir, Ali Rıza Gezici, İsmail Sertel, Yusuf Aslantürk, Yamaç Taşkın
Pages 36 - 41
Beyin omurilik sıvısı (BOS) fistülü, BOS'nın araknoid, dura, kemik veya epitel dokuda defekt olduğu zaman subaraknoid mesafeden ekstra araknoid mesafeye kaçışıdır. Serebrospinal aks boyunca herhangi bir yerden olabilir, ancak sıklıkla rinore veya otore şeklinde görülür. BOS fistüllerinin %80'inin nedeni travmadır. Kapalı kafa travmalarının %2-5'inde görülür. Travmanın ilk haftasında akut olarak başlayacağı gibi bazen, aylar veya yıllar sonrada gecikmiş olarak başlayabilir. Rinorelerin %85'i, otorelerin ise tamama yakını bir hafta içinde kendiliğinden kesilir. BOS fistüllerinin en önemli komplikasyonu menenjittir. Kliniğimizde Ocak 1995 yılları arasında tedavi edilen 52 travmatik BOS fistülü olgusu retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastalar 2-70 yaş aralığında olup, erkekler de üç kat fazla görülmüştür. Trafik kazası ve düşme en sık travmatik nedenlerdir. Olguların %79'u konservatif tedaviye yanıt vermiştir. Hastaların hepsine profilaktik antibiyotik verilmesine rağmen 11 hastada menenjit, 1 hastada abse görülmüştür. Menenjite bağlı mortalite oranı %33.3'tür. Bu çalışmadan profilaktik antibiyotik kullanılmasının menenjit oranını değiştirmediği, negatif kültür oranını ve özellikle Klebsiella menenjitinin yüksek oranda görülmesine neden olduğu sonucu çıkarılmıştır.
Cerebro-spinal fluid (CSF) fistula is leakage of fluid from sub-arachnoidal to extra-arachnoidal spaces when there is a defect of arachnoidea, dura, bone or epithelial tissues. This leakage can be through all the cerebrospinal axis but generally seen as rhinorrhea or otorrhea. The etiology of CSF fistulas in 80 of cases is trauma. It can be seen in 2-5% of closed head injuries. It may be detected either in the posttraumatic first week or within months and years after trauma as well. 85% of rhinorrheas and nearly all of otorrheas interrupt spontaneously at the end of one week. Meningitis is the most important complication of CSF fistulas. 52 cases of traumatic CSF fistula which were treated in our department between January 1990-June 1995 were reviewed retrospectively. Age distribution of the patients were 2-70 years and male/female ratio was 3/1. The most frequent etiological factors were traffic accidents and falling traumas. 79% of patients treated conservatively and even though were under control of antibiotic therapy meningitis in 11 cases and cerebral abscess in 1 case were revealed. Mortality rate of meningitis was 33.3% in our series. In this study, we saw that there was no any effect of prophylactic antibiotic treatment to meningitis rates and Klebsiella was the most frequent organism in microbiological investigations of patients with meningitis.

7.PROCEDURES WITHOUT COLOSTOMY IN THE SURGICAL EMERGENT TREATMENT OF COLONIC INJURIES
Cavit Çöl, Mete Dolapçı, Adnan Yılmaz
Pages 42 - 47
Bu çalışmada 1990-1995 yılları arasındaki 5 yıllık periyod içinde Ankara Numune Hastanesi Acil Cerrahi Servisinde tedavi edilen 57 travmatik kolon yaralanmak hasta retrospektif olarak incelendi. 57 hastanın 23'ü (%40) ateşli silah yaralanması (ASY), 22'si (%39) delici kesici alet Yaralanması (DKAY) ve 12'si de (%21) künt travmaya bağlı kolon yaralanması idi. Hastaların 17'sinde (%30) sağ kolon, 18'inde (%31) transvers kolon ve 22'sinde de (%39) sol kolon yaralanması tespit edildi. Hastaların 44'üne (%77) primer onarım (primer sütür ve/veya rezeksiyon + anastomoz), 13'üne de (%23) kolostomi uygulandı. Hastalar kolon yaralanmasının lokalizasyonu, eşlik eden organ yaralanması, penetran abdominal travma indeksi (PATI), Colonic Injury Severity Scale (CISS), yaralanma ile ameliyat arasında geçen süre, hemodinamik durum ve tahmini kaybedilen kan miktarı gibi risk faktörlerine göre değerlendirildi. Mortalite oranı %44 idi ve hemodinamik instabilite, uzun süre devam eden sok, yaralanma ile ameliyat arasında geçen sürede gecikme, yaralanan organ sayısının fazlalığı prognozu etkileyen faktörler olarak tespit edildi.
In this study; The records of 57 patients with traumatic colon injuries treated at the Ankara Numune Hospital-Emergency Surgery Department during a 5 year period from 1990 to 1995, were retrospectively reviewed. Twenty-three patients of 57 (40%) had gunshot wounds, 22 (39%) had stab-wounds and 12 (21%) had blunt colonic injuries. Right colon injuries were found in 17 patients (30%), transverse colon injuries in 18 patients (31%), and left colon injuries in 22 patients (39%). Primary repair, including suture repair and resection with anastomosis, was performed in 44 patients (77%) and colostomy in 13 (23%). Patients were evaluated according to the risk factors such as location of colonic injury, associated visceral injuries, penetrating abdominal trauma index (PATI), colonic injury severity scale (CISS), the time from injury operation, hemodynamical status and estimated blood loss. Mortality rate was 14% and hemodynamic instability, long acting shock, delaying time between injury and operation, and multiple visceral injuries were found co-efficient factors to prognosis.

8.THE COMPLICATIONS OF NEGATIVE LAPAROTOMY AT BLUNT AND PENETRATING ABDOMINAL INJURIES
İhsan Diler Özaçmak, Mustafa Baloğlu, Atalay Işık, Hasan Lice, Coşkun Polat, Atilla Yılmaz
Pages 48 - 51
Künt ve penetran abdominal travmalarda, negatif laparotominin kabul edilebilirliliğinin, ne oranda olması gerektiği halen tartışıla gelen bir konudur. Özellikle organ yaralanması bulgularının minimal olduğu ve yaralanmanın şüpheli kaldığı olgularda rutin araştırıcı laparotomi tatbiki yüksek negatif laparotomi ile birliktedir. Bu hastalarda laparotomi öncesi invaziv ve noninvaziv testler ve görüntüleme yöntemleri uygulanmakla negatif oranında önemli bir azalma olmuştur. Buna karşılık bu testlerin yaratabileceği güven ortamı, gözden kaçabilecek yaralanmalar nedeni ile, morbidite ve mortalitede artışa yol açabilir. Dolayısıyla kunt ve penetran yaralanmalarda laparotomi uygulamak gibi konservatif kalmak da bir risk taşımaktadır. Bu nedenle biz Taksim Hastanesi I. Cerrahi Kliniği'nde erken morbidite ve mortalite açısından, 358 künt ve penetran travmalı olgu içinden, 53 negatif laparotomi uygulanan hastayı 2-33 aylık süre içinde takip ettik. 31 'i penetran, 22 'si künt travmaya karşı kalan hastaların 22 (%38) 'sinde ilave sistem ve organ yaralanması mevcuttu. Hastalar saf abdominal yaralanmak ve abdomen dışı yaralanma da mevcut olanlar olmak üzere iki gruba ayrıldı. Gruplar atelektazi, pnömoni ve intestinal obstrüksiyon (majör), flebitis ve yara infeksiyonu (minör) gibi komplikasyonlar gelişimi yönünden kıyaslandı. Sonuçlar Fisherin exact t testi ile değerlendirildi. Penetran yaralanmalarda lokal eksplorasyon ve peritoneal lavaj, künt travmalarda, peritoneal lavaj ve bilgisayarlı tomografinin uygulanması ile negatif laparotomi sayılarında önemli bir azalma olmuştur. Fakat intraabdominal organ yaralanması bulguları olan yaralanmalarda, özellikle künt travmalarda batın içi yaralanmanın ekarte edilmesinin en kolay ve hızlı yöntemi araştırıcı laparotomidir. Bu olayın morbiditesi ölçülebilir ve minimaldir.
It is still an issue of debate that just how much the rate of negative laparotomy should be in cases of blunt and penetrating abdominal injuries. The rate of explorative laparotomy with negative findings is especially high in patients with minimal symptoms and signs where the existence of an actual organic injury is doubt. Recently, routine preoperative invasive and non-invasive tests and application of various techniques of intraabdominal visualization have caused a significant drop in the rate of negative laparotomy. But this may create a false feeling of security and may cause a rise in the morbidity and mortality through neglection. Being conservative may be hazardous in some as being invasive yet in another. Therefore at the Surgery Clinic of Taksim Hospital out of a pool of 358 patients with blunt and penetrating abdominal injuries we followed the occurrence of early morbidity and mortality in a total of 53 patients with negative laparotomy. 31 patients had blunt and 22 penetrating trauma. 22 patients (%38) had additional systematic and organic injuries. Patients were divided in two groups: one with pure abdominal and another with abdominal and extraabdominal injuries. Both groups were compared in relation to the occurence of major complications such as atelectasis, pneumonia and intestinal obstruction and minor ones such as phlebitis and wound infection. Results were analyzed with the Fisher's exact t test. The use of local exploration and peritoneal lavage in penetrating and peritoneal lavage and computed tomography in blunt injuries have caused a dramatic decrease in the rate of negative laparotomy. But in patients with especially blunt trauma who poses some signs of intraabdominal injury the easiest and the most quick method of evaluation is explorative laparotomy. The morbidity of this procedure is measurable and minimal.

9.THE EARLY RESULTS OF IMMEDIATE INTERNAL FIXATION OF OPEN FRACTURES IN CHILDREN
Ömer Faruk Bilgen, Kemal Durak, Ufuk Aydınlı, Ufuk Tokcan, Ömer Gedikoğlu
Pages 52 - 57
1989-1992 yılları arasında 25 adet açık kırığı tedavi edildi. Hastaların yaş ortalaması 10 (3-15 olup, ortalama izleme süresi 1 yıl (6ay-2 yıl) idi. Olgularımızın 13'ü (%57) erkek, 10'u (%43) kız çocuğu idi. Olguların %60,9'unda açık kırıkların nedeni trafik kazası olup, %43.3'ünde birlikte diğer yaralanmalar vardı. Gustilo'nun sınıflamasına göre kırıkların 4'ü (%16) tip I, 5'i (%20) tip II, 16'sı (%64) tip III açık kırıklar olup 17'si (%68) alt, 8'i (%32) üst ekstremiteye ait idi. Tip III C açık kırığı olan ve ilk tedavi olarak amputasyon uygulanan hasta dışındakilere debridman, irrigasyon, açık redüksiyon ve internal tesbit uygulandı. Tüm olgulara ilk değerlendirmelerinden sonra koruyucu intravenöz antibiotik uygulanmasına başlandı. Ondört (%60.9) hastaya yumuşak doku onarımı için tekrar ameliyat yapıldı. Komplikasyon olarak; 1 (%4.3) ölüm, 1 (%4.3) akut böbrek yetmezliği, 3 (%13) yumuşak doku enfeksiyonu ve 4 (%17) olguda eklem hareket kısıtlığı saptandı. Olguların hiçbirisinde ostemiyelit, kaynamama, kaynama gecikmesi, kötü kaynama, eksremite uzunluk farkı saptanmadı. Çocuk açık kırıklarının cerrahi tedavisinde açık redüksiyon ve internal tesbit yönteminin, dikkatli debridman ve irrigasyonla birlikte kullanılması olguların erken dönem sonuçları üzerinde olumlu etkisi olmaktadır.
Results of twenty five open fractures in twenty three patients between the years 1989-1996 were reviewed. The patients were between three and fifteen years old (mean age 10). Thirteen of the cases were male (57%), ten of them were female (43%). The average follow-up period was one year. Of 23 patients, 14 (60.9%) had been injured in motor vehicle accidents, and 43.3% per cent had associated injuries. Four (16%) fractures were graded as Grade I, five (20%) Grade II and sixteen (64%) Grade III open fractures according to the classification of Gustilo. Seventeen patients had lower extremity fractures and eight had upper extremity fractures. Twenty two patients were treated with immediate debridement, irrigation, open reduction and internal fixation and three (13%) Grade IIIC open fractures were treated with amputation. All patients received intravenous antibiotic treatment at the emergency room. Fourteen (60.9%) patients needed a second operation for soft tissue reconstruction. On follow-up, one (4.3%) patient died, one (4.3%) patient had acute renal failure, three (13%) had soft tissue infections and four (17%) had some restriction of range of joint motion. Open reduction and internal fixation with careful debridement and irrigation has positive effects on the early results in children with open fractures.

10.PEDIATRIC PENETRATING EYE TRAUMA
Sunguralp Turgut, İrfan Perente, Cahit Özgün, Tunç Ovalı, Ercan Öngör
Pages 58 - 61
Delici göz yaralanmasıyla 1988-1991 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Kliniğine acil olarak başvurmuş hastaların muayene bulguları, uygulanmış olan cerrahi girişimler ve takip bulguları değerlendirildi. İlk muayene bulgularından daha sonraki görmeye etki edenler araştırıldı. Onaltı yaş altında 246 olgunun 175'i erkek, 71'i kızdı. Olguların %42.27 ile en fazla kesim 6-10 yaş arasındaydı. Olguların 203'ü 0.1'den daha az görmeyle başvurmuşlardı. En sık görülen yara yeri lokalizasyonu korneada idi. İlk muayene bulguları ve yaralanmanın özelliklerine göre takip sırasında saptanan görme keskinliğine etki eden faktörler şöyle sıralanıyordu. Hifema p<0.001, lens yaralanması p<0.02, parçalı korneal keşi p<0.02,3 mm'den büyük korneal kesi p<0.04, ve sokakta olmuş travma p<0.04.
Patients presenting with penetrating eye trauma at Dept. of Ophtalmology Istanbul Faculty of Medicine between 1988 and 1991 were evaluated, and examination findings, performed surgical interventions and follow-up findings were investigated. Initial findings affecting later visual outcome were assessed. 246 cases were under 16 years; 175 were male and 71 were female. The majority of cases (42.27%) were between 6 and 10 years. 203 cases had an initial vision of 0.1 or less. The most common site of injury was the cornea. Initial examination findings and factors affecting vision noted during follow-up according to injury characteristic were: Hyphema (p<0.001), lens injury (p<0.02), lacerated corneal injury (p<0.02) (only corneal injuries), corneal laceration greater than 3mm (p<0.04) (only corneal injuries), street injuries (p<0.04).

11.FACTORS AFFECTING THE CLINICAL COURSE OF UPPER GASTROINTESTINAL BLEEDING
Kerim Güler, Sezai Vatansever, Ertuğrul Halıcı, Recep Güloğlu, Şükrü Palanduz, Osman Erk
Pages 62 - 66
Bu çalışma İstanbul Tıp Fakültesi Acil Dahiliye Servisine son 5 yıl içinde başvuran, üst gastrointestinal sistem kanaması (ÜGK) bulunan 595 vakada klinik seyir üzerinde etkili olan faktörleri belirleme ve ÜGK geçiren vakalara yaklaşımı değerlendirme amacıyla yapılmıştır. İncelenen hastaların 413'ü (%69.4) erkek, 182'si (%30.6) kadındır. Klinik seyir üzerinde etkili faktörler olarak, hasta yaşının 50'nin üzerinde olması, hematemez ile başvurması, anamnezde geçirilmiş ÜGK ya da peptik ülser hastalığı bulunması ve pozitif Tüt testi ele alınmıştır. Bu faktörlerin bulunduğu grup, bulunmayan gruba göre istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde daha yüksek miktarda kan transfüzyonuna gereksinim göstermiştir. Cerrahiye sevk bakımından, daha önce ÜGK geçiren ve pozitif Tilt testi olan gruplarda olmayanlara göre istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmuştur.
This study was conducted to analyse the association of risk factors and clinical course of upper gastrointestinal bleeding (UGB) and evaluate the approach to UGB. 595 cases (%64.9 males) of UGB admitted to medical emergency department of Istanbul University School of Medicine between 1991-1996 were assessed. Patient age over 50, hematemesis at admission, a history of UGB or peptic ulcer disease and a positive Tilt testing were considered to be important factors in the clinical course of UGB. The subgroup of patients with any risk factors required more units of blood transfusion than patients without risk factors. The subgroup of patients with only a positive Tilt test or a history of UGB required surgical intervention more frequently.

12.MINITRACHEOTOMY IN THORACIC TRAUMA PATIENTS
Yener Yörük, Hasan Sunar, Serhat Yalçınkaya, Teoman Ekim, Rüstem Mehmet
Pages 67 - 69
Toraks travması nedeniyle yatırılarak tedavi edilen 239 hastanın 9'una minitrakeotomi uygulandı. Hastalar sigara içen erkek olgulardı. Yaşları 36-72 arasında ortalaması 54 idi. Hastaların hepsinde multipl kot kırıkları ve akciğer kontüzyonu vardı. Minitrakeotomi lokal anestezi altında uygulandı. Ortalama kalış süresi 4.2 gün oldu (3-12). Bir hastada ses değişikliği dışında komplikasyon görülmedi. Toraks travması sonrası ağrının neden olduğu balgam birikimi, atelektazi, pnömoni ve solunum yetmezliği gibi komplikasyonlar kolay uygulanabilen, düşük morbidite taşıyan minitrakeotomi ile önlenebilir.
Minitracheotomy was performed in 9 of 239 patients who were hospitalized for thoracic trauma. All were smoker males. Their ages were between 36-72 with an average age of 54. All had multiple rib fractures and pulmonary contusion. The procedure was performed under local anesthesia. Duration time was 3-12 days (average 4.2). No complications besides hoarseness in one patient occurred. The deadly consequences of thoracic trauma such as sputum retention, atelectasis, pneumonia and respiration failure due to pain can easily be prevented with minitracheotomy which can be easily performed with low morbidity rates.

13.EMERGENCY SERVICE ORGANISATION IN MULTIPLE PATIENT APPLICATION DUE TO MAJOR ACCIDENTAL EVENTS
Hakan Acar, Selahattin Vural, Mehmet Yıldırım, Zeki Çavuşoğlu, Yaman Özyurt, Ergin Olcay
Pages 70 - 72
Her türlü acil hastalık ve travmada hayat kurtarıcı girişimlerin yapılabilmesi için tam teşekküllü acil servislere ihtiyaç vardır. Ülkemizde ilk yardım ve transport hizmetlerine ve acil servislere yeteri kadar önem verilmemektedir. 1993 yılında hizmete açılan hastanemiz acil servis binası, tüm branşlara ait acil başvurulan ve girişimleri aynı çatı altında toplaması özelliği ile ülkemizde ilk örneklerden biridir. Reanimasyon odası, poliklinikler, laboratuarlar, bilgisayarlı tomografi, ameliyathaneler, yoğun bakım servisi gibi birimleri bünyesinde barındırmaktadır. Acil servise, 1994 yılı içerisinde 107.768 (295.5 kişi/gün) hasta acil olarak başvurdu. 1891 (5.2 kişi/gün) hastaya ameliyat yapıldı. 709 (1.9 kişi/gün) hastaya yoğun bakım hizmeti verildi. Ülkemiz koşullarına, hekimi, personeli ve malzemesi bir eğitim hastanesi tarafından karşılanan çağdaş acil servislerin uygun olacağını düşünmekteyiz.
In order to perform life saving procedures for every case of acute disease and trauma, perfectly organized emergency clinics are required. In our country the importance of the first aid and ambulance transport services isn't considered sufficiently. Our emergency clinic, which was established in 1993, serves in all branches, both medical and surgical, so that all mind of acute intervention can be carried out under the same roof. With these features, it is one of the first examples in this area in Turkey. Our emergency clinic consists of reanimation ward, policlinics, laboratories, computerized tomography, theatre rooms and intensive care unit. In 1994, 107768 patients were admitted to our emergency clinic (mean 295.2 patients/day) and operations were performed for 1891 of them (mean 5.2 operations /day). 709 patients were kept under supervision in the intensive care unit for while (mean 1.9 patients /day). We think that contemporary emergency clinics-the staff and equipment of which are being supplied by educational hospitals-are appropriate for our country's conditions.

14.EVALUATION OF PATIENTS WITH MULTIPLE INJURIES: COMPARISON OF INJURY SEVERITY SCORE AND REVISED TRAUMA SCORE
Yusuf Yağmur, Cafer Güloğlu, Mustafa Uğur, Zeki Akkuş, Yusuf Çelik
Pages 73 - 77
Bu çalışmada 1996 Ocak-Nisan ayları arasında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalı'na başvuran 97 travma geçirmiş hasta değerlendirildi. Revize edilmiş travma skoru (RTS) ve yaralanma şiddeti skorunun (ISS) hastanın yaşama olasılığını belirlemedeki yeri karşılaştırıldı. 72 hasta servise, 25 hasta yoğun bakıma yatırıldı. Yoğun bakıma yatırılan 9 hasta öldü. Total mortalite %9 bulundu. ISS ortalama değeri servisde yatan hastalarda 9.99±8.58, yoğun bakımda yatan ve taburcu olan hastalarda 26.87±21.84 ve yoğun bakımda ölen hastalarda 48.78±22.98 bulundu. RTS ortalama değeri serviste yatan hastalarda 7.75±7.77, yoğun bakımda yatan taburcu olan ve ölen hastalarda sırasıyla 6.70±1.14 ve 2.86±2.53 olarak saptandı. RTS ve ISS yasayan hastaları yasamayanlardan istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde ayırdı (RTS t=5.41 p<0.001, ISS t=4.56 p<0.001). RTS ve ISS'nin hastanın yaşama olasılığını istatistiki açıdan önemli bir şekilde belirlediğim tesbit ettik.
In this prospective study, 97 critically injured patients were evaluated at Dicle University Department of Emergency Surgery between January April 1996. The predictive power of injury severity score (ISS) and Revised trauma score (RTS) for the outcome of individual patients was studied. 72 patients were admitted to the hospital, 25 patients to the ICU. 9 patients died in the ICU, for a total mortality rate of 9%. The mean ISS was 9.99±8.58 in hospital survivors and it was 26.87±21.84 and 48.78± 22.98 in ICU survivors and non survivors respectively. The mean RTS was 7.75± 1.17 in hospital survivors, 6.70±1.14 in ICU survivors and 2.86±2.53 in ICU nonsurvivors. Both RTS and ISS separated survivors from nonsurvivors statistically (RTS t=5.41 p<0.001, ISS t=4.56 p<0.001.

15.THE COMPARISION OF DIAGNOSTIC PERITONEAL LAVAGE AND DIAGNOSTIC LAPAROSCOPIC FINDINGS IN ABDOMINAL TRAUMA
Ergun Eskioğlu, Cemalettin Ertekin, Kayıhan Günay, Korhan Taviloğlu, Recep Güloğlu
Pages 78 - 87
Çalışmamızda Haziran 1994-Mayıs 1995 tarihleri arasında, künt ve penetran karın travması nedeniyle İstanbul Tıp Fakültesi Acil Cerrahi Ünitesine başvuran 40 hastadan 15 tanesine invaziv tanı yöntemi olarak sadece peritoneal lavaj (DPL), 15 tanesine sadece laparoskopi (DL), 10 tanesine ise önce DPL ardından DL yapıldı. DPL yapılan 25 hastanın 12 tanesinde (%48) laparotomi endikasyonu koydurtacak pozitif lavaj bulguları saptandı. 13 tanesinde (%52) ise lavaj sonuçları negatif olarak değerlendirildi. Lavaj sonucu pozitif olan hastalardan 11 tanesine (%44) terapötik laparotomi uygulandı, 1 tanesinde (%4) ise daha sonra yapılan laparoskopiyle kanaması durmuş minör karaciğer yaralanması saptanarak laparotomiden vazgeçildi. Lavaj sonucu negatif bulunan vakaların 9 tanesinin (%36) sonraki takiplerinde de laparotomi gerekmedi. 4 tanesinde (%16) ise çeşitli sebeplerle laparotomi yapıldı. DL yapılan 25 hastanın 10 tanesinde (%40) laparotomi endikasyonu koydurtacak bulgular saptandı ve hepsine terapötik laparotomi uygulandı. 15 hastada ise laparotomi endikasyonu koydurtacak bulguya rastlanmadı. Bunlardan 1l tanesi (%4) kanaması durmuş minör karaciğer yaralanması idi. l hastanın ise (%4) daha sonraki takibinde laparotomi gerekti ve retroperitoneal duodenum rüptürü saptandı. DPL yapılan vakalarda hiç komplikasyon görülmezken, DL yapılan diyafragma yaralanmak 2 (%8) hastada pnömotoraks gelişti.
In our study, among 40 patients who were admitted to the Emergency Surgery Unit of Istanbul Medical Faculty from June 1994 to May 1995, as an invasiv diagnostic procedure only peritoneal lavage (DPL) was performed for 15 patients and only laparoscopy (DL) was performed for 15 of them, but first DPL and subsequent DL were performed for the rest 10 patients. Among 25 DPL patients positive lavage result rates indicating laparotomy was found in 12 patients (48 %) and lavage results were considered as negative for 13 patients (52%). Eleven laparotomies were performed for lavage positive patients (44%). In one patient (4%) non-bleeding minor hepatic trauma was diagnosed by laparoscopy and laparotomy was cancelled. No laparotomy was necessary during the follow-up for 9 lavage negative patients (36%). Laparotomy was necessary for 4 of them (16%) for different purposes. In 10 DL patients (40%) laparotomy was indicated and laparotomy was performed for all of them. There were no findings requiring laparotomy among the rest 15. One of them (4%) was diagnosed with non-bleeding minor hepatic trauma. Retroperitoneal duodenal rupture was diagnosed by laparotomy in another patient (4%) later on. No complications were recorded among DPL patients while there were two pneumothorax cases among DL patients with diaphragmatic injury.

16.THE ACUTE ABDOMEN DUE TO USE OF ORAL ANTICOAGULANTS: SPONTANEOUS INTRAABDOMINAL HEMORRHAGE (A CASE REPORT)
Ahmet Rahmi Hatipoğlu, Zeki Hoşcoşkun, Mustafa Ahsen
Pages 88 - 90
Uzun süreli profilaksi veya tedavi amacıyla oral antikoagulan kullanımı kanama eğilimini artırır ve spontan kanamalara sebep olabilir. Spontan kanamalar sıklıkla hematemez, melena, epistaksis, meno-metroraji v.b. şeklinde görülmekle beraber nadiren karın içi boşluğa kanama şeklinde de karşımıza çıkabilir. Bu tür bir kanama akut karın tablosu oluşturarak yanıltıcı olabilir. Bu yazıda, oral antikoagulan kullanıma bağlı karın içi serbest kanama ve buna bağlı akut karın tablosuyla acil servise başvuran bir olgu, literatürde nadir rastlanması nedeniyle sunulmuştur.
Long term oral use of anticoagulant at prophylactic doses increase the tendency towards bleeding and can cause spontaneous bleedings. Although spontaneous bleedings often occur as hematemesis, melena, epistaxis and menorrhagia, they can rarely manifest as intraabdominal bleedings. This kind of bleeding can be misleading since it can be diagnosed as an acute abdominal syndrome. A rare emergency case of acute abdominal syndrome due to intraabdominal free blood is presented.