DERLEME | |
1. | Gebelikte akut apandisit için manyetik rezonans görüntülemenin tanısal doğruluğu: Sistematik bir inceleme Diagnostic accuracy of magnetic resonance imaging for acute appendicitis during pregnancy: A systematic review Sung Uk Cho, Se Kwang OhPMID: 33884591 doi: 10.14744/tjtes.2020.02416 Sayfalar 271 - 277 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, hamile kadınlarda akut apandisit tanısında manyetik rezonans görüntülemenin (MRG) tanısal doğruluğunun sistematik bir derlemesini ve meta-analizini sunmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: PubMed, Ovid MEDLINE, EMBASE ve Cochrane Library veritabanları kullanılarak bir literatür taraması gerçekleştirildi. Çalışmaya alınma kriterleri, hamile kadınlarda akut apandisit için bir tanı protokolü olarak MRI kullanımı ve duyarlılık ve özgüllük gibi tanısal parametrelerin varlığı idi. Seçilen her çalışmadan, duyarlılık, özgüllük ve pozitif ve negatif prediktif değerler gibi tanısal doğruluk ölçüleri ve temel demografik bilgiler çıkarıldı. Hamilelik sırasında akut apandisitte MRG’nin tanısal doğruluğu için Forest grafikleri ve özet alıcı çalışma karakteristik eğrileri (SROC) de elde edildi. BULGULAR: Toplam 22 çalışma ve 2.392 hastanın verileri analiz edildi. 0.18, 0.5 ve 0.6 duyarlılığa sahip birkaç çalışma dışında, çoğu çalışma yüksek duyarlılığa sahipti. Özgüllük açısından, çoğu sonuç 1.0’a yakındı ve en düşük sonuç 0.92 idi. SROC eğrileri, bir eğri altındaki alanın değeri olan 0.9922 tarafından kanıtlandığı üzere, yüksek düzeyde doğruluk göstermiştir. TARTIŞMA: Manyetik rezonans görüntüleme, hamile kadınlarda akut apandisit tanısı için genel olarak yüksek doğruluk göstermiştir. Bu nedenle hamile kadınlarda apandisit şüphesi için birinci basamak görüntüleme yöntemi olarak iyi bir tanı aracıdır. |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
2. | Akut mezenter iskeminin erken tanısında serum intestinal yağ asidi bağlayıcı proteininin önemi The importance of serum intestinal fatty acid-binding protein for the early diagnosis of acute mesenteric ischemia Serkan Zenger, Işılay Demir Piroğlu, Ayhan Çevik, Yetkin Özcabı, Doğan Fakıoğlu, Metin Senol, Mehmet Mustafa Altıntaş, Nejdet Bildik, Tayfun YücelPMID: 33884597 doi: 10.14744/tjtes.2020.35823 Sayfalar 278 - 283 AMAÇ: Akut mezenterik iskemi (AMİ), göreceli olarak nadir, ancak sıklıkla erken tanı konulamaması nedeniyle yüksek mortaliteye (%60–80) sahip olan acil bir durumdur. Bu deneysel çalışmadaki amacımız, superior mezenterik arteri (SMA) bağlayarak akut mezenter iskemi modeli oluşturduğumuz sıçanlarda, serum intestinal yağ asidi bağlayıcı protein (I-FABP) düzeylerinde zamanla oluşan değişiklikleri belirlemek ve kontrol grubundaki serum I-FABP düzeyleri ile karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Yirmi sıçan, randomize şekilde iki gruba ayırıldı. Kontrol ve iskemi grubu. Bazal serum I-FABP düzeyleri belirlendi. Tüm sıçanlara laparotomi uygulandı ve SMA izole edildi. İskemi grubunda SMA bağlandı ve intestinal iskemi oluşturuldu. Her iki gruptaki tüm sıçanlardan serum I-FABP düzeylerini belirlemek için 30., 60. ve 90. dakikalarda kan örnekleri alındı. Kan sonuçları, iki grup arasında ve her grup içinde zamana göre değişiklikler açısından karşılaştırıldı. BULGULAR: Mezenter iskemi grubunda, 30., 60. ve 90. dakikalardaki serum I-FABP düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.01). Ameliyat sonrası 30., 60. ve 90. dakikalardaki serum I-FABP düzeyleri ile ameliyat öncesi düzeyler karşılaştırıldığında iskemi grubunda anlamlı yükseklikler saptanırken (p<0.01), kontrol grubunda değişiklik olmadığı görüldü. İskemi grubundaki serum I-FABP düzeylerindeki yükselişler iskeminin zamanı ile doğrudan korele idi. TARTIŞMA: Serum I-FABP düzeyleri, intestinal iskemide anlamlı derecede artmıştır ve bu düzeyler iskemi zamanı ilerledikçe daha fazla yükselmiştir. Serum I-FABP, akut mezenter iskeminin erken tanısı için yararlı ve umut verici bir biyomarker olabilir. |
3. | Borik asit sıçan modelinde oluşturulan karın içi adezyonların önlenmesinde hiyaluronik asit bazlı ürün kadar etkili Boric acid is as effective as hyaluronic acid-based agent in preventing intra-abdominal adhesions in a rat model Murat Urkan, Hikmet Erhan GüvenPMID: 33884596 doi: 10.14744/tjtes.2020.23460 Sayfalar 284 - 289 AMAÇ: Bu deneysel sıçan modelinde, borik asidin anti-enflamatuvar ve antioksidan özellikleri ile ameliyat sonrası abdominal adezyon oluşumuna karşı olası koruyucu etkisini araştırmayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Kırk adet sağlıklı erkek albino sıçan rastgele ve eşit olarak taşıyıcı, hiyaluronik asit bazlı (HA-b) materyal, borik asit 50 (BA50), borik asit 100 (BA100) ve kontrol grupları olarak ayrıldı. Karın içi adezyonlar mekanik çekal abrazyon ile indüklendi. Adezyonların makroskopik ve patolojik değerlendirmesi yapıldı ve doku tümör nekroz faktörü-α (TNF-α) ve transforme edici büyüme faktörü-1 (TGF-β1) seviyeleri ölçüldü. BULGULAR: Toplam abdominal adezyon skorları araç, HA-b, BA50, BA100 ve kontrol grupları için sırasıyla 129.7, 91.07, 53.77, 90.07 ve 140.5 idi ve en yüksek skor daha ciddi adezyonlara işaret ediyordu. Hem BA50 hem de BA100 ile kontrol grubu arasında fibrozis skorlarında anlamlı bir fark olduğu görüldü (p=0.018). Objektif parametreler incelendiğinde, TNF-α seviyeleri BA50 grubunda kontrol, BA100 ve araç gruplarından anlamlı olarak düşüktü (sırasıyla, p=0.01, 0.019 ve 0.03). TGF-β1 düzeyleri BA50 grubunda kontrol, BA100 ve araç gruplarından anlamlı olarak düşüktü (sırasıyla p=0.013, 0.016 ve 0.05). BA50 grubu ve HA-b grubu arasında herhangi bir parametre için fark gözlenmedi. TARTIŞMA: Sonuç olarak, sıçan modelimizde ameliyat sonrası abdominal adezyonlarını önlemede 50 mg/kg dozunda topikal borik asit güvenli ve hiyaluronik asit bazlı ajan kadar etkili bulunmuştur. |
KLINIK ÇALIŞMA | |
4. | Ağır travmanın erken evresinde nötrofil-lenfosit ve trombosit-lenfosit oranlarının hastane içi mortalite ile ilişkisi Association of neutrophil-to-lymphocyte and platelet-to-lymphocyte ratios with in-hospital mortality in the early phase of severe trauma Dong Hun Lee, Byung Kook Lee, Sung Min Lee, Yong Soo Cho, Seong Woo YunPMID: 33884592 doi: 10.14744/tjtes.2020.02516 Sayfalar 290 - 295 AMAÇ: Bu çalışma, travma hastalarında acil ve erken tam kan sayımına dayalı skorlar ile prognoz arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu geriye dönük gözlemsel çalışma, Ocak 2014 ile Aralık 2018 arasında ağır travma nedeniyle hastaneye başvuran yetişkin hastaları içermektedir. Nötrofil-lenfosit oranı (NLR), lenfosit-monosit oranı (LMR) ve trombosit-lenfosit oranı (PLR) ve hastane içi mortalite arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için çok değişkenli lojistik regresyon analizi yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 288 hastada, hastane içi mortalite %26.4 (n=76) idi. Acil servise getirildikten hemen sonra, hayatta kalmayanlarda hayatta kalanlara göre daha düşük NLR (3.28’e karşı 4.73) ve PLR (55.73’e 87.21) ve daha yüksek LMR (4.91’e karşı 3.91) saptandı. Acil servise ulaştıktan altı saat sonra, hayatta kalmayanlar hayatta kalanlara göre daha düşük NLR (4.98’e karşı 8.37) ve PLR (58.23’e karşı 123.74) ve daha yüksek LMR (2.88’e karşı 1.69) değerine sahipti. Çok değişkenli regresyon analizinin sonuçları, acil servise gelişten altı saat sonraki NLR (Odds oranı [OR], 0.926; %95 Güven Aralığı [GA], 0.881–0.973) ve PLR (OR, 0.994; %95 GA, 0.990–0.998) değerlerinin hastane içi mortalite ile bağımsız olarak ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. TARTIŞMA: Şiddetli travma olgularında acil servise geldikten altı saat sonraki düşük NLR ve PLR değerleri, hastane içi mortalite ile ilişkilendirildi. |
5. | Yeni koronavirüs (COVID-19) hastalığı olan yaşlı ve yüksek komobiditeli hastalarda akut taşlı kolesistit tedavisinde perkütan kolesistostomi Percutaneous cholecystostomy in the treatment of acute calculous cholecystitis in elderly patients with COVID-19 and high comorbidity Çağlayan Çakır, Hamit Ahmet KabuliPMID: 33884595 doi: 10.14744/tjtes.2020.23255 Sayfalar 296 - 302 AMAÇ: Akut taşlı kolesistit (ATK) ve COVID-19 tanılı yüksek komorbiditesi olan yaşlı hastalarda perkütan kolesistostominin (PK) etkinliğini, güvenilirliğini ve sonuçlarını gözden geçirmeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Mart 2020–Haziran 2020 tarihleri arasında ATK ve COVID-19 tanısı alan ve girişimsel radyoloji ünitesinde PK tedavi işlemi yapılan 65 yaş üstü hastaların verileri hastane kayıt sistemi taranarak incelendi. BULGULAR: COVID-19 ile birlikte ATK tanısı alan toplam 18 hastaya PK işlemi yapıldı. Hastaların 14’ü (%78) erkek ve dördü (%22) kadın; ortalama yaş 73.4 (dağılım, 67–81 yıl). Hastaların 17’sinde (%94) 48–72 saat içerisinde akut kolesistit ile ilişkili semptomlar gerilemiş ve klinik olarak düzelmiştir. Perkütan kolesistostomi uygulamasının başarı oranı %100 olup herhangi bir komplikasyon gelişmemiştir. Üç (%16.6) hasta işlem sonrası yoğun bakımda entübe olarak izlenmekte iken COVID-19 ilişkili organize pnömoni ve sonrasında gelişen akut respiratuvar distres sendromu (ARDS) nedeniyle hayatını kaybetti. Hastaların 15’i (%83.4) elektif kolesistektomi planı yapılarak taburcu edildi. TARTIŞMA: Dünya genelinde sıklığı giderek artan COVID-19 salgını özellikle 65 yaş üstü hastalarda ek komorbidit hastalıklardan dolayı ölümcül olabilmektedir. Bu hasta grubunda ATK tedavisinde PK, minimal invaziv ve lokal anestezi altında yapılabilir alternatif tedavi seçeneğidir. Ayrıca bu süreç yönetiminde PK elektif cerrahiye geçişte köprü görevi görebilir. |
6. | Travmada Sonografi ile Odaklanmış Değerlendirme (FAST) eğitiminde ultrason simülatörlerinin rolü Role of ultrasound simulators in the training for Focused Assessment with Sonography for Trauma (FAST) Selim Değirmenci, Hasan Kara, Seyit Ali Kayış, Ahmet AkPMID: 33884603 doi: 10.14744/tjtes.2020.73626 Sayfalar 303 - 309 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, bir üniversite hastanesi acil servisindeki sağlık çalışanlarına FAST eğitimi verilmesinde ultrason simülatörlerinin etkinliği incelenmesidir. GEREÇ VE YÖNTEM: Bu çalışma, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Tıp Kliniği’nde çalışan acil tıp asistanı, stajyer doktor ve paramedikler üzerinde ileriye yönelik olarak yapıldı. Katılımcılara SonoSim® USG simülatörü ile teorik ve pratik FAST eğitimi verildi. Eğitim tamamlandıktan sonra tüm katılımcılara sırayla simülatör içeriğinde yer alan önceden seçilmiş beş hasta senaryosu için FAST uygulaması, her bir hasta için ideal tanısal pencereyi bulması ve tanıyı söylenmesi istenmiştir. BULGULAR: Çalışmamıza, herbiri 20 kişiden oluşan acil tıp asistanları, stajyer doktorlar ve paramedik gruplarının yer aldığı 60 katılımcı alındı. Asistan doktorlar için doğru görüntüyü elde etme oranı %99.5, doğru tanı koyma oranı %94 olarak hesaplandı. Stajyer doktorlar için doğru görüntüyü elde etme oranı %98.5, doğru tanı koyma oranı %88 olarak, paramedikler için ise doğru görüntüyü elde etme oranı %98, doğru tanı koyma oranı %81.5 olarak hesaplandı. TARTIŞMA: Kursiyerlerin teorik bilgi düzeyinin simülatörde doğru görüntüyü elde etme becerilerini etkilemediği görülmüştür. Ancak eğitime katılan kursiyerlerin teorik bilgi düzeyleriyle, simülatörde FAST uygulayarak doğru tanı koyma becerilerinin doğru orantılı olarak etkilendiği görülmüştür. Bu çalışma, kısa bir teorik eğitim ve arkasından yapılacak simülatör eşliğinde pratik eğitimle sağlık çalışanlarının FAST konusunda yeterlilik sağlayabileceklerini göstermiştir. |
7. | Laparoskopik apendektomiye karşı mini-insizyon açık apendektomi: Bir kırsal hastane deneyimi Mini-incision open appendectomy versus laparoscopic appendectomy: An experience in a rural hospital Ozan Akıncı, Sangar M Faroq Abdulrahman Abdulrahman, Özlem GüngörPMID: 33884604 doi: 10.14744/tjtes.2020.83023 Sayfalar 310 - 314 AMAÇ: Akut apandisit tedavisinde laparoskopik apendektominin (LA) yalnızca seçilmiş olgularda mı yoksa her olguda rutin olarak mı uygulanması gerektiği konusunda henüz fikir birliği yoktur. Özellikle laparoskopik ekipman kısıtlılığı olan kırsal bölge hastanelerinde LA’ya alternatif cerrahi tekniklerin geliştirilmesi önemlidir. Bu ileriye yönelik çalışma mini-insizyon açık apendektomi (MAA) ile laparoskopik apendektomi prosedürlerini karşılaştırmayı amaçlamaktadır. GEREÇ VE YÖNTEM: Temmuz 2018–Şubat 2020 tarihleri arasında tek cerrah tarafından akut apandisit nedeniyle ameliyat edilen ve vücut kitle indeksi (VKİ) <30 olan 102 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların 51’i MAA, 51’i ise LA tekniği ile ameliyat edildi. Hastalar hastanede yatış süresi, operasyon süresi, ameliyat sonrası ağrı, ameliyat sonrası morbidite ve maliyet açısından değerlendirildi. BULGULAR: Operasyon süresi MAA grubunda LA grubuna göre daha kısa idi (p<0.001). Ameliyat sonrası 12. ve 24. saat VAS skorları MAA grubunda LA grubuna göre anlamlı derecede daha düşüktü (p<0.001). MAA grubundaki hastaların toplam hastane maliyeti LA grubundan anlamlı derecede daha düşüktü (p<0.001). Hastanede yatış süresi ve ameliyat sonrası enfeksiyöz komplikasyonlar açısından iki grup arasında anlamlı bir fark bulunmadı (sırasıyla, p=0.061 ve p>0.999). TARTIŞMA: Mini-insizyon açık apendektomi akut apandisit tanılı, VKİ <30 olan hastalarda güvenilir bir yöntem olup operasyon süresi, ameliyat sonrası ağrı ve maliyet yönünden laparoskopik apendektomiden üstündür. |
8. | Akut apandisit ön tanısı nedeniyle apendektomi yapılan hastaların demografik, klinik ve histopatolojik özelliklerinin değerlendirilmesi Assessment of demographic, clinical and histopathological features of patients who underwent appendectomy due to a presumed diagnosis of acute appendicitis Sami Akbulut, Zeynep Sener Bahçe, Tulin Öztaş, Serdar Gümüş, Nilgün Söğütçü, Hamdi Sakarya, Ali Fuat Kaan Gök, Yusuf YağmurPMID: 33884602 doi: 10.14744/tjtes.2020.73537 Sayfalar 315 - 324 AMAÇ: Akut apandisit (AAp) ön tanaısıyla apendektomi yapılan hastaların klinik, biyokimyasal ve histopatolojik özelliklerinin karşılaştırılmasıdır. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2006 ve Mart 2014 tarihleri arasında AAp ön tanısıyla apendektomi yapılan 8206 hastanın demografik, biyokimyasal ve histopatolojik verileri geriye dönük olarak analiz edildi. Hastalar aşağıdaki özellikler yönünden karşılaştırıldı: Mevsimsel dağılım (sonbahar, kış, ilkbahar, yaz), çalışma günlerine göre dağılım (hafta sonu, hafta içi), histopatolojik bulgulara göre dağılım (AAp, Apendiks vermiformis [NAp]) ve histopatolojik alt gruplara göre dağılım (non-perfore AAp, perfore AAp vs NAp). BULGULAR: Yaşları 16 ile 89 arasında değişen toplam 8206 hastanın 4763’ü (%58) erkekti. Sezonlara göre apendektomilerin dağılımı şöyleydi: Sonbahar (n=1959; %23.9), kış (n=2062; %25.1), ilkbahar (n=2061; %25.1) ve yaz (n=2124; %25.9). NAp oranı yaz mevsiminde diğer mevsimlere göre daha yüksekti. WBC ve nötrofil sayısı sonbahar ve kış mevsimlerinde diğer mevsimlere göre anlamlı olarak daha yüksekti. Çalışma günlerine göre apendektomilerin dağılımı şöyleydi: Hafta içi (n=6120; %74.6) ve hafta sonu (n=2086; %25.4). Hafta sonları WBC ve nötrofil seviyeleri hafta içi günlere göre anlamlı derecede yüksekti. Apendektomilerin histopatolojik gruplara göre dağılımı şöyleydi: AAp (n=7414; %90.3) ve NAp (n=792; %9.7). Apendektomilerin histopatolojik alt gruplara göre dağılımı şöyleydi: Non-perfore AAp (n=6966; %84.9), perfore AAp (n=448; %5.5) ve NAp (n=792; %9.7). Perfore ve perfore olmayan apandisit gruplarındaki WBC, nötrofil ve TBil düzeyleri NAp grubuna göre anlamlı derecede yüksekti. Perfore (%62.1) ve perfore olmayan AAp (%59.6) gruplarındaki hastaların çoğu erkeklerden oluşurken NAp (%58.1) grubundaki hastaların çoğu kadındı. Apendektomi spesimenlerinin 197’sinde (%2.4) parazitik enfeksiyonlar, fibroz obliterasyon, malign veya benign tümör gibi nadir görülen histopatolojik bulgular tespit edildi. TARTIŞMA: Bu çalışma AAp hastalarında demografik özellikler, histopatolojik bulgular, mevsimler, haftanın günleri ve çalışma günleri arasında güçlü bir ilişki olduğunu göstermiştir. |
9. | Akut divertikülitte enflamatuvar parametrelerin tanısal ve prognostik önemi: Geriye dönük kohort çalışması Diagnostic and prognostic significance of inflammatory parameters in acute diverticulitis: A retrospective cohort study Süleyman Kargın, Yusuf TanrıkuluPMID: 33884606 doi: 10.14744/tjtes.2020.92068 Sayfalar 325 - 330 AMAÇ: Akut divertikülit tanısı ve şiddetinin belirlenmesinde optimum biyokimyasal veya hematolojik belirteç henüz belirlenememiştir. Bu çalışmada, akut divertikülit tanısında ve hastalığın şiddetinde nötrofil-lenfosit oranı gibi hematolojik parametrelerin etkinliğinin karşılaştırılmasını amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Divertiküler hastalık tanısı alan 69 hasta (akut divertikülit ve divertiküloz alt grupları) ve kontrol grubunda 36 hasta çalışmaya dahil edildi. Tanı anında yapılan biyokimyasal analizler arasında beyaz küre sayısı, ortalama trombosit hacmi, nötrofil sayısı, trombosit sayısı ve C-reaktif protein değerleri çalışmaya alındı. Nötrofil-lenfosit oranı ve trombosit-lenfosit oranı hesaplandı. Akut divertikülit grubunda abdominal tomografi bulgularına dayalı Hinchey sınıflamasına göre dört gruba ayrıldı. BULGULAR: Akut divertikülit ve divertikülozis gruplarındaki ortalama trombosit-lenfosit oranı, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.05). Akut divertikülit ve divertikülozis ayrımında en iyi duyarlılık ve özgüllük değerleri nötrofil-lenfosit oranı 2.78 ve üzeri için kestirim (cut-off) değerinde %63.64 ve %72.22 ve trombosit-lenfosit oranı 87.46 ve üzeri için kestirim değerinde %30.30 ve %86.11 olarak bulundu. Akut divertikülit ve kontrol grubu ayrımında en iyi duyarlılık ve özgüllük değerleri, nötrofil-lenfosit oranı 11.55 ve üzeri kestirim değerinde sırasıyla %100 ve %0 iken trombosit-lenfosit oranı 12.28 ve üzeri kestirim değerinde ise sırasıyla %100 ve %100 olarak tespit edildi. Nötrofil-lenfosit oranı Hinchey evre 1’de evre 2 ve 3’e göre anlamlı derecede düşüktü (sırasıyla, p=0.003, p=0.006). TARTIŞMA: Nötrofil-lenfosit oranı ve trombosit-lenfosit oranı gibi hematolojik parametreler divertiküloz ve divertikülitin ayırıcı tanısı ve divertikülitte prognozu belirlemek için yararlı biyomarker olarak kullanılabilir. |
10. | İlkel teleferik (varangel) kazaları ile ilişkili ölümler: Geriye dönük otopsi çalışması The primitive cable car (varangel) accident-related fatalities: A retrospective autopsy study Hüseyin Çetin Ketenci, Yalçın BüyükPMID: 33884598 doi: 10.14744/tjtes.2020.36485 Sayfalar 331 - 336 AMAÇ: İlkel teleferik, iki sabit nokta arasında; gerilmiş kalın bir ana tel üzerindeki makara vasıtasıyla, tele asılı haldeki bir kabinin başka bir tel ve motor yardımıyla hareket ettirilmesi prensibine dayanan basit düzeneğe verilen genel bir isimdir ve “varangel” olarak da bilinir. Bu geriye dönük otopsi çalışmasında, ilkel teleferik sistemlerinin kullanımı ile ilişkili ölüm mekanizmalarının ve nedenlerinin tartışılması amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Geriye dönük arşiv çalışmasında; 2007–2016 yılları arasındaki 10 yıllık otopsi kayıtlarının analizi, ilkel teleferik kazasından kaynaklanan sekiz ölüm vakasını ortaya çıkarmıştır. BULGULAR: İlkel teleferikle ilgili ölümlerin esas olarak künt travmalar (kabinin çarpması, yüksekten düşme) ve elektrik çarpması sonucunda oluştuğu saptanmıştır. Künt travmalar ve yüksekten düşmeler ilkel teleferik kabininden kaynaklanırken, elektrik çarpmaları; kabinin asıldığı kablolara temastan meydana gelmiştir. TARTIŞMA: Çalışma ilkel teleferiklerle ilgili kazaların ölümle sonuçlanabileceğini göstermiştir. Kısıtlı bir bölgede, yaygın olarak kullanılan bu düzeneğin kullanım kurallarının ve periyodik takiplerinin, belirlenecek prosedürlerle kontrol altına alınması bu konudaki ölümlerin azaltılmasında fayda sağlayabilir. |
11. | Farklı anatomik bölgelerdeki yanık kontraktürlerinin serbest anterolateral uyluk flebi ile rekonstrüksiyonu Reconstruction of burn contractures with free anterolateral thigh flap in various anatomic sites Zülfükar Ulaş Bali, Burak Özkan, Yavuz Keçeci, Nilgün Ertaş, Levent YoleriPMID: 33884605 doi: 10.14744/tjtes.2020.89195 Sayfalar 337 - 343 AMAÇ: Ekstremite hareketlerinde kısıtlamaya neden olan yanık kontraktürleri rekonstrükte edilmelidir. Ciddi kontraktür olgularında genellikle serbest mikrovasküler fleplere ihtiyaç vardır. İleri derecedeki kontraktürler için ideal serbest flep, büyük deri adasına ve uzun bir pediküle sahip olmalıdır. Bu özellikleri karşılayan anterolateral uyluk flebi (ALT flep) rekonstrüktif cerrahide çeşitli endikasyonlar için yaygın olarak kullanılmaktadır. Yanık kontraktüründe ALT flep kullanımı literatürdeki yanık ve aksiller kontraktürlerde tanımlanmıştır. Bu çalışmada, farklı anatomik kontraktür bölgelerinde serbest ALT flep kullanımı sunuldu. GEREÇ VE YÖNTEM: Yaş ortalaması 36.6 olan 14 (12 erkek, 2 kadın) hastaya 15 serbest ALT flep uygulandı. Boyun, aksilla, popliteal, kübital bölge, plantar ayak ve eldeki yanık kontraktür defekti ALT flep ile rekonstrükte edildi. BULGULAR: Tam flep kaybı ile karşılaşılmadı. Bir olguda distal flep nekrozu görüldü. Tüm hastalarda hareket açıklığında belirgin düzelme görüldü. Fizik tedavi eksikliği nedeniyle el fleksör kontraktürü olan bir hastada kontraktürde nüks görüldü. TARTIŞMA: ALT flebi çeşitli anatomik kontraktür bölgelerinde güvenle kullanılabilir. Boyun, el ve ayakta daha iyi adaptasyon ve hacimli görünümün önlenmesi için flepin suprafasyal plandan kaldırılması tercih edilebilir. |
12. | İnstabil intertrokanterik kırıklarda iki farklı proksimal femoral çivinin radyolojik parametreler açısından karşılaştırılması Comparison of two different proximal femoral nails in instabil intertrochanteric fractures concerning radiological parameters Gökhan Bülent Sever, Mehmet Cenk Cankuş, Burçin KarslıPMID: 33884599 doi: 10.14744/tjtes.2020.41343 Sayfalar 344 - 350 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı instabil intertrokanterik kırığı olan 65 yaş üzeri mobil hastalarda kapalı redüksiyon ve proksimal femoral çivileme tedavisinde kullanılan iki farklı çiviyi radyolojik parametreler açısından karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Haziran 2013 ve Ağustos 2018 tarihleri arasında tek merkezde intertrokanterik kırık tanısı ile kapalı redüksiyon ve internal fiksasyon uygulanan ameliyat öncesi mobil olan 65 yaşı üzerinde 108 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgular kullanılan proksimal femoral çiviye göre 2 gruba ayrıldı (Intertan (IT) ve Talon Distal Fix Nail/Lag Screw (TDFN)). Gruplar yaş, cinsiyet, komplikasyon oranları ve radyolojik parametrelerine (redüksiyon kalitesi, tip apex distance (TAD), Parker indeksi, kaynama zamanı, cut out oranı, varus kollapsı) göre karşılaştırıldı. BULGULAR: Gruplar arasında yaş, cinsiyet, kaynama zamanı ve postoperatif ilk grafide ölçülen redüksiyon kalitesi, Parker indeksi, kollodiafizyal açı açısından fark yoktu. Postoperatif ilk grafide IT grubunda 12, TDFN grubunda 5 olguda TAD ölçümü 25 mm üzerindeydi. TAD ölçümünün yüksek olduğu hasta sayısının istatistiksel olarak IT grubunda fazla olmasına rağmen varus kollapsı ve cut out komplikasyonlarının TDFN çivisinde istatistiksel olarak fazla görüldüğü gözlendi. IT kullanılan grupta 4 olguda çivi bağımlı komplikasyona rastlandı. (3 olguda trokanter majör kırığı, 1 olguda distal vida yerinden femur kırığı) TDFN grubunda çivi dizaynına bağlı komplikasyona rastlanmadı. TARTIŞMA: Varus kollapsı ve cut out komplikasyonlarını önlemekte ve radyolojik parametrelerin kırık kaynamasına kadar devamlılığını sağlamakta intertan çivisinin odi çivisine göre daha üstün olduğu saptandı. Bunun yanında intertan çivisi kullanılan hastalarda komplikasyon oranının daha yüksek olması bu çivinin handikapı olarak görüldü. |
13. | Torasik aortaya en yakın ve travmaya en fazla maruz kalan 12. torasik vertebranın morfometrik çalışması Morphometric study on the 12th thoracic vertebrae which is most frequently exposed to trauma and the closest vertebra to thoracic aorta Mehmet Fatih Korkmaz, Hüseyin ÖzevrenPMID: 33884593 doi: 10.14744/tjtes.2020.16794 Sayfalar 351 - 355 AMAÇ: Korpusun anterior korteksinin perforasyon riskinin ve önlenebilir büyük vasküler zedelenmelerin azaltılması amacıyla 12. torakal vertebra seviyesinde sol kord uzunluğu, sol pedikül uzunluğu ve uygun vida uzunluğunun cinsiyetler arası farklılıklarını tanımlamak. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmada 25 yaşından büyük (25–40 yıl), spinal travma bulgusu olmayan 60 hastanın (30 erkek, 30 kadın) T12 vertebra pediküllerinin torakal aksiyel kemik pencere BT görüntüsü alınarak morfometrik verileri analiz edildi. BULGULAR: T12 sol kord uzunlukları erkek (38.17±2.54 mm) ve kadınlarda (36.62±2.27 mm) karşılaştırılarak, istatistiksel anlamlı bir fark bulunmuştur (p=0.016). Sol kord uzunluğu (37.40±2.51) (32–44 mm) ile yaş (31.93±3.91) (25–40 yıl) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark ve orta derecede korelasyon görülmüştür (p=0.002, r=0.401). Sol kord uzunlukları (37.40±2.51) (32–44 mm) ile sol pedikül uzunlukları (12.12±1.34) (10.0–15.80 mm) arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık ve orta düzeyde korelasyon saptanmıştır (p=0.001, r=0.577). TARTIŞMA: Sol pedikül ve sol kord uzunluğu ile yaş ve cinsiyet arasında anlamlı farklılıklar ve ilişkiler mevcuttur. Elde edilen bilgiler implant boyutu ve intraoperatif T12 vertebra pedikülünün yönelimi için bir yol gösterici olarak kullanılabilir. |
14. | Tendinöz çekiç parmak yaralanmalarının tedavisinde kullanılan dört farklı immobilizasyon yönteminin karşılaştırılması Comparison of four different immobilization methods in the treatment of tendinous mallet finger injury Safiye Özkan, Ömer BerközPMID: 33884607 doi: 10.14744/tjtes.2021.35469 Sayfalar 356 - 361 AMAÇ: Kapalı tendinöz çekiç parmak yaralanmalarının konservatif olarak tedavi edilmesi gerektiğine dair fikir birliği olmasına rağmen, kullanılacak en iyi immobilizasyon yöntemi net olarak belirlenmemiştir ve literatürdeki mevcut veriler kesin bir sonuca varmamaktadır. Bu çalışmanın amacı, tendinöz çekiç parmak yaralanmasının konservatif tedavisinde kullanılan dört farklı immobilizasyon yönteminin sonuçlarını karşılaştırmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM: Tendinöz çekiç parmak yaralanması olan 96 hasta, dört farklı immobilizasyon yöntemi ile (Stack ortez, termoplastik ortez, alüminyum ortez ve K-teli immobilizasyonu) tedavi edildi. Tedaviyi takiben hastalar distal interfalangeal eklem ekstansiyon kaybı, total aktif hareket, kavrama gücü ve Abouna ve Brown kriterleri ile değerlendirildi. BULGULAR: Sekiz ve 12. haftalarda ekstansiyon kaybı ve total aktif hareket değerlerinde, dört farklı immobilizasyon yöntemi arasında anlamlı fark bulunmadı. Kavrama gücü değerlendirmesine göre, Stack ortez grubunda 12. haftada K-teli ve alüminyum ortez gruplarına göre anlamlı derecede daha iyi sonuçlar elde edildi, ancak fark termoplastik ortez grubuna göre anlamlı değildi. TARTIŞMA: Tendinöz çekiç parmak yaralanmasının tedavisinde kullanılan dört farklı immobilizasyon yöntemi arasında çoklu karşılaştırmalar yapan bu ilk çalışmada, gruplar arasında tespit edilen tek anlamlı fark, K-teli ve alüminyum ortez ile karşılaştırıldığında Stack ortez ile daha yüksek kavrama gücü elde edilmesi olmuştur. |
OLGU SUNUMU | |
15. | Çoklu safra yolu travması olan hastaların tedavisinde portoenterostominin yeri: Olgu serisi ve literatürün gözden geçirilmesi The role of portoenterostomy in the treatment of patients with multiple bile duct trauma: Case series and review of the literature Osman Nuri Dilek, Feyyaz Güngör, Halis Bağ, Turan Acar, Arif AtayPMID: 33884601 doi: 10.14744/tjtes.2020.64859 Sayfalar 362 - 368 AMAÇ: Benign patolojiler veya majör safra yolu yaralanması sonucu ortayan çıkan çoklu safra yolunun yaralandığı olgularda hepatikojejunostominin güvenle yapılması zor ve kompleks bir işlemdir. GEREÇ VE YÖNTEM: Burada, benign hiler patolojiler nedeniyle yapılan agressif diseksiyonlar sonucunda ve laparoskopik kolesistektomiler sırasında majör safra yolu yaralanması gelişen olgularda uyguladığımız portoenterostomi (PE) olgularımızı literatür verileri ışığında tartışmayı amaçladık. Travmatize olmuş ve birleştirilemeyen üç veya daha fazla safra kanalı varlığında PE tekniğini uyguladık. Asendan kolanjit riskini azaltmak amacıyla klasik Roux-N-Y tipi hepatikojejunostomi tekniğini uyguladık. Anastomozun arka ve ön duvarını yaparken, ropeway (teleferik sistemi) tekniğiyle, tek-tek (separe) 6–8 dikiş kullanarak ve düğümü dışarıda bağlayarak işlem tamamlandı. İnce safra kanalları (>2 mm) içerisine ince-uzun silikon stentler konularak jejunuma uzatıldı. BULGULAR: 2015–2019 yılları arasında altı hastamızda PE uygulandı. Hastaların beşi erkek, biri kadın olup yaş ortalaması 70.33 idi. Safra yolu travması gelişen dört olgumuzdan ikisinde hepatikojejunostomi yapıldığı, ancak gelişen striktürler sonucu endoskopik ve cerrahi revizyon yapıldığı ve stentlerle safra akımının düzeltilmeye çalışıldığı saptandı. Bu iki olgumuzda agressif hiler diseksiyon sonucu ortaya çıkan multiple safra kanallarına PE uygulandı. Diğer iki olguda ise majör yaralanma sonucu ortaya çıkan çok sayıda safra kanalı (Strasberg-Bismuth-E4) nedeniyle PE yapılmıştır. Mirizzi sendromu (Tip 4) nedeniyle yapılan agressif hiler diseksiyonlar sonucunda ortaya çıkan çoklu safra kanalları için iki olguda da PE yapılmıştır. Hastalarımızın ortalama izlem süresi 20.1 aydır (11–37 ay). TARTIŞMA: Portoenterostomi işlemi çok sayıda safra yolunun ortaya çıktığı ve hepatikojejunostominin yetersiz kalacağı durumlarda, kurtarıcı bir işlem olarak uygulanabilir. PE işlemi özellikle benign hiler patolojilerde, majör safra yolu travmaları, yoğun fibrozis ve enflamasyonun olduğu durumlarda, frajil doku ve ince kanalların olduğu durumlarda uygulanabilir. PE işlemi hepatobiliyer cerrahi konusunda deneyimli cerrahların olduğu merkezlerde uygulanmalıdır. Bununla beraber, PE etkinliğini saptayabilmek için çok merkezli, daha geniş ve daha uzun süreli takibi yapılan çalışmalara ihtiyaç vardır. |
16. | Pediatrik hastada diz osteokondral kırığının geç fiksasyonu Delayed osteochondral fracture fixation of the knee in a pediatric patient Enes Sarı, Barış Polat, Deniz Aydın, Mehmet Yalçınozan, Kaan ErlerPMID: 33884600 doi: 10.14744/tjtes.2020.59056 Sayfalar 369 - 373 Pediatrik hasta grubunda diz eklemindeki osteokondral kırık sıklığı kesin olarak bilinmemektedir. Fragman fiksasyonu akut olgularda ideal tedavi yöntemi olarak kabul edilse de, ihmal edilmiş ve/veya geç tanı konmuş olgulardaki geç fiksasyon sonuçlarına ait bilgi son derece kısıtlıdır. Bu yazının amacı, pediatrik bir olguda lateral femoral kondildeki geç tanı konulmuş büyük bir osteokondral kırığın fiksasyon sonuçlarını bildirmektir. |
17. | Araç lastiği patlaması sonrası nadir bir pnömomediastinum olgusu A rare case of pneumomediastinum after blown tire Onur Tezel, Doğan ÖzenPMID: 33884590 doi: 10.14744/tjtes.2021.01901 Sayfalar 374 - 376 Yüz bölgesinde görülen cilt altı amfizem, oral ve maksillofasiyal travmatik yaralanmanın iyi bilinen bir sonucudur. Bazı nadir durumlarda, cilt altı hava koleksiyonu retrofaringeal ve paralatero-servikal boşluklara yayılabilir ve mediastene ulaşabilir. Elli beş yaşında erkek, kamyon lastiğini değiştirmeye çalıştığı sırada lastiğin patlaması ile oluşan yaralanma sonrası acil servise getirildi. Göğüs radyografisinde şüpheli pnömomediastinum ve pnömotoraks tespit edildi. Boyun ve toraks bilgisayarlı tomografi taraması ile torasik duvar boyunca mediastene uzanan yaygın cerrahi amfizemi tespit edildi. Hasta ameliyat sonrası göğüs cerrahisi bölümünde izlendi ve konservatif yöntemlerle tedavi edildi. Hastaneden taburcu olduktan sonra klinik takibinde herhangi bir komplikasyon tespit edilmedi. Sonuç olarak, oral veya maksillofasiyal travma sonrası pnömomediastinum gelişimi nadirdir. Bununla birlikte, gelişebilecek ölümcül komplikasyonlar göz önüne alındığında, klinisyenler ayırıcı tanıda pnömomediastinumu akılda tutmalıdır. |
18. | Koroziv asit madde içimi sonrası olan trakeal stenozda yaklaşım: Olgu sunumu Management of tracheal stenosis after corrosive acid ingestion: A case report Hıdır Esme, Hasan DoğanPMID: 33884594 doi: 10.14744/tjtes.2020.21805 Sayfalar 377 - 379 Sindirim sisteminin koroziv madde ile yaralanması iyi bilinen klinik bir tablo olmakla beraber, kritik olarak hayatı tehdit eden hava yolu hasarı açık bir şekilde dökümante edilmemiştir. Koroziv asit madde içilmesi ile ortaya çıkan trakeal stenoz çok nadirdir. Biz, isimsiz şişede saklanan asidik temizleme ajanının, kaza ile içilmesinden üç hafta sonra acil kliniğine başvuran dört yaşındaki kız çocuğu olgusunu rapor ettik. Rijit bronkoskopi stenoz varlığını gösterdi. Olgu tekrarlayıcı dilatasyon, trakeal yaralanmanın onarılması ve geçici poliüretan ile kaplı nitinol stentin yerleştirilmesiyle tedavi edildi. Sunduğumuz olguda olduğu gibi dikkatli ve doğru stentin yerleşirilmesi, anlamlı ve hayat kurtarıcı hava yolu iyleşmesi sağlayabilir. |