p-ISSN: 1306-696x | e-ISSN: 1307-7945
Cilt : 16 Sayı : 1 Yıl : 2025

Hızlı Arama




SCImago Journal & Country Rank
Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi - Ulus Travma Acil Cerrahi Derg: 16 (1)
Cilt: 16  Sayı: 1 - Ocak 2010
EDITÖRE MEKTUP
1. 
UNUSUAL SKIN BURN WITH HOT SEALING WAX and REMOVAL of WAX PARTICLES FROM BURNED SKIN WITH SUNFLOWER OIL
Yakup Çil
Sayfa 0
Makale Özeti |Tam Metin PDF

DERLEME
2. 
Acil Tıp'ta Aydınlatılmış Onam
Informed Consent in Emergency Medicine
Nermin Ersoy, Müesser Şenses, Rahime Aydın Er
PMID: 20209388  Sayfalar 1 - 8
Acil tıp’ta da acil müdahalelerin etik ve yasal geçerliliği için aydınlatılmış onam ön koşuldur. Çünkü aydınlatılmış onam hasta-hekim arasındaki güven ilişkisinin, ilişkinin temelini oluşturan dürüstlük ilkesinin, bireyin kendi hakkında karar verme hakkını gözeten özerklik ilkesinin ve bireye saygı ilkesinin korunmasında asıl rol oynamaktadır. Acil hastası için öngörülen acil girişimin yapısı, yararları ile olası zararları, tedavisiz kalınması halinde ortaya çıkabilecek olumsuzlukları içermesi gereken aydınlatılmış onam, acil tıbbın hasta yapısına göre başkalaşmaktadır. 1. Hastanın bilinçli olduğu durumda, 2. Hastanın bilincinin yerinde olmadığı durumda ve 3. Hastanın çocuk ya da genç erişkin olması durumunda değişiklik gösteren aydınlatılmış onam; gerçek onam, açık onam, örtülü onam, ima edilen, varsayılan onam, vekil ve ebeveyn onam gibi isimlerle anılmaktadır. Hastanın tıbbi, psikolojik, hatta sosyal durumuna göre de farklılaşabilen aydınlatılmış onam elde edilmeden acil müdahalenin yapılabildiği istisnai durumlar bulunmaktadır. Yaşam kurtarıcı merkezli istisnalardan başka, hastanın kendisi için karar veremediği durumda hekimin hastanın en iyi yararı ile çocuğun üstün yararını gözeterek acil müdahalede bulunması imtiyaz hakkına dayanmaktadır. Etik açıdan savunulabilen bu hak, katı paternalistik yaklaşımlara zemin hazırladığı için hastanın özerkliğine saygının çiğnenmemesi için özen gerektirmektedir.

DENEYSEL ÇALIŞMA
3. 
Deneysel sepsiste IgM ile zenginleştirilmiş immünglobulin ve sıvı replasman tedavisininin sinir ileti hızına olan etkileri
Effects of IgM-enriched immunoglobulin and fluid replacement on nerve conduction velocity in experimental sepsis
İlkin Çankayalı, Yusuf Hakan Doğan, İlhami Solak, Oğuz Eriş, Serdar Demirgören, Ali Reşat Moral
PMID: 20209389  Sayfalar 9 - 14
AMAÇ
Sepsiste yoğun bakım polinöropatisi (YBP) olarak adlandırılan nöromusküler ileti bozukluklarının erken dönemde enflamatuvar mekanizmalar ve/veya rölatif hipovolemi ile tetiklendiği ileri sürülmektedir. YBP, klinik bulgulardan önce erken dönemde beliren elektrofizyolojik bulgularla kendini gösterir. Çalışmamızda, IVIG ve volüm replasman tedavisinin deneysel sepsisin erken fazında görülebilen sinir ileti hızındaki (SİH) değişikliklere olan etkisinin araştırılması amaçlandı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Randomize olarak 46 Spraque-Dawley sıçan çalışmaya dahil edildi. Deneysel sepsis çekal ligasyon ve perforasyon ile oluşturuldu. SİH, kuyruk sinirindeki ölçümlerle değerlendirildi.
BULGULAR
Sham grubu, kolloid grubu ve IVIG grubunda hem grup içinde hem de gruplar arasında SİH’nın değişimi açısından anlamlı fark olmadığı görüldü. Herhangi bir tedavinin uygulanmadığı sepsis grubunda ise; SİH’nın başlangıç değerine göre anlamlı azaldığı görüldü.
SONUÇ
YBP’nin erken elektrofizyolojik bir bulgusu olarak kabul edilebilen SİH sepsisin erken döneminde azalmaktadır. Deneysel sepsisin erken döneminde görülen SİH’deki azalmanın IgM ile zenginleştirilmiş IVIG verilmesi ile veya erken yapılan volüm replasmanı ile önlenebileceği görülmektedir. IVIG tedavisi uygulanan grupla kolloidle erken volüm replasmanı uygulanan grup arasındaki sonuçların istatistiksel olarak farklı olmaması dikkat çekici olarak değerlendirilmiş ve konu ile ilgili mekanizmanın açığa çıkması için randomize klinik ve deneysel çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısına varılmıştır.

4. 
Sıçanlarda deneysel spinal kord hasarlanmasında N-asetilsisteinin biyokimyasal etkinliği
The biochemical effectiveness of N-acetylcysteine in experimental spinal cord injury in rats.
Volkan Hancı, Alaeddin Kerimoğlu, Kenan Koca, Aykut Başkesen, Kemal Kılıç, Didem Taştekin
PMID: 20209390  Sayfalar 15 - 21
AMAÇ
Çalışmamızda, metilprednizolon, N-asetilsistein (NAC) ve metilprednizolonla kombine NAC tedavisininin, sıçanlarda oluşturulan deneysel spinal kord hasarlanmasındaki biyokimyasal etkinliği karşılaştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Spraque-Dawley cinsi, ortalama 250-300 gram ağırlığında 32 erkek sıçan dört gruba ayrıldı. Spinal kord hasarlanması ekstradural olarak T4-T5 seviyesine yerleştirilen anevrizma klibi ile uygulandı. Grup C’ye (Kontrol grubu, n=8) travma uygulanması ardından hiçbir tedavi uygulanmadı. Travma ardından Grup M’ye (Metilprednizolon grubu, n=8) 30 mg.kg-1 ardından idamede saatte 5,4 mg.kg-1 dozunda metilprednizolon, Grup N’ye (NAC grubu, n=8) 150 mg.kg-1 NAC, Grup MN’ye (Metilprednizolon ve NAC grubu, n=8) 30 mg.kg-1 ardından idamede saatte 5,4 mg.kg-1 dozunda metilprednizolon ile 150 mg.kg-1 NAC intraperitoneal olarak verildi. Travmadan 24 saat sonra sıçanlar anestezi uygulanarak dekapite edildi ve spinal kord örnekleri alınarak biyokimyasal inceleme yapıldı.
BULGULAR
Gruplarda ortalama malondialdehid (MDA) değerleri Grup M, Grup N, Grup MN’de, Grup C’ye göre anlamlı olarak düşüktü (p<0,05). Ortalama süperoksit dismutaz (SOD) değerleri ise, Grup M, Grup N, Grup MN’de, Grup C’ye göre anlamlı olarak yüksekti (p<0,05). Grup M ile Grup N arasında ortalama MDA ve SOD değerleri açısından anlamlı farklılık yoktu.
SONUÇ
Metilprednizolon, NAC ve metilprednizolon ile kombine NAC tedavisinin, sıçanlarda deneysel spinal kord hasarında, sekonder hasarın önlenmesinde biyokimyasal olarak faydalı olabileceği düşünüldü.

KLINIK ÇALIŞMA
5. 
Travma dışı akut karınlı hastaların tanısında D-dimer testinin değeri
The value of D-dimer test in the diagnosis of patients with nontraumatic acute abdomen
Hizir Yakup Akyildiz, Erdogan Sozuer, Alper Akcan, Can Kuçuk, Tarik Artis, İsmail Biri, Namık Yılmaz
PMID: 20209391  Sayfalar 22 - 26
AMAÇ
Akut karınlı bir hasta hızlıca değerlendirilmeyi gerektirir. Bu hastalarda karın ağrısının cerrahi bir nedenden mi yoksa cerrahi olmayan bir nedenden mi olduğunu anlamak çok önemlidir. Bu çalışmada, akut karın tanısında lökosit sayısının ve D-dimer testinin doğruluğu karşılaştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu prospektif çalışmada, Haziran 2006 ile Kasım 2007 tarihleri arasında travmaya bağlı olmayan akut karın nedeniyle acil servise başvuran 225 hasta değerlendirildi. Hastalar iki gruba ayrıldı: grup 1 acil cerrahi girişim gerektirenler ve grup 2 gerektirmeyenler. Yaş, cinsiyet, lökosit sayısı, D-dimer seviyesi, akut karın ağrısının nedeni ve ameliyat bulguları araştırıldı. P değerlerinden 0,05’den küçük olanlar istatistiki olarak anlamlı kabul edildi.

BULGULAR
D-dimer seviyesi ve lökosit sayısı arasında pozitif bir korelasyon bulundu. Acil karın içi durumlarda D-dimer ve lökosit sayısı benzer şekilde davrandı. ROC eğrisi altında kalan alan ise D-dimer testinde anlamlı olarak daha yüksekti (p<0,0001). Ek olarak, acil laparotomi gereken hastalarda bu testin duyarlığı %95,7 iken lökosit sayısınınki ise %74,8 olarak saptandı.
SONUÇ
Akut karınlı bir hastada D-dimer testi lökosit sayısına güçlü bir alternatif veya yardımcı olabilir.

6. 
Mannheim Peritonit İndeksi ve APACHE II - Peritonitli hastalarda sonucun öngörülmesi
Mannheim Peritonitis Index and APACHE II - Prediction of outcome in patients with peritonitis
Ajaz Ahmad Malik, Khurshid Alam Wani, Latif Ahmad Dar, Mehmood Ahmed Wani, Rauf Ahmad Wani, Fazl Qadir Parray
PMID: 20209392  Sayfalar 27 - 32
AMAÇ
Peritonitli hastaların erken prognostik değerlendirmesi, yoğun bakım açısından yüksek risk taşıyan hastaların seçilmesi ve aynı zamanda güvenilir objektif bir şiddet ve operatif risk sınıflaması için tercih edilir. Bu çalışmada, peritonitli hastalarda Akut fizyolojik ve Kronik Sağlık Değerlendirme skoru (APACHE II) ile Mannheim peritonit indeksi (MPI) gibi skorlama sistemlerinin kullanımı değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
İki yıllık bir periyot boyunca jeneralize peritoniti olan ardışık 101 hasta (69 erkek, 32 kadın) üzerinde prospektif çalışma yürütüldü. Laparotomiden önce hastalara her iki skorlama sistemi de uygulandı. Skorlara esas alınarak, hastalar üç gruba ayrıldı. Hastaların sonuçları kaydedildi ve her iki skorlama sisteminin doğruluğu değerlendirildi.
BULGULAR
MPI sisteminde mortalite; 15’den daha düşük bir skoru olan hastalarda 0 olurken, 16-25 seviyesinde bir skoru olan hastalarda %4 ve 25 seviyesinden daha yüksek bir skoru olan hastalarda da %82,3 oldu. Benzer şekilde, APACHE II sisteminde de 10’dan daha düşük bir skoru olan hastalarda hiçbir mortalite kaydedilmedi. Mortalite; 10-20 seviyesinde bir skoru olan gruplar ile 20 seviyesinden daha yüksek bir skoru olan gruplarda, sırasıyla %35,29 ve %91,7 oldu.
SONUÇ
Her iki skorlama sistemi, mortalitenin öngörülmesinde hassastır. Bununla birlikte, APACHE II, kesin avantajlara sahiptir ve bu nedenle daha kullanışlıdır.

7. 
Tibia cisim kırıklarının intramedüller çivilemesinde tek veya çift distal kilitleme: Prospektif randomize bir çalışma
Single or double distal locking in intramedullary nailing of tibial shaft fractures: a prospective randomized study
Onur Hapa, Hasan Hilmi Muratlı, Halil Yalçın Yüksel, Levent Çelebi, Dağhan Doğruyol, Ali Biçimoğlu
PMID: 20209393  Sayfalar 33 - 37
AMAÇ
Distal kilit sayısının kaynamaya, komplikasyon oranına ve ameliyat süresine etkisi olabilir. Bu çalışmada, bir veya iki distal kilit vidasının, kapalı veya tip 1 açık, basit veya kama tipi tibia cisim kırıklarında oymasız yapılan intramedüller çivilemede yanlış, gecikmiş kaynama, kaynamama ve vida yetersizliği görünme sıklığına etkisi incelendi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Elli yedi hasta (39 erkek, 18 kadın; ortalama yaş 38,5±10,7) prospektif olarak tek distal kilit veya iki distal kilit gruplarına ayrıldı. Gruplar yanlış, gecikmiş kaynama, kaynamama ve vida yetersizliği sıklığı açısından değerlendirildi. Yirmi dokuz hasta iki vida grubunda, 28 hasta tek vida grubundaydı. Gruplar daha sonra uç kırıklar (üst uç+alt uç) ve orta cisim kırıklar olarak ayrıldı ve komplikasyon sıklığı açısından incelendi. İstatistiksel değerlendirme, Mann-Whitney U, ki-kare ve T testleriyle yapıldı.
BULGULAR
Ortalama takip süresi 2,4 yıldı (dağılım 1,5-4,7 yıl). İki grupta da yanlış kaynama yoktu. Gecikmiş kaynama, kaynamama veya vida yetersizliği gruplar arasında farklı değildi (p>0,05). Fakat, komplikasyon oranı iki vida grubun da uç kırıkları için tek vida grubuna göre daha fazla idi (p=0,04).
SONUÇ
Kompleks olmayan, kapalı veya tip 1 açık kırıklarda tek distal kilitleme güvenli olup, cerrahi süreyi ve radyasyon maruziyetini azaltmaya yardımcı olabilir.

8. 
Apandisitin epidemiolojik, demografik özellikleri ve oluşumunda çevresel faktörlerin etkisi
Epidemiological and demographic features of appendicitis and influences of several environmental factors
Barlas Sulu, Yusuf Gunerhan, Yilmaz Palanci, Banu Işler, Kasim Caglayan
PMID: 20209394  Sayfalar 38 - 42
AMAÇ
Bu çalışmada, akut apandisit tanısıyla ameliyat edilen hastaların demografik özellikleriyle hastalığın oluşumundaki mevsim, hava sıcaklığı, nem ve rakım gibi faktörlerin etkileri araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
2004 ile 2007 yılları arası, ameliyat edilen 1871 hasta perfore ve non-perfore apandisitli olmak üzere iki gruba ayrıldı. Demografik özellikler ile mevsim, hava sıcaklığı, nem, rakım gibi çevresel faktörlerin etkisi araştırıldı. Bulgularımız, farklı ülkelerin, çevresel koşullarının etkileriyle karşılaştırıldı.

BULGULAR
Apandisit en sık erkeklerde ve 10 ile 19 yaşları arasında görüldü. Perfore apandisit ise en sık 0-9 ve 50 yaş üstü grupları arasında görülmekteydi. Kış mevsiminde apandisit en sık fakat perforasyon en az görülüyordu. Yılın en soğuk üç ayında non-perfore apandisit -8.8°’de en sık görülürken, perfore apandisit en sık -11.2°’de görülmekte idi (p<0,01).
SONUÇ
Bulgularımız, apandisitin ve perforasyonun oluşumunda yaş ve cinsiyetin etkili olduğunu göstermiştir. Mevsim, hava sıcaklığı ve rakım gibi çevresel faktörler apandisitin sıklığında etkili olabilmektedir.

9. 
Ochsner-Sherren rejimi halen apendiküler kitle tedavisinin düzenlenmesinde geçerli midir?
Does Ochsner-Sherren regimen still hold true in the management of appendicular mass?
Narayanan Dhanasekharan Cunnigaiper, Praveen Raj, Prasanthi Ganeshram, Vishnukumar Venkatesan
PMID: 20209395  Sayfalar 43 - 46
AMAÇ
Her ne kadar, 1901 yılına kadar uzanan bir geçmişte önerilen yaklaşım olmakla birlikte, apendiküler kitleye yönelik konservatif tedavi halen yaygın şekilde uygulanmaktadır. Apendiküler kitle ile ilgili erken apendektominin avantajları konusunda bilgi veren son zamanlarda yapılmış az sayıda seriyle birlikte, bu retrospektif çalışmada hastalara bu tip yaklaşımın yapılabilirliği araştırıldı.
GEREÇ VE YÖNTEM
Ocak 2005 ile Aralık 2007 arasında şüpheli apandisit ve apendiküler kitle nedeniyle acil apendektomi uygulanan 506 hasta (240 erkek, 266 kadın) geriye dönük olarak değerlendirildi. Subakut/kronik apandisiti bulunan ve interval apendektomi uygulanan hastalar çalışma dışında tutuldu. Ameliyat sonrası sonuçlar, apendiküler kitlesi bulunan ve bulunmayan hastalardan oluşan iki grup arasında karşılaştırıldı.
BULGULAR
Çalışmaya, 114’ünde apendiküler kitle bulunan toplam 506 hasta alındı. İki grup karşılaştırıldığında, her iki grupta da hiçbir majör komplikasyon saptanmadı. Apendiküler kitlesi bulunan hastalardan oluşan grupta minör komplikasyon insidansı anlamlı şekilde artarken, yara enfeksiyonu insidansı bakımından iki grup arasında anlamlılık saptanmadı. Apendiküler kitlesi olan hastalarda, anlamlı şekilde yüksek dren kullanımı/hastanede kalma süresi olduğu saptandı.
SONUÇ
Düşük morbidite, azalan hastanede kalma süresi, düşük maliyet ve hasta uyumu, Hindistan gibi bir ülkede özellikle yaygın olan ve benzer bulgularla başvuran intestinal/peritoneal tüberküloz gibi olguları atlamaksızın, apendiküler kitleye yönelik erken cerrahi tedaviyi desteklemektedir.

10. 
İstanbul’daki av tüfeği intiharlarının analizi, 1998-2007
Analyses of suicidal deaths with shotguns in Istanbul, 1998-2007
Mahmut Aşırdizer, Gürol Cantürk, Nergis Cantürk, Mehmet Sunay Yavuz, Hüseyin Sarı
PMID: 20209396  Sayfalar 47 - 53
AMAÇ
İntihar amaçlı ateşli silah ölümlerinin bazı özellikleri önceki çalışmalarda tanımlanmış ise de, av tüfekleri kullanılarak gerçekleştirilmiş intihar ölümlerine ait seriler, literatürde sınırlı sayıdadır. Bu çalışmanın amacı, intihar amaçlı av tüfeği ölümlerinin çeşitli özelliklerini tanımlamaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
01 Ocak 1998 ile 31 Aralık 2007 tarihleri arasında Adli Tıp Kurumu, Morg İhtisas Dairesi tarafından düzenlenmiş, 36971 otopsi raporu geriye dönük olarak gözden geçirildi.
BULGULAR
Yetmiş üç intihar amaçlı av tüfeği ölüm olgusu değerlendirildi. Olguların 46’sı (%63) erkek, 27’si (%37) kadındı. Olguların çoğu (n=39, %53,4) 16-20 yaş grubunda yer almaktaydı (p<0,001). İntiharların 62’si (%84,9) kurbanın evinde meydana gelmişti (p<0,001). Yedi olguda intihar notu (%9,6) bulunmuştu. Giriş yaraları olguların büyük çoğunluğunda (n=29, %39,8) kafa bölgesinde iken (p<0,001), kadın kurbanlarda intihar için genellikle (n=12, %44,4) karın bölgesinde idi. Atış, olguların 56’sında (%76,7) tam temas halinde, bitişik atış (gevşek temas) mesafesinden gerçekleştirilmişti (p<0,001). Olguların %17,8’inde (n=13) kanda etil alkol saptanmıştı.
SONUÇ
Av tüfekleri ile intiharların önlenebilmesi için, av tüfeklerinin elde edilmesi ve kullanımı sıkı olarak kontrol edilmeli, eğitim çabaları erken ve geç adölesan dönemindeki gençlere ebeveynlerine yönelmeli, psikolojik destek merkezleri kurulmalıdır.

11. 
Yeni bir merkezde artan penetran kardiyak travma vakaları
Increasing numbers of penetrating cardiac trauma in a new center
İlker Mataracı, Adil Polat, Deniz Çevirme, Fuat Büyükbayrak, Ahmet Şaşmazel, Eylem Tuncer, Murat Songur, Vedat Erentuğ, Kaan Kırali, Cevat Yakut
PMID: 20209397  Sayfalar 54 - 58
AMAÇ
Penetran kardiyak yaralanma nedeniyle cerrahi tedavi gören hastalarda tanı ve acil cerrahi yaklaşımın önemini vurgulamaktır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Koşuyolu Kalp Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Haziran 2005 tarihinde Cevizli Kartal’daki yeni hizmet binasına taşındı. Bu bölgede hizmet binasının şehrin ana arterlerine yakın konumlanması nedeniyle travmalı olguların sayısında artış söz konusudur. Bu çalışmada, Haziran 2005-Eylül 2008 tarihleri arasında penetran kardiyak yaralanma tanısıyla kliniğimize başvuran olgular retrospektif olarak incelendi.

BULGULAR
Penetran kardiyak yaralanma ön tanısıyla 26 hasta kliniğimize başvurdu. Bu hastaların 20’sine cerrahi onarım işlemi uygulandı. Olguların birinde (%5) ateşli silah, geri kalanında (%95) ise kesici delici alet ile yaralanma mevcuttu. Hastaların 4’ü (%20) kadın, 16’sı (%80) erkekti. Yaş ortalaması 24,9±10,1 (12-49) idi. Tanıda klinik bulgulara ek olarak telekardiyografi ve transtorasik ekokardiyografi kullanıldı. Cerrahi onarımda 14 hastada mediyan sternotomi ve 6 olguda sol anterolateral torakotomi uygulandı. Hastaların 12’sinde sağ ventrikül, birinde pulmoner arter ve yedisinde sol ventrikül yaralanması vardı. İlave olarak beş hastada akciğer, bir hastada brakiyosefalik ven ve bir hastada koroner arter yaralanması saptandı. Bir hasta kanama nedeniyle revizyona alındı. Postoperatif dönemde iki hasta (%10) kaybedildi.
SONUÇ
Penetran kardiyak yaralanma olgularında hastaların hızlı transferi, tanının doğru ve çabuk koyulması ve agresif cerrahi onarım uygulanması ile hayatta kalma oranları artacaktır.

12. 
Diyarbakır ve çevresinde tandır yanıkları, Türkiye
Tandir burns in and around Diyarbakır, Turkey
Behçet Al, Sacid Coban, Cahfer Guloglu
PMID: 20209398  Sayfalar 59 - 62
AMAÇ
Tandır, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, içinde ekmek pişirmek için kullanılan bir fırının adıdır. Tandır yanığı, öncelikle kadın ve küçük çocukların içine düşüp acı veren geniş ve derin yanıkların oluştuğu özel bir yanık çeşididir. Bu çalışmadaki amaç, Diyarbakır çevresinde meydana gelen tandır yanıklarını değerlendirmektir.
GEREÇ VE YÖNTEM
Mayıs 2003 ve Şubat 2006 tarihleri arasında yanık ünitesinde tedavi edilen, tandır yanığı olan 21 hastanın kayıtları incelendi. Tandır yanıklı hastalar tüm yanıkların %2,14’ünü oluşturuyordu. Yaş ortalaması 10,7 yıl idi (dağılım, 1-47 yıl). Hastaların %71,43’ü kadın idi ve %61,90’ı altı yaşın altında idi. Ortalama yanık yüzey alanı (TBSA) %22,33 idi (dağılım, 8-75); hastaların %71,43’ünde üçüncü derece yanıklar vardı.
BULGULAR
Üç hastaya ekstremite amputasyonu yapıldı. Hastaların 8’ine fasiyotomi, 16’sına eskar eksizyonu yapıldı; beş hastaya da parsiyel kalınlıkta deri grefti konuldu. Ortalama yatış süresi 16,90 gün idi (dağılım, 5-34 gün). Hastaların beşi (%23,81) hayatını kaybetti.
SONUÇ
Tandır yanığı yüksek morbidite ve mortalitesi olan ciddi bir yanık çeşididir.

13. 
Nekroz nedeniyle bağırsak rezeksiyonu uygulanan akut mezenterik iskemili olgularda hastane mortalitesi için prognostik faktörler
Prognostic factors for hospital mortality in patients with acute mesenteric ischemia who undergo intestinal resection due to necrosis
Haluk Recai Ünalp, Kemal Atahan, Erdinç Kamer, Haydar Yaşa, Ercüment Tarcan, Mehmet Ali Önal
PMID: 20209399  Sayfalar 63 - 70
AMAÇ
Nekroz nedeniyle bağırsak rezeksiyonu yapılan akut mezenterik iskemili (AMİ) hastalardaki deneyimlerimiz sunuldu ve hastane mortalitesi ile ilgili prognostik faktörler değerlendirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
AMİ’li hastaların klinik kayıtları gözden geçirildi ve retrospektif olarak analiz edildi.
Bu çalışmada, 67 hasta (34’ü kadın ve ortalama yaş 66) incelendi.
BULGULAR
Hastaların tümünde ince bağırsak nekrozu, 21’inde (%32,3) kolon tutulumu belirlendi. Olguların 59’unda (%88) nekrotik ince bağırsaklar ilk girişim sırasında rezeke edildi. Bu hastalardan 2’sine (%3) embolektomi de uygulandı. Olguların 22’sine (%32,8) anastomoz yapıldı. Olguların 31’ine (%46,3) second look operasyon yapılarak 8’ine (%11,9) primer rezeksiyon, 11’ine (%16,3) re-rezeksiyon uygulandı. Hastane mortalite oranı %56,7 (n=38) bulundu. Lojistik regresyon testinde semptom süresinin >24 saat olmasının (p=0,000), başvuru sırasında sepsis saptanmasının (p=0,022) ve ince bağırsak nekrozuna kolon tutulumunun da eklenmiş olmasının (p=0,002) hastane mortalitesi için bağımsız prognostik faktörler olduğu gösterildi.
SONUÇ
Geç tanı konması ve sepsis nedeniyle AMİ’de hastane mortalitesi oranı yüksektir. Diğer bir risk faktörü kolon tutulumudur. Yüksek riskli hastalara erken ve agresif yaklaşım ve sepsis gelişmeden önce nekrotik bağırsakların olabildiğince erken rezeke edilmesi hastane mortalite oranlarını düşürebilir.

14. 
Fournier gangreni: 18 olgudaki prognoza etki eden risk faktörlerinin ve tedavi maliyetinin değerlendirilmesi
Fournier’s gangrene: analysis of risk factors affecting the prognosis and cost of therapy in 18 cases
Hakan Canbaz, Mehmet Çağlıkülekçi, Uğur Altun, Musa Dirlik, Özgür Türkmenoğlu, Bahar Taşdelen, Süha Aydın
PMID: 20209400  Sayfalar 71 - 76
AMAÇ
Fournier gangreni (FG) hızlı ilerleyen sinerjistik, polimikrobiyal nekrotizan fasiittir. Hastalığın mortalitesi halen yüksektir. Çalışmamızda hastaların prognozuna etki eden risk faktörlerini ve tedavi maliyetini belirlemeyi amaçladık.
GEREÇ VE YÖNTEM
2003-2007 yılları arasında FG nedeniyle ameliyat edilen 18 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Yaşayan ve ölümcül seyreden hasta grupları demografik özellikler, etyolojik faktörler, laboratuvar bulguları ve tedavi uygulamaları yanı sıra hastanede kalış süresi ve tedavi giderleri yönünden karşılaştırıldı.

BULGULAR
Hastaların yaş ortalaması 54,5 ve kadın/erkek oranı 6/12 idi. Mortalite 6 (%33,3) hastada gözlendi ve kadınlarda (%66,6) anlamlı şekilde fazlaydı (p=0,035). Şikâyet süresi ölümcül seyreden hastalarda (9±3 gün) yaşayanlardan (5±3 gün) fazlaydı (p=0,018). En sık; yandaş hastalık diyabet (%39,2), etyoloji perianal apse (%55,6), enfeksiyonun primer yerleşimi anorektal bölgeydi (%61,1). Hiponatremi yaşayan hastalarda fazlaydı (p=0,039). FG şiddet puanı ortalaması ölümcül seyredenlerde (6,83) yaşayanlardan (3.17) fazlaydı (p=0,011). Hastalarda en sık üreyen bakteri E.coli’ydi (%66,6) ve mortal seyreden hastalarda anlamlı şekilde fazlaydı (p=0,012). Hastaların debridman sayısı ortalaması 4,67 idi. Fekal diversiyon 7 (%38,8) hastaya uygulanmıştı. Hastanede yatış süresi yaşayanlarda (34,17 gün) ölümcül (10,50 gün) olanlardan fazlaydı (p=0,002). Hasta gruplarının tedavi maliyeti farksızdı (p>0,05).
SONUÇ
Kadın cinsiyeti, tedavi öncesi geçen şikâyetin süresi, FG şiddet puanı ve kültürde üreyen mikroorganizmanın (E. coli) mortaliteyi etkileyebileceği düşünülmektedir. FG tedavi süresi uzun ve maliyeti fazla olabilecek bir hastalıktır.

15. 
Toraks yaralanmaları
Thoracic injuries
Ufuk Çobanoğlu, İrfan Yalçınkaya
PMID: 20209401  Sayfalar 77 - 83
AMAÇ
Kliniklerimize müracaat eden toraks travmalı hastalar, gelişen toraks duvarı yaralanmaları açısından değerlendirildi, bu yaralanmalar sonucu oluşan komplikasyonlar ve uygulanan tedavi yöntemleri gözden geçirildi.
GEREÇ VE YÖNTEM
Ocak 1995-Aralık 2007 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Süreyyapaşa Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniklerinde yatırılarak tedavi edilen 668 toraks travmalı hasta retrospektif olarak incelendi. Bu hastaların 399’u (%59,7) künt, 269’u (%40,2) penetran travmalı idi. Künt travmalı hastaların 303’ünde (%75,9) ve penetran travmalı hastaların 58’inde (%21,5) olmak üzere 361 (%54) hastada toraks duvarı yaralanması saptandı.

BULGULAR
Toraks duvarı yaralanmalarında karşılaşılan patolojiler (kontüzyon, hematom, ciltaltı amfizemi, kemik kırıkları, yelken göğüs, penetran göğüs duvarı yaralanması ve travmatik asfiksi) açısından hastalar sınıflandırıldı, komplikasyonlar ve uygulanan tedavi yönünden değerlendirildi.
SONUÇ
Toraks duvarı yaralanmaları, göğüs kafesinin kardiyopulmoner sisteme yakınlığı nedeniyle morbidite ve mortaliteyi önemli ölçüde artırabilmektedir. İlk değerlendirmede beraberinde intratorasik bir patoloji bulunmasa dahi, takip eden günlerde gelişebilecek kardiyopulmoner komplikasyonlar açısından bu hastalar dikkatle izlenmelidir.

OLGU SUNUMU
16. 
Pediyatrik bir hastada travmatik aort rüptürünün başarılı endovasküler tedavisi: Olgu sunumu ve literatür taraması
Successful endovascular management of a traumatic aortic rupture in a pediatric patient: case report and literature review
Carla Martinez Menini stahlschmidt, Luiz Carlos Von Bahten, Joao Eduardo Leal Nicoluzzi, Alexander Corvello, Fabio Lucio Stahlschmidt, Fabiano Guimaraes
PMID: 20209402  Sayfalar 84 - 86
Bu yazıda, motorsiklet çarpması sonucu subdural hematom, aort rüptürü ve travmatik psödoanevrizma gelişen 11 yaşındaki olgu sunuldu. Hasta ilk 24 saat süreyle konservatif olarak tedavi edildi ve daha sonra anevrizma boynunun tıkanıklığını gidermeye yönelik stent yerleştirme işlemi için gönderildi. İşlem sonrası dönemde nüks oluşmadı ve hasta 21 gün sonra sekelsiz olarak taburcu edildi. Bu yazı, aynı zamanda pediyatrik hasta grubunun bu ciddi lezyonlarının tedavisi ve travma mekanizmalarını da irdelemektedir.

17. 
Künt abdominal travma sonrası izole jejunal perforasyon
Isolated jejunal perforation following blunt abdominal trauma
Christos Kostantinidis, Vassilis Pitsinis, Georgios Fragulidis
PMID: 20209403  Sayfalar 87 - 89
Künt abdominal travmanın neden olduğu izole jejunal perforasyon nadirdir ve çoğu kez motorlu taşıt kazalarından sonra görülür. Darp edildikten sonra şiddetli karın ağrısı ile hastanemize yatırılan genç erkek hastaya ilişkin “patlama” şeklinde bir jejunal perforasyon olgusu sunuyoruz. Yaralanma Şiddet Skoru 0 olarak değerlendirildi. Ayakta çekilen göğüs radyogramında serbest hava saptanmadıysa da karın bilgisayarlı tomografisi taraması büyük miktarda serbest intraperitoneal hava bulunduğunu ortaya koydu. Tanısal laparotomide yalnızca, Treitz ligamanının 20 cm uzağında yer alan 3 cm uzunluğunda bir jejunum perforasyonu belirlendi. Bir travma merkezi olarak, sınırlı deneyimlerimiz olmasına rağmen, klinik kuşku ve zamanında gerçekleştirilen eksplorasyonla, hızlı cerrahi girişim uygulanarak başarılı bir sonuç elde edildi.

18. 
Çocuk hastada popliteal arterde yalancı anevrizma: Travmatik tibial kırık rekonstrüksiyonunda kullanılan Kirshner çivisinin alışılmadık bir komplikasyonu
Pseudoaneurysm of the popliteal artery in a child: an unusual complication of reconstruction of traumatic tibial fracture using Kirschner wire
Mustafa Yılmaz, Omer Faruk Doğan, Murat Güvener, Tanzer Serter
PMID: 20209404  Sayfalar 90 - 91
Ciddi vücut travmalarından sonra gelişen iskelet kırıklarının tedavilerinde genel olarak Kirschner çivileri ortopedik cerrahlar tarafından giderek artan biçimde kullanılmaktadır. Kirschner (K) çivisine bağlı olarak yara yerinde hematom veya dokularda yırtık gibi değişik komplikasyonlar literatürde bildirilmiştir. Ancak, bildiğimiz kadarıyla K-çivisine bağlı olarak popliteal arterde yalancı anevrizma gelişimi İngilizce literatürde daha önce bildirilmemiştir. Bu yazıda, K-çivisi yerleştirildikten sonraki geç dönemde popliteal arterde yalancı anevrizma gelişen bir çocuk hasta sunuldu.

19. 
Yabancı cisim yutma sonucu gelişen akut mekanik bağırsak tıkanıklığı: Olgu sunumu
Acute mechanical intestinal obstruction after ingestion of foreign bodies: a case report
İrfan Başpınar, Savaş Şahin, Gültekin Erdoğan
PMID: 20209405  Sayfalar 92 - 94
Sıklıkla zeka geriliği ve psikiyatrik hastalığı olan kişilerde karşılaşılan yabancı cisim yutma, sık görülen ancak nadiren cerrahi girişim gerektiren bir durumdur. Çoğunlukla yutulan cisimlerin dışkıyla atılması ile sonlanmaktadır. Yutulan cismin sayısı, şekli, boyutu ve yutulma zamanı tedavi şeklini belirlemektedir. Acil polikliniğimize başvurusundan bir gün önce en büyüğü 4,5 cm’lik yaklaşık 60 adet taş yutan 21 yaşındaki erkek hasta konservatif izlem amacıyla kliniğimize yatırıldı. Üç günlük konservatif izlemden sonra, akut mekanik bağırsak tıkanıklığı gelişimi nedeniyle ameliyata alınan hastanın çekum ve sigmoid kolonundaki 35 adet taş transvers kolotomi ile, midesindeki 15 adet taş ise gastrotomi ile çıkartıldı. Bu olgu sebebiyle, yabancı cisim yutulmasında izlenecek tedavi yöntemleri ve literatür bilgiler araştırıldı.

20. 
Travmaya bağlı osteoporotik vertebra çökme kırıklarının tedavisinde kifoplasti uygulaması: Olgu sunumu
Kyphoplasty method for the treatment of traumatic osteoporotic vertebral compression fractures: case report
Olcay Eser, Adem Aslan, Murat Cosar, Erdal Kalkan, Ramazan Albayrak
PMID: 20209406  Sayfalar 95 - 97
Yaşlılarda travmaya bağlı oluşan osteoporotik vertebra çökme kırıklarının tedavisinde uygulanan kifoplasti yöntemiyle hastaların yaşam kalitesinin arttırılması amaçlanmıştır. Bu yazıda travmatik osteoporotik vertebra çökme kırığı nedeniyle başvuran ve tedavilerinde başarıyla kifoplasti ameliyatı uygulanan iki yaşlı hastanın özellikleri ve sonuçları sunuldu. Osteoporotik vertebra çökme kırıklarının cerrahi tedavisinde perkütan olarak uygulanan kifoplasti, hastaların hastanede kalış sürelerini kısaltmakta, morbidite ve mortalitesini önemli derece azaltmaktadır.

21. 
Kapalı kafa travması sonrası venöz sinüs trombozu: Olgu sunumu
Venous sinus thrombosis after closed head injury: case report
Bülent Bakar, İsmail Hakkı Tekkök
PMID: 20209407  Sayfalar 98 - 102
Kapalı kafa travması sonrası oluşan dural sinüs trombozları nadir görülür, patofizyoloji mekanizmaları henüz tam olarak bilinmemektedir. On sekiz yaşında erkek hasta, araç dışına fırladığı yüksek enerjili trafik kazası sonrası Glasgow Koma Skalası skoru 4 (Tüp ile)/ 15 saptandı. Bilgisayarlı tomografide diffüz serebral ödemle beraber sağ juguler foramene uzanan oksipital lineer kırık saptandı. Tedaviye rağmen İKB değerlerinin yüksek seyretmesi üzerine ameliyata alınarak bilateral fronto-temporo-parietal kraniyektomi yapıldı. Beyin manyetik rezonans venografide sağ juguler venin torkula düzeyinden itibaren oblitere olduğu ve sol juguler ven kalibrasyonunun ince olduğu görüldü. Bir dizi tedavi sonrası hasta Karnofsky performans skalası 30/90 olarak evine taburcu edildi. Erken dönemde tedavi edilmeyen özellikle dominant dural sinüs trombozları, ciddi düzeyde morbid ya da ölümcül seyretmekte ve erken teşhis ve tedaviyi zorunlu kılmaktadır.